Mezopotamya Toplum ve Sağlık Derneği Kuruldu
Toplum sağlığı üzerine çalışma yürütmek amacıyla bir araya gelen aktivistler, Mezopotamya Toplum ve Sağlık Derneği’ni (METSAD) kurdu.
Diyarbakır’da kurulan ve resmi işlemleri tamamlanan METSAD yönetim kurulu başkanı Cegerğun Polat, dernek hakkında bilgi verdi. Türkiye’de süregelen çatışmaların, son dönemlerde Şengal ve Kobani’de yaşanan saldırılar sonrası oluşan göç dalgaları ve çözümsüzlüğün dernekleşme kararı almalarında etkili olduğunu belirten Polat, “Mezopotamya’nın içinde bulunduğu durum ve yaşadığı risk, insana dair saf emek sarf edenler açısından daha örgütlü ve organize kurumlar gerektiriyor. Bunun için yola çıktık ve bunun için varız diyoruz” dedi.
Sağlığın temel bir yaşam hakkı olduğu ve herkes tarafından eşit, ulaşılabilir olarak yararlanma hakkını barındırdığı kabul edildiğine dikkat çeken Polat, şöyle konuştu: “Tüm bu kabule rağmen sağlık hakkı kullanımı dünya nüfusunun büyük çoğunluğu açısından bu tanımlamayı hak edecek düzeyde değildir. Ekonomik durum, siyasi barış ortamı sağlık hakkının kullanımı açısından son derece belirleyici olmaktadır. Sosyal devlet ilkesi üzerinden kamu tarafından belirli düzeylerde yürütülmesi gereken sağlık hizmeti, Türkiye dahil birçok ülkede özelleştirme politikaları ile eşitsizliğin kaynağı haline gelmiştir. Sağlık ve yaşam hakkı yalnızca bir hizmetin konusu olmaktan çıkmış, politik bir tutumun konusu haline bürünmüştür. Bilenen tarihin beşiği Mezopotamya ilk toplu yaşam alanları ve kent olgusunun filizlendiği bölgedir. Sağlığın ve iyilik halinin insan yaşamında temel dürtülerden biri olması bu topraklarda nesiller boyu aktarılan gelenekleri şekillendirmiştir. Modern tıp olanakları dışında şifacı bir karakteri olan bu topraklar verimliliğin, ışığın, sağlığın simgesi konumundadır. Ancak, bu Mezopotamya için büyük kavgalarında sebebi olmuştur.”
Mezopotamya’nın kadim bir yerleşim alanı olarak tarihte birçok toplum ve medeniyete ev sahipliği yaptığını belirten Polat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bu tarih içinde medeniyetlerin yok olması birçok savaş, doğal afet ve hastalık salgınlarının bir sonucu olarak kendini göstermiştir. Kuzey Mezopotamya için sadece son 15 yılda iki büyük deprem, birçok sel felaketi, salgın hastalıklar gibi doğal afetler yakın dönem hafızamızdadır. Dramatik olan insan eliyle yapılan felaketlerdir. Türkiye’de süre giden iç savaş ve oluşturduğu göç dalgası sadece Mezopotamya’da değil tüm Türkiye coğrafyasında olağanüstü koşullar oluşturmuştur. Yine Güney Kürdistan’dan 1991 yılında Körfez Savaşı ile yüz binlerce Kürt göçmen kuzey Mezopotamya’ya sığınmak zorunda kalmış ve aylarca barınma hakkı dahil olmak üzere birçok temel haklarından mahrum kalmışlardır. 21. Yüzyılın başında Irak’a yapılan Amerikan müdahalesi Mezopotamya coğrafyasına bedel olarak dönmüştür. Ölümler, göç dalgaları Mezopotamya’nın kaderini bir kez daha belirlemiştir.”
"IŞİD SOYKIRIM YAPTI"
Günümüzde Ortadoğu’nun kaderinin belirlendiği bir dönemden geçildiğini belirten Polat, sözlerine şöyle devam etti: “Suriye iç savaşıyla beraber ortaya çıkan tablo binlerce ölü, 10 milyona yakın göçmen kitlesi oluşturmuştur. Katliamcı çetelerin türediği ve kendisini IŞİD ile somutlaştıran şiddet aracığıyla Irak ve Suriye topraklarını içine alan kentlerde insanlık tüketilmektedir. Musul’un işgaliyle beraber güçlenen IŞİD, mazlum halkların yaşadığı kentlere saldırmıştır. Yüzlerce yıldır yaşamak için direnen, birçok kez soykırımla yüz yüze kalan Ezidi Kürtler, IŞİD saldırılarıyla soykırıma uğradı. Göç eden yüz binlerce Ezidî güney ve kuzey Mezopotamya’ya dağılmak zorunda kalmıştır. IŞİD bununla kalmamış Mezopotamya’yı yangın yerine çevirmiştir. Kobani tüm dünyanın gözleri önünde büyük bir direnişe sahne olmuş ve 400.000 Kürt göçmen Türkiye’de aylarca yaşamak zorunda kalmıştır.”
“MEZOPOTAMYA YENİDEN İNŞA AŞAMASINDA"
Polat, insanlık adına bu önemli direnişle beraber yıkılmış olan Kobani’nin yeniden inşa aşamasına gelindiğini söyledi. Polat, Kobani’de savaş kazanılmasaydı göç edenler açısından ne olurdu bilmediklerini ifade ederek şöyle konuştu: "Tüm bu olağan dışı koşullarda insani olanı yapmak meselesinde önemli katkı sağlayan aktivistler bulmak mümkün. Savaşların, doğal afetlerin kendi içinde oluşturduğu yok oluş, küllerinden yeniden doğuşu getiriyor. Ancak büyük bir özveri ve heyecanla bir ucundan tutmaya çalıştığımız böylesi olağanüstü koşullarda vicdanımızın verdiği refleks, gerçeğimizin ağırlığı altında ezilmekten kurtulamıyor. Hayat devam ediyor ve kendi sorunlarımızın barındığı günlük hayat bizi alıp götürüyor. Böylesi süreçlerin sonunda ’aslında şöyle yapsaydık’ dediğimiz cümleler hayıflanmalarımızın notu olarak tarihe düşüyor. Mezopotamya’nın içinde bulunduğu durum ve yaşadığı risk, insana dair saf emek sarf edenler açısından daha örgütlü ve organize kurumlar gerektiriyor. Bunun için yola çıktık ve bunun için varız diyoruz.”
Kaynak: İHA
Sağlığın temel bir yaşam hakkı olduğu ve herkes tarafından eşit, ulaşılabilir olarak yararlanma hakkını barındırdığı kabul edildiğine dikkat çeken Polat, şöyle konuştu: “Tüm bu kabule rağmen sağlık hakkı kullanımı dünya nüfusunun büyük çoğunluğu açısından bu tanımlamayı hak edecek düzeyde değildir. Ekonomik durum, siyasi barış ortamı sağlık hakkının kullanımı açısından son derece belirleyici olmaktadır. Sosyal devlet ilkesi üzerinden kamu tarafından belirli düzeylerde yürütülmesi gereken sağlık hizmeti, Türkiye dahil birçok ülkede özelleştirme politikaları ile eşitsizliğin kaynağı haline gelmiştir. Sağlık ve yaşam hakkı yalnızca bir hizmetin konusu olmaktan çıkmış, politik bir tutumun konusu haline bürünmüştür. Bilenen tarihin beşiği Mezopotamya ilk toplu yaşam alanları ve kent olgusunun filizlendiği bölgedir. Sağlığın ve iyilik halinin insan yaşamında temel dürtülerden biri olması bu topraklarda nesiller boyu aktarılan gelenekleri şekillendirmiştir. Modern tıp olanakları dışında şifacı bir karakteri olan bu topraklar verimliliğin, ışığın, sağlığın simgesi konumundadır. Ancak, bu Mezopotamya için büyük kavgalarında sebebi olmuştur.”
Mezopotamya’nın kadim bir yerleşim alanı olarak tarihte birçok toplum ve medeniyete ev sahipliği yaptığını belirten Polat, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bu tarih içinde medeniyetlerin yok olması birçok savaş, doğal afet ve hastalık salgınlarının bir sonucu olarak kendini göstermiştir. Kuzey Mezopotamya için sadece son 15 yılda iki büyük deprem, birçok sel felaketi, salgın hastalıklar gibi doğal afetler yakın dönem hafızamızdadır. Dramatik olan insan eliyle yapılan felaketlerdir. Türkiye’de süre giden iç savaş ve oluşturduğu göç dalgası sadece Mezopotamya’da değil tüm Türkiye coğrafyasında olağanüstü koşullar oluşturmuştur. Yine Güney Kürdistan’dan 1991 yılında Körfez Savaşı ile yüz binlerce Kürt göçmen kuzey Mezopotamya’ya sığınmak zorunda kalmış ve aylarca barınma hakkı dahil olmak üzere birçok temel haklarından mahrum kalmışlardır. 21. Yüzyılın başında Irak’a yapılan Amerikan müdahalesi Mezopotamya coğrafyasına bedel olarak dönmüştür. Ölümler, göç dalgaları Mezopotamya’nın kaderini bir kez daha belirlemiştir.”
"IŞİD SOYKIRIM YAPTI"
Günümüzde Ortadoğu’nun kaderinin belirlendiği bir dönemden geçildiğini belirten Polat, sözlerine şöyle devam etti: “Suriye iç savaşıyla beraber ortaya çıkan tablo binlerce ölü, 10 milyona yakın göçmen kitlesi oluşturmuştur. Katliamcı çetelerin türediği ve kendisini IŞİD ile somutlaştıran şiddet aracığıyla Irak ve Suriye topraklarını içine alan kentlerde insanlık tüketilmektedir. Musul’un işgaliyle beraber güçlenen IŞİD, mazlum halkların yaşadığı kentlere saldırmıştır. Yüzlerce yıldır yaşamak için direnen, birçok kez soykırımla yüz yüze kalan Ezidi Kürtler, IŞİD saldırılarıyla soykırıma uğradı. Göç eden yüz binlerce Ezidî güney ve kuzey Mezopotamya’ya dağılmak zorunda kalmıştır. IŞİD bununla kalmamış Mezopotamya’yı yangın yerine çevirmiştir. Kobani tüm dünyanın gözleri önünde büyük bir direnişe sahne olmuş ve 400.000 Kürt göçmen Türkiye’de aylarca yaşamak zorunda kalmıştır.”
“MEZOPOTAMYA YENİDEN İNŞA AŞAMASINDA"
Polat, insanlık adına bu önemli direnişle beraber yıkılmış olan Kobani’nin yeniden inşa aşamasına gelindiğini söyledi. Polat, Kobani’de savaş kazanılmasaydı göç edenler açısından ne olurdu bilmediklerini ifade ederek şöyle konuştu: "Tüm bu olağan dışı koşullarda insani olanı yapmak meselesinde önemli katkı sağlayan aktivistler bulmak mümkün. Savaşların, doğal afetlerin kendi içinde oluşturduğu yok oluş, küllerinden yeniden doğuşu getiriyor. Ancak büyük bir özveri ve heyecanla bir ucundan tutmaya çalıştığımız böylesi olağanüstü koşullarda vicdanımızın verdiği refleks, gerçeğimizin ağırlığı altında ezilmekten kurtulamıyor. Hayat devam ediyor ve kendi sorunlarımızın barındığı günlük hayat bizi alıp götürüyor. Böylesi süreçlerin sonunda ’aslında şöyle yapsaydık’ dediğimiz cümleler hayıflanmalarımızın notu olarak tarihe düşüyor. Mezopotamya’nın içinde bulunduğu durum ve yaşadığı risk, insana dair saf emek sarf edenler açısından daha örgütlü ve organize kurumlar gerektiriyor. Bunun için yola çıktık ve bunun için varız diyoruz.”