ANALİZ - Brexit Londra'nın Finans Merkezini Vurabilir
Sandıktan Brexit kararının çıkmasının ardından çok sayıda finans kuruluşu İngiltere’nin Avrupa pazarına erişiminin kesilmesinden endişeleniyor Brexit’in yarattığı belirsizlikleri azaltmak isteyen bazı finans şirketleri Londra’daki operasyonlarını taşımayı ya da küçültmeyi değerlendiriyor Paris, Frankfurt, Lüksemburg ve Dublin gibi finans merkezleri İngiltere’den çıkmayı veya ülkedeki faaliyetlerini azaltmayı düşünen finans şirketlerini kendilerine çekebilmek için yarışıyor İngiltere’de halihazırda finans sektörü ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkede finans ve sigortacılık hizmetlerinin ülke ekonomisine yıllık yaklaşık katkısı ise 126,9 milyar sterlin seviyesinde
GÖKHAN KURTARAN - İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararı vermesinin ardından dünyanın en büyük finans merkezi konumundaki Londra’nın tahtı sallanabilir. 500 milyon nüfuslu Avrupa pazarına erişimlerinin kesilmesinden endişelenen bazı finans kuruluşları şimdiden İngiltere yapılanmalarını küçültmeyi planlıyor.
Geçen yıl Z/Yen Group tarafından yapılan araştırmaya göre New York’u geride bırakarak dünyanın en büyük küresel finans merkezi konumuna yükselen Londra’nın geleceğine ilişkin endişeler giderek artıyor. Halihazırda uluslararası finans şirketleri Avrupa operasyonlarını Londra’dan rahatça yürütebiliyor. Fakat AB’den ayrılma kararıyla birlikte finans şirketlerinin Avrupa’daki müşterilerine sağladığı hizmetlerin de kesintiye uğraması riski söz konusu. Şirketler bunun önüne geçebilmek için şimdiden kapsamlı “acil durum planları” üzerinde çalışıyor.
AB’den ayrılma süreciyle ilgili resmi müzakerelerin başlayabilmesi için İngiltere Başbakanı’nın, üye devletlerin birlikten nasıl ayrılabileceklerini düzenleyen Lizbon Anlaşması'nın 50.maddesini yürürlüğe sokması gerekiyor. Öte yandan David Cameron’ın ardından başbakanlık koltuğuna oturacak Theresa May, 50. maddenin yürürlüğe girmesi konusunda acele edilmeyeceğini, muhtemelen yıl sonuna kadar beklenebileceğini söylüyor.
Bu kararın altında müzakereler için ek zaman kazanma fikri yatıyor. Çünkü 50. maddenin yürürlüğe girmesiyle birlikte İngiltere’nin AB ile bir anlaşmaya varması için öngörülen 2 yıllık süreç resmen başlayacak. İngiltere ise müzakere masasına AB ülkeleri ile ön görüşmelerini yapmış, taslak bir plan oluşturmuş şekilde oturmak istiyor. Bu yüzden müzakerelerin geç başlaması üyelik avantajlarından da faydalanmaya devam etmek anlamına geliyor. İngiltere’nin AB ile yapacağı müzakerelerin en önemli başlıklarından birinin ise “finansal hizmetler ve düzenlemeler” olması bekleniyor.
İngiltere’de halihazırda finans sektörü ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkede 2.2 milyon finans sektörü çalışanının yaklaşık 700 bini ise Londra’da bulunuyor. Avam Kamarası’nın verilerine göre 2014 yılı itibarıyla İngiltere’nin finans ve sigortacılık hizmetlerinin ülke ekonomisine yıllık yaklaşık katkısı 126,9 milyar sterlin seviyesinde. İngiliz hükümeti 2013-2014 döneminde ülkedeki bankalardan ortalama 21,4 milyar sterlin seviyesinde vergi geliri elde etmişti.
- Finans kuruluşları çıkış planlarını değerlendiriyor
İngiltere’deki uluslararası finans kuruluşları Brexit kararının sonrasında acil durum planlarını uygulamaya başlıyor. Örneğin geçen hafta ABD merkezli JPMorgan Chase & Co. Üst Yöneticisi Jamie Dimon İngiltere’nin Avrupa pazarına sunduğu finansal hizmetlerin kesintiye uğraması durumunda bankanın ülkedeki binlerce kişilik istihdamı Avrupa’ya taşıyabileceğini açıkladı. Üstelik Dimon, İngiltere’de 16 bin kişiyi istihdam eden JPMorgan’ın küçülebileceğine ilişkin açıklamalarını ilk kez de yapmıyor. Referandum öncesinde Dimon, “İngiltere'nin AB'den çıkması durumunda ülkenin Avrupa'ya erişimi azalabilecek ve yaklaşık 4 bin kişinin işten çıkarılabilmesi söz konusu olacak. AB içerisindeki müşterilerimize de hizmet vermek için hazırlıklı olmalıyız' ifadelerini kullanmıştı.
Yine yakın zamanda Edinburgh merkezli yatırım şirketi Standard Life Investments ve Singapur’un en büyük bankaları arasında yer alan United Overseas Bank (UOB), Brexit nedeniyle Londra’daki konut kredilerini askıya aldığını açıklamıştı.
İngiltere’nin en büyük bankası HSBC’nin Üst Yöneticisi Stuart Gulliver ise şubat ayında, İngiltere’nin AB’den ayrılması durumunda ülkedeki yaklaşık bin çalışanın Fransa’ya taşınabileceğini belirtmişti. Yakın zamanda İngiliz Daily Telegraph gazetesine konuşan HSBC’nin Başekonomisti Stephen King ise İngiltere’nin AB içerisinde etkisiz “zombi bir üye” durumuna düşebileceği uyarısında bulundu.
Kısacası artan belirsizlik Londra’da uzun vadeli planlar yapmayı tercih eden finans kuruluşlarının huzurunu şimdiden kaçırmış durumda.
- Avrupa’da rakip finans merkezleri sırada
Brexit kararının ardından Londra’da yerleşik uluslararası finans kuruluşları özellikle Frankfurt, Paris, Dublin ve Lüksemburg’taki finans merkezlerinin yakın takibinde. Kulislerde referandumun hemen ardından özellikle Almanya ve Fransa’dan İngiltere’nin finans merkezi Canary Wharf’a gelen bazı yetkililerin, ayrılmayı düşünen finans şirketleri yetkilileri ile özel görüşmeler yaptıkları konuşuluyor.
Örneğin İrlanda’nın Dış Yatırım Ajansı’nın referandumun hemen ardından binlerce yatırımcıya “yardımcı olmak” için e-posta gönderdiği, Frankfurt’taki finans merkezinin ise yatırımlarını İngiltere dışına çıkarmak isteyen müşteriler için ise özel bir telefon hattı oluşturduğu biliniyor. Frankfurt finans merkezi (Frankfurt Main Finance), internet sitesinde Boston Consulting Group (BCG) tarafından hazırlanan bir araştırmanın sonuçları yayımlayarak, “İngiltere’den çıkacak finans kuruluşları için en iyi alternatifin Frankfurt” olduğunu söylüyor. Açıklamada, “Frankfurt yeni bir eve ihtiyaç duyan kuruluşlar için hazır” ifadesine yer veriliyor.
Avrupa’nın en büyük finans merkezlerinden Paris de Londra’dan kaçabilecek şirketlere kucak açmaya hazırlanıyor. Örneğin geçen hafta Fransa Merkez Bankası Başkanı Francois Villeroy finans merkezi Europlace’de bir toplantıya katılarak, “Paris’in finans merkezi olarak cazibesini artırmak için daha fazla şey yapacağız” ifadesini kullandı.
Paris’in finans merkezi “Paris Europlace” AB referandumu öncesinde zaten İngiltere’nin çıkış ihtimalini dikkate alarak finans kuruluşları için Paris’i nasıl cazip hale getirebilecekleri konusunda altı maddelik bir plan hazırlamıştı. Son olarak Wall Street Journal’a değerlendirmede bulunan Paris Europlace’in Genel Sekreteri Alain Pithon, “Başkalarının acısı üzerinden avantaj sağlamaya çalışmıyoruz. Fakat Paris’in elinde oynayabilecek bir kart olduğunu düşünüyoruz” diyerek asıl niyeti bir kez daha ifade etmiş oldu.
Önümüzdeki aylarda İngiltere’nin AB ile müzakerelerinin seyri finans kuruluşlarının Londra’ya ilişkin uzun vadeli planlarını da belirleyecek. Piyasaların anlık tepkilerinden daha önemli olan uluslararası finans kuruluşlarının kendisini Londra’da “güvende” hissetmesi. Şimdilik müzakerelerin uzaması ya da bir sonuca varmaması halinde, belirsizlikleri azaltmak isteyecek şirketlerin operasyonlarının bir kısmını Avrupa’daki alternatif finans merkezlerine taşıması yüksek bir olasılık olarak görünüyor.
Kaynak: AA
Geçen yıl Z/Yen Group tarafından yapılan araştırmaya göre New York’u geride bırakarak dünyanın en büyük küresel finans merkezi konumuna yükselen Londra’nın geleceğine ilişkin endişeler giderek artıyor. Halihazırda uluslararası finans şirketleri Avrupa operasyonlarını Londra’dan rahatça yürütebiliyor. Fakat AB’den ayrılma kararıyla birlikte finans şirketlerinin Avrupa’daki müşterilerine sağladığı hizmetlerin de kesintiye uğraması riski söz konusu. Şirketler bunun önüne geçebilmek için şimdiden kapsamlı “acil durum planları” üzerinde çalışıyor.
AB’den ayrılma süreciyle ilgili resmi müzakerelerin başlayabilmesi için İngiltere Başbakanı’nın, üye devletlerin birlikten nasıl ayrılabileceklerini düzenleyen Lizbon Anlaşması'nın 50.maddesini yürürlüğe sokması gerekiyor. Öte yandan David Cameron’ın ardından başbakanlık koltuğuna oturacak Theresa May, 50. maddenin yürürlüğe girmesi konusunda acele edilmeyeceğini, muhtemelen yıl sonuna kadar beklenebileceğini söylüyor.
Bu kararın altında müzakereler için ek zaman kazanma fikri yatıyor. Çünkü 50. maddenin yürürlüğe girmesiyle birlikte İngiltere’nin AB ile bir anlaşmaya varması için öngörülen 2 yıllık süreç resmen başlayacak. İngiltere ise müzakere masasına AB ülkeleri ile ön görüşmelerini yapmış, taslak bir plan oluşturmuş şekilde oturmak istiyor. Bu yüzden müzakerelerin geç başlaması üyelik avantajlarından da faydalanmaya devam etmek anlamına geliyor. İngiltere’nin AB ile yapacağı müzakerelerin en önemli başlıklarından birinin ise “finansal hizmetler ve düzenlemeler” olması bekleniyor.
İngiltere’de halihazırda finans sektörü ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkede 2.2 milyon finans sektörü çalışanının yaklaşık 700 bini ise Londra’da bulunuyor. Avam Kamarası’nın verilerine göre 2014 yılı itibarıyla İngiltere’nin finans ve sigortacılık hizmetlerinin ülke ekonomisine yıllık yaklaşık katkısı 126,9 milyar sterlin seviyesinde. İngiliz hükümeti 2013-2014 döneminde ülkedeki bankalardan ortalama 21,4 milyar sterlin seviyesinde vergi geliri elde etmişti.
- Finans kuruluşları çıkış planlarını değerlendiriyor
İngiltere’deki uluslararası finans kuruluşları Brexit kararının sonrasında acil durum planlarını uygulamaya başlıyor. Örneğin geçen hafta ABD merkezli JPMorgan Chase & Co. Üst Yöneticisi Jamie Dimon İngiltere’nin Avrupa pazarına sunduğu finansal hizmetlerin kesintiye uğraması durumunda bankanın ülkedeki binlerce kişilik istihdamı Avrupa’ya taşıyabileceğini açıkladı. Üstelik Dimon, İngiltere’de 16 bin kişiyi istihdam eden JPMorgan’ın küçülebileceğine ilişkin açıklamalarını ilk kez de yapmıyor. Referandum öncesinde Dimon, “İngiltere'nin AB'den çıkması durumunda ülkenin Avrupa'ya erişimi azalabilecek ve yaklaşık 4 bin kişinin işten çıkarılabilmesi söz konusu olacak. AB içerisindeki müşterilerimize de hizmet vermek için hazırlıklı olmalıyız' ifadelerini kullanmıştı.
Yine yakın zamanda Edinburgh merkezli yatırım şirketi Standard Life Investments ve Singapur’un en büyük bankaları arasında yer alan United Overseas Bank (UOB), Brexit nedeniyle Londra’daki konut kredilerini askıya aldığını açıklamıştı.
İngiltere’nin en büyük bankası HSBC’nin Üst Yöneticisi Stuart Gulliver ise şubat ayında, İngiltere’nin AB’den ayrılması durumunda ülkedeki yaklaşık bin çalışanın Fransa’ya taşınabileceğini belirtmişti. Yakın zamanda İngiliz Daily Telegraph gazetesine konuşan HSBC’nin Başekonomisti Stephen King ise İngiltere’nin AB içerisinde etkisiz “zombi bir üye” durumuna düşebileceği uyarısında bulundu.
Kısacası artan belirsizlik Londra’da uzun vadeli planlar yapmayı tercih eden finans kuruluşlarının huzurunu şimdiden kaçırmış durumda.
- Avrupa’da rakip finans merkezleri sırada
Brexit kararının ardından Londra’da yerleşik uluslararası finans kuruluşları özellikle Frankfurt, Paris, Dublin ve Lüksemburg’taki finans merkezlerinin yakın takibinde. Kulislerde referandumun hemen ardından özellikle Almanya ve Fransa’dan İngiltere’nin finans merkezi Canary Wharf’a gelen bazı yetkililerin, ayrılmayı düşünen finans şirketleri yetkilileri ile özel görüşmeler yaptıkları konuşuluyor.
Örneğin İrlanda’nın Dış Yatırım Ajansı’nın referandumun hemen ardından binlerce yatırımcıya “yardımcı olmak” için e-posta gönderdiği, Frankfurt’taki finans merkezinin ise yatırımlarını İngiltere dışına çıkarmak isteyen müşteriler için ise özel bir telefon hattı oluşturduğu biliniyor. Frankfurt finans merkezi (Frankfurt Main Finance), internet sitesinde Boston Consulting Group (BCG) tarafından hazırlanan bir araştırmanın sonuçları yayımlayarak, “İngiltere’den çıkacak finans kuruluşları için en iyi alternatifin Frankfurt” olduğunu söylüyor. Açıklamada, “Frankfurt yeni bir eve ihtiyaç duyan kuruluşlar için hazır” ifadesine yer veriliyor.
Avrupa’nın en büyük finans merkezlerinden Paris de Londra’dan kaçabilecek şirketlere kucak açmaya hazırlanıyor. Örneğin geçen hafta Fransa Merkez Bankası Başkanı Francois Villeroy finans merkezi Europlace’de bir toplantıya katılarak, “Paris’in finans merkezi olarak cazibesini artırmak için daha fazla şey yapacağız” ifadesini kullandı.
Paris’in finans merkezi “Paris Europlace” AB referandumu öncesinde zaten İngiltere’nin çıkış ihtimalini dikkate alarak finans kuruluşları için Paris’i nasıl cazip hale getirebilecekleri konusunda altı maddelik bir plan hazırlamıştı. Son olarak Wall Street Journal’a değerlendirmede bulunan Paris Europlace’in Genel Sekreteri Alain Pithon, “Başkalarının acısı üzerinden avantaj sağlamaya çalışmıyoruz. Fakat Paris’in elinde oynayabilecek bir kart olduğunu düşünüyoruz” diyerek asıl niyeti bir kez daha ifade etmiş oldu.
Önümüzdeki aylarda İngiltere’nin AB ile müzakerelerinin seyri finans kuruluşlarının Londra’ya ilişkin uzun vadeli planlarını da belirleyecek. Piyasaların anlık tepkilerinden daha önemli olan uluslararası finans kuruluşlarının kendisini Londra’da “güvende” hissetmesi. Şimdilik müzakerelerin uzaması ya da bir sonuca varmaması halinde, belirsizlikleri azaltmak isteyecek şirketlerin operasyonlarının bir kısmını Avrupa’daki alternatif finans merkezlerine taşıması yüksek bir olasılık olarak görünüyor.