Gülten Annenin Tek İsteği Kayıp Kızına Kavuşmak
Büyükçekmece sahilinde 27 yıl önce meydana gelen olay sonrası 12 yaşındaki kızından hiç haber alamayan ancak umudunu yitirmeyen Gülten Uçar, evladına kavuşacağı günü özlemle bekliyor Nice bayramları, özel günleri evlat hasretiyle geçirmek zorunda kalan acılı anne, bu Anneler Günü'nü de yüreği buruk geçirmenin hüznünü yaşıyor Aradan geçen uzun yıllara rağmen içindeki evlat acısını dindiremeyen Gülten Uçar, bakmaya dayanamadığı için kızı Birgül'ün fotoğrafını, evinin duvarına dahi asamıyor Gülten Uçar: 'Kızıma 'yavrum' diyerek, bir gün karşılaşmak istiyorum. Elimizden tutan olmadı. Anneler Günü'nü, bayramları, hiçbir şeyi yaşayamadım. Kavuşanlar kavuştu evlatlarına, istiyorum ki ben de kavuşayım'
ÇİĞDEM ALYANAK - Evlatlarıyla Anneler Günü'nü paylaşabilme imkanına sahip anneler hiç kuşkusuz bugün dünyanın en şanslı anneleri. Kimi evladından aldığı bir buket çiçek veya küçük bir hediye, kimi yavrusunun kokusunu içine çekerek, kimi de sımsıcak bir sohbetle bugünün önemini doyasıya yaşayacak.
Kimi anneler de bugünü, 27 yıl önce yaşanan ve sır perdesi hala aralanamayan olay sonucu 12 yaşındaki kızı Birgül Uçar'ı kaybeden Gülten Uçar gibi tarifsiz acılar içinde geçirecek.
Aradan geçen uzun yıllara rağmen kavuşma umudunu hiçbir zaman yitirmeyen Gülten Uçar, bakmaya dayanamadığı için kızı Birgül'ün fotoğrafını, evinin duvarına dahi asamıyor. Kızından geriye kalan oyuncak bebeği ve yastığına her sarıldığında ise Uçar'ın gözyaşları sel olup akıyor, feryadına ise yürek dayanmıyor.
Acılı anne Gülten Uçar ve ailesinde derin yaralar açan talihsiz olay, 1992 yılında meydana geldi. Olay öncesinde yaşananlar ise şöyle gelişti:
- Tekneyle denize açıldıktan sonra bulunamadı
Sarıyer'de yaşayan Gülten Uçar, 1987 yılında Levent'te A.V. ve Ü.V. çiftinin evinde temizlikçi olarak işe başladı. Yaklaşık 2,5 sene bu evde çalışan Gülten Uçar, evin hanımı Ü.V'nin önerisi üzerine Büyükçekmece'nin sahil kesiminde yer alan Güzelce Mahallesi'ndeki yazlıklarında da yaz aylarında hafta sonları çalışmaya devam etti.
Mardin'de gümrük müdürü olarak görev yapan A.V, zaman zaman hafta sonları ve yaz tatillerinde ailesinin yanına geldi.
2 Ağustos 1992 günü Gülten Uçar, uzun yıllardır yanlarında çalıştığı çifte olan güveninden dolayı 12 yaşındaki kızı Birgül Uçar'ın, tatil olması nedeniyle 15 günlüğüne yazlıkta kalıp kalamayacağını sordu. Evin hanımı olan Ü.V, Birgül Uçar'ın yazlıkta kalabileceğini söyledi.
Gülten Uçar'ın yazlıkta bulunmadığı bir gün, kızı Birgül, A.V. ile siteden üç arkadaşı balık tutmak için tekneyle denize açıldı. Aradan uzun bir zaman geçmesi ve eşinin eve dönmemesi üzerine endişelenen Ü.V, durumu polise bildirdi.
Emniyet birimleri ve sahil güvenlik ekipleri arama çalışmaları başlattı. Üç gün süren arama çalışmaları sonunda A.V. ile arkadaşlarının cesetlerine ulaşıldı ancak Birgül'ün cesedi bulunamadı. Hava şartlarının sert olması nedeniyle alabora olduğu düşünülen teknenin enkazına ise ulaşılamadı.
Öte yandan Gülten Uçar, durumun kendisine haber verilmesi üzerine soluğu yazlıkta aldı. Kızını kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşayan Gülten Uçar, burada sinir krizleri geçirdi.
Kaybettiği evladının acısı günden güne içinde büyüyen Gülten Uçar'ın evine, olaydan 4 ay sonra sessiz telefonlar gelmeye başladı. Bu sessiz telefonlar 4 yıl boyunca devam etti. Eve gelen telefonlardan birine Birgül Uçar'ın erkek kardeşi cevap verdi. Kendisinin Birgül Uçar olduğunu söyleyen kişi, önce "Kurtarın beni" dedi, ardından ise "Beni aramayı bırakın, yoksa beni de sizi de öldürecekler" diye uyarıda bulundu.
Bazı aramalarda ise karşı taraf kimi zaman Belgrad Ormanı'na, kimi zaman da İzmir'e çağırdı Gülten Uçar'ı. Uçar ve ailesi, kızlarına kavuşma ümidiyle bazı görüşmelere gitti ancak her seferinde hüsranla evlerine döndü.
Bu telefon görüşmelerinden birini ise Gülten Uçar, Trabzon'dan aradığını belirten bir kişiyle yaptı. Karşı taraftaki kişi kendisinin de zor durumda olduğunu, Birgül Uçar'ın yaşadığını ancak görüşmelerine yardımcı olamayacağını belirtti.
Bu telefon görüşmeleri ve olaydaki belirsizlik, evlat ateşiyle yanıp tutuşan Gülten Uçar'ın umudunu hiç yitirmemesine sebep oldu.
- "Birgül'ün ne ölüsüne ne de dirisine rastlayabildik"
Aradan geçen 27 yıla rağmen evladını bir gün dahi unutmayan Gülten Uçar, olay günü ve sonraki yıllarda yaşadıklarını AA muhabirine anlattı:
"Olayı duyduktan sonra yazlığa gittiğimde Ü.V. bana, eşi A.V. ile arkadaşlarının tekneyle denize açılmak istediğini, kızımın da onlarla gitmeyi çok arzu ettiğini söyledi. A.V. ile arkadaşlarının da balık tutmadan önce 'Birgül'e 10 dakika denizde tur attıralım. Sonra Birgül'ü deniz kenarına bırakalım, ardından denize açılalım' dediğini anlattı. Belki kızı denizin kenarına koydular, açıldılar. Acılar içimde birikmiş bir şekilde yazlığa gittim. İlk önce A.V'nin cesedi çıktı. Bir diğerinin cesedi Gölcük'te çıktı. Ama Birgül'ün ne ölüsüne ne de dirisine rastlayabildik. Ben acılar içindeyken yazlıkta bana sürekli Ü.V'nin kardeşinin eşi tarafından ilaç verildi. O ilaçlarla ayakta kaldım ama kendimi hiç bilmedim. Polise o arada ben hiçbir şey anlatmadım. Sarıyer'den bir komşum geldi beni aldı."
- Poşet içindeki ıslak elbiseler
Olaydan bir hafta sonra emniyete başvuru yapan Uçar, "Sahil kenarında arama çalışmaları başladı. Benim yakınlarım da sahilde Birgül'ü aradı. Bu sırada Ü.V'nin yakını, Birgül'ün poşet içinde ıslak elbiselerini, denizde bulduklarını belirterek verdi. Ben bu ıslak elbiselere şaşırdım. Elbiselerden yosun kokusu geliyordu. Peki Birgül'ün cesedi nerede? Benim kızım ölü mü diri mi?" dedi.
Olayın üzerinden geçen iki yıl sonra, takipsizlik kararı verildiğini belirten Uçar, aile olarak bundan sonra zor günler geçirdiklerini anlattı.
O yıllarda yetkililerin kendisiyle ve yaşadıkları olayla yeterince ilgilenmediğini dile getiren Uçar, "Ben acılar içinde yüreği yanan bir anayım. Analara böyle mi yapılıyor? Kanun bu mu? Kadınların çekecekleri bu mu? Kadın olmam mı ayıp? Ben de elden ayaktan düşmüş bir insanım. Evladını kaybetmiş bir anayım. Bana yardım edin çok mu ayıp." diye konuştu.
- 4 yıl boyunca dinmeyen sessiz telefonlar
Yaşanan olaydan 4 ay sonra eve sessiz telefonların gelmeye başladığını belirten Gülten Uçar, şunları söyledi:
"Bir telefon geldi, eşim açtı telefonu. Karşıdaki kişinin 'Baba' demesi üzerine eşim 'Kızım, kızım!' diyerek bağırdı. Ben aldım telefonu elime, karşımdaki telefonu kapatmıyor. Bu sessiz telefonlar 4 yıl sürdü. Hiçbir zaman ben kapatmadan bu telefonlar kesilmedi. Evi arıyorlar, Belgrad Ormanı'na yalnız gelmemi istiyorlar. Ben artık nerede deseler, oraya kadar gideceğim. 'Kızınız yanımızda' diye İzmir'e çağıranlar da oldu. Hatta bir keresinde İzmir'e gittik ama sadece oyalandık. Beni 4 kez Trabzon'dan arayan bir kişi ile telefonda görüşmelerimiz oldu. Ona kızım yanındaysa, kendisinden davacı olmayacağımı söyledim. 'Çok zor durumdayım, göstermiyorlar. Ben bu konuşmayı yaptım ama ben de zor durumdayım.' dedi. Biz bu insanlardan davacı olduk. Polis evlerini aradı ama bir şey bulamadı. Karanlık bir dünyanın içindeyim ben. Bir gün, kayıplarla ilgili yayın yapan bir radyo programına katıldım. Bu yayının ardından çalıştığım iş yerine bir telefon geldi. Taksim'den aradığını ve kızımın sağ olduğunu söyledi. Bu telefonlar üzerine hep sevindik." diye konuştu.
- "Beni kurtarın" diyen ses...
Bu telefon görüşmesinin ertesi günü, havanın kötü olması nedeniyle oğlunun okula gitmediğini aktaran Gülten Uçar, sözlerine şöyle devam etti:
"Oğluma niye gitmediğini sorduğumda 'İyi ki de gitmedim ablamdan telefon geldi' dedi. Konuşmuşlar. Birgül ilk önce 'Annem, babam nerede?' diye soruyor. Kardeşi de 'Sen kimsin ki annemi babamı arıyorsun?' deyince 'Tanımadın mı beni, ablanım' diyor. Bir başkası bana 'anne-baba' diyebilir mi? Dışarıdan birisi demez. Telefondaki kız daha sonra 'Beni kurtarın' diyor. Kardeşi Ümit, 'Adresini ver, gelelim' diyor. Telefondaki kız ise 'Ben seni 10 dakika sonra arayacağım' diyor. Tekrar arıyor ve 'Beni aramayın. Ararsanız beni de sizi de öldürecekler. Beni sizin yanınıza bırakmıyorlar. O yüzden sizin yanınıza gelemiyorum.' diyor. Bu telefon, son telefon oldu. Telefonda üç sefer canlı olarak görüştük."
- "Umut Otobüsü" ile il il Birgül'ü aradı
Kızının kaybolduğu günün sahilin kalabalık olduğu bir yaz günü olduğunu hatırlatan Uçar, "Ya aldılar kızımı başka bir yere sattılar ya da organlarını sattılar." dedi.
Çaresizlik içinde Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneğine (YAKAD) başvurduğunu aktaran Uçar, derneğin o dönemki başkanı İsmet Özbilici ve oğlu Zafer Özbilici'nin seslerini duyurmalarına büyük destek verdiğini belirtti.
Uçar, kızının kaybolduğu dönemde imkanların daha kısıtlı olduğunu, "Umut Otobüsü" ile Ankara'ya, İzmir'e bir çok ile gittiklerini söyledi.
- "Ana olduğum için içim yanıyor"
Tek isteğinin kızının bulunması olduğunu ifade eden Uçar, "Kızıma 'yavrum' diyerek, bir gün karşılaşmak istiyorum. Elimizden tutan olmadı. Anneler Günü'nü, bayramları, hiçbir şeyi yaşayamadım. Kavuşanlar kavuştu evlatlarına, istiyorum ki ben de kavuşayım. Kayıplar olmasın, analar ağlamasın. Ben, anayım. Ana olduğum için içim yanıyor. Ne olur şu anaları daha ağlatmayın. Zaten gözyaşlarımız kurudu." dedi.
Umudunu hiç yitirmediğini belirten Uçar, kızı Birgül'e "Yavrum, kınalı kuşum. Ben seni hiçbir zaman unutmadım. Sen beni unuttun mu? Yeter yavrum. Ben senin boynuna sarılmak istiyorum. Hayatım zindan oldu. Kim ne derse desin. Ayaklarının altını öpeyim gel. kurban olayım yavrum. Her şeyden önce seni kucaklamak istiyorum. Kokuna hasret kaldım. Dünyam yıkıldı. " diye seslendi.
Gözyaşları içinde "İnsan evladının fotoğrafına bakamaz mı? Ben bakamıyorum. Ne zaman bakacağım? Ben mezarda bile rahat yatamam evladımı görmeden." diyen Uçar, kızı Birgül'e kavuşmanın hayattaki tek arzusu olduğunu sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
Kimi anneler de bugünü, 27 yıl önce yaşanan ve sır perdesi hala aralanamayan olay sonucu 12 yaşındaki kızı Birgül Uçar'ı kaybeden Gülten Uçar gibi tarifsiz acılar içinde geçirecek.
Aradan geçen uzun yıllara rağmen kavuşma umudunu hiçbir zaman yitirmeyen Gülten Uçar, bakmaya dayanamadığı için kızı Birgül'ün fotoğrafını, evinin duvarına dahi asamıyor. Kızından geriye kalan oyuncak bebeği ve yastığına her sarıldığında ise Uçar'ın gözyaşları sel olup akıyor, feryadına ise yürek dayanmıyor.
Acılı anne Gülten Uçar ve ailesinde derin yaralar açan talihsiz olay, 1992 yılında meydana geldi. Olay öncesinde yaşananlar ise şöyle gelişti:
- Tekneyle denize açıldıktan sonra bulunamadı
Sarıyer'de yaşayan Gülten Uçar, 1987 yılında Levent'te A.V. ve Ü.V. çiftinin evinde temizlikçi olarak işe başladı. Yaklaşık 2,5 sene bu evde çalışan Gülten Uçar, evin hanımı Ü.V'nin önerisi üzerine Büyükçekmece'nin sahil kesiminde yer alan Güzelce Mahallesi'ndeki yazlıklarında da yaz aylarında hafta sonları çalışmaya devam etti.
Mardin'de gümrük müdürü olarak görev yapan A.V, zaman zaman hafta sonları ve yaz tatillerinde ailesinin yanına geldi.
2 Ağustos 1992 günü Gülten Uçar, uzun yıllardır yanlarında çalıştığı çifte olan güveninden dolayı 12 yaşındaki kızı Birgül Uçar'ın, tatil olması nedeniyle 15 günlüğüne yazlıkta kalıp kalamayacağını sordu. Evin hanımı olan Ü.V, Birgül Uçar'ın yazlıkta kalabileceğini söyledi.
Gülten Uçar'ın yazlıkta bulunmadığı bir gün, kızı Birgül, A.V. ile siteden üç arkadaşı balık tutmak için tekneyle denize açıldı. Aradan uzun bir zaman geçmesi ve eşinin eve dönmemesi üzerine endişelenen Ü.V, durumu polise bildirdi.
Emniyet birimleri ve sahil güvenlik ekipleri arama çalışmaları başlattı. Üç gün süren arama çalışmaları sonunda A.V. ile arkadaşlarının cesetlerine ulaşıldı ancak Birgül'ün cesedi bulunamadı. Hava şartlarının sert olması nedeniyle alabora olduğu düşünülen teknenin enkazına ise ulaşılamadı.
Öte yandan Gülten Uçar, durumun kendisine haber verilmesi üzerine soluğu yazlıkta aldı. Kızını kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşayan Gülten Uçar, burada sinir krizleri geçirdi.
Kaybettiği evladının acısı günden güne içinde büyüyen Gülten Uçar'ın evine, olaydan 4 ay sonra sessiz telefonlar gelmeye başladı. Bu sessiz telefonlar 4 yıl boyunca devam etti. Eve gelen telefonlardan birine Birgül Uçar'ın erkek kardeşi cevap verdi. Kendisinin Birgül Uçar olduğunu söyleyen kişi, önce "Kurtarın beni" dedi, ardından ise "Beni aramayı bırakın, yoksa beni de sizi de öldürecekler" diye uyarıda bulundu.
Bazı aramalarda ise karşı taraf kimi zaman Belgrad Ormanı'na, kimi zaman da İzmir'e çağırdı Gülten Uçar'ı. Uçar ve ailesi, kızlarına kavuşma ümidiyle bazı görüşmelere gitti ancak her seferinde hüsranla evlerine döndü.
Bu telefon görüşmelerinden birini ise Gülten Uçar, Trabzon'dan aradığını belirten bir kişiyle yaptı. Karşı taraftaki kişi kendisinin de zor durumda olduğunu, Birgül Uçar'ın yaşadığını ancak görüşmelerine yardımcı olamayacağını belirtti.
Bu telefon görüşmeleri ve olaydaki belirsizlik, evlat ateşiyle yanıp tutuşan Gülten Uçar'ın umudunu hiç yitirmemesine sebep oldu.
- "Birgül'ün ne ölüsüne ne de dirisine rastlayabildik"
Aradan geçen 27 yıla rağmen evladını bir gün dahi unutmayan Gülten Uçar, olay günü ve sonraki yıllarda yaşadıklarını AA muhabirine anlattı:
"Olayı duyduktan sonra yazlığa gittiğimde Ü.V. bana, eşi A.V. ile arkadaşlarının tekneyle denize açılmak istediğini, kızımın da onlarla gitmeyi çok arzu ettiğini söyledi. A.V. ile arkadaşlarının da balık tutmadan önce 'Birgül'e 10 dakika denizde tur attıralım. Sonra Birgül'ü deniz kenarına bırakalım, ardından denize açılalım' dediğini anlattı. Belki kızı denizin kenarına koydular, açıldılar. Acılar içimde birikmiş bir şekilde yazlığa gittim. İlk önce A.V'nin cesedi çıktı. Bir diğerinin cesedi Gölcük'te çıktı. Ama Birgül'ün ne ölüsüne ne de dirisine rastlayabildik. Ben acılar içindeyken yazlıkta bana sürekli Ü.V'nin kardeşinin eşi tarafından ilaç verildi. O ilaçlarla ayakta kaldım ama kendimi hiç bilmedim. Polise o arada ben hiçbir şey anlatmadım. Sarıyer'den bir komşum geldi beni aldı."
- Poşet içindeki ıslak elbiseler
Olaydan bir hafta sonra emniyete başvuru yapan Uçar, "Sahil kenarında arama çalışmaları başladı. Benim yakınlarım da sahilde Birgül'ü aradı. Bu sırada Ü.V'nin yakını, Birgül'ün poşet içinde ıslak elbiselerini, denizde bulduklarını belirterek verdi. Ben bu ıslak elbiselere şaşırdım. Elbiselerden yosun kokusu geliyordu. Peki Birgül'ün cesedi nerede? Benim kızım ölü mü diri mi?" dedi.
Olayın üzerinden geçen iki yıl sonra, takipsizlik kararı verildiğini belirten Uçar, aile olarak bundan sonra zor günler geçirdiklerini anlattı.
O yıllarda yetkililerin kendisiyle ve yaşadıkları olayla yeterince ilgilenmediğini dile getiren Uçar, "Ben acılar içinde yüreği yanan bir anayım. Analara böyle mi yapılıyor? Kanun bu mu? Kadınların çekecekleri bu mu? Kadın olmam mı ayıp? Ben de elden ayaktan düşmüş bir insanım. Evladını kaybetmiş bir anayım. Bana yardım edin çok mu ayıp." diye konuştu.
- 4 yıl boyunca dinmeyen sessiz telefonlar
Yaşanan olaydan 4 ay sonra eve sessiz telefonların gelmeye başladığını belirten Gülten Uçar, şunları söyledi:
"Bir telefon geldi, eşim açtı telefonu. Karşıdaki kişinin 'Baba' demesi üzerine eşim 'Kızım, kızım!' diyerek bağırdı. Ben aldım telefonu elime, karşımdaki telefonu kapatmıyor. Bu sessiz telefonlar 4 yıl sürdü. Hiçbir zaman ben kapatmadan bu telefonlar kesilmedi. Evi arıyorlar, Belgrad Ormanı'na yalnız gelmemi istiyorlar. Ben artık nerede deseler, oraya kadar gideceğim. 'Kızınız yanımızda' diye İzmir'e çağıranlar da oldu. Hatta bir keresinde İzmir'e gittik ama sadece oyalandık. Beni 4 kez Trabzon'dan arayan bir kişi ile telefonda görüşmelerimiz oldu. Ona kızım yanındaysa, kendisinden davacı olmayacağımı söyledim. 'Çok zor durumdayım, göstermiyorlar. Ben bu konuşmayı yaptım ama ben de zor durumdayım.' dedi. Biz bu insanlardan davacı olduk. Polis evlerini aradı ama bir şey bulamadı. Karanlık bir dünyanın içindeyim ben. Bir gün, kayıplarla ilgili yayın yapan bir radyo programına katıldım. Bu yayının ardından çalıştığım iş yerine bir telefon geldi. Taksim'den aradığını ve kızımın sağ olduğunu söyledi. Bu telefonlar üzerine hep sevindik." diye konuştu.
- "Beni kurtarın" diyen ses...
Bu telefon görüşmesinin ertesi günü, havanın kötü olması nedeniyle oğlunun okula gitmediğini aktaran Gülten Uçar, sözlerine şöyle devam etti:
"Oğluma niye gitmediğini sorduğumda 'İyi ki de gitmedim ablamdan telefon geldi' dedi. Konuşmuşlar. Birgül ilk önce 'Annem, babam nerede?' diye soruyor. Kardeşi de 'Sen kimsin ki annemi babamı arıyorsun?' deyince 'Tanımadın mı beni, ablanım' diyor. Bir başkası bana 'anne-baba' diyebilir mi? Dışarıdan birisi demez. Telefondaki kız daha sonra 'Beni kurtarın' diyor. Kardeşi Ümit, 'Adresini ver, gelelim' diyor. Telefondaki kız ise 'Ben seni 10 dakika sonra arayacağım' diyor. Tekrar arıyor ve 'Beni aramayın. Ararsanız beni de sizi de öldürecekler. Beni sizin yanınıza bırakmıyorlar. O yüzden sizin yanınıza gelemiyorum.' diyor. Bu telefon, son telefon oldu. Telefonda üç sefer canlı olarak görüştük."
- "Umut Otobüsü" ile il il Birgül'ü aradı
Kızının kaybolduğu günün sahilin kalabalık olduğu bir yaz günü olduğunu hatırlatan Uçar, "Ya aldılar kızımı başka bir yere sattılar ya da organlarını sattılar." dedi.
Çaresizlik içinde Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneğine (YAKAD) başvurduğunu aktaran Uçar, derneğin o dönemki başkanı İsmet Özbilici ve oğlu Zafer Özbilici'nin seslerini duyurmalarına büyük destek verdiğini belirtti.
Uçar, kızının kaybolduğu dönemde imkanların daha kısıtlı olduğunu, "Umut Otobüsü" ile Ankara'ya, İzmir'e bir çok ile gittiklerini söyledi.
- "Ana olduğum için içim yanıyor"
Tek isteğinin kızının bulunması olduğunu ifade eden Uçar, "Kızıma 'yavrum' diyerek, bir gün karşılaşmak istiyorum. Elimizden tutan olmadı. Anneler Günü'nü, bayramları, hiçbir şeyi yaşayamadım. Kavuşanlar kavuştu evlatlarına, istiyorum ki ben de kavuşayım. Kayıplar olmasın, analar ağlamasın. Ben, anayım. Ana olduğum için içim yanıyor. Ne olur şu anaları daha ağlatmayın. Zaten gözyaşlarımız kurudu." dedi.
Umudunu hiç yitirmediğini belirten Uçar, kızı Birgül'e "Yavrum, kınalı kuşum. Ben seni hiçbir zaman unutmadım. Sen beni unuttun mu? Yeter yavrum. Ben senin boynuna sarılmak istiyorum. Hayatım zindan oldu. Kim ne derse desin. Ayaklarının altını öpeyim gel. kurban olayım yavrum. Her şeyden önce seni kucaklamak istiyorum. Kokuna hasret kaldım. Dünyam yıkıldı. " diye seslendi.
Gözyaşları içinde "İnsan evladının fotoğrafına bakamaz mı? Ben bakamıyorum. Ne zaman bakacağım? Ben mezarda bile rahat yatamam evladımı görmeden." diyen Uçar, kızı Birgül'e kavuşmanın hayattaki tek arzusu olduğunu sözlerine ekledi.