GÖRÜŞ - Corbyn'in Zaferi Ve İngiltere Siyasetinde 'Alternatif' Tartışmaları
'Farklı bir siyaset' sloganıyla geçen yıl İşçi Partisi liderliğine seçilen Corbyn, 'parti içi darbe girişimini' atlatarak koltuğunu korumayı başardı Corbyn'in, medyada aleyhinde yürütülen propagandaya rağmen seçim yarışından konumunu güçlendirerek çıkmayı başarması, parti içinde 'seçilebilir' alternatif adaylar olduğu tezinin seçmende karşılık bulmadığının da göstergesi.
SELMAN AZAMİ - İngiltere'de İşçi Partisi Başkanı Jeremy Corbyn'i eleştirenler tarafından en sık kullanılan argüman, onun 'seçilebilir olmadığı'. Ancak, bu argümanın bize hemen ihsas ettirdiği soru şu: Jeremy Corbyn İşçi Partisi'ne genel seçim kazandıramazsa, peki o zaman 'seçilebilir' alternatif başbakan kim olacak?
Corbyn geçen yıl, daha önce siyasete ilgi duymamış birçok genç, partinin tuttuğu istikametten dolayı küstürülmüş eski İşçi Partisi aktivistleri ve sendika üyelerinin büyük bir bölümü de dahil olmak üzere İşçi Partisi üyelerinin büyük bir kısmını harekete geçirmekte başarılı olmuştu. Neticede, aleyhinde görünen her şeye rağmen, kazanması daha muhtemel görünen üç adayı da çok büyük farklarla yenerek İşçi Partisi'nin yeni lideri oldu.
İşçi Partili vekillerin çoğunun, Jeremy Corbyn'i liderleri olarak görmek istememesine rağmen parti üyelerinin ezici çoğunluğu onu istiyordu. Parti üyelerinin demokratik arzularını kabul etmek ve arzu edilen liderin arkasında durup ona destek sağlamaya çalışmak, vekillerin vazifesiydi; fakat daha ilk günden itibaren vekillerin önemli bir kısmı Corbyn'in liderliğini zayıflatmaya çalıştı ve kendilerine Corbyn'in ne kadar da feci bir lider olduğuna dair bağırıp çağıracak bir platform sunmak için dünden razı olan medyada Corbyn'i eleştirip durdular.
Corbyn'e karşı yapılan darbe, olabilecek en kötü bir zamanda geldi. Avrupa Birliği'nde (AB) kalmayı savunan cenah (the Remain campaign) AB referandumunu kaybetti ve İşçi Partisi'nin kuzeyde en güçlü olduğu bölgelerdeki birçok şehir dahi AB'den çıkmak, yani 'Brexit' için oy kullandı. Başbakan David Cameron'ın istifasını açıklamasıyla ülkenin doğru-dürüst bir liderlikten mahrum kaldığı ve Muhafazakâr Parti'nin tam bir kargaşa içinde bulunduğu bir zamanda bu İşçi Partisi vekilleri, önceliklerinin, çalkantılı bir süreçten geçen ülkeyi yeniden istikrara doğru götürmek değil, Jeremy Corbyn'e darbe yapmak olduğuna karar verdiler. İlk olarak Gölge Kabine'nin üyelerinin çoğu istifa etti. Bunu, 172 vekilin, liderleri aleyhinde kabul ettiği güvensizlik oyu takip etti. Bunlar işe yaramayınca, Corbyn'e meydan okuyabilecek kadar kalifiye olan birini bulmaya çalıştılar.
Corbyn'i diskalifiye ederek arka kapıdan sepetleme gayretleri başarısız olunca, onun karşısına çıkaracakları ortak aday olarak Owen Smith'te karar kıldılar. İş orada kalsa iyiydi; yine aynı usulle, Ulusal Yürütme Komitesi (National Executive Committee) daha yeni İşçi Partisi üyesi olmuş 200 bin kişiyi oy kullanmaktan men etti ve kayıtlı üyelik aidatını tam sekiz kat artırarak, kayıt yenilemek için 48 saat gibi daracık bir zaman dilimi tayin etti. Hiçbir şey işe yaramadı ve emektar lider Corbyn, hızlı yükselişini sürdürerek başkanlık seçiminde, geçen yılkinden daha büyük farklarla zafer kazandı.
Hiçbir şeyin işe yaramamasıyla İşçi Partisi bir ‘silbaştan’ yapmış oldu ve partinin, Corbyn'in 'seçilebilirliği' tartışmalarının bütün sıcaklığını koruduğu bir ortamda bir sonraki genel seçimlere yine onun başkanlığında girmesi kesinleşmiş oldu. Bu milletvekillerinin kendi parti üyelerini ve bütünüyle seçmenleri iknada başarısız olduğu konu, Jeremy Corbyn'den daha 'seçilebilir' alternatif adaylar olduğu teziydi.
Corbyn'in karşısına çıkarmak için, en hafif tabiriyle, etkileyicilikten uzak ve sönük bir aday seçtiler. Owen Smith'in, vekillerin arkasında birleştiği ortak aday olarak ilanı, ortaya iki resim sunuyor: ya İşçi Partisi'nde 'Majestelerinin sadık muhalefetinin lideri' olarak iyi bir iş çıkartacak yetenek yok denecek kadar az, ya da vekillerin arasında Corbyn'e alternatif olarak çıkartılan iki zayıf adaydan (Owen Smith ve ona destek vermek için adaylıktan çekilen Angela Eagle) başka mevcut başkanı yenecek güvene sahip adam kalmamış. Bu durum bize, liderlerine kabahat bulup duran ama işi kendileri yapacak kadar da nitelikli olmayan vekillerin pek acınası halini anlatıyor.
İşçi Partisinin son iki seçimdeki durumunu incelemek, önem arz ediyor. Evvela Gordon Brown'ın liderliğinde 2010 senesinde ciddi bir mağlubiyet yaşadılar, daha sonra Ed Miliband'in liderliğinde yaşanan mağlubiyet ise tam bir felaketti; geleneksel kaleleri olan İskoçya'da bile neredeyse dümdüz oldular. Seçmen belli ki İşçi Partisine olan güvenini kaybetti ve bu güven kaybının yaşanmasının sebeplerinden bir tanesi, partinin, seçmenlere, parti politikaları konusunda Muhafazakârların kendi seçmenlerine sunduğuna kıyasla fazla bir tercih sunamaması oldu ve neticede Ed Miliband, David Cameron'dan çok büyük bir fark yedi. Bütün İşçi Partisi vekillerinin, liderleri olan Brown ve Miliband'in arkasında tam tekmil durmasına rağmen her iki seçim de kaybedildi.
İşte Jeremy Corbyn, otuz seneden fazla bir süre boyunca yaptığı 'arka sıra' vekilliğinden sonra, böyle bir zeminden yükseldi. Corbyn, geleneksel İşçi Partisi değerlerine arka çıktı, gerçek alternatifler sunarak partiyi insanların çoğuna tekrar cazip hale getirdi ve onu böylece Batı Avrupa'nın en büyük siyasi partisi yaptı. Onlarca yıldır İşçi Partisi liderliğini yapan ve bunu yaparken Rupert Murdoch gibi medya patronlarıyla 'yanak yanağa pozlar veren' ve ülkeyi çok ağır neticeleri olan illegal bir savaşa sokan ikbal peşindeki siyasetçiler devrinden sonra halk farklı bir lider buldu. Corbyn ahlaklı, ilkeli, dürüst ve hepsinden öte Muhfazakârların sunduğundan çok daha farklı politikaları var. Böylece halkın bir sonraki seçimlerde gerçekten farklı siyaset tercihleri olabilecek.
İşçi Partisi vekillerinin Corbyn'i devirmek kastıyla içine girdiği korkunç tavır muhtemel ki partinin kamuoyu yoklamalarında neden Muhafazakârların bu denli arkasında olduğunu açıklıyor. Kendi liderlerini 'cansızlıkla' suçlayarak onu, referandumdan yenik ayrılmanın günah keçisi ilan ettiler. Bu iddianın doğru olduğunu varsaysak bile bu vekillere, kendi seçmenlerini AB'de kalma yönünde oy kullanmaları adına ikna etmek için neler yaptıklarını sormak gerekir. Dokuz milyon seçmeni temsil ettiklerini söyleyip duruyorlar; peki neden bu seçmenin büyük bölümü onlara sırtını döndü ve Brexit lehine oy kullandı? Neden lider tek başına sorumlu olsun ki?
Şimdi de siyasetlerine bir değinelim: Corbyn'in temsil ettiği politikalar, partinin varlık sebebi olan politikalar değil mi zaten? Parti, seçmenlere Muhafazakârlardan başka gerçek bir alternatif sunmalı değil mi? Neden göç gibi konularda özür dileyerek duruşlarını değiştirmek zorundalar? Neden seçmenleri asıl problemin göç olmadığı ve bu meseleyi ele almanın başka yolları da olduğu konusunda ikna edemiyorlar? Hepsi de aynı makamdan terennüm eder ve sahici bir alternatif ortaya koyarlarsa o zaman halka şahsiyetler değil, politikalar üstünden oy kullanma fırsatını tanımış olurlar.
Hiçbir parti bölünmüş bir halde seçim kazanamaz; bunu herkes biliyor. İşçi Partisi vekillerinin, alternatif 'seçilebilir' bir liderleri olmadığını ve ilerleyebilmek için tutacakları en iyi yolun Corbyn'le çalışmaya gayret etmek olduğunu kabul etmelerinin vakti geldi. Kesintisiz medya saldırılarına, açıktan yapılan eleştirilere ve bizzat kendi partisinin vekillerinin işbirliğine yanaşmamasına rağmen Corbyn'in kamuoyu yoklamalarındaki serencamı, partide resmen bir iç savaş patlak verene kadar fena değildi. Bu seneki yerel seçimler de iyimserlik ilham eden işaretler taşıyordu.
Son aylarda üye sayısında patlama yaşamış, kendi içinde birleşebilmiş bir parti, ülke çapındaki seçmenleri, Jeremy Corbyn liderliğindeki bir İşçi Partisi hükumetinin Brexit-sonrası dönemin en hayırlı bir gelişmesi olacağına dair ikna edebilirse, olmayacak şey yok.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
Linguistik alanında doktorası olan Dr. Selman Azami, Liverpool Hope Üniversitesi'nde İngiliz Dili alanında öğretim üyesidir. Araştırma alanları çift-dillilik, eğitimde dil, dil, din ve medya ve reklamcılık dilidir. 'Medyada Din Temsilleri: Linguistik Bir Analiz' (Palgrave) isimli kitabı geçtiğimiz günlerde İngiltere'de yayımlanmıştır. @linguistbd
Kaynak: AA
Corbyn geçen yıl, daha önce siyasete ilgi duymamış birçok genç, partinin tuttuğu istikametten dolayı küstürülmüş eski İşçi Partisi aktivistleri ve sendika üyelerinin büyük bir bölümü de dahil olmak üzere İşçi Partisi üyelerinin büyük bir kısmını harekete geçirmekte başarılı olmuştu. Neticede, aleyhinde görünen her şeye rağmen, kazanması daha muhtemel görünen üç adayı da çok büyük farklarla yenerek İşçi Partisi'nin yeni lideri oldu.
İşçi Partili vekillerin çoğunun, Jeremy Corbyn'i liderleri olarak görmek istememesine rağmen parti üyelerinin ezici çoğunluğu onu istiyordu. Parti üyelerinin demokratik arzularını kabul etmek ve arzu edilen liderin arkasında durup ona destek sağlamaya çalışmak, vekillerin vazifesiydi; fakat daha ilk günden itibaren vekillerin önemli bir kısmı Corbyn'in liderliğini zayıflatmaya çalıştı ve kendilerine Corbyn'in ne kadar da feci bir lider olduğuna dair bağırıp çağıracak bir platform sunmak için dünden razı olan medyada Corbyn'i eleştirip durdular.
Corbyn'e karşı yapılan darbe, olabilecek en kötü bir zamanda geldi. Avrupa Birliği'nde (AB) kalmayı savunan cenah (the Remain campaign) AB referandumunu kaybetti ve İşçi Partisi'nin kuzeyde en güçlü olduğu bölgelerdeki birçok şehir dahi AB'den çıkmak, yani 'Brexit' için oy kullandı. Başbakan David Cameron'ın istifasını açıklamasıyla ülkenin doğru-dürüst bir liderlikten mahrum kaldığı ve Muhafazakâr Parti'nin tam bir kargaşa içinde bulunduğu bir zamanda bu İşçi Partisi vekilleri, önceliklerinin, çalkantılı bir süreçten geçen ülkeyi yeniden istikrara doğru götürmek değil, Jeremy Corbyn'e darbe yapmak olduğuna karar verdiler. İlk olarak Gölge Kabine'nin üyelerinin çoğu istifa etti. Bunu, 172 vekilin, liderleri aleyhinde kabul ettiği güvensizlik oyu takip etti. Bunlar işe yaramayınca, Corbyn'e meydan okuyabilecek kadar kalifiye olan birini bulmaya çalıştılar.
Corbyn'i diskalifiye ederek arka kapıdan sepetleme gayretleri başarısız olunca, onun karşısına çıkaracakları ortak aday olarak Owen Smith'te karar kıldılar. İş orada kalsa iyiydi; yine aynı usulle, Ulusal Yürütme Komitesi (National Executive Committee) daha yeni İşçi Partisi üyesi olmuş 200 bin kişiyi oy kullanmaktan men etti ve kayıtlı üyelik aidatını tam sekiz kat artırarak, kayıt yenilemek için 48 saat gibi daracık bir zaman dilimi tayin etti. Hiçbir şey işe yaramadı ve emektar lider Corbyn, hızlı yükselişini sürdürerek başkanlık seçiminde, geçen yılkinden daha büyük farklarla zafer kazandı.
Hiçbir şeyin işe yaramamasıyla İşçi Partisi bir ‘silbaştan’ yapmış oldu ve partinin, Corbyn'in 'seçilebilirliği' tartışmalarının bütün sıcaklığını koruduğu bir ortamda bir sonraki genel seçimlere yine onun başkanlığında girmesi kesinleşmiş oldu. Bu milletvekillerinin kendi parti üyelerini ve bütünüyle seçmenleri iknada başarısız olduğu konu, Jeremy Corbyn'den daha 'seçilebilir' alternatif adaylar olduğu teziydi.
Corbyn'in karşısına çıkarmak için, en hafif tabiriyle, etkileyicilikten uzak ve sönük bir aday seçtiler. Owen Smith'in, vekillerin arkasında birleştiği ortak aday olarak ilanı, ortaya iki resim sunuyor: ya İşçi Partisi'nde 'Majestelerinin sadık muhalefetinin lideri' olarak iyi bir iş çıkartacak yetenek yok denecek kadar az, ya da vekillerin arasında Corbyn'e alternatif olarak çıkartılan iki zayıf adaydan (Owen Smith ve ona destek vermek için adaylıktan çekilen Angela Eagle) başka mevcut başkanı yenecek güvene sahip adam kalmamış. Bu durum bize, liderlerine kabahat bulup duran ama işi kendileri yapacak kadar da nitelikli olmayan vekillerin pek acınası halini anlatıyor.
İşçi Partisinin son iki seçimdeki durumunu incelemek, önem arz ediyor. Evvela Gordon Brown'ın liderliğinde 2010 senesinde ciddi bir mağlubiyet yaşadılar, daha sonra Ed Miliband'in liderliğinde yaşanan mağlubiyet ise tam bir felaketti; geleneksel kaleleri olan İskoçya'da bile neredeyse dümdüz oldular. Seçmen belli ki İşçi Partisine olan güvenini kaybetti ve bu güven kaybının yaşanmasının sebeplerinden bir tanesi, partinin, seçmenlere, parti politikaları konusunda Muhafazakârların kendi seçmenlerine sunduğuna kıyasla fazla bir tercih sunamaması oldu ve neticede Ed Miliband, David Cameron'dan çok büyük bir fark yedi. Bütün İşçi Partisi vekillerinin, liderleri olan Brown ve Miliband'in arkasında tam tekmil durmasına rağmen her iki seçim de kaybedildi.
İşte Jeremy Corbyn, otuz seneden fazla bir süre boyunca yaptığı 'arka sıra' vekilliğinden sonra, böyle bir zeminden yükseldi. Corbyn, geleneksel İşçi Partisi değerlerine arka çıktı, gerçek alternatifler sunarak partiyi insanların çoğuna tekrar cazip hale getirdi ve onu böylece Batı Avrupa'nın en büyük siyasi partisi yaptı. Onlarca yıldır İşçi Partisi liderliğini yapan ve bunu yaparken Rupert Murdoch gibi medya patronlarıyla 'yanak yanağa pozlar veren' ve ülkeyi çok ağır neticeleri olan illegal bir savaşa sokan ikbal peşindeki siyasetçiler devrinden sonra halk farklı bir lider buldu. Corbyn ahlaklı, ilkeli, dürüst ve hepsinden öte Muhfazakârların sunduğundan çok daha farklı politikaları var. Böylece halkın bir sonraki seçimlerde gerçekten farklı siyaset tercihleri olabilecek.
İşçi Partisi vekillerinin Corbyn'i devirmek kastıyla içine girdiği korkunç tavır muhtemel ki partinin kamuoyu yoklamalarında neden Muhafazakârların bu denli arkasında olduğunu açıklıyor. Kendi liderlerini 'cansızlıkla' suçlayarak onu, referandumdan yenik ayrılmanın günah keçisi ilan ettiler. Bu iddianın doğru olduğunu varsaysak bile bu vekillere, kendi seçmenlerini AB'de kalma yönünde oy kullanmaları adına ikna etmek için neler yaptıklarını sormak gerekir. Dokuz milyon seçmeni temsil ettiklerini söyleyip duruyorlar; peki neden bu seçmenin büyük bölümü onlara sırtını döndü ve Brexit lehine oy kullandı? Neden lider tek başına sorumlu olsun ki?
Şimdi de siyasetlerine bir değinelim: Corbyn'in temsil ettiği politikalar, partinin varlık sebebi olan politikalar değil mi zaten? Parti, seçmenlere Muhafazakârlardan başka gerçek bir alternatif sunmalı değil mi? Neden göç gibi konularda özür dileyerek duruşlarını değiştirmek zorundalar? Neden seçmenleri asıl problemin göç olmadığı ve bu meseleyi ele almanın başka yolları da olduğu konusunda ikna edemiyorlar? Hepsi de aynı makamdan terennüm eder ve sahici bir alternatif ortaya koyarlarsa o zaman halka şahsiyetler değil, politikalar üstünden oy kullanma fırsatını tanımış olurlar.
Hiçbir parti bölünmüş bir halde seçim kazanamaz; bunu herkes biliyor. İşçi Partisi vekillerinin, alternatif 'seçilebilir' bir liderleri olmadığını ve ilerleyebilmek için tutacakları en iyi yolun Corbyn'le çalışmaya gayret etmek olduğunu kabul etmelerinin vakti geldi. Kesintisiz medya saldırılarına, açıktan yapılan eleştirilere ve bizzat kendi partisinin vekillerinin işbirliğine yanaşmamasına rağmen Corbyn'in kamuoyu yoklamalarındaki serencamı, partide resmen bir iç savaş patlak verene kadar fena değildi. Bu seneki yerel seçimler de iyimserlik ilham eden işaretler taşıyordu.
Son aylarda üye sayısında patlama yaşamış, kendi içinde birleşebilmiş bir parti, ülke çapındaki seçmenleri, Jeremy Corbyn liderliğindeki bir İşçi Partisi hükumetinin Brexit-sonrası dönemin en hayırlı bir gelişmesi olacağına dair ikna edebilirse, olmayacak şey yok.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
Linguistik alanında doktorası olan Dr. Selman Azami, Liverpool Hope Üniversitesi'nde İngiliz Dili alanında öğretim üyesidir. Araştırma alanları çift-dillilik, eğitimde dil, dil, din ve medya ve reklamcılık dilidir. 'Medyada Din Temsilleri: Linguistik Bir Analiz' (Palgrave) isimli kitabı geçtiğimiz günlerde İngiltere'de yayımlanmıştır. @linguistbd