'Cezairi, Tasavvufu Hayatında Yaşayarak İnsanlara Göstermiştir'
Kerim Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı tarafından Türk Kadınları Kültür Derneği iş birliğiyle bu yıl 14. kez düzenlenen 'Dostİslam'a Hizmet Ödülü' Türkiye'den Prof. Dr. Fuat Sezgin'e, yurt dışından ise Emir Abdülkadir Cezairi adına dördüncü kuşak torunu Ömer Said Aintouni'ye verilecek Aintouni: 'Dedemden sonra dördüncü jenerasyon olarak onun yaptığı şeyleri izlemek zorundayız. Çünkü o bizim için mükemmel bir örnekti. Ben de bir tasavvuf ehli olarak, sufi geleneklerini devam ettirmeye, kendimi bu konuda geliştirmeye çalışıyorum' 'Dedem Emir Abdülkadir Cezairi de tasavvufu hayatında yaşayarak insanlara göstermiştir'
Kerim Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı tarafından Türk Kadınları Kültür Derneği iş birliğiyle bu yıl 14.'sü düzenlenen "Dost- İslam'a Hizmet Ödülü" Türkiye'den Prof. Dr. Fuat Sezgin'e, yurt dışından ise Emir Abdülkadir Cezairi adına dördüncü kuşak torunu Ömer Said Aintouni'ye verilecek.
Ödül töreni öncesi basın mensuplarıyla bir araya gelen Aintouni, tasavvufun yazılan değil, yaşanılan bir şey olduğuna işaret ederek, "Dedem Emir Abdülkadir Cezairi de tasavvufu hayatında yaşayarak insanlara göstermiştir." dedi.
Aintouni, dedesinin izinden gitmeye çalıştıklarını belirterek, "Biz dedemden sonra dördüncü jenerasyon olarak onun yaptığı şeyleri izlemek zorundayız. Çünkü o bizim için mükemmel bir örnekti. Ben de bir tasavvuf ehli olarak, sufi geleneklerini devam ettirmeye, kendimi bu konuda geliştirmeye çalışıyorum." ifadelerini kullandı.
İngiltere ve Mısır'da hayatını sürdüren Aintouni, şöyle devam etti:
"Ülkem Cezayir'de bize değer gösteriliyor. Fakat zaman geçtikçe yavaş yavaş bir turist olarak muamele görüyoruz. Tarihe baktığımızda aslında dedem Emir de hayatının yarısını Şam'da geçirdi. Şam'da İbn-i Arabi'nin çalışmalarının devam ettiriyordu. Aslında ilk geldiği nokta Türkiye idi. Bursa'da 3 yıl yaşadı. Daha sonra Şam'a gitti. Orada hocası Arabi'ye yakın olmak istedi. Akabinde de Cezayir hükümeti dedemin bir kahraman ve bağımsızlık simgesi olması nedeniyle naaşını Cezayir'e geri getirdi."
Cezayir'de genç nesillerin Emir Abdülkadir Cezairi'yi yakından tanımadıklarına da işaret eden Aintouni, "Cezayir'de kendisinin anıtları var. Sonuçta o bir kahraman. Mesela Amerika'da bir eyalette bir şehrin ismi El Kadir ve her yıl o şehirde Emir Abdülkadir Cezairi hakkında bir kompozisyon yarışması düzenleniyor. Tabii sadece Amerika'da değil, birçok ülkede dedemin adını alan caddeler, üniversiteler ve kurumlar var." diye konuştu.
Aintouni, dedesiyle ilgili son çalışmalarına da değinerek, şunları anlattı:
"Emir Abülkadir'in çok büyük bir kütüphanesi varmış ve sürekli gittiği yerlere de bu kütüphaneyi taşırmış. Fakat savaş sırasında bu kütüphanesinin önemli bir kısmı yanmış. Ben de yavaş yavaş onun kaybolan kütüphanesini yeniden toplamaya çalışıyorum. Savaş sırasında yanında taşıdığı ve ona motivasyon veren belli kitaplar var. Bunların bir kısmı yanmış, bir kısmı ise orijinal olarak saklanmış. Şu anda ben bu kitapların içinden en önemli iki eseri yeniden yayına hazırladım. Bu kitaplar onun kendi cebinde sürekli taşıdığı ve kendisini koruduğunu düşündüğü şifa kitaplarıdır."
Toplantıya katılan Şefik Can Uluslararası Mevlana Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Nur Artıran da Cezairi'nin Fransızlarla savaşmasına rağmen bugün hala Fransa'da saygıyla anıldığının altını çizdi.
Artıran, vakıf bünyesinde Cheikh Bentounes ile beraber çalışmalar yürüttüklerine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bentounes, Emir hazretlerinin naaşının Şam'dan Cezayir'e gönderilmesinde maddi ve manevi görevli tek kişidir. Kendisi Cezayir asıllıdır ama Fransa'da büyümüştür. Batıyı ve doğuyu iyi bilen biridir. İslamiyet'i çok iyi anlamıştır. Çağa uygun, İslam'ı en güzel şekliyle yaşayan, yaşatan ve özellikle İslamofobiye karşı savaş veren bir şahsiyettir. Biz hep onunla çalışırız. İnşallah bu ay sonunda Fransa'ya gideceğiz. Aslında Cannes Film Festivali de sadece festival değil. O kırmızı halıdan şimdi sufiler geçecek. Bentounes Efendi'nin 'Birlikte Yaşama' projesi var. Çok güzel bir organizasyon olacak ve aralık ayı sonunda Cannes'de gerçekleşecek."
Kaynak: AA
Ödül töreni öncesi basın mensuplarıyla bir araya gelen Aintouni, tasavvufun yazılan değil, yaşanılan bir şey olduğuna işaret ederek, "Dedem Emir Abdülkadir Cezairi de tasavvufu hayatında yaşayarak insanlara göstermiştir." dedi.
Aintouni, dedesinin izinden gitmeye çalıştıklarını belirterek, "Biz dedemden sonra dördüncü jenerasyon olarak onun yaptığı şeyleri izlemek zorundayız. Çünkü o bizim için mükemmel bir örnekti. Ben de bir tasavvuf ehli olarak, sufi geleneklerini devam ettirmeye, kendimi bu konuda geliştirmeye çalışıyorum." ifadelerini kullandı.
İngiltere ve Mısır'da hayatını sürdüren Aintouni, şöyle devam etti:
"Ülkem Cezayir'de bize değer gösteriliyor. Fakat zaman geçtikçe yavaş yavaş bir turist olarak muamele görüyoruz. Tarihe baktığımızda aslında dedem Emir de hayatının yarısını Şam'da geçirdi. Şam'da İbn-i Arabi'nin çalışmalarının devam ettiriyordu. Aslında ilk geldiği nokta Türkiye idi. Bursa'da 3 yıl yaşadı. Daha sonra Şam'a gitti. Orada hocası Arabi'ye yakın olmak istedi. Akabinde de Cezayir hükümeti dedemin bir kahraman ve bağımsızlık simgesi olması nedeniyle naaşını Cezayir'e geri getirdi."
Cezayir'de genç nesillerin Emir Abdülkadir Cezairi'yi yakından tanımadıklarına da işaret eden Aintouni, "Cezayir'de kendisinin anıtları var. Sonuçta o bir kahraman. Mesela Amerika'da bir eyalette bir şehrin ismi El Kadir ve her yıl o şehirde Emir Abdülkadir Cezairi hakkında bir kompozisyon yarışması düzenleniyor. Tabii sadece Amerika'da değil, birçok ülkede dedemin adını alan caddeler, üniversiteler ve kurumlar var." diye konuştu.
Aintouni, dedesiyle ilgili son çalışmalarına da değinerek, şunları anlattı:
"Emir Abülkadir'in çok büyük bir kütüphanesi varmış ve sürekli gittiği yerlere de bu kütüphaneyi taşırmış. Fakat savaş sırasında bu kütüphanesinin önemli bir kısmı yanmış. Ben de yavaş yavaş onun kaybolan kütüphanesini yeniden toplamaya çalışıyorum. Savaş sırasında yanında taşıdığı ve ona motivasyon veren belli kitaplar var. Bunların bir kısmı yanmış, bir kısmı ise orijinal olarak saklanmış. Şu anda ben bu kitapların içinden en önemli iki eseri yeniden yayına hazırladım. Bu kitaplar onun kendi cebinde sürekli taşıdığı ve kendisini koruduğunu düşündüğü şifa kitaplarıdır."
Toplantıya katılan Şefik Can Uluslararası Mevlana Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Nur Artıran da Cezairi'nin Fransızlarla savaşmasına rağmen bugün hala Fransa'da saygıyla anıldığının altını çizdi.
Artıran, vakıf bünyesinde Cheikh Bentounes ile beraber çalışmalar yürüttüklerine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bentounes, Emir hazretlerinin naaşının Şam'dan Cezayir'e gönderilmesinde maddi ve manevi görevli tek kişidir. Kendisi Cezayir asıllıdır ama Fransa'da büyümüştür. Batıyı ve doğuyu iyi bilen biridir. İslamiyet'i çok iyi anlamıştır. Çağa uygun, İslam'ı en güzel şekliyle yaşayan, yaşatan ve özellikle İslamofobiye karşı savaş veren bir şahsiyettir. Biz hep onunla çalışırız. İnşallah bu ay sonunda Fransa'ya gideceğiz. Aslında Cannes Film Festivali de sadece festival değil. O kırmızı halıdan şimdi sufiler geçecek. Bentounes Efendi'nin 'Birlikte Yaşama' projesi var. Çok güzel bir organizasyon olacak ve aralık ayı sonunda Cannes'de gerçekleşecek."