Yılmaz Özdil'in dünkü yazısına tepkiler artıyor

Ahmet Türk'e atılan yumruğu 'adaletin tokmağı' olarak değerlendiren Yılmaz Özdil'in dünkü yazısına tepkiler büyüyor.

Yılmaz Özdil'in dünkü yazısına tepkiler artıyor
Bugün iki ayrı gazeteden iki ayrı köşe yazarı Özdil'i çok sert şekilde eleştirdi.


Ahmet Kekeç / Star

Enis Berberoğlu iyi bir adam.

Hem iyi bir adam, hem de iyi bir gazeteci.

Enis’in iyiliğini, söylemesi ayıptır, giden “kötü”ye bakarak daha iyi anlıyoruz.

Esasında bana ne, bize ne, kime ne Berberoğlu’nun iyiliğinden kötülüğünden... Bence bir gazeteci, refikleriyle ilgili “tecessüs” geliştirmemeli, rakip gazetenin “mutfak içi” işleriyle ilgilenmemeli, mutfak içi işleri sorgulamayı görev edinmemeli; kendini hep bir “tenezzül çizgisi”nde tutmalı.

Ben de öyle yapacağım.

Ertuğrul Özkök gitti... Fehmi Koru’nun yazdıkları mı etkili oldu, Aydın Doğan güç merkezlerinden talimat mı aldı, hükümet mi baskı yaptı, bilmiyorum... Ben bu durumu “idari bir tasarruf” olarak görüyorum... Dolayısıyla, giden “kötü”nün durumuna bakarak, gelen “iyi”ye ekstra bir paye biçmiyorum.

Ertuğrul, çevresinden dolayı değil, kendisi kötü olduğu için kötüydü.

Enis de, çevresi iyi olduğu için değil, kendisi iyi olduğu iyi...

Diyeceksiniz ki, “Madem öyle, neden Enis’in iyiliğini giden kötüye bakarak daha iyi anlayacakmışız? Burada bir çelişki yok mu?”

Haklısınız...

Belki de şöyle söylemem gerekirdi: “Giden kötünün kötücüllüğünü, Enis Berberoğlu’na bakarak daha iyi anlıyoruz.”

Biraz karışık oldu ama, maksadım laf kalabalığı yaparak sütun doldurmak, sonra da sözü Enis Berberoğlu’nun çevresinden bir yazara getirmek...

Bu yazarın ismi Yılmaz Özdil.

Kendisi, ülkücü-ulusalcı kırması bir şey. İzmirli...

İzmir’e, “karaşın” vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bir bölgeden göç ettiği sanılıyor. Yalçın Küçük ve Soner Yalçın olsa da şunun onomastiğine bir baksa... Ne kadar İzmirli, anlasak...

İzmir böyle olduğu için mi Yılmaz Özdil böyle, yoksa Yılmaz Özdil böyle olduğu için mi İzmir de “böyleymiş” zannediyoruz? Bizi bu dilemmadan ancak Yalçın Küçük ve yamağı Soner Yalçın kurtarabilir.

Neyse, işbu İzmirli arkadaş dün bir yazı yazdı, mahut “yumruk” hadisesini yorumladı... Yazısının başlığını da “Yumruk” koymuş zaten...
İnsanlığınızdan utanmayacaksanız, “Bu da neyin nesi?” demeyecekseniz, “Hâlâ bu görüşler nasıl bir gazete sütununda kendisine yer bulabiliyor” diye hayretlere gark olmayacaksanız, bazı alıntılar yapmak istiyorum:

Diyor ki Yılmaz Özdil, “Yumruğunu ‘adaletin tokmağı’ yerine koyup, Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu... Çünkü, teröristi meşru hale getiren ‘açılım’ saçmalığı, sadece bir tarafta değil, öbür tarafta da ‘eşkıyayı kahraman’ yapmaya başladı.”

Bitti mi?

Devam ediyor: “Bu ülkenin çocuklarına ateş edip öldürmek ‘demokratik hak’ kabul ediliyorsa, parti liderine girişmek niye ‘ırkçılık’ oluyor?”

Bitti mi?

Devam ediyor: “Mayın demokrasiyse... Yumruk niye faşizm sayılıyor?”

Bitti mi?

Devam ediyor ama bitsin artık...

Bu kafaya Enis Berberoğlu ne yapsın, Aydın Doğan ne yapsın, mahkemeler ne yapsın?

Bu ülkede bir Basın Konseyi, bir Gazeteciler Cemiyeti, bir Gazeteciler Sendikası, adaleti tesisle yükümlü yığınla “tecziye organı” var ama, titreyip kendine dönmesi için ben bu arkadaşa Erkut Abi tarzı bir ceza öngörüyorum:

Bunu alsınlar, kafasına bidon geçirsinler, eline harita verip mayınlı arazide altı ay yürütsünler... Akıllanmıyorsa, dağa kaldırıp Peşmergelere yalatsınlar.

Daha da akıllanmıyorsa, Ergenekon İddianamesi ve ek klasörlerinden sözlüye kaldırsınlar.

Daha da akıllanmıyorsa, eline “Enter” tuşu iptal edilmiş bir bilgisayar verip beş milyon kez “Baba bana bal al... Al sen de al... Deniz açılım yap... Çok güzel açılım... Yap sen de yap...” yazdırsınlar.

Daha da akıllanmıyorsa, Habur sınır kapısına bırakıp gelsinler...

**********

Atılgan Bayar / Akşam

Yılmaz Özdil mazurdur

'Ali topu at. Pakize süs yap. Yılmaz yazı yaz', seviyesinde yazabilen Yılmaz Özdil mazurdur.

Sorumlu, Yılmaz Özdil'i 'büyük yazar' diye paketleyip, Hürriyet'e oturtanlar...

'Yaz, yazı yaz. Yılmaz, yazı yaz,' diye onu teşvik edenlerdir.

Çünkü, 'Ali topu at' üslubunun düşünsel derinliğinin şu kandırıkçı düzeyden daha ileri olabilmesi mümkün değildir:

'Bu ülkenin çocuklarına ateş edip öldürmek 'demokratik hak' kabul ediliyorsa, parti liderine girişmek niye 'ırkçılık' oluyor?'

Analiz etmeye lüzum yok, dikkat ettiğinde en düşük zeka bile, bu cümledeki numaraya rağmen saklanamayan sirkati görecektir.

Ama söylediğim gibi...

Yılmaz Özdil mazurdur. Sorumlu, onu 'büyük yazar' diye Hürriyet'e oturtan zihniyettedir.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin vatansever bilincinin Ahmet Türk'e yapılan saldırıyı kınamasını Milliyetçi aktivistler ayakta alkışlıyor ama, bu bilinç maalesef 'Ali topu at' düzeyindeki 'büyük yazar'ın zihnine tesir edemiyor.

...

Bu ülkenin insanları var güçleriyle ve bütün fedakarlıklarıyla yaralı demokrasilerini sarmaya çalışırken...

Medyanın, vatandaşın mil fersah gerisine düşüşünü hüzünle izliyoruz.

Medya Mahallesi'nde didaktizme rahmet okutacak dersler veriliyor.

Bir haberci gencimiz, 'seyircinin anlayacağı dille' diye diye seyirciyi tahkir ediyor.

Ülkenin büyük gazetesi, 'Bizim Mahalle' diyerek dindar magazini yazdırmanın, dindarları ötekileştirmenin dik alası olduğunu ancak Yayın Yönetmeni değişince idrak edebiliyor.

Bunlar daha düne kadar, 'gazetelerde ekonomi, spor, siyaset, dış politika, magazin kategorileri olur; dindar kategorisi olur mu' diyenlere dudak büküyorlardı.

Şimdi, nehir kenarında bekleyen Hürriyet abisi açıklasın bir zahmet; iki satırı esirgemesin de o çok beğendiği hergeleye ne oldu, öğrenelim?

...

Bu medya Arifiye'de makas değiştirdi.

Halk demokrasiye doğru giderken, onların rayları bir bilinmeze doğru akmaya başladı.

Bu makas değişikliğinin sebebi ideolojik değil; apaçık cehalettir.

'Halk bir şeyden anlamaz, koydun mu şuraya kahve muhabbeti düzeyinde bir yazar okunur abi,' yöntemiyle gazete yapanlar...

Entelektüel taklidi yapan birine seyircinin yüzüne karşı, 'seyircinin anlayacağı dilde' dedirttikçe iş yürür sandılar.

İşte, Arifiye'de o makas böyle değişti.

...

Şimdi medyaya sorulan soru şu:

Ahlakın ne, felsefen ne?

'Tavuk pazarı şairi' gibi içi boş lafları, tekerlemeleri bırak da, bize ne anlatıyorsun onu söyle?

...

Medya yöneticiliğinin özü eğilim okumaktır.

Halkın hangi düzeyde entelektüelize olduğunu, entelektüelizmin ne derece popülerleştiğini göremeyen bir medya yönetimi; okurun ve seyircinin karşısına bu düzeyi çıkarttıkça Arifiye'de ayrılan makas açıldıkça açılıyor.