'Cezaevlerinde Hala 28 Şubat Mağduru 550-600 Kişi Var'
ÖzgürDer Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Alagöz: 'Cezaevlerinde şu ana kadar benim bizzat tespit ettiğim 400'e yakın insan var. Tespitlerim dışında o dönemde yargılanıp mahkum edilen ve halen ceza evinde olan kişilerin sayısının yaklaşık 550600 olduğunu düşünüyorum. Bu kişilerin dosyalarının yeniden açılıp, suç işleyip işlemediklerinin ve delillerin yeniden araştırılması gerekiyor' 'O dönemde FETÖ üyesi savcı ve hakimler, bulunduğu mahkemelerde yargılanan dindar insanlara daha ağır cezalar verdi. Onların lehine olan delilleri de kapattılar. 28 Şubat süreci FETÖ'nün önünü açtı. Dindarlar okullardan, kamudan, yargıdan uzaklaştırılırken FETÖ üyeleri bu görevleri yerleşti. FETÖ buradan nemalandı ve kendilerinden olmayan insanları da dışladı'
KENAN IRTAK - Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Mehmet Alagöz, cezaevlerinde hala 28 Şubat mağduru 550-600 kişi bulunduğunu belirterek, 'Bu kişilerin dosyalarının yeniden açılıp, suç işleyip işlemediklerinin ve delillerin yeniden araştırılması gerekiyor.' dedi.
Alagöz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 27 Mayıs 1960'dan sonra Türkiye'de darbeler döneminin başladığını söyledi.
İktidarın milleten yana oluştuğu her seçimin ardından bir darbe yapıldığını belirten Alagöz, 28 Şubat 1997'de post-modern bir darbe yaşandığını, 27 Nisan 2007'de e-muhtıra bildirisinin kaleme alındığını ve son olarak 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün darbe girişimi yaptığını ifade etti.
Post-modern darbenin etkilerinin yargı alanında halen sürdüğüne dikkati çeken Alagöz, şunları kaydetti:
'28 Şubat'ta verilen kararların artık tartışılması gerekiyor. Çünkü, 28 Şubat kararları verildikten sonra, topluma 'balans ayarı çekilirken', askeri vesayet sistemi savcı ve hakimlere brifing veriyordu. Bu brifinglere katılmayan hakim ve savcılar görevden alınıyordu. Brifingler doğrultusunda kararlar verilmeye başlandı. Tamamen sivil olan, hiçbir taşkınlığın yaşanmadığı Anadolu'nun dört bir tarafında yapılan 'el ele eylemlerini' organize ettikleri gerekçesiyle insanlar hakkında anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçlamasıyla davalar açıldı. Bu davalar uzun yıllar sürdü ve insanlar kendilerini aklamak için yıllarca mücadele verdi. Sivil bir eyleme katılan bazı insanlar idamla yargılandı. Buna benzer başka eylemlere katılan insanlar terör örgütü kurmak, terör örgütüne üye olmak, şeriat devleti kurmak suçuyla yargılandı.'
Alagöz, 28 Şubat post-modern darbesinde en çok dindar insanların mağdur edildiğini vurgulayarak, bu darbe ile dindarların ötekileştirilmesinin amaçlandığını dile getirdi.
Bu süreçte dindar kitlelerin hep yasa dışı çete kurmakla itham edildiğini kaydeden Alagöz, 'İnsanların yapmadıkları eylemler onlara izafe edildi. Faili meçhul cinayetler onlara yıkılmak suretiyle toplumdan ötekileştirildiler. Dolayısıyla insanlar bu kitlelere sahip çıkamadı. Mahkemeler deliller olmaksızın, işkence, kötü muamele sonucu alınan ifadelerle insanlara uzun süreli cezalar verdi.' ifadelerini kullandı.
- 'Öncelikle DGM'lerde verilen kararların yeniden tartışmaya açılması gerekiyor'
'Birileri için 28 Şubat halen bitmedi' diyen Alagöz, şöyle devam etti:
'Halen 28 Şubat mağduru olup cezaevinde olan insanlar var. Bu kişilere Cumhurbaşkanı sahip çıktığı zaman toplumda ses bulabiliyor. Yakup Köse, Salih Mirzabeyoğlu ve Mehmet Ali Tekin gibi kişilerin dosyalarını bizzat Cumhurbaşkanımız zikrettiği zaman yeniden incelendi. İncelendiğinde aleyhlerine delil olmadığı ortaya çıktığı için yeniden yargılanma yolu ortaya çıktı ve yargılanıp tahliye oldular. Ama onlar gibi olan içeride pek çok kişi var. Cezaevlerinde şu ana kadar benim bizzat tespit ettiğim 400'e yakın insan var. Tespitlerim dışında o dönemde yargılanıp mahkum edilen ve halen ceza evinde olan kişilerin sayısının yaklaşık 550-600 olduğunu düşünüyorum. Bu kişilerin dosyalarının yeniden açılıp, suç işleyip işlemediklerinin ve delillerin yeniden araştırılması gerekiyor. 28 Şubat'ı baz alırsak 20 yıldır, ondan önceki süreci baz alırsak Sivas olayında olduğu gibi 24 yıla yakın bir süredir tutuklu olanlar var. O dönemde Türkiye'de Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı. DGM'lerde askeri üye vardı. Öncelikle kapatılan DGM'lerde verilen kararların yeniden açılması gerekiyor.'
Alagöz, 28 Şubat sürecinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği kararları eleştirerek, bu dairenin siyasi tarafgirlik yaptığı iddiasıyla kapatıldığını ve dosyaların başka mahkemelere dağıtıldığını anımsatarak, 'Bu dairede yargılananlar Müslümanlar olunca cezalar az bulunup, arttırılarak hükümler veriliyordu. Bu mahkeme kapatıldığı için ve verdiği kararlar yanlış kabul edildiği için bu mahkemenin verdiği kararların tartışmaya açılması gerekiyor.' değerlendirilmesinde bulundu.
Umut Davası'ndan yargılanan 3 kişinin emniyet ve savcılıktaki işlemlerinde avukat desteğinden yoksun bırakılmaları nedeniyle bireysel başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edildiğini dile getiren Alagöz, 28 Şubat sürecinde yargılanan tüm kişilerin emniyette, savcılık aşamasında ifade verirken avukatların hukuki desteğinden istifade edemediğini ve dolayısıyla adil yargılanmadıklarını kaydetti.
Alagöz, Anayasa Mahkemisi'ne bireysel başvurunun 23 Eylül 2012 ile sınırlandırıldığına dikkati çekerek, halen hapiste olan 28 Şubat mağdurlarının, haklarında verilen kararların 2012'den önce kesinleştiği için Anayasa Mahkemesi'ne başvuramadıklarını ifade etti.
Alagöz, hapisteki 28 Şubat mağdurlarının davalarında yeniden yargılama yolunun açılması, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının geriye dönük bu insanları kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini veya TBMM'nin bu konuda yasal düzenleme yapması gerektiğini ifade etti.
- '28 Şubat süreci FETÖ'nün önünü açtı'
FETÖ'nün 28 Şubat sürecini fırsata çevirdiğini kaydeden Alagöz, 'O dönemde FETÖ üyesi savcı ve hakimler, bulunduğu mahkemelerde yargılanan dindar insanlara daha ağır cezalar verdi. Onların lehine olan delilleri de kapattılar. 28 Şubat süreci FETÖ'nün önünü açtı. Dindarlar okullardan, kamudan, yargıdan uzaklaştırılırken FETÖ üyeleri bu görevlere yerleşti. FETÖ buradan nemalandı ve kendilerinden olmayan insanları da dışladı.' şeklinde konuştu.
Kaynak: AA
Alagöz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 27 Mayıs 1960'dan sonra Türkiye'de darbeler döneminin başladığını söyledi.
İktidarın milleten yana oluştuğu her seçimin ardından bir darbe yapıldığını belirten Alagöz, 28 Şubat 1997'de post-modern bir darbe yaşandığını, 27 Nisan 2007'de e-muhtıra bildirisinin kaleme alındığını ve son olarak 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün darbe girişimi yaptığını ifade etti.
Post-modern darbenin etkilerinin yargı alanında halen sürdüğüne dikkati çeken Alagöz, şunları kaydetti:
'28 Şubat'ta verilen kararların artık tartışılması gerekiyor. Çünkü, 28 Şubat kararları verildikten sonra, topluma 'balans ayarı çekilirken', askeri vesayet sistemi savcı ve hakimlere brifing veriyordu. Bu brifinglere katılmayan hakim ve savcılar görevden alınıyordu. Brifingler doğrultusunda kararlar verilmeye başlandı. Tamamen sivil olan, hiçbir taşkınlığın yaşanmadığı Anadolu'nun dört bir tarafında yapılan 'el ele eylemlerini' organize ettikleri gerekçesiyle insanlar hakkında anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçlamasıyla davalar açıldı. Bu davalar uzun yıllar sürdü ve insanlar kendilerini aklamak için yıllarca mücadele verdi. Sivil bir eyleme katılan bazı insanlar idamla yargılandı. Buna benzer başka eylemlere katılan insanlar terör örgütü kurmak, terör örgütüne üye olmak, şeriat devleti kurmak suçuyla yargılandı.'
Alagöz, 28 Şubat post-modern darbesinde en çok dindar insanların mağdur edildiğini vurgulayarak, bu darbe ile dindarların ötekileştirilmesinin amaçlandığını dile getirdi.
Bu süreçte dindar kitlelerin hep yasa dışı çete kurmakla itham edildiğini kaydeden Alagöz, 'İnsanların yapmadıkları eylemler onlara izafe edildi. Faili meçhul cinayetler onlara yıkılmak suretiyle toplumdan ötekileştirildiler. Dolayısıyla insanlar bu kitlelere sahip çıkamadı. Mahkemeler deliller olmaksızın, işkence, kötü muamele sonucu alınan ifadelerle insanlara uzun süreli cezalar verdi.' ifadelerini kullandı.
- 'Öncelikle DGM'lerde verilen kararların yeniden tartışmaya açılması gerekiyor'
'Birileri için 28 Şubat halen bitmedi' diyen Alagöz, şöyle devam etti:
'Halen 28 Şubat mağduru olup cezaevinde olan insanlar var. Bu kişilere Cumhurbaşkanı sahip çıktığı zaman toplumda ses bulabiliyor. Yakup Köse, Salih Mirzabeyoğlu ve Mehmet Ali Tekin gibi kişilerin dosyalarını bizzat Cumhurbaşkanımız zikrettiği zaman yeniden incelendi. İncelendiğinde aleyhlerine delil olmadığı ortaya çıktığı için yeniden yargılanma yolu ortaya çıktı ve yargılanıp tahliye oldular. Ama onlar gibi olan içeride pek çok kişi var. Cezaevlerinde şu ana kadar benim bizzat tespit ettiğim 400'e yakın insan var. Tespitlerim dışında o dönemde yargılanıp mahkum edilen ve halen ceza evinde olan kişilerin sayısının yaklaşık 550-600 olduğunu düşünüyorum. Bu kişilerin dosyalarının yeniden açılıp, suç işleyip işlemediklerinin ve delillerin yeniden araştırılması gerekiyor. 28 Şubat'ı baz alırsak 20 yıldır, ondan önceki süreci baz alırsak Sivas olayında olduğu gibi 24 yıla yakın bir süredir tutuklu olanlar var. O dönemde Türkiye'de Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı. DGM'lerde askeri üye vardı. Öncelikle kapatılan DGM'lerde verilen kararların yeniden açılması gerekiyor.'
Alagöz, 28 Şubat sürecinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği kararları eleştirerek, bu dairenin siyasi tarafgirlik yaptığı iddiasıyla kapatıldığını ve dosyaların başka mahkemelere dağıtıldığını anımsatarak, 'Bu dairede yargılananlar Müslümanlar olunca cezalar az bulunup, arttırılarak hükümler veriliyordu. Bu mahkeme kapatıldığı için ve verdiği kararlar yanlış kabul edildiği için bu mahkemenin verdiği kararların tartışmaya açılması gerekiyor.' değerlendirilmesinde bulundu.
Umut Davası'ndan yargılanan 3 kişinin emniyet ve savcılıktaki işlemlerinde avukat desteğinden yoksun bırakılmaları nedeniyle bireysel başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edildiğini dile getiren Alagöz, 28 Şubat sürecinde yargılanan tüm kişilerin emniyette, savcılık aşamasında ifade verirken avukatların hukuki desteğinden istifade edemediğini ve dolayısıyla adil yargılanmadıklarını kaydetti.
Alagöz, Anayasa Mahkemisi'ne bireysel başvurunun 23 Eylül 2012 ile sınırlandırıldığına dikkati çekerek, halen hapiste olan 28 Şubat mağdurlarının, haklarında verilen kararların 2012'den önce kesinleştiği için Anayasa Mahkemesi'ne başvuramadıklarını ifade etti.
Alagöz, hapisteki 28 Şubat mağdurlarının davalarında yeniden yargılama yolunun açılması, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının geriye dönük bu insanları kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini veya TBMM'nin bu konuda yasal düzenleme yapması gerektiğini ifade etti.
- '28 Şubat süreci FETÖ'nün önünü açtı'
FETÖ'nün 28 Şubat sürecini fırsata çevirdiğini kaydeden Alagöz, 'O dönemde FETÖ üyesi savcı ve hakimler, bulunduğu mahkemelerde yargılanan dindar insanlara daha ağır cezalar verdi. Onların lehine olan delilleri de kapattılar. 28 Şubat süreci FETÖ'nün önünü açtı. Dindarlar okullardan, kamudan, yargıdan uzaklaştırılırken FETÖ üyeleri bu görevlere yerleşti. FETÖ buradan nemalandı ve kendilerinden olmayan insanları da dışladı.' şeklinde konuştu.