Baş Boyun Kanserlerinde En Önemli Risk Sigara
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları-Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Senem Çengel Kurnaz, baş boyun kanserlerinin yüzde 85’inde altta yatan en önemli risk faktörünün sigara kullanımı olduğunu söyledi.
Medical Park Samsun Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları - Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Senem Çengel Kurnaz “baş boyun kanserleri hakkında bilgi verdi. Dr. Kurnaz “Baş ve boyun kanserleri tüm kanserlerin yüzde 3’ünü oluşturmaktadır. Bu kanserler burun ve sinüslerden, kulak ve işitme sinirinden, ağız boşluğu ve boğaz bölgesinden, yutak borusundan (farenks), gırtlaktan, tükürük bezleri ve tiroit bezinden, boyundaki damar ve sinirlerden, lenf düğümlerinden ve tüm baş boyun bölgesini saran deriden kaynaklanabilir. Çok çeşitli yerleri tutması nedeniyle de karşımıza farklı belirtilerle çıkmaktadırlar. En önemli ve ortak belirti ise boyunda şişlik yapmasıdır. İki haftayı geçen, gittikçe büyüyen şişliklerde mutlaka bir hekime başvurulmalıdır. Bu şişliklerin başlangıçta tek, yumuşak ve ağrısız olması zaman zaman hastaları doktora başvurma konusunda geciktirmekte ve genelde şişliklerin büyüyüp ağrılı ve akıntılı olmasına yol açmaktadır” dedi.
Doç. Dr. Senem Çengel Kurnaz “İyileşmeyen deri ve mukozal yaralarda yine tüm kanserlerde sıklıkla gördüğümüz ortak belirtilerdendir. Kulağa vuran ağrı özellikle bademcik ve gırtlak kanserlerinde sıklıkla görülür. Aynı şekilde nazofarenks kanserlerinde de tek taraflı kulakta ağrı, tıkanıklık, işitme kaybı görülmektedir” bilgilerini verdi.
Gırtlak (larenks) kanserlerinin ilk belirtisinin geçmeyen ses kısıklığının olduğunu söyleyen Dr. Kurnaz “Boğazda takılma, yutma sırasında ağrı ve güçlük, nefes darlığı, kötü ağız kokusu ve ağızdan kan gelmesi özellikle boğaz ve yutak bölgesi kanserlerinin habercisidir. Tüm bu belirtiler akut üst solunum yolu enfeksiyonlarında da sıklıkla görülmekle beraber enfeksiyon hali geçtikten sonra bu belirtilerde azalarak düzelmektedir. Kansere bağlı olanlar ise tam tersine gittikçe şiddeti artarak devam etmektedir. Tükürük bezleri ve tiroit bezinden kaynaklanan tümörler maalesef sadece gözle görülür şişliklere neden olduğunda fark edilir veya diğer hastalıklar için yapılan tetkikler sırasında tesadüfen saptanırlar” şeklinde konuştu.
Baş boyun kanserlerinin yüzde 85’inde altta yatan en önemli risk faktörünün sigara kullanımı olduğunu belirten Dr. Kurnaz “Kronik ve çok miktarda alkol kullanımı sigaranın kanser yapıcı etkisini artırmakta, ayrıca ağız ve boğaz bölgesinin tümörlerini tetiklemektedir. Sigara ve alkol dışındaki diğer risk faktörleriyse; 40 yaşın üzerinde olmak, erkek olmak, ağız ve diş hijyeninin bozuk olması, beslenme yetersizliği, bağışıklık sisteminin zayıf olması, genetik yatkınlık, virüsler (EBV, HPV), kumaş boyamada ve marangozlukta kullanılan kimyasallar, odun talaşı, daha önceden radyasyona maruz kalmak şeklinde sıralanabilir. Baş boyun kanserlerinin tiroit ve tükürük bez kaynaklı olanlar dışındaki büyük çoğunluğu aynı histolojik tiptedir” açıklamasını yaptı.
Doç. Dr. Senem Çengel Kurnaz şöyle devam etti: “Şikayetlerin iki haftadan daha uzun süreli varlığında özellikle yetişkin bireylerin mutlaka kulak burun boğaz hastalıkları uzmanına başvurması gerekmektedir. Diğer tüm kanserlerde olduğu gibi baş boyun kanserlerinde de erken tanı hastaların yaşam süresini uzatmakta ve yaşam kalitesini artırmaktadır. Gecikmedeki en önemli faktör şikayetlerin enfeksiyona bağlanıp gereksiz yere antibiyotiklerle hastaların oyalanmasıdır. Buradaki anahtar soru şikayetlerin süresidir. Diğer önemli bir konu ise KBB uzmanı olmayan hekimlerin özellikle şişliklere müdahale etmesi ve onları çıkartmaya çalışmasıdır. Kansere bağlı şişliklerin sadece kendilerinin çıkartılması hastalığı iyileştirmez ve tam tersine hastalığın seyrini kötü bir şekilde etkiler. Bu hastalara yapılacak tüm müdahalelerin hastalığın tedavisini gerçekleştirecek merkezde baş boyun kanserleri konusunda uzmanlaşmış hekimlerce yapılması gerekmektedir. Erken tanı ile birlikte erken ve doğru tedavi hastalığın iyileşmesi açısından önemlidir.”
Baş boyun kanserlerinin önemli bir kısmında tedavinin cerrahi yapıldığını söyleyen Dr. Kurnaz şu bilgileri verdi: “Bununla birlikte özellikle bazı kanser tiplerinde örneğin nazofarenks kanseri gibi radyoterapi de tedavide etkindir. Kemoterapi lenfomalar haricinde tek başına etkili bir tedavi olmamakla birlikte cerrahi ve/veya radyoterapiyle birlikte kullanılmaktadır. Tiroit kanserlerinin tedavisinde cerrahi sonrasında radyoaktif iyot tedavisi bazı durumlarda kullanılmaktadır. Görüldüğü üzere baş boyun kanserlerinin tedavisi birçok uzmanlık alanının birleştiği bir ekip işidir. Bu ekipte; baş boyun cerrahı, radyasyon ve medikal onkoloji uzmanları, patoloji ve radyoloji uzmanları, nükleer tıp uzmanı yer almaktadır.”
Baş boyun kanserlerinin tedavi sürecinin uzun sürdüğünü vurgulayan Dr.Senem Çengel Kurnaz açıklamasını şöyle kalayladı: “Bu nedenle kişilerin tüm bu branşların olduğu ve rahatça ulaşabileceği merkezleri tercih etmesi önemlidir. Çünkü bu tedavilerin etkin olabilmesi için devamlılık göstermesi ve kesintiye uğramaması gerekmektedir. Ayrıca tedavi sırasında oluşabilecek komplikasyonlarında aynı ekip tarafından tedavi edilmesi önemlidir. Bu tip hastaların yaşadığı önemli sorunlardan biride tedavilerinin her birini farklı merkezlerde hatta farklı şehirlerde yaptırması sonucu bir problemle karşılaştıklarında kendilerine yardım edecek bir muhatap bulamamalarıdır. Kanser hastalarının tedavisinde hekimler, hasta ve aile koordineli bir şekilde çalışmalı ve iletişim halinde olmalıdır. Bu tip hastalıklara yakalanan bireylerin ve ailelerinin akıllarında bulundurması gereken en önemli konu uzun ve zahmetli bir yola girdikleri ve bu yolda kendilerini destekleyecek profesyonel bir ekibe güvenmeleri gereğidir. Doğru tanı ve iyi planlanmış bir tedaviyle hastalar bu süreci en az travma ile atlatacak ve sağlıklarına kavuşacaklardır.”
Kaynak: İHA
Doç. Dr. Senem Çengel Kurnaz “İyileşmeyen deri ve mukozal yaralarda yine tüm kanserlerde sıklıkla gördüğümüz ortak belirtilerdendir. Kulağa vuran ağrı özellikle bademcik ve gırtlak kanserlerinde sıklıkla görülür. Aynı şekilde nazofarenks kanserlerinde de tek taraflı kulakta ağrı, tıkanıklık, işitme kaybı görülmektedir” bilgilerini verdi.
Gırtlak (larenks) kanserlerinin ilk belirtisinin geçmeyen ses kısıklığının olduğunu söyleyen Dr. Kurnaz “Boğazda takılma, yutma sırasında ağrı ve güçlük, nefes darlığı, kötü ağız kokusu ve ağızdan kan gelmesi özellikle boğaz ve yutak bölgesi kanserlerinin habercisidir. Tüm bu belirtiler akut üst solunum yolu enfeksiyonlarında da sıklıkla görülmekle beraber enfeksiyon hali geçtikten sonra bu belirtilerde azalarak düzelmektedir. Kansere bağlı olanlar ise tam tersine gittikçe şiddeti artarak devam etmektedir. Tükürük bezleri ve tiroit bezinden kaynaklanan tümörler maalesef sadece gözle görülür şişliklere neden olduğunda fark edilir veya diğer hastalıklar için yapılan tetkikler sırasında tesadüfen saptanırlar” şeklinde konuştu.
Baş boyun kanserlerinin yüzde 85’inde altta yatan en önemli risk faktörünün sigara kullanımı olduğunu belirten Dr. Kurnaz “Kronik ve çok miktarda alkol kullanımı sigaranın kanser yapıcı etkisini artırmakta, ayrıca ağız ve boğaz bölgesinin tümörlerini tetiklemektedir. Sigara ve alkol dışındaki diğer risk faktörleriyse; 40 yaşın üzerinde olmak, erkek olmak, ağız ve diş hijyeninin bozuk olması, beslenme yetersizliği, bağışıklık sisteminin zayıf olması, genetik yatkınlık, virüsler (EBV, HPV), kumaş boyamada ve marangozlukta kullanılan kimyasallar, odun talaşı, daha önceden radyasyona maruz kalmak şeklinde sıralanabilir. Baş boyun kanserlerinin tiroit ve tükürük bez kaynaklı olanlar dışındaki büyük çoğunluğu aynı histolojik tiptedir” açıklamasını yaptı.
Doç. Dr. Senem Çengel Kurnaz şöyle devam etti: “Şikayetlerin iki haftadan daha uzun süreli varlığında özellikle yetişkin bireylerin mutlaka kulak burun boğaz hastalıkları uzmanına başvurması gerekmektedir. Diğer tüm kanserlerde olduğu gibi baş boyun kanserlerinde de erken tanı hastaların yaşam süresini uzatmakta ve yaşam kalitesini artırmaktadır. Gecikmedeki en önemli faktör şikayetlerin enfeksiyona bağlanıp gereksiz yere antibiyotiklerle hastaların oyalanmasıdır. Buradaki anahtar soru şikayetlerin süresidir. Diğer önemli bir konu ise KBB uzmanı olmayan hekimlerin özellikle şişliklere müdahale etmesi ve onları çıkartmaya çalışmasıdır. Kansere bağlı şişliklerin sadece kendilerinin çıkartılması hastalığı iyileştirmez ve tam tersine hastalığın seyrini kötü bir şekilde etkiler. Bu hastalara yapılacak tüm müdahalelerin hastalığın tedavisini gerçekleştirecek merkezde baş boyun kanserleri konusunda uzmanlaşmış hekimlerce yapılması gerekmektedir. Erken tanı ile birlikte erken ve doğru tedavi hastalığın iyileşmesi açısından önemlidir.”
Baş boyun kanserlerinin önemli bir kısmında tedavinin cerrahi yapıldığını söyleyen Dr. Kurnaz şu bilgileri verdi: “Bununla birlikte özellikle bazı kanser tiplerinde örneğin nazofarenks kanseri gibi radyoterapi de tedavide etkindir. Kemoterapi lenfomalar haricinde tek başına etkili bir tedavi olmamakla birlikte cerrahi ve/veya radyoterapiyle birlikte kullanılmaktadır. Tiroit kanserlerinin tedavisinde cerrahi sonrasında radyoaktif iyot tedavisi bazı durumlarda kullanılmaktadır. Görüldüğü üzere baş boyun kanserlerinin tedavisi birçok uzmanlık alanının birleştiği bir ekip işidir. Bu ekipte; baş boyun cerrahı, radyasyon ve medikal onkoloji uzmanları, patoloji ve radyoloji uzmanları, nükleer tıp uzmanı yer almaktadır.”
Baş boyun kanserlerinin tedavi sürecinin uzun sürdüğünü vurgulayan Dr.Senem Çengel Kurnaz açıklamasını şöyle kalayladı: “Bu nedenle kişilerin tüm bu branşların olduğu ve rahatça ulaşabileceği merkezleri tercih etmesi önemlidir. Çünkü bu tedavilerin etkin olabilmesi için devamlılık göstermesi ve kesintiye uğramaması gerekmektedir. Ayrıca tedavi sırasında oluşabilecek komplikasyonlarında aynı ekip tarafından tedavi edilmesi önemlidir. Bu tip hastaların yaşadığı önemli sorunlardan biride tedavilerinin her birini farklı merkezlerde hatta farklı şehirlerde yaptırması sonucu bir problemle karşılaştıklarında kendilerine yardım edecek bir muhatap bulamamalarıdır. Kanser hastalarının tedavisinde hekimler, hasta ve aile koordineli bir şekilde çalışmalı ve iletişim halinde olmalıdır. Bu tip hastalıklara yakalanan bireylerin ve ailelerinin akıllarında bulundurması gereken en önemli konu uzun ve zahmetli bir yola girdikleri ve bu yolda kendilerini destekleyecek profesyonel bir ekibe güvenmeleri gereğidir. Doğru tanı ve iyi planlanmış bir tedaviyle hastalar bu süreci en az travma ile atlatacak ve sağlıklarına kavuşacaklardır.”