Prof. Dr. Doğu Ergil ile Barışı Aramak

Prof. Dr. Doğu Ergil, yeni çıkan "Barışı Aramak & Dilde, Hayatta, Kültürde..." isimli kitabında barışı bulmanın yollarını anlatıyor.

Tim

Prof. Dr. Doğu Ergil, yeni çıkan "Barışı Aramak & Dilde, Hayatta, Kültürde..." isimli kitabında barışı bulmanın yollarını anlatıyor.

Timaş Yayınları'ndan çıkan "Barışı Aramak & Dilde, Hayatta, Kültürde..." isimli kitap için yapılan yazılı açıklamada çok kültürlülüğün çok uluslu toplumların en önemli özelliğine vurgu yapılıyor. Amerika'nın çok kültürlülüğün simge ülkesi olduğu, dolayısıyla Amerika'nın özgürlükler ülkesi diye anılmasının da buradan kaynaklandığı belirtilen açıklamada "Nerede bir çokkültürlülük varsa orada kültürel zenginliklerin çoğaldığının gözlemlenmesi, çok kültürlülüğün aslında ne kadar önemli ve gerekli olduğunu gösteriyor. Din, dil, ırk, cinsiyet gözetmeksizin, herkesin adaletin önünde eşit olduğu bir toplum, elbette kalkınacak, ekonomik, siyaset, bilim, kültür ve düşünce gibi alanlarda toplumlara önderlik edecek, çığır açacak buluşlara imza atacaktır." deniliyor.

Açıklamada şu görüşlere yar veriliyor: "İfade özgürlüğünün liberal demokrasinin uygulandığı yerlerde en önemli değerlerden biri olduğu söylenir. Bu yüzden de ifade özgürlüğü bireylerin en önemli özgürlük haklarıdır, dolayısıyla ifade özgürlüğünün korunması ve kısıtlanmaması da bu açıdan çok önem taşır. İfade özgürlüğü ile bireyler en ufak bir tehdit altında kalmamalı, korkutulmamalı, görüşlerini serbestçe ifade edebilmeleri için gerekli ortamın sağlanması mühim bir noktadır. Toplumda bireyler kitap, dergi, bildiri, konuşma, kıyafet, el işareti, yüz ifadesi vb. gibi tek tek görüşlerini beyan edebilecekleri gibi gruplar halinde de görüşlerini beyan edebilmeliler.

Son zamanlarda yumurtalı saldırılarla karşı karşıyayız. Bir grup öğrenci ya da öğrenciler, çirkin bir şekilde basın ve medya camiasında kendilerinden söz ettirdiler. Esasında Atilla Yayla'nın da belirttiği üzere Burhan Kuzu'ya yumurta atma olayı, münferit bir grup öğrencinin olayından ziyade uzunca süredir devam eden bir kampanyanın küçük bir parçasını teşkil ediyor. Fotoğrafın bütününe baktığımız zaman, yumurtacı grubun diğer eylemlere de katıldığı göze çarpıyor. Aynı kişiler veya aynı örgütlenmiş gruptan kişiler, Sakarya'da Mustafa Akyol'a idam ipi fırlattıkları gibi, İstanbul'da Adalet Ağaoğlu ve Roni Margulies gibi yazarların üzerine boya dökebiliyorlar. Sloganlarına, eylemlerine, tavır ve davranışlarına baktığımız zaman, bu bakış açısına ve davranışına mensup eylemcilerin "ifade özgürlüğü" kalıbına sığınarak protesto etmek yerine sabote ettikleri görülüyor.

Peki, yumurtalı saldırgan eylemcilere siyasetçilerin sert tepki göstermesini nasıl izah edeceğiz? Bir taraftan öğrencileri yatıştırmaya ve anlamaya çalışırken diğer taraftan sert tepkiler gösteren siyasiler, verdikleri tepkilerin halka nasıl yansıdığının farkındalar mı acaba? Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. Doğu Ergil öğrenci olaylarına sert tepki gösteren siyasilere insan hakları dersi verircesine çözümü sunmuştu. Ergil, kendisinin 68 kuşağı olduğunu belirterek; 'Gençliğimizde tek istediğimiz şey dünyayı değiştirmekti. Din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin her insanı eşitlemek istiyorduk. Bu mücadele sırasında kimimiz öldü, kimimiz hala hayatını sürdürüyor. O dönemde aramızda profesyonel devrimciler vardı. Yani mesleği devrimcilik olduğuna inanan arkadaşlarımız bulunuyordu. Bazı arkadaşlar da üniversite çevresinde silahla dolaşıp bize hüviyetimizi soruyorlardı. İşte bunun tam adı faşistlikti. İnsan haklarına engeldi' şeklinde konuşmuştu.

Ergil'in olaylara mizahi bir açıdan baktığımızdan şüphe yok, lakin aslında çözüm de burada saklı. Siyasilerin yumurta atan öğrencilerin psikolojilerini anlamaları, yumurta atan öğrencilerin yatıştırılmaya çalışılmaları ve yumurta atanları dahi toplumla bütünleştirmeye gayret etme yolunda adımların atılması"

Açıklamada tüm bu çözümleri detaylarıyla birlikte Doğu Ergil'in "Barışı Aramak & Dilde, Hayatta, Kültürde..." isimli kitabında bulunabileceği belirtilerek "Çatışmaların tırmanmaması için Doğu Ergil "öteki"lerin "hepimiz"leşmesinin formüllerini sunuyor. Kolektif bir kimlik inşasında bulunan yazar, kuşaklar-arası aktarım olarak kimlik ve tarih bilincinden kültürel hakların siyaset arenasında tanınma taleplerini izah ediyor." deniliyor.