Arınç, Sivil Toplum Örgütleri ve Kanaat Önderleriyle Bir Araya Geldi
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Devletin elindeki imkanlarla terörle mücadele ediyorsunuz. Ediyorsunuz da gencecik insanlar hala dağa çıkmayı düşünüyor, hala elinde silahla bu işi sürdürmeye gayret ediyor, verilen talimatlarla eylemler, kanımızı döküyor, canımızı acıtıyorsa bu terörü söndürmek için biraz farklı şeyler yapmak lazım" dedi.
Arınç, Siirt Öğretmenevi'nde sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleriyle yemekli toplantıda bir araya geldi.
Burada yaptığı konuşmada, AK Parti hükümetleri döneminde yaptıkları hizmetleri anlatan Arınç, güzel gelişmeler yaşandığını belirtti.
Bu kadar maddi gelişmeler karşısında içlerini kanatan, kemiren bir başka olayın bulunduğunu, ne yapsanız bunun üstünün örtülmediğini ifade eden Arınç, Yüksekova ile Cizre ve Silopi arasında havaalanı yaptıklarını, ama bunların inşaatlarının engellendiğini, yakılıp yıkıldığını hatırlattı.
Yatırımların artmasını, istihdama katkı sağlamasını, kimsenin işsiz kalmaması istediklerini vurgulayan Arınç, bunun için çalışanların sayısının artırılmasını gerektiğini, ancak terör nedeniyle yatırımların yapılamadığını dile getirdi.
Arınç, "Acaba iş makinelerim yakılır mı, benden haraç istenir mi, diye. Tabii ölenlerimiz var. Bunlar hem gençlerimizden hem askerden, polisten, öğretmenden, Siirt'te genç kızlarımızdan, Batman'da hamile kadınlarımızdan, Bingöl'de olduğu gibi bombanın üstüne atlayarak çocuklarını kurtarmaya çalışan masum kadınlardan veya sokakta günahsız küçücük yavrularımızdan. Terörden bahsediyorum. Çok güzel işler yaptık, paramızın değeri arttı şu oldu, bu oldu. Ama terör ne olacak, bu nasıl bitecek" ifadelerini kullandı.
-Ülkenin huzura, dostluğa, kardeşliğe ihtiyacı var-
Terör sorununu çözmeye karar verdiklerini anlatan Arınç, "Bu ülkenin huzura, dostluğa, kardeşliğe ihtiyacı var. İçeriden ve dışarından bazılarının bu terörü bir yangın haline getirmişse, bu ülkede bizim bu yangını söndürme vazifemiz var. Ancak bunu güçlü hükümet yapabilir. Kıytırık koalisyonlar bu işi başaramadı. Ya askere ya polise havale ettiler, asker ve polis canı ortaya koydu, öldü, öldürdü, ama iş buraya kadar geldi" diye konuştu
Geçmişte uygulanan yöntemlerle terör bitmediğini, daha can alıcı, üzüntü verici noktalara kadar geldiğine işarete den Arınç, şöyle devam etti:
"Devletin elindeki imkanlarla terörle mücadele ediyorsunuz. Ediyorsunuz da gencecik insanlar hala dağa çıkmayı düşünüyor, hala elinde silahla bu işi sürdürmeye gayret ediyor, verilen talimatlarla eylemler, kanımızı döküyor, canımızı acıtıyorsa bu terörü söndürmek için biraz farklı şeyler yapmak lazım. Yani bu iş, sadece güvenlik tedbirleriyle, askerle, polisle, bombayla, uçakla, dinamitle olacak gibi görünmüyor. Kesin sonuç almak için biraz ekonomik biraz toplumsal biraz da siyasi noktalarda hareket etmemiz ve vatandaşımızı terör belasından kurtarmamız lazım."
-Esas kimlik Müslümanlık-
Arınç, terör bir sonuçsa ona yol açacak sebeplerin de olabileceğine dikkati çekerek, Diyarbakır cezaevinde çok acı olayların yaşandığını, bunu Şerafettin Elçi'den de Ahmet Türk'ten de başkalarından da dinlediğini anlattı.
Başbakan Yardımcısı Arınç şöyle konuştu:
"Ama bir kadının işkencelere maruz olduğunu sonra duydum. Bana bunu anlattıkları zaman ben de gayri ihtiyari dedim ki, 'bana bunu yapsaydılar dağa çıkardım '.Dünyanı başıma yıktılar. Bu kadar da insanın izzetti nefsini rencide eden işkenceler olursa ben belki boynumu bükerim, Allah'a karşı sabreder, dua ederim. Ama öyle insanlar var ki, 'ben şuradan bir çıkayım size ne yapacağımı bilirim' diyebilir. İsyan edebilir."
İnsanların izzetlerini, haysiyetlerini kırmadan, işkence etmeden muamele edebilmenin önemli olduğunu aktaran Arınç, şunları kaydetti:
"Yoksa siz onları yok edemezseniz, onların kinini, tavırlarını daha kötü hale getirirsiniz. O zaman kim suçludur derseniz önce o işkenceyi yapanlar suçludur. Ben bir gerçeği ifade ediyorum. Elçi, 'Ben Kürt'üm' dediği için cezaevinde yattı. Kürtçe konuşmak yasak ise ben Kürt'üm diyemiyorsa insanlar, kendini tarif edemiyorsa bunu Arap kökenli insanlarımız için de söyleyebilirim, bu bir tepki meydana getirir. Bir insan rahatlıkla şunu söyleyebilmelidir. Benim annem, babam budur, memleketim budur, ben Kürt'üm, Arap'ım, şuyum, buyum. Allah bizi birbirimizle tanışmak, birbirimizle dost olmak için yaratmış. Karşı karşıya getirip rakip olsun, birbirini öldürsün diye değil. Siirt, Mardin, Diyarbakır, Van, Hakkari, Şemdinli'nin de esas kimliği Müslümanlıktır. Üzerini ne kadar örtmeye çalışırsanız çalışın Siirt'i de Diyarbakır'ı da ayakta tutan bizim din adamlarımız, maneviyat önderlerimiz, camilerimiz, medreselerimiz ve o güzel insanların çevresindeki binlerce Türkiye'yi aydınlatan insanlardır."
Muhabir: Nurten Aslan-Nail Kadırhan-Zekeriye Güneş
Yayıncı: Tolga Özgenç
Kaynak: AA
Burada yaptığı konuşmada, AK Parti hükümetleri döneminde yaptıkları hizmetleri anlatan Arınç, güzel gelişmeler yaşandığını belirtti.
Bu kadar maddi gelişmeler karşısında içlerini kanatan, kemiren bir başka olayın bulunduğunu, ne yapsanız bunun üstünün örtülmediğini ifade eden Arınç, Yüksekova ile Cizre ve Silopi arasında havaalanı yaptıklarını, ama bunların inşaatlarının engellendiğini, yakılıp yıkıldığını hatırlattı.
Yatırımların artmasını, istihdama katkı sağlamasını, kimsenin işsiz kalmaması istediklerini vurgulayan Arınç, bunun için çalışanların sayısının artırılmasını gerektiğini, ancak terör nedeniyle yatırımların yapılamadığını dile getirdi.
Arınç, "Acaba iş makinelerim yakılır mı, benden haraç istenir mi, diye. Tabii ölenlerimiz var. Bunlar hem gençlerimizden hem askerden, polisten, öğretmenden, Siirt'te genç kızlarımızdan, Batman'da hamile kadınlarımızdan, Bingöl'de olduğu gibi bombanın üstüne atlayarak çocuklarını kurtarmaya çalışan masum kadınlardan veya sokakta günahsız küçücük yavrularımızdan. Terörden bahsediyorum. Çok güzel işler yaptık, paramızın değeri arttı şu oldu, bu oldu. Ama terör ne olacak, bu nasıl bitecek" ifadelerini kullandı.
-Ülkenin huzura, dostluğa, kardeşliğe ihtiyacı var-
Terör sorununu çözmeye karar verdiklerini anlatan Arınç, "Bu ülkenin huzura, dostluğa, kardeşliğe ihtiyacı var. İçeriden ve dışarından bazılarının bu terörü bir yangın haline getirmişse, bu ülkede bizim bu yangını söndürme vazifemiz var. Ancak bunu güçlü hükümet yapabilir. Kıytırık koalisyonlar bu işi başaramadı. Ya askere ya polise havale ettiler, asker ve polis canı ortaya koydu, öldü, öldürdü, ama iş buraya kadar geldi" diye konuştu
Geçmişte uygulanan yöntemlerle terör bitmediğini, daha can alıcı, üzüntü verici noktalara kadar geldiğine işarete den Arınç, şöyle devam etti:
"Devletin elindeki imkanlarla terörle mücadele ediyorsunuz. Ediyorsunuz da gencecik insanlar hala dağa çıkmayı düşünüyor, hala elinde silahla bu işi sürdürmeye gayret ediyor, verilen talimatlarla eylemler, kanımızı döküyor, canımızı acıtıyorsa bu terörü söndürmek için biraz farklı şeyler yapmak lazım. Yani bu iş, sadece güvenlik tedbirleriyle, askerle, polisle, bombayla, uçakla, dinamitle olacak gibi görünmüyor. Kesin sonuç almak için biraz ekonomik biraz toplumsal biraz da siyasi noktalarda hareket etmemiz ve vatandaşımızı terör belasından kurtarmamız lazım."
-Esas kimlik Müslümanlık-
Arınç, terör bir sonuçsa ona yol açacak sebeplerin de olabileceğine dikkati çekerek, Diyarbakır cezaevinde çok acı olayların yaşandığını, bunu Şerafettin Elçi'den de Ahmet Türk'ten de başkalarından da dinlediğini anlattı.
Başbakan Yardımcısı Arınç şöyle konuştu:
"Ama bir kadının işkencelere maruz olduğunu sonra duydum. Bana bunu anlattıkları zaman ben de gayri ihtiyari dedim ki, 'bana bunu yapsaydılar dağa çıkardım '.Dünyanı başıma yıktılar. Bu kadar da insanın izzetti nefsini rencide eden işkenceler olursa ben belki boynumu bükerim, Allah'a karşı sabreder, dua ederim. Ama öyle insanlar var ki, 'ben şuradan bir çıkayım size ne yapacağımı bilirim' diyebilir. İsyan edebilir."
İnsanların izzetlerini, haysiyetlerini kırmadan, işkence etmeden muamele edebilmenin önemli olduğunu aktaran Arınç, şunları kaydetti:
"Yoksa siz onları yok edemezseniz, onların kinini, tavırlarını daha kötü hale getirirsiniz. O zaman kim suçludur derseniz önce o işkenceyi yapanlar suçludur. Ben bir gerçeği ifade ediyorum. Elçi, 'Ben Kürt'üm' dediği için cezaevinde yattı. Kürtçe konuşmak yasak ise ben Kürt'üm diyemiyorsa insanlar, kendini tarif edemiyorsa bunu Arap kökenli insanlarımız için de söyleyebilirim, bu bir tepki meydana getirir. Bir insan rahatlıkla şunu söyleyebilmelidir. Benim annem, babam budur, memleketim budur, ben Kürt'üm, Arap'ım, şuyum, buyum. Allah bizi birbirimizle tanışmak, birbirimizle dost olmak için yaratmış. Karşı karşıya getirip rakip olsun, birbirini öldürsün diye değil. Siirt, Mardin, Diyarbakır, Van, Hakkari, Şemdinli'nin de esas kimliği Müslümanlıktır. Üzerini ne kadar örtmeye çalışırsanız çalışın Siirt'i de Diyarbakır'ı da ayakta tutan bizim din adamlarımız, maneviyat önderlerimiz, camilerimiz, medreselerimiz ve o güzel insanların çevresindeki binlerce Türkiye'yi aydınlatan insanlardır."
Muhabir: Nurten Aslan-Nail Kadırhan-Zekeriye Güneş
Yayıncı: Tolga Özgenç