Bülent Orakoğlu: Hizbullah, PKK ve DEV-SOL Bir Yerlerden Yönetiliyor

Ergenekon davasında tanık olarak dinlenen eski İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, 11 yıl istihbarat ve terör şube müdürlüğü, 9 yıl da il emniyet müdürlüğü görevinde bulunduğunu hatırlattı.

Edindiği tecrübelerden dolayı Hizbullah, PKK ve Dev-Sol'un bir yerlerden yönetildiğini gördüğünü anlatan Orakoğlu, Hizbullah terör örgütünün lideri olarak bilinan Hüseyin Velioğlu'u ile ilgili de önemli bilgiler verdi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Ergenekon davasının 187. duruşmasında Mustafa Balbay, Doğu Perinçek, Veli Küçük ve İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 42 tutuklu sanık hazır bulundu. Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Levent Ersöz ve Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık ise duruşmaya katılmadı. Davanın tutuksuz sanığı Yalçın Küçük, halen Odatv davasında tutuklu bulunduğu için tutuklu sanık bölümünde yer aldı. Ayrıca, tanık sıfatıyla davet edilen Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu'da duruşmaya geldi. Orakoğlu sözlerine, savcılıkta verdiği ifadede derin devletin ülkelerde terör örgütü kurup yönettiğini söylediğini hatırlatarak başladı.

2000 yılında, Hizbullah terör örgütünün lideri olarak bilinan Hüseyin Velioğlu'nun bir operasyonla öldürüldüğünün iddia edildiğini belirten Orakoğlu, "İsabet eden kurşunlardan yüzü tanınmayacak durumdaydı. Aynı operasyonda iki kişi de sağ olarak ele geçirildi. Nasıl bir kişinin yüzü tanınmayacak hale geliyor da yanında bulunan iki kişi çizik dahi almadan yakalanıyor?" dedi.

Orakoğlu, olayda ölen kişinin Velioğlu olarak lanse edildiğini kaydetti.

Hatay İl Emniyet Müdürlüğü yaptığı 1191 yılında, Hatay'daki şehir kulübünde, Adana Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Temel Cingöz ile İl jandarma Alay Komutanının da katıldığı bir yemek yediklerini ifade eden Orakoğlu, "Kapının önünde uzun boylu, yakışıklı, esmer bir kişi vardı. Ben Cingöz Paşa'nın koruması zannettim. Paşa onu da masaya çağırdı." diye konuştu.

Orakoğlu, orada gördüğü bu kişinin daha sonra İstanbul'da 1990 yılında düzenlenen Hizbullah operasyonunda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu olduğunun söylendiğini dile getirdi. Hizbullah terör örgütünün kuruluşuyla ilgili araştırmalar yaptığını, 11 yıl istihbarat ve terör şube müdürlüğü, 9 yıl da il emniyet müdürlüğü görevinde bulunduğunu ifade eden Orakoğlu, edindiği tecrübelerden dolayı Hizbullah, PKK ve Dev-Sol'un sanki bir yerlerden yönetildiğini gördüğünü anlattı. Bu nedenle Hizbullah'ın iyi incelenmesi gerektiğini belirten Orakoğlu, "Daha önce Güneydoğu'da faaliyet yürüten örgüt, İstanbul'a taşındı. İstanbul'a getirilen Hizbullah'ın arşivi olan belgeler ve dökümanlar da 2000 tarihinde düzenlenen bir operasyon sırasında yakılmıştı. Büyük bir bölümü yakılmış olarak kurtarılan bu arşiv, enkaz halinde Amerika'ya kriminal incelemesine gönderildi ve tamamına yakını kurtarıldı. Hatta bu kurtarılan belgelerden Uğur Mumcu suikastini aydınlatacak önemli bilgilere ulaşıldı." diye konuştu.

Hizbullah'ın çok gizli bir istihbarat örgütü gibi çalıştığını belirten Orakoğlu, "Kişileri kaçıran grup ayrı, sorgulayan grup ayrı, öldüren grup ayrı ve gömen grup da başka. Böyle gizli, katı kuralları uygulayan bir örgüt, merkezlerini İstanbul'a taşıdıklarında evlerinin çelik kapısını kredi kartı ile vermesi çok ilginç. Bu durum bana düzmece olarak geldi." dedi.

1960'lı yıllardan beri bazı cinayetlerin bir merkezden işlendiğine inandığını belirten Orakoğlu, Ergenekon'un, Hizbullah, PKK ve
Dev-Sol gibi terör örgütlerini kurduğunun ve yönettiğinin görüldüğünü söyledi.

Devletin içinde devletin yetkilerini kullanan bir grup bulunduğunu ifade eden Orakoğlu, "Bu grup, bazı insanları vaatlerle ele geçiriyor. Türkiye'de darbeler öncesinde çok ciddi sıkıntılar oluyor. Cinayetler işleniyor. Bunlar terör örgütleri kullanılarak yapılıyor. PKK'nın da taşeron bir örgüt olarak kullanılması söz konusu. Türkiye'de her darbe öncesi sıkıntılı bir süreç getiriliyor. AK Parti iktidara geldiği dönemde de eylemsiz olan PKK, 2003 yılından sonra eylemlerini artırdı." şeklinde konuştu.

Türkiye'nin her ihtilal öncesinde kan gölüne döndürüldüğünü belirten Orakoğlu, "İrtica sanal bir tehdittir. Ancak birinci öncelikli tehdit haline getirilmiştir. MGK Siyaset Kurulu belgesinde irtica en üst sıraya çıkarılmış, PKK ise alt sıralarda gösterilmiştir. MGK Kurulu'nun içine bakmak lazım. Bizim, bu davaları çözebilmemiz için öncelikli olarak bu konuları çözmemiz gerekiyor. 28 Şubat sürecinin bu konuları aydınlatacağına inanıyorum." ifadelerini kullandı. Necip Hablemitoğlu'nun MİT Müsteşarı olacağının söylendiğini, Hablemitoğlu'nun da müsteşar olmak için çalışmalar yaptığını anlatan Orakoğlu, cinayetin, Hablemitoğlu'nu ortadan kaldırılmaya yönelik gibi görüldüğünü söyledi.

Türkiye'deki önemli cinayetlerin izleri takip edildiğinde sonucun sürekli İran'a çıktığını belirten Orakoğlu, "Bu cinayetlerde Gladyo tipi yapılanmalara ulaşamazsınız. Cinayeti işletenler, şüpheleri özellikle dini özellikleri ön plana çıkan devletlere yönlendirirler." şeklinde konuştu.

Orakoğlu, 28 Şubat sürecinde ordu içinde PKK ile görüşen bir grubu tespit ettiklerini aktardı. Nesim Malki cinayetinin ise dış güçlerin de içinde olduğu bir cinayet gibi göründüğünü belirten Orakoğlu, "O dönem Bursa'ya bu konuyu araştırmak için bir ekip gönderdim. Sadece kahveleri gezdiler. Şükrü Elverdi, Burhanettin ve Mahmet Sümbül isimlerine ulaştılar. Erol Evcil'in yanında da emniyetten ayrılma Yusuf İnan isimli biri çalışıyordu. O dönem yaptığımız çalışmalardan Meral Akşener ve Emniyet Genel Müdürü'nün de haberi vardı. Araştırmalarımızda 2 mermi bulduk. Nesim Malki cinayeti ile ilgisini araştırıyorduk ki o dönem görevden ayrıldık. Önce Japonya'ya, ardından da başka birkaç ülkeye daha görevle gönderildim." dedi.

MOSSAD tarafından, sermaye ve medyanın borçlandırılarak ele geçirildiğini anlatan Orakoğlu, "Sermaye ve medya, İsrail çıkarına çalıştırılıyordu." dedi.

Nesim Malki'yi öldürenlerin de parasının üzerine yattıklarını sandıklarını belirten Orakoğlu, "Bu para öyle böyle bir para değildi. Birçok kişinin ona borcu vardı. Sadece bir kişinin borcu 3,5 milyon dolardı." diye konuştu.

28 Şubat sürecinde içi boşaltılan bankalardan da bahseden Orakoğlu, "Bu bankalar da aynı yöntemle boşaltıldı. Böyle bir operasyon yapılırken devletin MİT gibi istihbarat örgütleri bu işe el atmadı. Bu durum normal değildi." ifadelerini kullandı. Danıştay saldırısının Yüksek Yargıya yapılan büyük bir saldırı olduğunu dile getiren Orakoğlu, bu durumun Türkiye açısından kırılma noktası olduğunu söyledi.

Danıştay saldırısının üzerinden 10 dakika kadar kısa bir süre geçmesine rağmen devletin üst yönetiminden, devletin laik düzenine büyük bir saldırı olduğu ve muhafazakarları zor durumda bırakacak bir saldırı olduğu açıklaması da çok garip. Zira bu kadar kısa sürede, kendisine bilgi bile verilmemişken bu ifadelerin kullanılması çok garip. Olayın tetikçisi olduğu ileri sürülen kişi de tesadüfen yakalandı." şeklinde konuştu.

Orakoğlu'nun, Ergenekon davasında yargılanan sanıkların kandırıldıklarının bilincinde olmasını söylemesi üzerine tutuklu sanık Oktay Yıldırım, "Tanık kendisine baksın." diye bağırdı. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ise tanığa müdahale edilmemesini isteyerek "Tanığı dinleyeceğiz. İtirazlarını sonra yapın. Sorularını sonra sorun. Müdahale edeni salondan çıkarttırırım." Uyarısında bulundu. Ancak Yıldırım ayağa kalkarak konuşmaya devam edince Başkan Özese'nin talimatıyla duruşma salonundan çıkarıldı. Bu arada Yalçın Küçük de Mahkeme Başkanı'na, "Tanık ifade verdikten sonra biz de konuşacak mıyız, söz verecek misiniz?" diye sordu. Mahkeme başkanı Özese sorular için söz vereceklerini söyledi.