'Mimar Sinan, Osmanlı'da Bir Dahi Olarak Anılıyordu'
Osmanlı dönemindeki eserlerinin bazılarının sırları bugün bile çözülemeyen Mimar Sinan ve ortaya koyduğu tarihi yapılar ilgi görmeye devam ediyor Tekirdağ NKÜ İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Köse: 'Mimar Sinan, Yeniçeri Ocağı'nda yetişti, kırk yaşından sonra Osmanlı'da bir dahi olarak anılmaya başlandı, birçok Osmanlı şehrinde eserler inşa etti, özellikle cami ve su mimarisinde ustalaştı' 'Yaptığı ilk mescit İstanbul’da Üçbaş Mescidi, ilk külliye Haseki Külliyesi, İstanbul’daki en büyük ve de en sağlam eseri ise Süleymaniye Külliyesi' 'Mimar Sinan, hakkında en çok kitap ve makale yazılan mimardır; 1935’te TTK tarafından kafatası incelenmek üzere mezarından çıkarılan ve kaybedilen tek mimardır; heykeli yapılan ilk mimardır'
Birçok kitap ve makalenin konusu olan Osmanlı dönemindeki eserlerinden bazılarının sırları bugün bile çözülemeyen Mimar Sinan ve ortaya koyduğu tarihi yapılar, ilgi odağı olmaya devam ediyor.
NKÜ İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Köse, Mimar Sinan'ın eserlerini AA muhabirine anlattı.
Köse, Yeniçeri Ocağı'nda yetişen büyük mimarın, kırk yaşından sonra Osmanlı'da bir dahi olarak anılmaya başlandığını, İstanbul'da olduğu gibi birçok Osmanlı şehrinde eserler inşa ettiğini söyledi.
Edirne'nin bugünkü silüetini Mimar Sinan'ın meydana getirdiğini vurgulayan Köse, 'ustalık eseri' Selimiye Camisi'nin 2011'de UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girdiğini kaydetti.
Köse, Mimar Sinan'ın ilk eserini henüz bir askerken yaptığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
'O, Şehzade Camisi'ni çıraklık, Süleymaniye Camisi'ni kalfalık ve Selimiye Camisi'ni de ustalık eseri olarak tanımladı. Bu, bir tevazu ifadesiydi ustanın ve de eserlerini dönemlendirme, devirlere ayırmasıydı. Yoksa eserlerinin her birinin ustalık eseri olduğunda hiç şüphe yoktur.Kendinden istenen bütün siparişleri imkan dahilinde yerine getirdi. Neredeyse her rütbe ve kademeden devlet erkanına eser yaptı. Özellikle padişahın ailesi, hanedan için onlarca selatin camisi ve türbe inşa etti. Eserlerinin hiçbiri, birbirinin aynısı değildir. Her eserine yeni bir şeyler kattı. Özellikle cami ve su mimarisinde dehalaştı. Yaptığı bazı camilerde pencereler kapıdan büyüktü. Bazıları iki, bazıları tek minareli, çok tezyinatlı, çinili ve sade birçok cami yaptı.1988'de ölümünün 400. yılı, 'Uluslararası Mimar Sinan Yılı' olarak belirlenmişti.'
- 'Türbesini ölmeden önce kendisi yapmıştır'
Köse, Mimar Sinan'ın İstanbul Yenibahçe'de kendi adına inşa ettiği mütevazı bir mescidi bulunduğunu ve bu semtin eskiden Yeniçerilerin 'orta' denilen kışlalarına yakın sulak bir mıntıkada olduğunu belirtti.
Mimar Sinan Mescidi olarak bilinen yapının minaresinin, türünün en orijinal örneği olduğuna işaret eden Köse, 'Minarenin hemen yanında bir de çeşmesi bulunmaktadır. Minare, Batı ülkelerindeki çan kulelerine benzemekle birlikte, detayda oldukça farklıdır. Bu sekizgen biçimli minare, yazın güneşten, kışın ise yağmur ve kardan müezzinleri koruyan bir şerefeye sahiptir. 10 metre uzunluğunda ve 26 basamaktan oluşan minarenin tepesi adeta bir hoparlör gibi sesi her tarafa etkili bir şekilde yaymaktadır. Mimar Sinan'ın bir hesap, mühendislik ve akustik ustası olduğunu gösteren yapılardan biri de budur.' dedi.
Mimar Sinan'ın kendi türbesini ölmeden önce bizzat yaptığını ve buraya gömülmeyi vasiyet ettiğini kaydeden Köse, şu bilgileri verdi:
'Türbenin kitabesinin metni arkadaşı Sai Çelebi’ye, sülüs hattı ve yazısı ise Karahisarlı Hasan Çelebi’ye aittir. Türbe, Süleymaniye Camisi ve yaşadığı zamanki Ağa Kapısı'nın köşesindedir. Süleymaniye Camisi adeta Erciyes Dağı'na benzemektedir. Mimarımız, Ağırnas'ta yaşarken neredeyse her gün Erciyes'i görmekteydi. 'İnsanın ana vatanı, çocukluğudur' derler ya, işte Mimar Sinan da çocukluğunun en önemli sembolü olan Erciyes’i İstanbul'a taşımış ve ona 4 minare eklemiş gibidir. Külliyeye yukarıdan bakıldığında ya da krokisi incelendiğinde türbenin bir imza gibi durduğu açıkça görülebilmektedir. Mimar Sinan'ın yetiştiği, bağlı bulunduğu Yeniçeri Ocağı'nın yönetildiği saray, Yeniçeri Ağası'nın bulunduğu 'Ağa Kapısı' sonradan 2. Mahmut devrinde yeniçerilerin kaldırılmasıyla şeyhülislamlığa devredilmiş ve 'Fetva Kapısı' olarak anılmaya başlanmıştır. Türbe, Fatih'e aralanan sokaklara, Vefa semtine, Zeyrek'e ve altıncı tepeye doğru da bakmaktadır. Buraya çıkan yokuş ise daha önce Ağa Yokuşu iken sonradan Fetva Yokuşu olarak adlandırılmıştır. Türbenin konumunu özellikle seçen Mimar Sinan, adeta bizlere vefanın, hasretin ve dehanın ne demek olduğunu ötelerden fısıldamaktadır. Türbenin köşesinde şirin ve küçük bir sebil yer almaktadır. Evi de hemen türbenin aşağısında Eminönü tarafına doğru olan bölgedeydi. Evi günümüze ulaşamamıştır.Sai Çelebi'nin türbe kitabesinde tarih düştüğü gibi biz de tekrar analım ve 'Geçdi bu demde pir-i mimaran-ı Sinan' diyelim.'
- Mimar Sinan'ın ilkleri, sırları ve eserleri
Fatih Köse, Mimar Sinan'ın ilkleri, eserleri ve sırlarına değinerek, şöyle devam etti:
'Mimar Sinan'ın yaptığı ilk mescit İstanbul'da Üçbaş Mescidi, ilk külliye Haseki Külliyesi, İstanbul’daki en büyük ve de en sağlam eseriyse Süleymaniye Külliyesi'dir. İstanbul'un en yüksek tepesindeki en yüksek kubbeli eser olan Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi'ni inşa eden Sinan'ın yaptığı ilk türbe Eyüp Sultan'daki Ayas Paşa Türbesi'dir. Büyük mimara ait en büyük saray Pargalı İbrahim Paşa Sarayı, en küçük külliye de Üsküdar'daki Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi'dir (Kuşkonmaz Camisi).'
Mimar Sinan'ın en fazla eser verdiği şehrin İstanbul, dönemin ise Kanuni devri olduğunu dile getiren Köse, 'Usta mimarın yaptığı ilk padişah türbesi Kanuni Sultan Süleyman'a ait. Kılıç Ali Paşa Camisi Ayasofya’ya en çok benzeyen, Rüstem Paşa Camisi'yse en çok çini bulunan eseridir. Sokullu Mehmet Paşa, Mimar Sinan’a en fazla eser yaptırtan, sipariş eden sadrazamdır.' şeklinde konuştu.
Köse, Mimar Sinan'ın son büyük eserinin Atik Valide Külliyesi olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
'Mimarlar arasında hakkında en çok kitap ve makale yazılan Mimar Sinan, 1935’te Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından kafatası incelenmek üzere mezarından çıkarılan ve kaybedilen tek mimardır. Heykeli yapılan ilk mimar olmasının yanı sıra en uzun yaşayan ve en çok eser veren Sinan, adına üniversite kurulan ilk ve tek mimardır. Mimar Sinan, ismi uzun yıllar yayımlanmış süreli bir yayına (Mimar Sinan dergisi) verilen tek, ülkemizde kağıt para üzerine resmi basılan ilk mimarımızdır.'