Mumcu ve Basın Şehitleri Bgc’nin Panelinde Anıldı

Uğur Mumcu, katledilişinin 21. yılında Bursa’da anıldı.

Mumcu ve Basın Şehitleri Bgc’nin Panelinde Anıldı
Ağabeyi Ceyhan Mumcu ile arkadaşı Ali Sirmen, Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nce düzenlenen anma toplantısında Uğur Mumcu’yu anlattı.

Basın Kültür Sarayı Uğur Mumcu Etkinlik Salonu’ndaki toplantı, BGC Başkanı Nuri Kolaylı’nın açılış konuşması ve BGC’nin hazırladığı basın şehitleri belgeselinin izlenmesi ile başladı.

Başkan Kolaylı, 1993’ün 24 Ocak sabahında Uğur Mumcu’nun aracına bomba yerleştiren canilerin, ancak profesyonel ordularda bulunabilecek bir patlayıcıyı kullandıklarını hatırlatarak, “Çünkü Uğur Mumcu Türkiye’nin aydınıydı. Ayakları sımsıkı bu ülkenin toprağına basıyordu. Bu ülkenin sesi ve soluğuydu. Bu yüzden öleceğinden emin olmak istediler. Uğur Mumcu Türkiye’nin demokratıydı. Haksızlığın ve hukuksuzluğun, yalanın ve dolanın üzerine gidiyordu. Cumhuriyet’in, Atatürk ilkelerinin ve özgürlüğün yorulmaz savunucusuydu. İşte katline sebep suçu bu ve bunlardı” diye konuştu.

Kolaylı, cinayetin ardından devlet ve hükümet yetkililerinin katillerin bulunacağına dair namus sözü verdiklerini ifade ederek, o günden bu yana Uğur Mumcu’nun yalnız meslektaşlarının değil, yediden yetmişe bütün yurttaşlarının da, “Bulun katilleri” diye her yıl her 24 Ocak’ta sokaklara dökülüp haykırdıklarını söyledi.

Kolaylı, “Bugün bütün açıklığıyla görüyoruz ki, o sözleri verirken yalnızca uyutmak istiyorlardı bizi. Uyutmak istiyorlardı milyonları ama unutmayacağız, unutturmayacağız ve hep haykıracağız. Katilleri bulun” dedi.

Kolaylı konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu toprağın aydınlarına sahip çıkmadıkça, cinayetlerin ardındaki karanlığı aydınlatmadıkça ne Mumcular ne Emeçler ne Aksoylar ne İpekçiler ne Üçoklar ne Kışlalılar ne de Dinkler yattığı yerde rahat edecek, edebilecek. Günümüzde, gazetecilerin yazdıklarından dolayı tutuklandığı, yıllarca cezaevlerinde kaldığı bir süreci de hep birlikte yaşıyoruz. Meslektaşlarımızın tutuklanmalarına ve yargılanmadan cezaevinde tutulmalarına her platformda tepki gösteriyoruz, tepki göstermeye devam edeceğiz. Mustafa Balbay bir süre önce özgürlüğüne kavuşsa da başta Tuncay Özkan olmak üzere tutuklu tüm gazetecilerin serbest kalması ve özgür yargılanması için mücadelemizi aralıksız sürdüreceğiz.”

"GERÇEĞİ BİLME VE ÖĞRENME HAKKI, TEMEL BİR İNSAN HAKKIDIR"
Nuri Kolaylı’nın konuşmasının ardından geçilen panelde konuşan Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcu’nun ilk gazete yazısını Ankara Deneme Lisesi Fen Bölümü'nde öğrenciyken aynı okulun edebiyat bölümü öğrencisi Doğu Perinçek’in çıkardığı duvar gazetesine yazdığını anlattı. Babaları Hakkı Mumcu’nun, 1936’da mahkemeye başvurarak “Şinasi” adını aldığını aktaran Ceyhan Mumcu, aklı erip de bunu neden yaptığını sorduğunda babasının kendisine, “Benim için en büyük devrimci Şinasi’dir çünkü ilk gazeteyi yayımlayıp gerçeğin peşinde koşmuş ve onu halka ulaştırmaya çalışmıştır” diye cevap verdiğini anlattı.

Ceyhan Mumcu, “Gerçeği bilme ve öğrenme hakkı, temel bir insan hakkıdır. Anayasalar insan haklarından söz ederek başlar ama hiçbirinde bilme ve öğrenme hakkının temel insan hakkı olduğundan söz edilmez. Oysa bu insan olmanın, yurttaş olmanın temel gereklerindendir ve en temel haklardan biridir. Arzu ederim ki bizim anayasamız da bunu vurgulayarak başlasın” dedi.

Uğur Mumcu’nun adından öldürülmesinin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen hemen her gün medyada söz edildiğini, televizyon programlarındaki tartışmalarda yazılarına, sözlerine atıf yapıldığını kaydeden Ceyhan Mumcu şöyle devam etti:
“Bu bakımdan Uğur Mumcu’yu öldüremediklerini, Uğur Mumcu’nun yaşadığını söyleyebiliriz. Baktılar ki hoşlanmadıkları yazarları, gazetecileri, aydınları öldürmek maksada hizmet etmiyor, uyduruk kanıtlarla tutuklayıp hapishanelerde çürütmeye başladılar. Uğur Mumcu’yu andığımız bugün, Türkiye’nin en acil meselesi bu insanların tahliyesidir. Başbakan, ‘Sahte delillerle ve sahte tanıklarla, kanun dışı dinlemelerle insanları mağdur ettiler’ dedi.

Başbakan bunu görüyorsa sizin de görmeniz gerekir. O zaman daha neyi bekliyorsunuz? Silivri’de, Başbakanın belirttiği yöntemler kullanılarak içerde tutulan insanların derhal salıverilmesini sağlamak için daha ne olması gerekiyor?”
Konuşmasında, 17 Aralık sonrasındaki tartışmalara da değinen Ceyhan Mumcu, bu tartışmaların odağındaki isimlerden savcı Zekeriya Öz’e, “devletin savcısıdır” diye kalkan olmaya kalkışanları anlayamadığını söyledi.

Ceyhan Mumcu, “O savcının neler yaptığını yaşadık. Ergenekon davasında usulüne uygun bir iddianame bile yoktur ortada. Önceden ayarlanmış gizli tanıklar, dinleme kayıtları, telefon konuşmaları, insanların bilgisayarlarına elektronik posta yoluyla yerleştirilmiş veya düpedüz imal edilip, ‘Evinde, bilgisayarında bulundu’ denilen bilgiler, ıvır zıvır ne varsa bunlar yığın halinde boca edilmiş ama usulüne uygun bir iddianame aramayın. Bunun ne kadar vahim bir durum olduğunun ayırımına varamayanlar, o savcıyı savunmaya kalkışıyor” diye konuştu.

Fethullah Gülen’in bir dönem İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Doğu Perinçek’le buluşup sohbet etmek, bu sohbeti belgelemek için de birkaç kare fotoğraf çektirmek için aracılar gönderdiğini savunan Ceyhan Mumcu, “Şimdi bunu inkar edeceklerdir. Böyle bir şey olmadı, diyorlarsa yemin etsinler” dedi.

“BAĞIMSIZ, TARAFSIZDI AMA MİLİTAN GAZETECİYDİ”
Ali Sirmen ise, Uğur Mumcu’nun insan, gazeteci ve aydın kimliğini anlattı. Uğur Mumcu ile üniversite yıllarında, bir münazara için gittiği Ankara Hukuk Fakültesi’nde tanıştığını söyleyen Sirmen, “O zaman Uğur Mumcu, Ankara Hukuk Fakültesi’nin öğrenci derneği başkanıydı. Çok iyi bir münazaracıydı ama o gün katılmadı. Sonrasında dostluğumuz hep devam etti. 12 Mart’ta tutuklayıp içeriye attılar. Ben de tutukluydum. O süreçte arkadaşlığımız daha da pekişti. Pek çok suçlama getirdiler ama hepsinden beraat etti. Buna karşılık ‘Sakıncalı Piyade’ yapmaktan geri durmadılar. Bunlar da bittikten sonra Yeni Ortam’da yazmaya başladı.

Aynı gazetede bir araya geldik o zaman. Bir iki gün içinde parladı. Ne olacağını, yazı mesleğini nasıl sürdüreceğini o ilk bir iki günde açıkça belli etti. Ondan sonra da o yolda hep yürüdü. Uğur Mumcu güler yüzlü, hoşgörülü, her zor durumdan gülünecek bir taraf çıkartan adamdı” dedi.

Ali Sirmen, Uğur Mumcu’nun gazeteci ve aydın olarak bu tutumu ve özellikleri nedeniyle basın dünyasında hep güvenilen, hep saygı duyulan bir isim olduğunu, öyle de kaldığını belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
“Uğur Mumcu güzelim yüreği, bilgisi, aklı, hüneri ve gerçekten 'müthiş' diyebileceğim, öyle de olan hukuk sezgisiyle hepimize çok katkıda bulundu. Yalnızca biz meslektaşlarının değil, tüm yurttaşların gerçeği görmeleri, anlamaları anlamında büyük katkıda bulundu. Hepimiz Uğur Mumcu’yu çok özlüyoruz, çok arıyoruz.”
Kaynak: İHA