'12 Eylül Acının, Vahşetin Ve Zulmün İfadesidir'
12 Eylül 1980 darbesinin ardından lise öğrencisiyken gözaltına alınan ve 7 yıl Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde kalan Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi, acı ve işkence ile geçen o yılları unutmuyor Semavi: 'O zaman gözaltı süreleri 90 gündü. 90 gün boyunca aralıksız, nefes aldırmadan uygulanan işkenceler vardı. İşkencelerin akabinde Diyarbakır Cezaevi'ne girme şansızlığını yaşayan insanlar bir başka cehennemle karşılaşıyorlardı. Bunun adı '5 nolu' cehennem' 'Benim açımdan 12 Eylül her zaman acının, çığlıkların, vahşetin ve zulmün ifadesidir. 12 Eylül takvimden çıkarılması gereken bir gündür'
HALİL İBRAHİM SİNCAR - Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olarak yerini alan 12 Eylül 1980 darbesinin ardından lise öğrencisiyken gözaltına alınan ve 7 yıl Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde kalan Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi, acı dolu yılları hafızasından silemedi.
Türk demokrasi tarihinde insan hakları alanındaki ihlaller ile yerini alan, idam ve kötü muamele ile zihinlerdeki yerini koruyan 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 38 yıl geçti.
Darbe sürecinde o karanlık yılları yaşayan, kötü muameleye maruz kalan yüzlerce kişiden biri de Abdurrahim Semavi.
Henüz 16 yaşındayken girdiği Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde 7 yıl kalan Semavi, kaleme aldığı "Zindanda Çocuk" kitabında yaşayamadığı çocukluğunu, gençliğini, yaşamını aktardı.
12 Eylül sürecinde işkence ile geçen yıllarını AA muhabirine anlatan Abdurrahim Semavi (54), 12 Eylül darbesinden yaklaşık 2,5 ay sonra lisede okurken gözaltına alındığını, yaklaşık 7 yıl süreyle cezaevinde kaldığını söyledi.
Darbede 7'sinden 70'ine, kadın erkek, siyasi duruşuna bakılmaksızın herkesin gözaltına alınıp işkenceden geçirildiğini ifade eden Semavi, o dönem gözaltına alınan ve cezaevinde kalanların o vahşi cendereye ve uygulamalara maruz kaldığını belirtti.
"Mahkemem 18 yıl sürdü. 18 yıl sonra beraat ettim ve suçsuz bulundum. 12 Eylül döneminde yara almayan aile kalmamıştır. Bu, bilerek uygulanan bir politika olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor. Bir şekilde o vahşeti her aile şu veya bu şekilde yaşamıştır." diyen Semavi, bunun siyasal sonuçlarının iyi irdelenmesi gerektiğini vurguladı.
- "Dile getirilmekte zorlandığım birçok vahşet yaşandı"
12 Eylül ve Diyarbakır zindanını yaşayan insanların çoğunun yaşadıklarını anlatmaktan imtina ettiğini söyleyen Semavi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada yaşanan vahşet klasik bir tabirle insanlık dışıydı. O zaman gözaltı süreleri 90 gündü. 90 gün boyunca aralıksız, nefes aldırmadan uygulanan işkenceler vardı. İşkencelerin akabinde Diyarbakır Cezaevi'ne girme şansızlığını yaşayan insanlar bir başka cehennemle karşılaşıyorlardı. Bu cehennemin adı '5 nolu cehennem' diye konuşuluyordu. İnsanların oradan sağ çıkma ümidi tükeniyordu. Kişisel olarak yaşadıklarımı dile getirmekten haya ederim. Neticede binlerce insan o vahşeti yaşadı."
- "7 sene çığlık dinlemenin ne olduğunu hiçbir lisan izah edemez"
Çocuk yaşta girdiği cezaevinde akıl almaz işkencelerin yaşandığını anlatan Semavi, şunları kaydetti:
"Aslında bu toplumun bir kaderi var. Çocuklar erken yaşta büyür ama ne kadar erken yaşta büyüyor olduğumuzu düşünsek dahi çocuktuk. Belki ayakta kalmamızın, dirençli bir şekilde yaşıyor olmamızın en büyük avantajlarından birisi çocuk olmaktı. Yoksa katlanılmaz şeylerdi. Birçok insan psikolojik olarak yok oldu. Erken yaşta vefat eden niceleri vardı hatta işkenceler sonucu psikolojisi bozulan ve hala toplumla barışık yaşamını sürdüremeyen binlerce insan vardır. Bizler çocuk yaşta gördüklerimizi, bu yaşanmışlığın sohbetini yaptığımızda işi tamamen espiriye vurma yolunu tercih ediyoruz çünkü başka türlü anlatmak güç ve irade ister. Çok zorlu bir süreçti. 7 sene boyunca sadece çığlık dinelemenin ne olduğunu hiçbir edebi eser, hiçbir lisan izah edemez."
- "Diyarbakır Cezaevi insanlık onuru müzesine dönüştürülsün"
Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olarak yerini alan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçtiğini anımsatan Semavi, "12 Eylül 1980 yılında doğan gençleri görünce bile çok şansız bir yılda doğduklarını söylüyorum. Benim açımdan 12 Eylül her zaman acının, çığlıkların, vahşetin ve zulmün ifadesidir. 12 Eylül takvimden çıkarılması gereken bir gündür." değerlendirmesinde bulundu.
Semavi, "O vahşeti yaşayanlardan biri olarak Diyarbakır Cezaevi'nin bir an önce insanlık onuru müzesi haline dönüşmesini talep ediyorum." dedi.
Kaynak: AA
Türk demokrasi tarihinde insan hakları alanındaki ihlaller ile yerini alan, idam ve kötü muamele ile zihinlerdeki yerini koruyan 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 38 yıl geçti.
Darbe sürecinde o karanlık yılları yaşayan, kötü muameleye maruz kalan yüzlerce kişiden biri de Abdurrahim Semavi.
Henüz 16 yaşındayken girdiği Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde 7 yıl kalan Semavi, kaleme aldığı "Zindanda Çocuk" kitabında yaşayamadığı çocukluğunu, gençliğini, yaşamını aktardı.
12 Eylül sürecinde işkence ile geçen yıllarını AA muhabirine anlatan Abdurrahim Semavi (54), 12 Eylül darbesinden yaklaşık 2,5 ay sonra lisede okurken gözaltına alındığını, yaklaşık 7 yıl süreyle cezaevinde kaldığını söyledi.
Darbede 7'sinden 70'ine, kadın erkek, siyasi duruşuna bakılmaksızın herkesin gözaltına alınıp işkenceden geçirildiğini ifade eden Semavi, o dönem gözaltına alınan ve cezaevinde kalanların o vahşi cendereye ve uygulamalara maruz kaldığını belirtti.
"Mahkemem 18 yıl sürdü. 18 yıl sonra beraat ettim ve suçsuz bulundum. 12 Eylül döneminde yara almayan aile kalmamıştır. Bu, bilerek uygulanan bir politika olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor. Bir şekilde o vahşeti her aile şu veya bu şekilde yaşamıştır." diyen Semavi, bunun siyasal sonuçlarının iyi irdelenmesi gerektiğini vurguladı.
- "Dile getirilmekte zorlandığım birçok vahşet yaşandı"
12 Eylül ve Diyarbakır zindanını yaşayan insanların çoğunun yaşadıklarını anlatmaktan imtina ettiğini söyleyen Semavi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada yaşanan vahşet klasik bir tabirle insanlık dışıydı. O zaman gözaltı süreleri 90 gündü. 90 gün boyunca aralıksız, nefes aldırmadan uygulanan işkenceler vardı. İşkencelerin akabinde Diyarbakır Cezaevi'ne girme şansızlığını yaşayan insanlar bir başka cehennemle karşılaşıyorlardı. Bu cehennemin adı '5 nolu cehennem' diye konuşuluyordu. İnsanların oradan sağ çıkma ümidi tükeniyordu. Kişisel olarak yaşadıklarımı dile getirmekten haya ederim. Neticede binlerce insan o vahşeti yaşadı."
- "7 sene çığlık dinlemenin ne olduğunu hiçbir lisan izah edemez"
Çocuk yaşta girdiği cezaevinde akıl almaz işkencelerin yaşandığını anlatan Semavi, şunları kaydetti:
"Aslında bu toplumun bir kaderi var. Çocuklar erken yaşta büyür ama ne kadar erken yaşta büyüyor olduğumuzu düşünsek dahi çocuktuk. Belki ayakta kalmamızın, dirençli bir şekilde yaşıyor olmamızın en büyük avantajlarından birisi çocuk olmaktı. Yoksa katlanılmaz şeylerdi. Birçok insan psikolojik olarak yok oldu. Erken yaşta vefat eden niceleri vardı hatta işkenceler sonucu psikolojisi bozulan ve hala toplumla barışık yaşamını sürdüremeyen binlerce insan vardır. Bizler çocuk yaşta gördüklerimizi, bu yaşanmışlığın sohbetini yaptığımızda işi tamamen espiriye vurma yolunu tercih ediyoruz çünkü başka türlü anlatmak güç ve irade ister. Çok zorlu bir süreçti. 7 sene boyunca sadece çığlık dinelemenin ne olduğunu hiçbir edebi eser, hiçbir lisan izah edemez."
- "Diyarbakır Cezaevi insanlık onuru müzesine dönüştürülsün"
Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olarak yerini alan 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 38 yıl geçtiğini anımsatan Semavi, "12 Eylül 1980 yılında doğan gençleri görünce bile çok şansız bir yılda doğduklarını söylüyorum. Benim açımdan 12 Eylül her zaman acının, çığlıkların, vahşetin ve zulmün ifadesidir. 12 Eylül takvimden çıkarılması gereken bir gündür." değerlendirmesinde bulundu.
Semavi, "O vahşeti yaşayanlardan biri olarak Diyarbakır Cezaevi'nin bir an önce insanlık onuru müzesi haline dönüşmesini talep ediyorum." dedi.