Danıştay Başkanı Karakullukcu Açıklaması
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu, "Devletin yürüttüğü çözüm sürecinin bizlere daha fazla zenginlik, adalet ve insan hakları şeklinde olumlu yansıyacağını umuyoruz" dedi.
Karakullukcu, Danıştayın 145. kuruluş yıl dönümü töreninde, bireylerin temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri için belli şartların ileri sürülmesi ya da belli koşulların oluşmasının beklenmesinin kabul edilemeyeceğini söyledi.
Aynı biyolojik yapıya ve isteklere sahip bireylerin, bazı devletlerde özgürlüklerden ve onların nimetlerinden serbestçe yararlanabilirken, bazılarında ise bu anlamda bir yoksunluk hali yaşandığını ifade eden Karakullukcu, "söz konusu yoksunluğun, bu topraklarda insanlara yaşatılmasına artık olanak verilmemelidir" diye konuştu.
Özgür ve açık toplumlarda yaşayan birey, hangi ölçüde insan haklarından yararlanabiliyorsa bu ülke insanının da en az bu seviyede bunlara sahip olması gerektiğini belirten Karakullukcu, hiçbir gerekçe ve mazeretin bu yoksunluk halinin devamını meşrulaştıramayacağını dile getirdi.
İnsan hakları seviyesinin yükseltilmesi için yeni bin yılın başında yasama ve yürütmede büyük değişimler yaşandığına işaret eden Karakullukcu, "Buna karşın, bu adımların bir bütün olarak devletin tüm organlarına yansıtılamaması nedeniyle insan haklarında arzulanan seviyeye ulaşılamadığı bir sır değildir" ifadesini kullandı.
İnsan haklarının bir ülkede yerleşmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda yargının etkin rol oynadığına dikkati çeken Karakullukcu, "Yargıya düşen, kamu kudretince tesis edilen işlem ve eylemleri, bir kez de hak ve özgürlükler açısından değerlendirmektir. Bu anlamda denilebilir ki yargı, hak ve özgürlükleri hassasiyetle öncelemesi gereken bir erktir. Ne yazık ki ülkemizde yargı, bu temel görevini uzun zaman yerine getirmemiştir. Bu yaklaşımın, yargı organlarına kısa sürede silinemeyecek bir itibar kaybı verdiği açıktır. Ancak insan haklarının bu şekilde kısıtlanmasının olumsuz sonuçları sadece hukuk alanıyla sınırlı kalmamıştır" değerlendirmesinde bulundu.
-"2010'da yapılan değişikliklerle bu yaklaşım değişti"-
Yargının verdiği bu kararlar nedeniyle toplumun gelişmesinin yavaşladığını, toplumun bir bütün olarak ümitsizliğe itildiğini söyleyen Karakullukcu, 2010'da Anayasa'da yapılan değişikliklerle yargının bu yaklaşımının değiştiğini, hak ve özgürlük arzusunun yargıda da karşılık bulduğunu ifade etti.
Karakullukcu, "Artık yargı organları özgürlüklerin korunması konusunda çok daha kararlıdır. Son zamanlarda Danıştayın özgürlükler lehine verdiği kararları, bu işlevinin bir gereği olarak değerlendirmek doğru olur" diye konuştu.
Devletin birincil varlık nedeninin bireylere güven ortamı sunmak olduğuna işaret eden Karakullukcu, özgürlüklerin kısıtlanmasına meşru bir dayanak olan güvenliğe yönelik tehlikelerin, gerçek ve aktüel olup olmadığının iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Farazi tehlikelere dayanılarak hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yoluna gidilmemesini isteyen Karakullukcu, "Yeterli bir analiz yapılmadan, kurgusal olarak üretilen tehlike algısı üzerinden özgürlüklerin kısıtlanmasına, Türkiye uzun yıllar tanıklık etmiştir. Tehlikelerin ölçüsüz büyütülmesinin varacağı sonuç, özgürlüklerin lüks olarak algılanmasıdır. Uygarlık tarihi bir toplumda özgürlüklerin kısıtlanmasıyla güvenliğin sağlanamayacağını bize öğretmektedir" dedi.
Huzur ve güven ortamında kalplerin yumuşayacağını, farklılıkların çatışma aracı olmaktan çıkacağını, sağduyunun hakim olacağını ve milletin kaynaşmasının sağlanacağını kaydeden Karakullukcu, "Bundan dolayı devletin yürüttüğü çözüm sürecinin bizlere daha fazla zenginlik, adalet ve insan hakları şeklinde olumlu yansıyacağını umuyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
-"İnsan haklarına katkısı üzerinde durulmalı"-
Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru hakkına da değinen Karakullukcu, eşit düzey yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesine idari yargı, hukuk ve ceza yargısı alanında karar verme yetkisi verilmesinin Danıştay ve Yargıtay bakımından kabul edilmez olduğunun geçmişte pek çok kez ifade edildiğini anımsattı.
Bu tartışmaların artık geride bırakılmasını isteyen Karakullukcu, Anayasa Mahkemesinin bu görevinin insan haklarına katkısı üzerinde durulması gerektiğini söyledi.
Anayasa Mahkemesine insan hakları seviyesini daha da ileri götürme konusunda ciddi sorumluluk düştüğünü belirten Karakullukcu, mahkemenin yargıdaki özgürlük anlayışının ilerisinde yer alması, insan haklarını derinleştirmesi ve bunların kullanımı konusundaki engelleri kaldırma yönünde adım atması gerektiğini vurguladı.
Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Karakullukcu, TBMM ve milletin bizzat kendisinin mevcut anayasayla bağlı olmaksızın yeni bir anayasa yapmaya yetkili olduğunu belirtti.
Yargıda reform ihtiyacının sır olmaktan çıktığını ifade eden Karakullukcu, artık Danıştay ve Yargıtayın birer içtihat mahkemesi haline getirilmesi, dosya baskısından kurtarılması, tutarlı ve ilkesel karar vermesine olanak sağlanması gerektiğini anlattı.
Hüseyin Karakullukcu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Danıştay ve Yargıtaydan üye gönderilmesi mekanizmasının tartışmaya açıldığını belirterek, bunun doğru olmayacağını dile getirdi.
Karakullukcu, 15 Haziran'da yaş haddinden emekliye ayrılacağını hatırlatarak, bunun son konuşması olduğunu söyledi.
Muhabir: Aylin Sırıklı Dal-Ferdi Türkten
Yayıncı: Eda Ay
Kaynak: AA
Aynı biyolojik yapıya ve isteklere sahip bireylerin, bazı devletlerde özgürlüklerden ve onların nimetlerinden serbestçe yararlanabilirken, bazılarında ise bu anlamda bir yoksunluk hali yaşandığını ifade eden Karakullukcu, "söz konusu yoksunluğun, bu topraklarda insanlara yaşatılmasına artık olanak verilmemelidir" diye konuştu.
Özgür ve açık toplumlarda yaşayan birey, hangi ölçüde insan haklarından yararlanabiliyorsa bu ülke insanının da en az bu seviyede bunlara sahip olması gerektiğini belirten Karakullukcu, hiçbir gerekçe ve mazeretin bu yoksunluk halinin devamını meşrulaştıramayacağını dile getirdi.
İnsan hakları seviyesinin yükseltilmesi için yeni bin yılın başında yasama ve yürütmede büyük değişimler yaşandığına işaret eden Karakullukcu, "Buna karşın, bu adımların bir bütün olarak devletin tüm organlarına yansıtılamaması nedeniyle insan haklarında arzulanan seviyeye ulaşılamadığı bir sır değildir" ifadesini kullandı.
İnsan haklarının bir ülkede yerleşmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda yargının etkin rol oynadığına dikkati çeken Karakullukcu, "Yargıya düşen, kamu kudretince tesis edilen işlem ve eylemleri, bir kez de hak ve özgürlükler açısından değerlendirmektir. Bu anlamda denilebilir ki yargı, hak ve özgürlükleri hassasiyetle öncelemesi gereken bir erktir. Ne yazık ki ülkemizde yargı, bu temel görevini uzun zaman yerine getirmemiştir. Bu yaklaşımın, yargı organlarına kısa sürede silinemeyecek bir itibar kaybı verdiği açıktır. Ancak insan haklarının bu şekilde kısıtlanmasının olumsuz sonuçları sadece hukuk alanıyla sınırlı kalmamıştır" değerlendirmesinde bulundu.
-"2010'da yapılan değişikliklerle bu yaklaşım değişti"-
Yargının verdiği bu kararlar nedeniyle toplumun gelişmesinin yavaşladığını, toplumun bir bütün olarak ümitsizliğe itildiğini söyleyen Karakullukcu, 2010'da Anayasa'da yapılan değişikliklerle yargının bu yaklaşımının değiştiğini, hak ve özgürlük arzusunun yargıda da karşılık bulduğunu ifade etti.
Karakullukcu, "Artık yargı organları özgürlüklerin korunması konusunda çok daha kararlıdır. Son zamanlarda Danıştayın özgürlükler lehine verdiği kararları, bu işlevinin bir gereği olarak değerlendirmek doğru olur" diye konuştu.
Devletin birincil varlık nedeninin bireylere güven ortamı sunmak olduğuna işaret eden Karakullukcu, özgürlüklerin kısıtlanmasına meşru bir dayanak olan güvenliğe yönelik tehlikelerin, gerçek ve aktüel olup olmadığının iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Farazi tehlikelere dayanılarak hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yoluna gidilmemesini isteyen Karakullukcu, "Yeterli bir analiz yapılmadan, kurgusal olarak üretilen tehlike algısı üzerinden özgürlüklerin kısıtlanmasına, Türkiye uzun yıllar tanıklık etmiştir. Tehlikelerin ölçüsüz büyütülmesinin varacağı sonuç, özgürlüklerin lüks olarak algılanmasıdır. Uygarlık tarihi bir toplumda özgürlüklerin kısıtlanmasıyla güvenliğin sağlanamayacağını bize öğretmektedir" dedi.
Huzur ve güven ortamında kalplerin yumuşayacağını, farklılıkların çatışma aracı olmaktan çıkacağını, sağduyunun hakim olacağını ve milletin kaynaşmasının sağlanacağını kaydeden Karakullukcu, "Bundan dolayı devletin yürüttüğü çözüm sürecinin bizlere daha fazla zenginlik, adalet ve insan hakları şeklinde olumlu yansıyacağını umuyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
-"İnsan haklarına katkısı üzerinde durulmalı"-
Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru hakkına da değinen Karakullukcu, eşit düzey yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesine idari yargı, hukuk ve ceza yargısı alanında karar verme yetkisi verilmesinin Danıştay ve Yargıtay bakımından kabul edilmez olduğunun geçmişte pek çok kez ifade edildiğini anımsattı.
Bu tartışmaların artık geride bırakılmasını isteyen Karakullukcu, Anayasa Mahkemesinin bu görevinin insan haklarına katkısı üzerinde durulması gerektiğini söyledi.
Anayasa Mahkemesine insan hakları seviyesini daha da ileri götürme konusunda ciddi sorumluluk düştüğünü belirten Karakullukcu, mahkemenin yargıdaki özgürlük anlayışının ilerisinde yer alması, insan haklarını derinleştirmesi ve bunların kullanımı konusundaki engelleri kaldırma yönünde adım atması gerektiğini vurguladı.
Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Karakullukcu, TBMM ve milletin bizzat kendisinin mevcut anayasayla bağlı olmaksızın yeni bir anayasa yapmaya yetkili olduğunu belirtti.
Yargıda reform ihtiyacının sır olmaktan çıktığını ifade eden Karakullukcu, artık Danıştay ve Yargıtayın birer içtihat mahkemesi haline getirilmesi, dosya baskısından kurtarılması, tutarlı ve ilkesel karar vermesine olanak sağlanması gerektiğini anlattı.
Hüseyin Karakullukcu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Danıştay ve Yargıtaydan üye gönderilmesi mekanizmasının tartışmaya açıldığını belirterek, bunun doğru olmayacağını dile getirdi.
Karakullukcu, 15 Haziran'da yaş haddinden emekliye ayrılacağını hatırlatarak, bunun son konuşması olduğunu söyledi.
Muhabir: Aylin Sırıklı Dal-Ferdi Türkten
Yayıncı: Eda Ay