Kupanın gerçek şampiyonu Afrika

Yeni şampiyon Afrikalı olmasa da, Dünya Kupası açlıktan kurumuş gövdeler, atıp tutan kasıntı liderler ve AIDS'den kırılan ülkelerle tanınan kıtaya itibar getirdi. Kupa, özellikle de ırksal travmaların varlığını koruduğu Güney Afrika'nın özgüveni açısından motor görevi gördü


Afrika’da düzenlenen ilk Dünya Kupası Afrika’ya gitmedi, en azından futbol sahasında. Turnuvaya katılan altı Afrika ülkesinden beşi, disiplinsizlik, sıkı rakipler ve kahredici şekilde kaçırılan fırsatlar nedeniyle erken veda etti. Gana’dan gelen gözüpek ve kararlı Kara Yıldızlar kıtanın yüz akıydı, fakat yeni dünya şampiyonunun Afrikalı olmasına onların da gücü yetmedi.
Fakat maçları kazanmak her şey değil. Turnuva, daha ziyade açlıktan kurumuş gövdeler, atıp tutan kasıntı liderler ve AIDS’in kırıp geçirdiği ülkelerle tanınan bir kıtaya uluslararası ilgi ve itibar getirdi. Dünya yoksulluk manzaraları yerine, ağlarla buluşan topları, heyecan verici takımları, dökülen teri seyretti. 10 pırıl pırıl stad ve 50 milyon Güney Afrikalı’nın sıcaklığı, binlerce futbol hacısına hayatının en güzel anlarını yaşattı.

Lumumba’nın dediği oldu
Somali’den Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne kadar 17 Afrika ülkesi için bağımsızlığın 50. yılını ifade eden bir yılda, kupa bir ikinci anlam da kazandı. Güney Afrikalı psikolog Carmen Arendse, Gana’nın Uruguay’la oynadığı çeyrek final maçını izlerken, “Afrika takımlarının dünya sahnesinde rekabet edebilmesi, yenebilmesi ve yenilebilmesi tek başına harika bir şey” diyordu.
Geçmişteki bir duygunun etkisi bugün de hissediliyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Patrice Lumumba, 1960’ta yaptığı bir konuşmada 2010 Dünya Kupası’na da uygun düşen şu ifadeleri kullanmıştı: “Dünyaya, özgürlük içinde çalıştığında siyah adamın başarabileceğini göstereceğiz.”
Geçen ay Lagos’ta pasaportum damgalanmadan önce, telekomünikasyon devi MTN’nin havalanındaki reklamları şampiyonanın kıta için ne anlama geldiğini bana göstermişti. Üç Afrikalı yıldız oyuncu, Gana’dan Michael Essien, Kamerun’dan Samuel Eto’o ve Nijerya’dan John Obi Mikel turnuvanın sloganlarını dile getiriyordu: “Haydi Afrika.” “Birlikte kazanacağız.” “Şimdi Afrikalı olmak ne güzel.”
Ve çok güzel bir aydı. Johannesburg’da yaygın olan ufak çaplı suçlar engellenemediyse de, hiçbir büyük şiddet olayı yaşanmadı. Eski ABD başkanı Bill Clinton ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Rolling Stones üyesi Mick Jagger gibi tanınmış simalar dünyanın alt ucundaki güzel oyunu seyretmeye geldiler.
Turnuva için özel olarak tasarlanan ‘Jabulani’ topu, Johannesburg’da barların dışında ve otobanın yanındaki çöplüklerde yapılan maçlara renk kattı. Dünya Kupası sadece evrensellik hissi yaratmadı,  bizzat öyleydi. Araştırma şirketi InsideView’e göre, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 80’i turnuvanın ‘en azından bir kısmını’ izledi. Final maçınıysa 600 milyon kişinin seyrettiği tahmin ediliyor.
Dünyanın dikkatinin kıtaya çevrilmesi, bazı beklenmedik ortak zeminler de yarattı. Kara Yıldızlar kıta dayanışması açısından, çağdaş Gana’nın atası ve yılmaz bir pan-Afrikacı olan Kwame Nkrumah gibilerden daha fazlasını yaptı belki de. Takımı elenen Güney Afrika’nın tamamı ve milyonlarca Afrikalı daha Gana’yı destekledi. Gana takımı tarih yazma fırsatını çeyrek finalin son saniyelerinde kaçırdığında, daimi vuvuzela sesinin yerini diş gıcırtıları aldı.
Afrikalı taraftarlar sportif zaferlerden mahrum kalsa da, yeni imkânlar elde ettiler. Güney Afrika’da yabancı misafirlere göz kulak olması için konuşlandırılan 44 bin polisin birçoğu mevcut yerlerinde
kalacak. Ulaşım ve telekomünikasyon altyapılarındaki yenilemeler de kalacak. Ve Nelspruitt ve Polokwane gibi trafiğin daha az yoğun olduğu kentlerdeki stadyumlar FIFA’nın lüzumsuz bağnazlığının üzüntü verici bir göstergesi olacaksa bile, turizm muhakkak ki artacak; Güney Afrika devlet başkanı, boşuna “Bu turnuvadan sonra istihdam fırlayacak” demiyor.
Daha yoksul kıta ülkelerinin bir başka turnuvaya ev sahipliği yapmaya hazır olması için belki on yıllar gerekiyor, fakat Dünya Kupası’nın Afrika’nın özgüveni için vazgeçilmez bir motor görevi gördüğü de ortada. Bu bilhassa ırksal travmaların hâlâ varlığını koruduğu Güney Afrika açısından göze çarpan bir durum. 

Beyazların tezahüratı teselli
Elbette yeni ve şık stadyumlara para harcamak, gerilimleri alevlendirebilecek gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmaz, fakat siyah futbolculara tezahürat eden beyaz Afrikaner’ler manzarasının ta kendisi bir teselli ödülü niteliği taşıyor.
Gana’nın Kara Yıldızları Güney Afrika’dan ayrılmadan önce binlerce taraftarı selamladılar ve eski devlet başkanı Nelson Mandela’yla öğle yemeği yediler. Şampiyon sıfatıyla olmasa da, kahraman gibi uğurlandılar. Başka birçok insan için resmi sonucun ne olduğu önemli değildi. Afrika dünyanın en yoksul kıtasından ibaret değildi; rakipleriyle boy ölçülebiliyordu. Belki de meselenin en iyi özetini eve dönen bir Gana taraftarı, şu Zulu deyişiyle yapıyordu: Hamba phambili. Yani: “İleri, daha ileri.” (11 Temmuz 2010)

Radikal