Unlu Mamuller Marka Uzmanından Vakfıkebir Ekmeğine Övgü
Vakfıkebir Ekmek ve Kültür Festivali etkinliklerine katılan Unlu Mamuller Marka Uzmanı Mine Ataman, Vakfıkebir ekmeğini öve öve bitiremedi.
Unlu Mamuller Marka Uzmanı Mine Ataman, Türkiye’de ekmek dendiği zaman Vakfıkebir ekmeğinin jenerik bir marka olduğunu ifade ederek, “Vakfıkebir ekmeği, sahip olduğu bu değeri ile buraya emek vermiş, değer vermiş insanlarımıza fazla bir katkı sağlayamıyor" dedi.
Vakfıkebir ekmeğinin coğrafi işaret almasının önemine vurgu yapan Ataman, “Özellikle Vakfıkebir ekmeği coğrafi işaret almasından sonra yurt dışında gittiğimiz restoranlarda artık bu ekmekle kahvaltı yapmak isteriz. Türkiye’deki iyi restoranlara gittiğimde ben istiyorum ki bu ekmekle kahvaltı yapayım, menüsünde yer alsın. Hatta süpermarketlerde standartlarını koruyarak yer alsın. Ekmeği kestiğinizde içinde binlerce yıllık ekmeğin el izi var, ustaların sabrı var, bölgenin binlerce yıllık bereketi, yağmur damlaları var” diye konuştu.
"Vakfıkebir ekmeğinin çalıştayı olsun"
Vakfıkebir ekmeğinin artık çalıştayı olması gerektiğine vurgu yapan Ataman, ”Türkiye’nin ilk coğrafi işaretli ekmeği olan Vakfıkebir ekmeğinin bir çalıştayı olması gerekir. Bu ekmek şu anda olgunlaşmış bir bebek olarak düşünün ve ilgiye, sevgiye ve yönetilmeye ihtiyacı var. Bu ürün üzerinden dünyaya nasıl taşıyabileceğimiz, dünya sofralarına nasıl taşıyacağımız konusunda bir plan yapmamız şart. Şöyle düşünün Vakfıkebir ekmeğinin içinde olduğu bir aşk hikâyesi düşünün, bunun bir filmi çekilemez mi, bir romanı yazılamaz mı? Siz sanıyor musunuz bu ekmek 27-30 saatte pişirilirken usta hiç mi ağlamadı, kokusuyla hiç mi dertlenmedi. Bu emeği artık bu bölgede yaşayanların lehine çevirmemiz gerekiyor. Coğrafi işaret bu anlamda bir fırsat. Bunun üzerine yapılacaklar ve yol haritası çizildikten sonra bir takım şeyler yapılabilir. Bunun ülkedeki diğer ekmeklerin de önünü açacağını düşünüyorum. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kaliteli ve lezzetli ekmekler var ama Vakfıkebir ekmeğine baktığımızda daha üstün, daha oturaklı, daha sıkı, kendinden emin bir ekmeğimiz. Her ekmek parçası o bölgenin ustasının karakterini bize anlatıyor. Vakfıkebir ekmeğini sofradan bağımsız düşünmemek gerekiyor. Bu bölge ekmeğine değer vermeli” dedi.
Ekmeğin üzerindeki simidin alamet-i farikası olduğunu kaydeden Ataman, “Üç ya da dört kişilik aileler için daha küçük ekmekler çalışılabilir. Üç, dört gün içerisinde tüketilebilecek bir büyüklükte olabilir. Ekmeğin üzerindeki simidi bile bunun alamet-i farikasıdır. Benim yakında ’Cennette İlk Sofra’ diye kitabım çıkıyor, onda bile Vakfıkebir ekmeğine yönelik bölümüm var. Bu bölümde Vakfıkebir ekmeğinin hafif gıybetini yaptık. Bu mirası, kültürü çok önemsiyorum. İnsanlar unutuluyor, yedikleriniz unutuluyor ama yaşadıklarımızı asla unutmuyoruz. Bu ekmeği ilk yapanların yaşadıklarıyla bugün bizim yaşadıklarımız aynı. Coğrafi işaret coğrafyanın kader mi yoksa keder mi olacağı noktasında inanılmaz fırsatlar sunuyor. Uzun yıllar sahip olduğumuz kültürel değerleri koruyabiliyoruz, bazen de önemsizleştiriyoruz. Türkiye’de ekmek 50-60 yıl itibar kaybetti" şeklinde konuştu.
"Niye ekşi mayalı Vakfıkebir ekmeği köyü yapmıyoruz"
"Niye ekşi mayalı Vakfıkebir ekmeği köyü yapmıyoruz" diyen Ataman, "200 yıl önce atalarımız icat çıkartmış kocaman ekmek yapmışlar. Bizim de icat yapmamız lazım. Neden biz şurada bir yerde bir bahçenin ortasına bir değirmen koyup, değirmenin yanına da bir fırın yapmıyoruz? Neden bir ekmek köyü yapmıyoruz. Gelen çocuklar un nasıl öğütülüyor, ekmek nasıl yapılıyor, doğanın içerisinde insan nasıl yaşıyor, düşünün kuzuların, koyunların içinde olduğu bir ekmek köyünü hayal edebiliyor musunuz? Bunun turizm gelirini düşünün. Bu ekmeğin hikâyesini, masalını buradaki bütün kültürel öğeleri birleştirerek ekmek köyünde bir araya toparlanabilir. O zaman akın akın milletler buraya gelir köyde yaşar, kendisi kendi ekmeğini yapar. Bunların hikâyesi yazılır ve bütün dünya bu hikâyeyi okur. İtalya’da böyle bir hikâye var. Bu hikâyenin televizyon dizisi, filmi, romanı, belgeseli var. Bir hikâye ile ekmekleri dünyada çok satılıyor. Bir hikâyeden bir bölge para kazanıyor. Vakfıkebir ekmeğinin çok değerli hikâyesi var ve hikâyeyi yazmak gerekiyor. Bu bölgenin yüce gönüllü insanlarının hikâyesini mutlaka kaleme almak gerekiyor. Türkiye de birçok fırına girdim, bu kadar temiz ve hijyenik olanını ilk kez gördüm. Bu temizlik ve hijyen ayrıca bir kültürün eseri” diye konuştu.
Kaynak: İHA
Vakfıkebir ekmeğinin coğrafi işaret almasının önemine vurgu yapan Ataman, “Özellikle Vakfıkebir ekmeği coğrafi işaret almasından sonra yurt dışında gittiğimiz restoranlarda artık bu ekmekle kahvaltı yapmak isteriz. Türkiye’deki iyi restoranlara gittiğimde ben istiyorum ki bu ekmekle kahvaltı yapayım, menüsünde yer alsın. Hatta süpermarketlerde standartlarını koruyarak yer alsın. Ekmeği kestiğinizde içinde binlerce yıllık ekmeğin el izi var, ustaların sabrı var, bölgenin binlerce yıllık bereketi, yağmur damlaları var” diye konuştu.
"Vakfıkebir ekmeğinin çalıştayı olsun"
Vakfıkebir ekmeğinin artık çalıştayı olması gerektiğine vurgu yapan Ataman, ”Türkiye’nin ilk coğrafi işaretli ekmeği olan Vakfıkebir ekmeğinin bir çalıştayı olması gerekir. Bu ekmek şu anda olgunlaşmış bir bebek olarak düşünün ve ilgiye, sevgiye ve yönetilmeye ihtiyacı var. Bu ürün üzerinden dünyaya nasıl taşıyabileceğimiz, dünya sofralarına nasıl taşıyacağımız konusunda bir plan yapmamız şart. Şöyle düşünün Vakfıkebir ekmeğinin içinde olduğu bir aşk hikâyesi düşünün, bunun bir filmi çekilemez mi, bir romanı yazılamaz mı? Siz sanıyor musunuz bu ekmek 27-30 saatte pişirilirken usta hiç mi ağlamadı, kokusuyla hiç mi dertlenmedi. Bu emeği artık bu bölgede yaşayanların lehine çevirmemiz gerekiyor. Coğrafi işaret bu anlamda bir fırsat. Bunun üzerine yapılacaklar ve yol haritası çizildikten sonra bir takım şeyler yapılabilir. Bunun ülkedeki diğer ekmeklerin de önünü açacağını düşünüyorum. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kaliteli ve lezzetli ekmekler var ama Vakfıkebir ekmeğine baktığımızda daha üstün, daha oturaklı, daha sıkı, kendinden emin bir ekmeğimiz. Her ekmek parçası o bölgenin ustasının karakterini bize anlatıyor. Vakfıkebir ekmeğini sofradan bağımsız düşünmemek gerekiyor. Bu bölge ekmeğine değer vermeli” dedi.
Ekmeğin üzerindeki simidin alamet-i farikası olduğunu kaydeden Ataman, “Üç ya da dört kişilik aileler için daha küçük ekmekler çalışılabilir. Üç, dört gün içerisinde tüketilebilecek bir büyüklükte olabilir. Ekmeğin üzerindeki simidi bile bunun alamet-i farikasıdır. Benim yakında ’Cennette İlk Sofra’ diye kitabım çıkıyor, onda bile Vakfıkebir ekmeğine yönelik bölümüm var. Bu bölümde Vakfıkebir ekmeğinin hafif gıybetini yaptık. Bu mirası, kültürü çok önemsiyorum. İnsanlar unutuluyor, yedikleriniz unutuluyor ama yaşadıklarımızı asla unutmuyoruz. Bu ekmeği ilk yapanların yaşadıklarıyla bugün bizim yaşadıklarımız aynı. Coğrafi işaret coğrafyanın kader mi yoksa keder mi olacağı noktasında inanılmaz fırsatlar sunuyor. Uzun yıllar sahip olduğumuz kültürel değerleri koruyabiliyoruz, bazen de önemsizleştiriyoruz. Türkiye’de ekmek 50-60 yıl itibar kaybetti" şeklinde konuştu.
"Niye ekşi mayalı Vakfıkebir ekmeği köyü yapmıyoruz"
"Niye ekşi mayalı Vakfıkebir ekmeği köyü yapmıyoruz" diyen Ataman, "200 yıl önce atalarımız icat çıkartmış kocaman ekmek yapmışlar. Bizim de icat yapmamız lazım. Neden biz şurada bir yerde bir bahçenin ortasına bir değirmen koyup, değirmenin yanına da bir fırın yapmıyoruz? Neden bir ekmek köyü yapmıyoruz. Gelen çocuklar un nasıl öğütülüyor, ekmek nasıl yapılıyor, doğanın içerisinde insan nasıl yaşıyor, düşünün kuzuların, koyunların içinde olduğu bir ekmek köyünü hayal edebiliyor musunuz? Bunun turizm gelirini düşünün. Bu ekmeğin hikâyesini, masalını buradaki bütün kültürel öğeleri birleştirerek ekmek köyünde bir araya toparlanabilir. O zaman akın akın milletler buraya gelir köyde yaşar, kendisi kendi ekmeğini yapar. Bunların hikâyesi yazılır ve bütün dünya bu hikâyeyi okur. İtalya’da böyle bir hikâye var. Bu hikâyenin televizyon dizisi, filmi, romanı, belgeseli var. Bir hikâye ile ekmekleri dünyada çok satılıyor. Bir hikâyeden bir bölge para kazanıyor. Vakfıkebir ekmeğinin çok değerli hikâyesi var ve hikâyeyi yazmak gerekiyor. Bu bölgenin yüce gönüllü insanlarının hikâyesini mutlaka kaleme almak gerekiyor. Türkiye de birçok fırına girdim, bu kadar temiz ve hijyenik olanını ilk kez gördüm. Bu temizlik ve hijyen ayrıca bir kültürün eseri” diye konuştu.