ANALIZ - Iran'da Boykot Ve Ötesi

Iran'daki son cumhurbaskanligi seçimlerini digerlerinden ayiran önemli bir konunun gözlemcilerin dikkatinden kaçtigi görülüyor: Iran diasporasinin da destegiyle aylar önce dillendirilmeye baslanan ve seçimlerden birkaç gün önce Iran'daki çok sayida reformcu ismin bildirisiyle açik bir çagriya dönüsen boykot stratejisi Iran cumhurbaskanligi seçimlerine katilim oranlarinda son on yilda gözlemlenen pozitif ivmenin yerini 18 Haziran seçimlerinde radikal bir düsüse birakmasi stratejik bir seçmen davranisi olarak ele alinmali Seçim boykotu, ileride daha genis çapli bir toplumsal hareketin gelebilecegine dair sisteme verilen bir uyari, bir tehdit ve tek bir seçimden ibaret olmayip seçim sonrasi dönemdeki siyasi gelismeleri de kapsayan uzun bir siyasi süreç olarak degerlendirilmeli Iranli reformcu seçmen açisindan 18 Haziran cumhurbaskanligi seçimlerini boykot etmek sessiz bir ilgisizlik degil, proaktif ve bir o kadar da riskli bir seçmen davranisiydi Boykot sonrasi mevcut durum, bize Reisi dönemi politikalarinin olasi maiyetine iliskin su temel senaryoyu sunuyor: Reisi’nin boykota cevaben temel politikasi liderlik ettigi siyasi sistemin güçlü oldugunun ve kendisinin de bir yargiç gibi adaleti temsil eden bir devrim rehberi olacaginin sinyalini vermek Reisi hükümeti Bati dünyasi ile yaptirimlarin kaldirilmasi ve nükleer anlasmanin etkili bir sekilde uygulanmasina yetecek seviyede bir diplomatik iliski zemini gözetecek gibi Ekonomideki her türlü reform ve ferahlama, boykotçu seçmenin daha genis çapli bir toplumsal hareketi mobilize etmesinin önüne geçmek için de elzem görünüyor.

ISTANBUL -EZGI UZUN- 18 Haziran’da on üçüncüsü gerçeklestirilen cumhurbaskanligi seçimleri Iran Islam Cumhuriyeti tarihinin en düsük katilimli cumhurbaskanligi seçimi olarak kayitlara geçti. Seçimlere katilim yüzde 48,8 oraninda seyrederken sandiga giden 4 milyon civarindaki seçmenin de bos oy attigi açiklandi. Hem yerel hem de uluslararasi gündemi mesgul eden temel konu; yargi erki baskani geleneksel muhafazakâr aday Ibrahim Reisi’nin oylarin yüzde 62’sini alarak Iran’in yeni dönem cumhurbaskani olarak seçilmesi ve seçimlere düsük katilim orani oldu.

Seçimlere katilima iliskin tartismalarin ekseninde birbiriyle baglantili üç ana argüman bulunuyor: Seçim sisteminin adaletsizligi, seçmenin ilgisizligi, nükleer anlasmanin basarisizliginin getirdigi agir yaptirimlar ve ekonomik sorunlar. Öte yandan, bu seçimleri digerlerinden büyük ölçüde ayiran önemli bir konunun gözlemcilerin dikkatinden kaçtigi görülüyor: Reformcu kanadin sistem karsiti bir çizgide bulusan Iran diasporasinin da destegiyle pek çok üst düzey siyasetçisi, entelektüeli ve destekçileriyle birlikte seçimlerden aylar önce dillendirmeye basladiklari ve seçimlerden birkaç gün önce Iran içerisindeki çok sayida reformcu ismin yayinladigi bir bildiriyle açik bir çagriya dönüsen boykot stratejisi. Boykot tek bir seçimle sinirli pasif bir seçmen ilgisizligi degil, seçimler sonrasinda baska muhalefet stratejileriyle birlikte uzun vadeli bir dönüsüm arzusuyla uygulamaya konulan proaktif bir seçmen stratejisidir. Dolayisiyla Reisi’nin yeni dönem cumhurbaskanligina iliskin degerlendirmelerde bulunurken hem seçmen davranisini hem de boykot stratejisini derinlemesine incelemek gerek.

- Rakamlarin seçmen davranisi üzerine söyledikleri

20. yüzyil Iran tarihi keskin uçlar arasinda savrularak ilerleyen bir demokratikles(eme)me tarihidir. Geçtigimiz son yüz yil içerisinde hem dünya siyasetinin temel meselelerinden biri olan demokratiklesme, siyaset bilimciler tarafindan çesitli demokrasi endekslerinde 0 ve 1 rakamlari arasinda uzanan ince bir skalada irili ufakli inisler ve çikislarla seyreden son derece uzun soluklu bir siyasi yolculuk olarak algilanir. Iran, Orta Dogu tarihinde demokratiklesme arzusu ve ciddiyetini en çok eyleme döken toplumlardan biri. Nitekim 1905 Anayasa Devrimi ile baslayan süreç, Pehlevi monarsisi altinda düzenli araliklarla gerçeklesen sokak protestolari ve siyasi parti örgütlenmeleriyle son derece canli fakat bir o kadar da çalkantili bir seyirde devam etti ve 1979 devrim hareketinin ani bir Sii-teokratik dönüsle “Islam Cumhuriyeti” markasi altinda yeniden tanimlanmasiyla Iran hem otoriter hem de cumhuriyetçi özellikler tasiyan bir karma siyasi sisteme dönüstü. Bu baglamda Iran, esasinda demokratiklesme mücadelesi veren diger pek çok arada kalmis devletle benzer özellikler tasir. Demokratiklesmekte olan diger pek çok devlet gibi anayasa devrimleri ve reform paketleriyle zaman zaman birtakim siyasi firsatlar ve kazanimlarla ilerleme kaydetti, zaman zaman da askeri darbeler ve otoriter devrimler ile uçlara savruldu, geriledi, alasagi edildi. Söz konusu sistemsel degiskenlik ve istikrarsizlik kaçinilmaz olarak bu karma sistemin seçmen davranisina da yansiyor.

Iran seçimlerinin bir özelligi, diger pek çok karma sistemde oldugu gibi yüksek katilimli olmamasidir. Nitekim 1980-2021 Iran cumhurbaskanligi seçimlerine genel katilim oranlarina bakildiginda Iranli seçmenin seçimlere katilim oraninin yüzde 65,5 civarinda ve orta seviyede seyrettigi görülür. seçim sistemi Bu yillar arasinda en düsük katilim Rafsancani’nin ikinci kez cumhurbaskani seçildigi 1993 yilinda yüzde 50,6 ile gerçeklesti. Bu tabloya bakildiginda Iran seçmeninin ortalama yüzde 35-40’lik bir diliminin, devrimin ilk otuz yilinda seçimlere katilmama odakli bir seçmen davranisi sergiledigi ortaya çikiyor. Iran seçimlerinin bir diger özelligi ise yine pek çok karma sistem ve konsolide olmayan yeni demokrasilerde oldugu gibi seçimsel oynaklik ve belirsizligin yogun olmasidir. Nitekim en düsük katilimli 1993 seçimlerinin hemen akabinde gerçeklesen 1997 seçimlerine katilim orani aniden 30 puan artarak yüzde 79,9’a ulasmisti. Bu oynaklik, adaylarin aldiklari oy oranlarindaki ani degisimlerde de kendisini belli eder. Halkin yüzde 54,5’inin seçimlere katildigi 1989 seçimlerinden yüzde 96’lik bir oyla cumhurbaskani olan Rafsancani, halkin yüzde 50,6’sinin katildigi hemen bir sonraki 1993 seçimlerinde neredeyse 30 puanlik bir düsüsle oylarin yüzde 64’ünü alabildi. Söz konusu dönem içerisinde cumhurbaskani adaylari “devrimin çocuklari” olarak da nitelendirebilecegimiz, devrim süreçlerinde aktif rol almis, din adami kökenli ve sistemin çesitli kurumlarinda görev almis olduklari için sistem insa sürecine son derece entegre profiller. Islam Cumhuriyeti insasinin hizla devam ettigi 1990’li yillardan itibaren bu insanin nasil bir vizyonla devam edecegine iliskin alternatif fikir akimlarinin siyasi parti örgütlenmesi formatinda olmasa bile “geleneksel muhafazakârlar” ve “reformcular” gibi siyasi hizipler içerisinde yavas yavas taban bulmaya basladigini görürüz. Yine de söz konusu hiziplerin kisa süre içerisinde yeterince konsolide bir seçmen tabanina sahip olabildigini söylemek mümkün degil.

2009 yilindan itibaren ise seçim dinamiklerinde bir dönüsüm gözlemleniyor. Bu dönüsüm, Mahmud Ahmedinejad’i cumhurbaskanligi koltuguna oturtan 2009 seçimleriyle birlikte seçimlere katilim oranlarinda görülen ciddi bir siçrayisla ortaya çikiyor. Nitekim 2009 seçimlerine katilim orani yüzde 84,8 ve bunu pragmatist siyasetçi Hasan Ruhani’yi cumhurbaskanligi koltuguna oturtan 2013 ve 2017 yillarindaki yüzde 72 ve yüzde 73’lük katilim oranlari takip ediyor. Dolayisiyla 2009-2017 yillari arasinda Iranli seçmen ortalamanin üzerinde ve yüksek katilim gösteriyor. Bu pozitif ivmenin temel sebebi, devrimin ilk otuz yilinin ardindan Iran siyasetinde yer edinmeye baslayan bir “yenilik potansiyeli.” Süphesiz, muhafazakâr aday Ahmedinejad’in klasik molla kökenli muhafazakâr cumhurbaskanlarinin disinda bir muhafazakâr profile sahip olmasi seçmen nazarinda yenilik potansiyelini besleyen önemli bir etmen. Esit derecede öneme sahip bir diger unsur reformcu siyasetin güç kazanmasi. 2009’daki Yesil Hareket ve pragmatist Ruhani hükümeti döneminde nükleer anlasma sürecinin ülke içerisindeki siyasi ve ekonomik reformlari hizlandirabilecegine dair ümitler de seçmeni sandiga çeken etmenlerin merkezinde yer aliyor.

Son on yilin en temel özelligi Iran’in gelecegine iliskin siyasi vizyonlarin çesitlilik kazanmasi. Öyle ki geleneksel din adami kökenli muhafazakârlarin yani sira popülist muhafazakârlar, asker kökenli muhafazakârlar ve reform hareketi içerisinde bölünmeler ve çesitlenmeler ortaya çikiyor. Bu dönem aslinda Iranli seçmenin içinde bulundugu sistemi ve bu sistemden ne istedigini daha derinlemesine tanimaya ve kesfetmeye basladigi önemli bir kavsak noktasi. Hizipler arasi seçmen geçisi hala yüksek olmasina karsin, seçmen tabaninin hizipler nezdinde daha çok oturmaya basladigi hissediliyor. Bu dönemde seçmen aslinda farkli siyasal vizyonlari temsilen sahneye çikan cumhurbaskani adaylari arasinda kiyasiya bir rekabet oldugu ve adaylarin kil payi farkla seçimleri alacagina dair bir varsayimla sandiga gidiyor. Seçimler sonrasinda en yüksek oyu alan iki rakip arasindaki oy farkinin yüksek oldugu ortaya çiksa da önemli olan seçmenin rekabete yönelik bu algisi ve varsayimi.

Rakamlar Iranli seçmen davranisina iliskin üç temel sonuç ortaya çikariyor. Ilk olarak, Iranli seçmen devrimin ilk otuz yilindaki seçim rehavetine karsin son on yil içerisinde seçimlere yüksek katilim gösteriyor. Dolayisiyla Iran Islam Cumhuriyeti tarihinde kategorik bir seçmen ilgisizliginden (voter apathy) söz etmek pek mümkün degil ve son on yildaki seçmen davranisi bunun aksini gösteriyor. Seçmen seçimlere karsi kategorik bir ilgisizlik sergilemiyor ancak hangi seçimlere ilgi gösterecegi konusunda stratejik bir tercih yapiyor. Ikinci olarak, Iranli seçmen ayni seçim sistemi içerisinde farkli seçmen davranislari sergileyebiliyor. Özellikle Anayasayi Koruyucular Konseyi’nin veto süreçlerinin seçim sisteminin adaletsizligine yönelik ciddi tartismalar ortaya koydugu asikâr. Öte yandan ayni seçmen, devrimin basindan beri seçim sistemine yerlesmis adaletsiz uygulamalara karsin on üç seçim boyunca ayni adaletsiz seçim sistemi altinda radikal farkliliklar arz eden bir seçmen davranisi sergileyebiliyor. Üçüncü olarak, farkli siyasi hiziplerin seçmen tabani henüz konsolide olmadigi, hizipler arasi ve hizipler içi adaylar arasinda seçmen geçisi hala yüksek oldugu ve seçmen davranisi yüksek oranda oynaklik (electoral volatility) sergiledigi için seçmenin herhangi bir seçime neden katilmadigini anlamlandirmak zorlasiyor. Iranli seçmen arasinda devrimin basindan beri seçim sistemini mesru bulmadigi için seçimlere katilmayan hatiri sayilir ölçekli bir kemik tabanin varligi yadsinamaz bir gerçek. Öte yandan seçimlere katilimi seçimden seçime oynaklik gösteren bir kisim seçmenin seçimlere katilmama sebebi, seçimlere hiç katilmayan kemiklesmis tabanin aksine, seçimlere yönelik teorik bir mesruiyet iddiasindan ziyade pragmatik ve stratejik bir tercih olabiliyor. Seçmenin oy vermek istedigi belirli bir adayin Koruyucular Konseyi tarafindan elenmesi bu baglamda en önemli sebeplerden biri olarak karsimiza çikiyor.

Bu üç sonuç bir araya geldiginde, Iranli seçmenin ayni adaletsiz seçim sistemi altinda seçim sisteminin özelliklerinden bagimsiz baska faktörleri de hesaba katarak tipki baska ülkelerin seçim sistemlerinde oldugu gibi “stratejik tercihler” yaptigi ve seçimlere katilimi stratejik bir eylem olarak kullandigi ortaya çikiyor. Dolayisiyla Iran cumhurbaskanligi seçimlerine katilim oranlarinda son on yilda gözlemlenen pozitif ivmenin yerini 18 Haziran seçimlerinde radikal bir düsüse birakmasi stratejik bir seçmen davranisi olarak da ele alinmali. Bu seçimlerde özellikle ön plana çikan boykot çagrisi bu tür bir seçmen stratejisinin temelinde oturuyor.

- Iran’da bir seçim stratejisi olarak boykot

Seçim boykotu, seçime dayali otoriter sistemlerde zaman zaman basvurulan bir seçmen stratejisi. Yapilan çalismalar, boykotun pasif bir seçmen ilgisizliginden ziyade proaktif bir seçmen ilgisi oldugunu ortaya koyuyor. Zira otoriter sistemlerde boykotun amaci, sistemsel ya da siyasal bir dönüsümün gerekliligine dair kitlesel bir irade ortaya koymak ve siyasi otoriteye kitlesel bir uyari vermek. Boykot, zaman zaman belirli bir seçim dönemiyle sinirlandirilmis kitlesel bir seçim katilimi eksikligi olarak algilansa da pratikte boykot tek bir seçimle sinirli kitlesel bir sessizlik ve eylemsizlikten çok daha fazlasi. Aslinda seçmenin seçimlere kitlesel olarak katilmama davranisi boykotun ilk ayagi. Çogu seçim boykotunun seçimler sonrasi dönem içerisinde sokak hareketleri gibi baska demokratik tepki stratejileriyle desteklendigini ve boykotçu seçmenin birkaç stratejiyi bir arada kullanarak otoriteye karsi baski olusturmaya devam ettigi görülüyor.

Dolayisiyla seçim boykotu, ileride daha genis çapli bir toplumsal hareketin gelebilecegine dair sisteme verilen bir uyari, bir tehdit ve tek bir seçimden ibaret olmayip seçim sonrasi dönemdeki siyasi gelismeleri de kapsayan uzun bir siyasi süreç olarak ele alinmali. Boykot riskli bir seçim stratejisidir, zira boykotçu seçmen seçimlere katilmayarak siyasi gücü büyük ihtimalle kendi eliyle karsi tarafa verecektir. Boykot edilen bir seçimin sonunda siyasi erki elde eden yeni liderin önünde iki yol vardir: Ya boykotun sinyalini verdigi konularda ciddi bir reform arayisina giderek boykotçu seçmenin ileride dahil olabilecegi daha büyük bir muhalefet hareketinin en basindan önüne geçmeyi tercih edecek ya da boykotçu kesime karsi “güçlü bir siyasi erk” imaji vermeyi seçerek boykotu göz ardi edecek.siyasi parti Dolayisiyla boykot edilen bir seçimle basa gelen siyasi lider için boykot sonrasi dönem azami ölçüde bir risk, belirsizlik ve bilinmezlik halidir.

Iranli reformcu seçmen açisindan 18 Haziran cumhurbaskanligi seçimlerini boykot etmek sessiz bir ilgisizlik degil, proaktif ve bir o kadar da riskli bir seçmen davranisiydi. Risklerin en büyügü hiç süphesiz Biden ile yapilan nükleer müzakerelerin basariya ulasma ihtimalinin, dolayisiyla da yaptirimlarin kaldirilarak ekonomik ferahliga ulasma sansinin yüksek oldugu bir dönemde bu anlasmadan mesul pragmatist hükümeti cezalandirmakti. Zira pragmatist hükümete yönelik böylesi bir cezalandirma, pratikte nükleer müzakereler basariya ulastigi takdirde müzakerenin ekonomik meyvelerinin muhafazakâr bir hükümet tarafindan alinacagi anlamina gelecekti. Bu ise alinan ekonomik meyvelerin muhafazakâr hükümet tarafindan nasil bir ekonomik model çerçevesinde kullanilacagina ve bunun siyasi ve toplumsal sonuçlarina yönelik ciddi riskler barindiriyordu. Diger yandan Reisi’nin liderlik edecegi yeni muhafazakâr hükümet mevcut boykotun ileriki asamalarinin ne olabilecegine dair bir belirsizlik içerisinde. Reisi açisindan en önemli belirsizliklerden biri, halkin yüzde 51,2’sinin seçimlere katilmamasi ve buna ek olarak 4 milyon kisinin protesto oyu kullanmasinin boykotçu seçmen tarafindan basarili bir boykot olarak algilanip algilanmadigi konusunda henüz bir netligin olmamasi. Sistemin seçimler sonrasi cevabini aradigi iki temel soru var: Bos oylarla birlikte yüzde 55’lere uzanan bir boykot orani boykotçu seçmen için yeterli miydi, yoksa seçmen bazi kamuoyu arastirmalarinin gösterdigi gibi yüzde 75’lik bir seçim boykotu mu bekliyordu?hükümet Boykotçu seçmen, mevcut boykot oranlarini ileriki aylarda kitlesel bir siyasi muhalefet ya da toplumsal hareket baslatma cesareti açisindan yeterli buluyor mu, yoksa boykotçu seçmen arasinda bu konuda fikir ve irade ayriliklari mi hakim?

- Reisi’nin olasi siyasi stratejisi

Bu ve benzeri sorularin boykotçu seçmen kitlesi ve yeni muhafazakâr hükümet açisindan henüz net bir cevabi yok. Kuvvetle muhtemeldir ki cevaplar Reisi cumhurbaskanligi görevini resmi olarak devraldiktan birkaç ay sonra belirmeye baslayacak. Bugün sistemin hem atanmislari hem de seçilmisleri her ne kadar devrimin ilk yirmi yilinda görmeye aliskin oldugumuz geleneksel muhafazakârlarin tekelinde toplanmis gibi görünse de Reisi’nin baskanligi kolay geçecege benzemiyor. Zira boykot edilen bir seçimle is basina gelen bir cumhurbaskani için bu sorularin cevabi uzun vadede iç ve dis politikada nasil bir yöntem izlenecegini sekillendirecek gibi görünüyor. Bu dönemin Reisi açisindan kisisel önemi ise cumhurbaskanligi döneminde sergileyecegi performansin ileride devrim rehberi olma potansiyelini ve kariyerinin tamamini yargida geçirmis büyük bir yargiç olarak nasil bir devrim rehberi profili çizecegini de belirleyecek olmasi.

Yine de boykot sonrasi mevcut durum, bize Reisi dönemi politikalarinin olasi maiyetine iliskin su temel senaryoyu sunuyor: Reisi’nin boykota cevaben temel politikasi liderlik ettigi siyasi sistemin güçlü oldugunun ve kendisinin de bir yargiç gibi adaleti temsil eden bir devrim rehberi olacaginin sinyalini vermek. Bu baglamda Reisi’nin birincil hedefi rejim güvenligini saglamak. Bu da pratikte Iran ekonomisinin yeniden dizayn edilmesine odaklanilacagi anlamina geliyor. Dolayisiyla bu son derece geleneksel muhafazakâr liderin, geçmis dönem muhafazakâr cumhurbaskanlarindan farkli olarak nükleer anlasma konusunda kendisinden beklenilenden daha uzlasmaci bir tavir sergileyebilecegini öngörmek mümkün. Reisi hükümeti ABD ve Bati dünyasi ile yaptirimlarin kaldirilmasi ve nükleer anlasmanin etkili bir sekilde uygulanmasina yetecek seviyede bir diplomatik iliski zemini gözetecek gibi. Ekonomi alaninda gerçeklesecek her türlü reform ve ferahlama, boykotçu seçmenin daha genis çapli bir toplumsal hareketi mobilize etmesinin önüne geçmek için de elzem görünüyor. Bu durumda Reisi boykotçu seçmene karsi sistemin gücünü gösterirken ekonomik güce odaklanacak, ekonomik gelisim ve ekonomik kaynaklarin adaletli kullanimi kartlarini kullanacak.

Fakat Iran’in balistik füzeler, Sii milisler ve Mali Eylem Görev Gücü (FATF) gibi muhafazakâr kanadin temel siyasi prensiplerine dokunan konularda Bati dünyasi ile isbirligine gitmesi pek mümkün görünmüyor. Aksine, Iran yaptirimlarin kaldirilmasiyla gelebilecek her türlü ekonomik firsati Bati ülkelerinden ziyade Çin, Asya ve Orta Dogu ülkeleriyle degerlendirmeyi ve bu ülkelerle yogun ekonomik iliskilere girmeyi tercih edecektir. Bu, boykotçu seçmenin girdigi en büyük riski açiga çikaran bir kavsak noktasi, zira muhafazakâr hükümetle yönetilen Iran’in bugünlerde siklikla Çin’in Kusak ve Yol Projesiyle özdeslesen “otoriterler ittifakina” daha fazla entegre olmasi söz konusu olabilir. Ancak ayni kavsak noktasi Reisi’nin çizecegi potansiyel Devrim Rehberi profilinin de sekillenmeye baslayacagi en temel nokta olacak. Zira Reisi, ekonomide yapilacak bazi reformlardan sonra Iran toplumunun sosyal ve siyasi adalet taleplerine de belirli ölçüde yanit verecek bir siyasi plan çizme gerekliligiyle yüzlesecek. Iste bugünkü boykotun hakiki siyasi basarisi ilerleyen yillarda Reisi’yi rejim güvenligi ile toplumsal ve siyasal adalet arasinda bir denge aramaya itebilme gücüyle ölçülecek gibi görünüyor.

[Iran dis politikasi, güvenlik ve askeri kültürü, Orta Dogu’da Sii jeopolitigi ve Direnis Ekseni konularina odaklanan siyaset bilimci Dr. Ezgi Uzun Sabanci Üniversitesi ögretim görevlisidir]

seçim sistemi Yazida bahsi geçen tüm rakamlar için bkz: https://irandataportal.syr.edu/presidential-elections .

siyasi parti Gail Buttorff ve Douglas Dion, ‘Participation and boycott in authoritarian elections,’ Journal of Theoretical Politics, 2017, Vol. 29(1) 97–123.

hükümet https://theconversation.com/why-iranians-wont-vote-new-survey-reveals-massive-political-disenchantment-162374
Kaynak: AA