Çocuklarda Duygusal Zeka

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, “duygusal zeka’nın hayatın ta kendisi olduğunu” söyledi.

Çocuklarda Duygusal Zeka
Zekayı, sözel, mantıksal, içsel, görsel, bedensel, müziksel, sosyal ve ruhsal gibi bir çok açıdan sınıflamak mümkün olsa da en yaygın sınıflandırmanın, IQ (İntelligence=dinamik= zihinsel) ve EQ (Emosyonel=duygusal=sosyal) olarak iki ayrı ana kategoride ele almak olduğunu söyleyen Reem Nöropsikiyatri Merkezi kurucusu Dr. Mehmet Yavuz, “Yapılan araştırmalar, akademik yani dinamik zekanın (IQ) duygusal yaşamla pek ilişkisi olmadığı ve sosyal hayat sevk ve idaresinin tamamen duygusal zeka (EQ) ile alakalı olduğunu göstermektedir. IQ yüksekliğinin sosyal hayatta, özel yaşamda hatta iş hayatında başarı demek olmadığı anlaşılmıştır. Sosyal ve özel hayatta başarıyı getiren “duygusal zekadır.” Duygusal(sosyal) zeka (EQ) ne kadar yüksekse kişinin toplum içindeki başarısı ve sevilmesi de o denli yüksek seviyelerdedir. Duygusal zekayı ölçen ölçekler geliştirilse de henüz IQ’yu ölçen testler kadar kesin sonuçlar verecek nitelikte değildir” diye konuştu.

DUYGUSAL ZEKA HAYATIN TA KENDİSİDİR…

“IQ, doğuştan gelen, kişinin yeni durumlara uyabilme yeteneği ise, EQ, gelişebilen, daha az kalıtım yüklü bir özelliktir” diyen Dr. Yavuz, “Duygusal zeka, hayatın ta kendisidir, sonradan yükseltilebilir ve geliştirilebilir. Çocuğun sosyal yaşamını, ikili ilişkilerdeki yeteneğini ve empatik yaklaşımlarını belirler. Kanaatime göre, IQ çoğunlukla genlerle aktarılan bir özelliktir ama EQ çocuğun kendini yetiştirmesine ve çevresel faktörlere bağlıdır. Yüksek IQ’ya rağmen, yetersiz duygusal zekadan dolayı başarılı olamamış ve hayata tutunamamış nice örnekler vardır” dedi.

ÇOCUĞUN GELİŞİMİNDE EĞİTİM BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Ebeveyn ve öğretmenlere burada önemli görevler düştüğünü kaydeden Dr. Mehmet Yavuz, daha sonra şunları söyledi; “Çocuğun var olan IQ’su yanında, yüksek EQ’lu çocuklar yetiştirmek hedef olmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarına doğru eğitimi verebilmeleri, onların istikballeri konusunda büyük önem arz eder. Kimi zaman, normal zeka düzeyinde olsa bile, gelişim dönemlerinde yetersiz uyarana maruz kalması, eğitim ve öğretimin yetersiz verilmesi, zengin uyaran içeren ortamların sunulmayışı, ebeveynlerin ilgisinin az olması ve davranış hataları nedeniyle, çocuğun var olan kapasitesini kullanamadığını görebilmekteyiz.

IQ’NUN EQ İLE DESTEKLENMESİ DAHA UZUN SOLUKLU BAŞARI GETİRİR, IQ ÇOĞU ZAMAN TEK BAŞINA YETERLİ OLMAYABİLİR...

Bu nedenle IQ ve EQ’nun eğitimle şekillendirilmesi büyük önem taşır. Okulda başarılı olan çocuklardan, hep sonraki hayatında da büyük başarılar bekleriz. Ama çoğu zaman yıllar geçtikçe bu beklentilerin her zaman gerçekleşmediği görülür. Bunun sebebi, belki gerçek yaşamın okul hayatına göre çok daha komplike olması ve belki de insan ilişkilerinde gereken başarı için başka kriterlerin de öne çıkmasıdır.

Yapılan bilimsel araştırmalar da okul başarısının hayattaki başarıya yetmediğine dikkat çekiyor. Örneğin 1940 yılında bir araştırma yapılmış. Dünyaca meşhur Harvard Üniversitesi’nden mezun olan 95 öğrenci 40 yaşlarına kadar takip edilmiş ve görülmüş ki; sınavlardan en yüksek puanları alan hatta derece ile bitiren öğrenciler, sınıflarını zar zor geçen kişilerden, maaş, verimlilik ve kendi alanlarındaki konumları açısından, daha üstün pozisyonlara gelmemişler. Gerçek yaşamda başarının nasıl garantileneceği üzerine kafa yoran herkes, bizim ülkemizde de buna benzer örneklere rastlayabilir.”

Zeka’nın bilgiyi işleme ile ilgili bir kapasite olduğunu söyleyen Dr. Yavuz, “Zeka, beynin ve zihnin donanımıdır ve bu bilgiyi işler. Kısmen birbirinden bağımsız zekalarımız var. Bütün insanlar bu zekaların tümüne sahiptir. Ama çocukta ayrı ayrı bazıları daha gelişmiş, bazıları daha zayıf olabilir. Her şeye rağmen çoklu zeka ölçütleri bir kavram kargaşası oluşturmaktadır. Hem zaten mantık-matematik zekası dışındaki diğer zeka çeşitleri, duygusal zekanın içinde olması gereken bölümlerdir. Bu nedenle terminolojide karışıklık olmaması açısından, en doğrusu zekayı IQ ve EQ olarak tasnif etmek ve değerlendirmektir” dedi.

Zeka testleri denince akla IQ testlerinin geldiğini belirten Dr. Yavuz, “Ancak günümüzde birçok bilim adamı IQ testlerinin yetersizliğinden bahsetmektedir. Bu nedenle bu testler yerine, çoklu zeka değerlendirmesi sağlayan testlere talep artmıştır. Bununla beraber ben sosyal (duygusal) zekayı somut bir şekilde ölçmenin mümkün olmadığını düşünmekteyim. En önemli zeka testi, hayatın bizzat kendisidir. Bana göre kişinin mesleki başarısı, iş ve aile hayatı, sosyal ilişkileri, tutarlılığı, dürüstlüğü ve mutluluğu en önemli zeka göstergeleridir. Ayrıca zekayı arttırmak da kişinin kendi elindedir. Bir çocuğun zekasını, düzenli, sağlıklı beslenme ile 4 puan, olumlu düşünme felsefesi ile 6 puan, düzenli uyku ile 10 puan ve stresten uzak durma ile 12 puan arttırabilirsiniz.

Belirli bir alanda ileri beyin fonksiyonları gösteren yani yüksek IQ sergileyen bir çocuğun, her alanda çok becerikli olması genelde pek rastlanılan durum değildir. Dahi derecesinde yüksek IQ gösteren bir şahısın, şaşırtacak derecede düşük sosyal zeka örnekleri sergilediği çok görülmüştür. Asıl önemli olan duygusal zekadır. Dolayısı ile anne ve babaların sağlıklı çocuklarının IQ tespiti çabalarına girmeleri son derece lüzumsuz bir uğraş olsa gerek. Çünkü tek başına IQ pek bir şey ifade etmez.

Zeka konusunda efsane isim olan Albert Einstein’in ilk öğretim esnasında öğrenme güçlüğü yaşaması nedeni ile geri zekalı olmasından şüphelenildiğini, biyografisini inceleyenler iyi bilirler. İlköğretimi esnasında bir öğretmeni Einstein için ‘’bu asla bir şey olamayacak’’ demiştir. Bugün üniversite sınavlarında harap olan pek çok genç, çağın en zekilerinden kabul edilen Albert Einstein’ın, girdiği ilk üniversite sınavını kazanamadığını bilmek isteyecektir. Hatta bir rivayete göre, ünlü bilimadamı 4 yaşına kadar konuşmayı bile becerememişti. Belki de böyle bir hayat hikayesi olduğu için, zekasının ve yeteneğinin nereden geldiğini soranlara “ben kimseden üstün değilim, sadece hastalık derecesinde meraklıyım’’ demiştir.

Zeka üzerine çevresel faktörlerin de çok etkili olduğu malumdur. Kişinin bulunduğu ve yaşadığı çevreye ve topluma göre de zeka olumlu ya da olumsuz olarak etkilenme göstermektedir. Zeka kesinlikle eğitimle ve çalışmayla yükseltilebilecek bir kavramdır. Anne ve babaların çocuklarının zekalarını geliştiren, onları araştırma ve incelemeye yönelten oyuncaklara ağırlık vermeleri bu açıdan çok önemlidir. Sürekli testlerle alıştırma yapan veya devamlı matematik, fizik problemleri ile uğraşanların zekaları belirgin bir yükselme eğilimine girer” diye konuştu.

ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUK, SÜPER İNSAN DEMEK MİDİR?

“Üstün zekalılık, toplumda bir ayrıcalık olarak görülse de süper güçlere sahip olmak anlamına gelmez” diyen Dr. Yavuz, daha sonra şunları kaydetti; “Üstün zekaya sahip olmak, sıra dışı bir durum olduğundan, farklılığın ayırt edilemediği ve hoş karşılanmadığı topluluklarda farklı ve üstün olmak çocuğu rahatsız bile edebilir. Zihinsel olarak diğerlerinden üstün olmanın duygusal bir ağırlığı da bulunmaktadır. Üstün zekalı çocuklar diğerlerinden farklı ve yoğun düşünebildikleri gibi duyguları da bu yönde ilerler ve incinme ihtimalleri diğer insanlara göre daha çoktur ve fazlasıyla kırılgandırlar. Fiziksel gelişim zihinsel gelişimle eş zamanlı olarak ilerlemediğinden düşünmesine ve hissetmesine rağmen, bunları uygulamakta fiziksel yetersizlik bulunması, özellikle çocukları hayal kırıklığına sürükleyebilir.

Üstün zekalı çocuklar, genellikle toplumdaki diğer bireylerle bir uyum sıkıntısı yaşarlar. Bu çocukların pek çoğu, kendi idealleri ile topluma ayak uydurma istekleri arasında içsel bir çelişki yaşarlar. Herkesin zevk aldığı, ilgi duyduğu şeyler, bu çocuklara sıkıcı gelebilir. Bu nedenle toplum tarafından hep şüpheci ve kuşkucu gözlerle takip edilirler. Bu konuda aile ve eğitmenler uyanık olmalıdır. Üstünzekalı bir çocuk kendini dışlanmış hissedip, toplum dışına itilmeden farkına varılmalı ve özel eğitime alınmalıdır.

Genelde dikkati çeken nokta, üstün zekalı çocukların bir veya bir kaç konuda çok yetenekli olduklarıdır. Örneğin fizik ve matematik alanlarında çok başarılı olan biri, edebiyatta ortalama normların altında olabilir. Bu çalışmanın verdiği diğer bir sonuç da, üstün zekalı olmanın her zaman başarı getirmediğidir.

Kanaatimce bu konuda ‘’duygusal (sosyal)’’ zeka devreye girmekte, yüksek IQ ile beraber, duygusal zeka da iyiyse (en azından normalin altında değilse) kişi başarılı olmakta, duygusal zeka yetersiz ise süper zekalığın fazla bir avantajı olmamaktadır.

ZEKA DÜZEYİNİ ARTTIRILABİLİR Mİ?

Zeka seviyesinin azalması ya da yükselmesi belli oranlarda bizim elimizdedir. Bu nedenle “işleyen demir ışıldar’’ atasözünü beynimize de uyarlayabiliriz. Kullandığınız organ gelişir, kullanmadığınız geriye gider, bu kural değişmez bir kaidedir. Örneğin 100 puan olan zeka düzeyini 120 ye çıkarmak da, 80’e indirmek de sizin elinizdedir. Bir öğrenciyi yarım dönem, çok zeki ve az zeki öğrencilerin olduğu sınıfa koyduğunuzda sınav başarısının (+), (-) en az yüzde 20 fark ettiğini görürsünüz. Bu nedenle, veliler çocuklarını her zaman daha başarılı çocukların olduğu sınıflara kaydettirmek isterler. Bu durum belki de içgüdüsel olarak gelişmiş doğru bir reflekstir.

Aynı şekilde ilaçlarla; vitamin ve mineral takviyesi ile zekayı kapasitenin en üst noktasına çıkarmak mümkün olabilir. Bu ilaçlarla, özellikle sağlıklı ve dengeli beslenemeyen çocukların zihinsel kapasiteleri azami derecede yükselebilir.”
Kaynak: İHA