Tüsiad Başkanı Boyner‘Den Hükümete Sert Eleştiriler
Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, ‘Yeni Anayasa’nın 5 Temel Boyutu‘ adlı çalışmanın sonuçlarının duyurulduğu toplantıda, bazı gazetecilerin Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasından, AB sürecinin yavaşlamasına ve nükleer santral ihalesine kadar pek çok konuda Hükümeti eleştirdi.
Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, ‘Yeni Anayasa’nın 5 Temel Boyutu‘ adlı çalışmanın sonuçlarının duyurulduğu toplantıda, bazı gazetecilerin Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasından, AB sürecinin yavaşlamasına ve nükleer santral ihalesine kadar pek çok konuda Hükümeti eleştirdi. Gazetecilerin sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklandıklarını öne süren Boyner, yaşananların adalet duygusunu yaraladığını söyledi. Türkiye’nin AB katılım sürecinde ciddi bir yavaşlama yaşandığını savunan Boyner, Hükümetin Almanya ve Fransa gibi ülkelerin engellerine rağmen ilerlemeyi sağlayacak adımlar atması gerektiğini söyledi. Boyner, “Başka diyarlarda çok farklı hesapları olan ülkelerin aralarındaki hesapları çözmek için harcadığımız gayretin ve enerjinin bir kısmını başta Kıbrıs sorunu olmak üzere AB ile ilişkilerimizi kilitleyen konularda da göstermeliyiz.” dedi.
TÜSİAD, ‘Yeni Anayasa’nın 5 Temel Boyutu’ adlı yuvarlak masa toplantılarının sonuçları Four Seasons Otel’deki Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı öncesinde düzenlenen özel oturumla kamuoyuna duyurdu. Programa TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Doğan Holding Yönetimi Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton’un da aralarında bulunduğu çok sayıda TÜSİAD üyesi katıldı.
TÜSİAD olarak son 25 yıllık dönemde koşullar elvermese bile özellikle hukukun üstünlüğü, açık ekonomi, sivilleşme ve demokratikleşme davasının bayrağını taşıdığını belirten Ümit Boyner, son 10 yılda AB üyelik perspektifinin bu mücadelede kendilerin önemli bir referans noktası oluşturduğunu söyledi. Avrupa Birliği’nin bu gün neredeyse varoluşsal bir kriz yaşadığını ifade eden Boyner, bu krizin birliğin temel ilkelerinin dünyaya sunduğu modelin geçersiz olduğunu göstermediğini bildirdi. Avrupa’da yaşanan sıkıntılar ve Türkiye AB ilişkilerinin kaygı verecek derecede kriz içinde olmasının kamuoyunda bu projeye yönelik heyecanı düşürdüğünü aktardı.
Hükümetin Avrupa Birliği ile diyalog yollarını zorlamaya ve çatışmacı bir yöntemi tercih etmemeye davet eden Boyner, “Her ne kadar AB üyesi bazı ülkelerin olumsuz tutumları kabul edilemez bir durum yaratıyorsa da, onlara rağmen ilerlemeyi sağlayacak yöntemler dememiz gerekiyor. Başka diyarlarda çok farklı hesapları olan ülkelerin aralarındaki hesapları çözmek için harcadığımız gayretin ve enerjinin bir kısmını başta Kıbrıs sorunu olmak üzere AB ile ilişkilerimizi kilitleyen konularda da göstermeliyiz.” diye konuştu.
Türkiye’nin ancak demokratik bir sistem içinden müreffeh, güçlü ve itibarlı olacağın inandığını dile getiren Boyner, AB sürecinin bu yoldaki gayretler açısından bulunmaz bir çerçeve sunduğunu aktardı. Boyner, Türkiye’nin de bu konuda daha disiplinli hareket etmesine yardımcı olduğunu ifade etti. Boyner, “AB sürecinin gevşemesinden beri demokratikleşme, ifade özgürlüğü, yargılama süreçleri, basın özgürlüğü gibi konularda bir gerileme yaşıyoruz. Geçmişin pek hatırlamak istemediğimiz, tartışmalı, bulanık ve çatışmacı günlerine dönemeyiz. Buna izin vermemeliyiz. Ortadoğu ülkelerine, halklarına örnek teşkil etme iddiası taşıyan, oralardaki milyonlarca insanın ilham kaynağı olmakla haklı şekilde övünen bir Türkiye’nin kazanılmış mevzilerinden geri düşme hakkı olması gerekir. Böylesi bir irtifa kaybı ülkede etkisini artıran kutuplaşmaları da körükleyecektir. Giderek yaygınlaşmakta olan izlenimler doğrultusunda savuna geldiğimiz değerlerin tehdit altında olduğundan endişe etmekteyiz.” dedi.
GAZETECİLERİN TUTUKLANMASINA ELEŞTİRİ
Türkiye’de son yıllarda iletişim özgürlüğünün ayaklar altına alındığını ve nefret söylemi karşısında duyarsız kalındığını öne süren Boyner, kadınlara yönelik şiddet söz konusu olduğunda da ciddi bir vurdumduymazlık yaşandığını söyledi. Konuşmasında Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazetecilere de değinen Boyner, “Görünürdeki suçları mesleklerini icra etmek olan ve bu uğurda bir hayli risk de üstlenen gazetecilerin neyle suçlandığını bilmeden tutuklanmaları, tutuklama işleminin giderek cezanın bir parçası haline gelmesi vicdanları rahatsız etmektedir. Bu bağlamda yargılama sürecinde görülen aksaklıkların yargının hukuk referansından ziyade siyasi Saiklerle hareket ettiği izlenimini veren tasarrufların, adalete inancımıza daha fazla hasar vermesinin önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.” diye konuştu.
Türkiye’nin 3 aydan daha kısa bir süre içinde genel seçimlere gideceğini belirten Boyner, bu seçimlerin Türkiye açısından bir yol ayrımı seçimi olduğu konusunda hemen hiç kimsenin tereddüdü olmadığını belirtti. Seçimlerin ardından seçilen meclisin yeni anayasa yapacağını umut ettiklerini aktaran Boyner, bir anlamda siyasi ve idari sistemin çatısının yeniden çatılacağını belirtti.
Konuşmasında yüzde 10 olan seçim barajının yüksekliğini de eleştiren Boyner şöyle konuştu: “Seçimlere kabul edilemeyecek kadar yüksek yüzde 10 barajını değiştirmeden ve siyasi partilerimizi daha katılımcı ve demokratik kılacak bir siyasi partiler yasası hazırlamadan seçmenin kendisini değil parti başkanını temsil eden vekiller seçmesinden kurtulacak değişiklikler yapılmadan gittiğimizi görmezden gelmemiz mümkün değildir. Ama yine de seçimler sonrasındaki gündem üzerinde konuşmamız tartışmamız gerekiyor.”
Türkiye’nin yeni yapılanması içinde hak ve özgürlükler alanlarının ne şekilde tanımlanacağı ve kuvvetler ayrılığı yönelik düzenlemelerin nasıl yapılacağı ve Cumhuriyet’ni hangi temel ilkeler çerçevesinde ve daha demokratik bir perspektiften nasıl kurgulanacağı gibi konuların gündemlerinde olacağına işaret eden Boyner, “Önümüzdeki günlerde davetlerimizi kabul ettikleri taktirde sayın siyasi parti liderlerimiz ve kurmaylarıyla bir araya gelebilmeyi arzu ediyoruz. Bu toplantılarda kendileriyle gerek ekonomi, gerek se demokratikleşme, temel hak ve özgürlükler, ifade ve basın özgürlüğü, yargı, yeni anayasa ve Avrupa Birliği gibi konularda verimli bir görüş alışverişi yapabilmeyi umuyoruz.” İfadeleri kullandı.
‘DÜNYA NÜKLEER TEKNOLOJİYİ GÖZDEN GEÇİRİRKEN TÜRKİYE’DE DE SÜREÇ ŞEFFAF OLMALI‘
Türkiye’nin 40 yıl önce yaklaşık 36 milyon nüfuslu ve yüzde 39 şehirleşmiş bir ülke olduğunu bu gün ise ikiye katlanan nüfusun yüzde 75’den fazlasının şehirli olduğunu aktaran Boyner, bu gün Türkiye ‘de geçmişe göre vatandaşlık bilincinin daha gelişmiş durumda olduğunu belirtti. Japonya’da tüm dünyayı dehşet içinde bırakan deprem ve tsunaminin ardından bir de nükleer felaket yaşandığını belirten Boyner, tüm dünyada açık topluma sahip ülkelerde bu gelişmeler sonrası nükleer enerjinin bir kez daha mercek altına alındığını ve yeni projelerin dondurulduğunu belirtti. Böyle bir ortamda Türkiye’nin kentli, dünyaya açık vatandaşlarının nükleer enerji konusunda atılacak adımları körü körüne kabullenmesinin mümkün olmayacağını vurgulayan Boyner sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin enerji açığını kapamak adına nükleer santral kurulacaksa, bunun yerini kullanılacak teknolojik özellikleri, güvenlik sistemlerinin niteliği gibi konularda verilecek kararları verme hakkı da yalnızca teknokratlara ya da siyasetçilere ait olamaz. Bu karar sürecinin şeffaf, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine özen gösterilerek, dayatmacılıktan uzak bir şekilde sürdürülmesi önemlidir. Demokrasi yalnızca oy vermekten ibaret bir sistem değilse, ki değildir, vatandaşların kaygı ve iradelerinin böyle önemli kararlarda dikkate alınmasından kaçmak söz konusu olmamalı diye düşünüyoruz.” dedi. Boyner, demokratik bir ülkede vatandaş olmanın bu şeffaflığı, hesap verebilirliği savunmayı ve talep etmeyi gerektirdiğini işaret etti.
TÜSİAD, ‘Yeni Anayasa’nın 5 Temel Boyutu’ adlı yuvarlak masa toplantılarının sonuçları Four Seasons Otel’deki Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı öncesinde düzenlenen özel oturumla kamuoyuna duyurdu. Programa TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Doğan Holding Yönetimi Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton’un da aralarında bulunduğu çok sayıda TÜSİAD üyesi katıldı.
TÜSİAD olarak son 25 yıllık dönemde koşullar elvermese bile özellikle hukukun üstünlüğü, açık ekonomi, sivilleşme ve demokratikleşme davasının bayrağını taşıdığını belirten Ümit Boyner, son 10 yılda AB üyelik perspektifinin bu mücadelede kendilerin önemli bir referans noktası oluşturduğunu söyledi. Avrupa Birliği’nin bu gün neredeyse varoluşsal bir kriz yaşadığını ifade eden Boyner, bu krizin birliğin temel ilkelerinin dünyaya sunduğu modelin geçersiz olduğunu göstermediğini bildirdi. Avrupa’da yaşanan sıkıntılar ve Türkiye AB ilişkilerinin kaygı verecek derecede kriz içinde olmasının kamuoyunda bu projeye yönelik heyecanı düşürdüğünü aktardı.
Hükümetin Avrupa Birliği ile diyalog yollarını zorlamaya ve çatışmacı bir yöntemi tercih etmemeye davet eden Boyner, “Her ne kadar AB üyesi bazı ülkelerin olumsuz tutumları kabul edilemez bir durum yaratıyorsa da, onlara rağmen ilerlemeyi sağlayacak yöntemler dememiz gerekiyor. Başka diyarlarda çok farklı hesapları olan ülkelerin aralarındaki hesapları çözmek için harcadığımız gayretin ve enerjinin bir kısmını başta Kıbrıs sorunu olmak üzere AB ile ilişkilerimizi kilitleyen konularda da göstermeliyiz.” diye konuştu.
Türkiye’nin ancak demokratik bir sistem içinden müreffeh, güçlü ve itibarlı olacağın inandığını dile getiren Boyner, AB sürecinin bu yoldaki gayretler açısından bulunmaz bir çerçeve sunduğunu aktardı. Boyner, Türkiye’nin de bu konuda daha disiplinli hareket etmesine yardımcı olduğunu ifade etti. Boyner, “AB sürecinin gevşemesinden beri demokratikleşme, ifade özgürlüğü, yargılama süreçleri, basın özgürlüğü gibi konularda bir gerileme yaşıyoruz. Geçmişin pek hatırlamak istemediğimiz, tartışmalı, bulanık ve çatışmacı günlerine dönemeyiz. Buna izin vermemeliyiz. Ortadoğu ülkelerine, halklarına örnek teşkil etme iddiası taşıyan, oralardaki milyonlarca insanın ilham kaynağı olmakla haklı şekilde övünen bir Türkiye’nin kazanılmış mevzilerinden geri düşme hakkı olması gerekir. Böylesi bir irtifa kaybı ülkede etkisini artıran kutuplaşmaları da körükleyecektir. Giderek yaygınlaşmakta olan izlenimler doğrultusunda savuna geldiğimiz değerlerin tehdit altında olduğundan endişe etmekteyiz.” dedi.
GAZETECİLERİN TUTUKLANMASINA ELEŞTİRİ
Türkiye’de son yıllarda iletişim özgürlüğünün ayaklar altına alındığını ve nefret söylemi karşısında duyarsız kalındığını öne süren Boyner, kadınlara yönelik şiddet söz konusu olduğunda da ciddi bir vurdumduymazlık yaşandığını söyledi. Konuşmasında Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazetecilere de değinen Boyner, “Görünürdeki suçları mesleklerini icra etmek olan ve bu uğurda bir hayli risk de üstlenen gazetecilerin neyle suçlandığını bilmeden tutuklanmaları, tutuklama işleminin giderek cezanın bir parçası haline gelmesi vicdanları rahatsız etmektedir. Bu bağlamda yargılama sürecinde görülen aksaklıkların yargının hukuk referansından ziyade siyasi Saiklerle hareket ettiği izlenimini veren tasarrufların, adalete inancımıza daha fazla hasar vermesinin önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.” diye konuştu.
Türkiye’nin 3 aydan daha kısa bir süre içinde genel seçimlere gideceğini belirten Boyner, bu seçimlerin Türkiye açısından bir yol ayrımı seçimi olduğu konusunda hemen hiç kimsenin tereddüdü olmadığını belirtti. Seçimlerin ardından seçilen meclisin yeni anayasa yapacağını umut ettiklerini aktaran Boyner, bir anlamda siyasi ve idari sistemin çatısının yeniden çatılacağını belirtti.
Konuşmasında yüzde 10 olan seçim barajının yüksekliğini de eleştiren Boyner şöyle konuştu: “Seçimlere kabul edilemeyecek kadar yüksek yüzde 10 barajını değiştirmeden ve siyasi partilerimizi daha katılımcı ve demokratik kılacak bir siyasi partiler yasası hazırlamadan seçmenin kendisini değil parti başkanını temsil eden vekiller seçmesinden kurtulacak değişiklikler yapılmadan gittiğimizi görmezden gelmemiz mümkün değildir. Ama yine de seçimler sonrasındaki gündem üzerinde konuşmamız tartışmamız gerekiyor.”
Türkiye’nin yeni yapılanması içinde hak ve özgürlükler alanlarının ne şekilde tanımlanacağı ve kuvvetler ayrılığı yönelik düzenlemelerin nasıl yapılacağı ve Cumhuriyet’ni hangi temel ilkeler çerçevesinde ve daha demokratik bir perspektiften nasıl kurgulanacağı gibi konuların gündemlerinde olacağına işaret eden Boyner, “Önümüzdeki günlerde davetlerimizi kabul ettikleri taktirde sayın siyasi parti liderlerimiz ve kurmaylarıyla bir araya gelebilmeyi arzu ediyoruz. Bu toplantılarda kendileriyle gerek ekonomi, gerek se demokratikleşme, temel hak ve özgürlükler, ifade ve basın özgürlüğü, yargı, yeni anayasa ve Avrupa Birliği gibi konularda verimli bir görüş alışverişi yapabilmeyi umuyoruz.” İfadeleri kullandı.
‘DÜNYA NÜKLEER TEKNOLOJİYİ GÖZDEN GEÇİRİRKEN TÜRKİYE’DE DE SÜREÇ ŞEFFAF OLMALI‘
Türkiye’nin 40 yıl önce yaklaşık 36 milyon nüfuslu ve yüzde 39 şehirleşmiş bir ülke olduğunu bu gün ise ikiye katlanan nüfusun yüzde 75’den fazlasının şehirli olduğunu aktaran Boyner, bu gün Türkiye ‘de geçmişe göre vatandaşlık bilincinin daha gelişmiş durumda olduğunu belirtti. Japonya’da tüm dünyayı dehşet içinde bırakan deprem ve tsunaminin ardından bir de nükleer felaket yaşandığını belirten Boyner, tüm dünyada açık topluma sahip ülkelerde bu gelişmeler sonrası nükleer enerjinin bir kez daha mercek altına alındığını ve yeni projelerin dondurulduğunu belirtti. Böyle bir ortamda Türkiye’nin kentli, dünyaya açık vatandaşlarının nükleer enerji konusunda atılacak adımları körü körüne kabullenmesinin mümkün olmayacağını vurgulayan Boyner sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin enerji açığını kapamak adına nükleer santral kurulacaksa, bunun yerini kullanılacak teknolojik özellikleri, güvenlik sistemlerinin niteliği gibi konularda verilecek kararları verme hakkı da yalnızca teknokratlara ya da siyasetçilere ait olamaz. Bu karar sürecinin şeffaf, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine özen gösterilerek, dayatmacılıktan uzak bir şekilde sürdürülmesi önemlidir. Demokrasi yalnızca oy vermekten ibaret bir sistem değilse, ki değildir, vatandaşların kaygı ve iradelerinin böyle önemli kararlarda dikkate alınmasından kaçmak söz konusu olmamalı diye düşünüyoruz.” dedi. Boyner, demokratik bir ülkede vatandaş olmanın bu şeffaflığı, hesap verebilirliği savunmayı ve talep etmeyi gerektirdiğini işaret etti.