İslamcı şairden çarpıcı açıklama
İsmet Özel Radikal'e verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özel, röportajında "Orduda değişimi AKP'nin yapmadığını, Pentagon'un yaptığını" iddia etti.
Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran, şair İsmet Özel'le bir röportaj gerçekleştirdi. Özel, röportajında "Orduda değişimi AKP'nin yapmadığını, Pentagon'un yaptığını" iddia etti.
İŞTE O RÖPORTAJ...
İsmet Özel'e göre AKP'nin orduyla arasının kötü olduğu düşüncesi gülünç: "Müesses nizam ordu tarafından değil Türkiye dışından korunur. Orduda değişim gibi görüneni Pentagon yapıyor"
Niye?
Siyasi duruşu tartışma götürse de kesin kabul edilen, İsmet Özel’in Türkiye’nin yaşayan en büyük şairlerinden biri olduğudur. Onun da, aynı Ece Ayhan gibi şiirlerinde sivillik kavramı geçer. Gazetelere yazı yazmayan, ortalarda görünmemeyi tercih eden, sadece kurucusu olduğu İstiklal Marşı Derneği’nde mesai yapan Özel, ülkede yaşanan son gelişmelerle ilgili ne düşünüyor, sivilleşiyor muyuz ona göre diye sormak için kapısını çaldım.
Şair Ece Ayhan şöyle diyor: “Sivilliği yalnız ve yalnız askerlerin tersi olarak alıp yanılsayanlar var!” Size göre sivillik nedir?
Sivillik benim şiirlerimde geçen bir kelimedir. Dünyanın her ülkesinde ve eğiliminde eskilerin ‘müesses nizam’ dediği, ıngilizce ‘establishment’ denilen bir kurulu düzen var. Bunun sarsılmaması için tedbirler alan ve sarsanları cezalandıran bir yapı var. Bu yapının dışında kalan neyse, o sivildir.
Bugün kim dışında?
Kimse. Çünkü insanlar ancak müesses nizamın onlara tanıdığı alanlarda söz söylerlerse, onlara söz söyleme hakkı tanınacağını biliyor.
Türkiye’de müesses nizamı koruyan yapı neydi sizce? Ordu mu?
Ordu meselesi bir bilmecedir. Çünkü Türkiye’de gerçekten bir ordu var mı yok mu diye tartışmak lazım. Şöyle düşünelim. Sovyetler Birliği kurulduktan sonra bir Kızıl Ordu vardı. Kızıl Ordu rejimi korumak için yıllarca o toplumda baskı gücü olarak işe yaradı. Ama Sovyetler’in dağılmasına yakın, ne işe yaradığını anlayamadığımız bir şeye dönüştü. Türkiye’de de ordu Cumhuriyet’e giden süreçte bir işlev yüklendi, sonrasında ne olduğunu anlamak zor. Ne olduğunu anlayamadığımız gibi ne olması gerektiğini de söyleyemiyoruz.
Sınırları korumakla yükümlü silahlı kişiler topluluğu olması gerekmiyor mu?
Siyasetle ilgilenmeyecek manasında söylüyorsunuz. Ama nasıl ilgilenmeyecek? Mesela NATO emrindeki bir ordu siyaset yapmaz mı, NATO siyasi bir oluşum değil mi... Demek ki zaten ordu siyasi bir varlık.
Ordu rejim muhafızı mıdır Türkiye’de?
Ordunun rejimi mi yoksa kendini mi muhafaza ettiğini anlamak gerek önce. Zamanı bölelim: Cumhuriyet’in ilanından 27 Mayıs’a kadar giden bir ordumuz var. 27 Mayıs’tan sonraki haline ne diyeceğimizi ise bilmiyoruz. Rejim dediğiniz zaman neden söz ettiğimiz belli değil. 27 Mayıs’ta devrilen şey midir rejim, yoksa 27 Mayıs’ta gelen şey mi? Gelen şeyi anlıyorsak, Kemalist ordu olmaz!
Siz orduyu 27 Mayıs öncesi ve sonrası olarak ayırıyorsunuz. Komutan istifası, YAŞ’ı Başbakan’ın yönettiğine dair fotoğrafla yeni bir ordunun başlangıcında olduğumuz tezine ne diyorsunuz?
Bunlara sadece tebessümle karşılık verebilirim. Bence Türkiye’nin ülke ve millet olarak devam edip etmemesi meseleyken, ülkenin ortadan kalkması için yapılan hazırlıkları örtmek üzere bizim kafamızı hiçbir zaman aslına varamayacağımız şeylerle meşgul ediyorlar. Medya da dahil, dünyada gelecekte Türkiye’nin ne olacağına dair planlar yapanlar bizi fantastik konuları düşünmeye sevk ediyorlar.
YAŞ toplantısındaki o sembolik fotoğraf ve istifalar fantastik mi?
Bakın, 1826 yılında yeniçerilik kaldırılıyor. 1830’da ise Yunanistan bağımsızlığını ilan ediyor. Eğer yeniçerilik kaldırılmasaydı Yunanistan’ın bağımsız olması hayalden de öte bir şeydi. Ama asıl devlet gücü olan asker yok oluyor ve devletin önemli bir toprak parçası kopuyor. Bunu yeniçerilik matah bir şeydi diye değil, bizim bir şeylerin neden olduğunu o işler olduktan sonra anladığımızı anlatmak için söylüyorum. O nedenle şimdi olanlara bakacağız, sonra göreceğiz, en sonra da güle güle öleceğiz.
1826’daki yeniçeri olayıyla bugün arasında ne benzerlik var?
Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının devamı için Genelkurmay bir engelse veyahut destekse, buna göre tavır alınacak.
Kim alacak?
Irak, 1930’da bağımsızlığını ilan etmiş bir devlet. Bizim Irak’la sınırımız fiili bir durumdur, herhangi bir hukuki altyapısı yoktur. Dolayısıyla Irak’ın ABD tarafından işgali bu muallakta bırakılmış toprakların işgalidir. Türkiye bağımsız bir ülkeyse kendi bağımsızlığına dair bir mücadele vermek zorunda. Bu mücadeleyi hangi toplum gücü sağlayacak? Türkiye’nin devamı, birinin derdi olması lazım, bu kimin derdi? AKP iktidara gelinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti; Genelkurmay, Dışişleri ve MıT’in paslaşmalarıyla devam etti. şimdi bunun imkânsızlığına dair senaryolar üretiliyor. Bir boşluk ortamındayız, kaos bile değil bu.
O paslaşmanın kalkması, bir daha bu ülkede darbe olmayacağı gibi hayırlı bir sonuç doğurmaz mı?
Darbe dediğiniz şeye nereden baktığınıza bağlı. Mesela Türkiye’de ciddi sayıda insan diyor ki; “27 Mayıs darbesini, 12 Mart ve 12 Eylül’den ayrı tutalım...” Bir başka kesim 28 şubat’ı da darbe olarak algılıyor, bana göre 28 şubat diye bir şey yok. 28 şubat takvimde bir gündür, hiçbir özelliği yoktur.
Nasıl?
28 şubat, devletin tabii reflekslerinden birisidir. Eğer inkılaplar yapıldıysa 28 şubat’ın yaşanması da normaldir. 27 Nisan’da olan da bunun gibi. Benim bu konularda ortamda yürüyen zihinle irtibat kurarak söz söylemem imkânsız. Çünkü kökünden itibaren işlerin başka türlü yürüdüğüne inanıyorum. 1923’te kurulan cumhuriyet bana göre zaten 27 Mayıs’ta ilga edilmiştir. O günden beri uzatmaları oynuyoruz.
Niye öyle olsun?
Türkiye’nin haritada olmasını izah eden her şey birer birer yok ediliyor. Türkiye diye bir devlet var, çünkü büyük Ermenistan, büyük Kürdistan, büyük Yunanistan ve Pontus yok. Bunlar olmadığı için Türkiye var. şimdi bak artık hepsi olmaya başladı. Pontus bile. Hrant Dink kim tarafından öldürüldü? Pontusçular. Çünkü onlar Trabzon’u Ermenilere vermek istemiyorlar.
Müesses nizam el değiştirdi mi?
Müesses nizam dünyanın her yerinde sermaye hâkimiyetine verilen addır. Sermaye hâkimiyeti değişmiyor, güçleniyor. Türkiye sermayeyi elinde bulunduranların elinde bulunan bir ülkedir. Yani milli burjuvazisi yoktur. Milli burjuvazi olmadığı gibi ıslami burjuvaziden de söz edilemez. Burjuva oldukları sürece onlar, ıslam’dan ayrılmışlardır.
El değiştirdi mi derken, sırtını orduya dayamış, kendilerini bu ülkenin sahibi gören, yüzü Batı’ya dönük kesime “Hayır artık biz varız” diyen bir Anadolu sermayesi yok mu?
Söyledikleriniz ninni gibi. ‘Bir güçlü ordu ve onun karşısına çıkan taşra burjuvazisi’ ancak masal başlığı olabilir. Komik. 1949’dan 90’lara kadar hepimiz dünyada bir soğuk savaş olduğuna inandık. Yoktu halbuki. Çünkü ABD ve Rusya’nın çıkarları hiçbir zaman zıtlaşmadı. şu anda AKP’nin orduyla mücadele ediyormuş gibi görünmesini de buna benzetiyorum. Yok öyle bir şey. Bu ülkenin müesses nizamı ordu tarafından değil, Türkiye dışından korunan bir şey.
Yani?
Orduda değişim gibi görünen hiçbir şeyi AKP yapmıyor, Pentagon yapıyor.
Konjonktür müsaitti diyorsunuz yani. AKP yerine CHP iktidarda olsa yine bu değişim yaşanır mıydı?
AKP’yle ordunun arasının bozuk olduğunu varsaymak gülünç bir şey. Irak’ta Türk subaylarının kafasına çuval geçirenler AKP’liler miydi? Balyoz’u da Ergenekon’u da tuhaf buluyorum. ınsanlar bir de şimdi darbeci filan gibi söylemler geliştirdi. Kim onlar? Herhalde bir tek Talat Aydemir. ıki kere teşebbüs etti, başarısız oldu. Darbeci odur. Kenan Evren de darbeci filan değil, darbe sonunda cumhurbaşkanı olan adamdır. Turgut Özal darbeci mi? Niye değil? 12 Eylül olmasaydı Özal başbakan olabilecek miydi...
Saklı kişilerin yapacağı atılım
Bu ülkeyle ilgili ümidiniz nedir?
Onlar kendilerini seçerler. Türkiye mağlubiyetler tatmaya başladığından beri bu insanlar sayesinde varlığını devam ettirebildi. ıhtiyaç olduğunda bu insanlar ortaya çıkacaktır.
Kim yapacak atılımı?
Bu ülkenin mevcudiyetinin ne anlama geldiğini anladığımız vakit burası en yaşanılır ülke olur. Fakat bunun için Türkiye’nin bir atılım yapması gerekir. Bu atılımı yapacak güce ulaşmış kişiler arasında Başbakan ve AKP kadrosu listenin en sonunda gelir. Hatta listede yer alırsa sürpriz olur.
Gizli bir örgütten bahsediyor gibisiniz...
Gizli değil fakat saklı. Türkiye’de insanlar dezenformasyona uğradıkları için kendi niyetleriyle ilgili bile karmaşık bir ruh durumu yaşıyorlar. Birtakım musibetlerin çarpması halinde bu bulanıklığın, kendi niyetlerini bile tanımama sarsıntısının aşılacağını düşünüyorum.
İŞTE O RÖPORTAJ...
İsmet Özel'e göre AKP'nin orduyla arasının kötü olduğu düşüncesi gülünç: "Müesses nizam ordu tarafından değil Türkiye dışından korunur. Orduda değişim gibi görüneni Pentagon yapıyor"
Niye?
Siyasi duruşu tartışma götürse de kesin kabul edilen, İsmet Özel’in Türkiye’nin yaşayan en büyük şairlerinden biri olduğudur. Onun da, aynı Ece Ayhan gibi şiirlerinde sivillik kavramı geçer. Gazetelere yazı yazmayan, ortalarda görünmemeyi tercih eden, sadece kurucusu olduğu İstiklal Marşı Derneği’nde mesai yapan Özel, ülkede yaşanan son gelişmelerle ilgili ne düşünüyor, sivilleşiyor muyuz ona göre diye sormak için kapısını çaldım.
Şair Ece Ayhan şöyle diyor: “Sivilliği yalnız ve yalnız askerlerin tersi olarak alıp yanılsayanlar var!” Size göre sivillik nedir?
Sivillik benim şiirlerimde geçen bir kelimedir. Dünyanın her ülkesinde ve eğiliminde eskilerin ‘müesses nizam’ dediği, ıngilizce ‘establishment’ denilen bir kurulu düzen var. Bunun sarsılmaması için tedbirler alan ve sarsanları cezalandıran bir yapı var. Bu yapının dışında kalan neyse, o sivildir.
Bugün kim dışında?
Kimse. Çünkü insanlar ancak müesses nizamın onlara tanıdığı alanlarda söz söylerlerse, onlara söz söyleme hakkı tanınacağını biliyor.
Türkiye’de müesses nizamı koruyan yapı neydi sizce? Ordu mu?
Ordu meselesi bir bilmecedir. Çünkü Türkiye’de gerçekten bir ordu var mı yok mu diye tartışmak lazım. Şöyle düşünelim. Sovyetler Birliği kurulduktan sonra bir Kızıl Ordu vardı. Kızıl Ordu rejimi korumak için yıllarca o toplumda baskı gücü olarak işe yaradı. Ama Sovyetler’in dağılmasına yakın, ne işe yaradığını anlayamadığımız bir şeye dönüştü. Türkiye’de de ordu Cumhuriyet’e giden süreçte bir işlev yüklendi, sonrasında ne olduğunu anlamak zor. Ne olduğunu anlayamadığımız gibi ne olması gerektiğini de söyleyemiyoruz.
Sınırları korumakla yükümlü silahlı kişiler topluluğu olması gerekmiyor mu?
Siyasetle ilgilenmeyecek manasında söylüyorsunuz. Ama nasıl ilgilenmeyecek? Mesela NATO emrindeki bir ordu siyaset yapmaz mı, NATO siyasi bir oluşum değil mi... Demek ki zaten ordu siyasi bir varlık.
Ordu rejim muhafızı mıdır Türkiye’de?
Ordunun rejimi mi yoksa kendini mi muhafaza ettiğini anlamak gerek önce. Zamanı bölelim: Cumhuriyet’in ilanından 27 Mayıs’a kadar giden bir ordumuz var. 27 Mayıs’tan sonraki haline ne diyeceğimizi ise bilmiyoruz. Rejim dediğiniz zaman neden söz ettiğimiz belli değil. 27 Mayıs’ta devrilen şey midir rejim, yoksa 27 Mayıs’ta gelen şey mi? Gelen şeyi anlıyorsak, Kemalist ordu olmaz!
Siz orduyu 27 Mayıs öncesi ve sonrası olarak ayırıyorsunuz. Komutan istifası, YAŞ’ı Başbakan’ın yönettiğine dair fotoğrafla yeni bir ordunun başlangıcında olduğumuz tezine ne diyorsunuz?
Bunlara sadece tebessümle karşılık verebilirim. Bence Türkiye’nin ülke ve millet olarak devam edip etmemesi meseleyken, ülkenin ortadan kalkması için yapılan hazırlıkları örtmek üzere bizim kafamızı hiçbir zaman aslına varamayacağımız şeylerle meşgul ediyorlar. Medya da dahil, dünyada gelecekte Türkiye’nin ne olacağına dair planlar yapanlar bizi fantastik konuları düşünmeye sevk ediyorlar.
YAŞ toplantısındaki o sembolik fotoğraf ve istifalar fantastik mi?
Bakın, 1826 yılında yeniçerilik kaldırılıyor. 1830’da ise Yunanistan bağımsızlığını ilan ediyor. Eğer yeniçerilik kaldırılmasaydı Yunanistan’ın bağımsız olması hayalden de öte bir şeydi. Ama asıl devlet gücü olan asker yok oluyor ve devletin önemli bir toprak parçası kopuyor. Bunu yeniçerilik matah bir şeydi diye değil, bizim bir şeylerin neden olduğunu o işler olduktan sonra anladığımızı anlatmak için söylüyorum. O nedenle şimdi olanlara bakacağız, sonra göreceğiz, en sonra da güle güle öleceğiz.
1826’daki yeniçeri olayıyla bugün arasında ne benzerlik var?
Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının devamı için Genelkurmay bir engelse veyahut destekse, buna göre tavır alınacak.
Kim alacak?
Irak, 1930’da bağımsızlığını ilan etmiş bir devlet. Bizim Irak’la sınırımız fiili bir durumdur, herhangi bir hukuki altyapısı yoktur. Dolayısıyla Irak’ın ABD tarafından işgali bu muallakta bırakılmış toprakların işgalidir. Türkiye bağımsız bir ülkeyse kendi bağımsızlığına dair bir mücadele vermek zorunda. Bu mücadeleyi hangi toplum gücü sağlayacak? Türkiye’nin devamı, birinin derdi olması lazım, bu kimin derdi? AKP iktidara gelinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti; Genelkurmay, Dışişleri ve MıT’in paslaşmalarıyla devam etti. şimdi bunun imkânsızlığına dair senaryolar üretiliyor. Bir boşluk ortamındayız, kaos bile değil bu.
O paslaşmanın kalkması, bir daha bu ülkede darbe olmayacağı gibi hayırlı bir sonuç doğurmaz mı?
Darbe dediğiniz şeye nereden baktığınıza bağlı. Mesela Türkiye’de ciddi sayıda insan diyor ki; “27 Mayıs darbesini, 12 Mart ve 12 Eylül’den ayrı tutalım...” Bir başka kesim 28 şubat’ı da darbe olarak algılıyor, bana göre 28 şubat diye bir şey yok. 28 şubat takvimde bir gündür, hiçbir özelliği yoktur.
Nasıl?
28 şubat, devletin tabii reflekslerinden birisidir. Eğer inkılaplar yapıldıysa 28 şubat’ın yaşanması da normaldir. 27 Nisan’da olan da bunun gibi. Benim bu konularda ortamda yürüyen zihinle irtibat kurarak söz söylemem imkânsız. Çünkü kökünden itibaren işlerin başka türlü yürüdüğüne inanıyorum. 1923’te kurulan cumhuriyet bana göre zaten 27 Mayıs’ta ilga edilmiştir. O günden beri uzatmaları oynuyoruz.
Niye öyle olsun?
Türkiye’nin haritada olmasını izah eden her şey birer birer yok ediliyor. Türkiye diye bir devlet var, çünkü büyük Ermenistan, büyük Kürdistan, büyük Yunanistan ve Pontus yok. Bunlar olmadığı için Türkiye var. şimdi bak artık hepsi olmaya başladı. Pontus bile. Hrant Dink kim tarafından öldürüldü? Pontusçular. Çünkü onlar Trabzon’u Ermenilere vermek istemiyorlar.
Müesses nizam el değiştirdi mi?
Müesses nizam dünyanın her yerinde sermaye hâkimiyetine verilen addır. Sermaye hâkimiyeti değişmiyor, güçleniyor. Türkiye sermayeyi elinde bulunduranların elinde bulunan bir ülkedir. Yani milli burjuvazisi yoktur. Milli burjuvazi olmadığı gibi ıslami burjuvaziden de söz edilemez. Burjuva oldukları sürece onlar, ıslam’dan ayrılmışlardır.
El değiştirdi mi derken, sırtını orduya dayamış, kendilerini bu ülkenin sahibi gören, yüzü Batı’ya dönük kesime “Hayır artık biz varız” diyen bir Anadolu sermayesi yok mu?
Söyledikleriniz ninni gibi. ‘Bir güçlü ordu ve onun karşısına çıkan taşra burjuvazisi’ ancak masal başlığı olabilir. Komik. 1949’dan 90’lara kadar hepimiz dünyada bir soğuk savaş olduğuna inandık. Yoktu halbuki. Çünkü ABD ve Rusya’nın çıkarları hiçbir zaman zıtlaşmadı. şu anda AKP’nin orduyla mücadele ediyormuş gibi görünmesini de buna benzetiyorum. Yok öyle bir şey. Bu ülkenin müesses nizamı ordu tarafından değil, Türkiye dışından korunan bir şey.
Yani?
Orduda değişim gibi görünen hiçbir şeyi AKP yapmıyor, Pentagon yapıyor.
Konjonktür müsaitti diyorsunuz yani. AKP yerine CHP iktidarda olsa yine bu değişim yaşanır mıydı?
AKP’yle ordunun arasının bozuk olduğunu varsaymak gülünç bir şey. Irak’ta Türk subaylarının kafasına çuval geçirenler AKP’liler miydi? Balyoz’u da Ergenekon’u da tuhaf buluyorum. ınsanlar bir de şimdi darbeci filan gibi söylemler geliştirdi. Kim onlar? Herhalde bir tek Talat Aydemir. ıki kere teşebbüs etti, başarısız oldu. Darbeci odur. Kenan Evren de darbeci filan değil, darbe sonunda cumhurbaşkanı olan adamdır. Turgut Özal darbeci mi? Niye değil? 12 Eylül olmasaydı Özal başbakan olabilecek miydi...
Saklı kişilerin yapacağı atılım
Bu ülkeyle ilgili ümidiniz nedir?
Onlar kendilerini seçerler. Türkiye mağlubiyetler tatmaya başladığından beri bu insanlar sayesinde varlığını devam ettirebildi. ıhtiyaç olduğunda bu insanlar ortaya çıkacaktır.
Kim yapacak atılımı?
Bu ülkenin mevcudiyetinin ne anlama geldiğini anladığımız vakit burası en yaşanılır ülke olur. Fakat bunun için Türkiye’nin bir atılım yapması gerekir. Bu atılımı yapacak güce ulaşmış kişiler arasında Başbakan ve AKP kadrosu listenin en sonunda gelir. Hatta listede yer alırsa sürpriz olur.
Gizli bir örgütten bahsediyor gibisiniz...
Gizli değil fakat saklı. Türkiye’de insanlar dezenformasyona uğradıkları için kendi niyetleriyle ilgili bile karmaşık bir ruh durumu yaşıyorlar. Birtakım musibetlerin çarpması halinde bu bulanıklığın, kendi niyetlerini bile tanımama sarsıntısının aşılacağını düşünüyorum.