Türkiye'nin Yeri AB Değil, Ortadoğu'dur
Fransa lideri Sarkozy, "Türkiye ile ABnin, aslında ne Türkiyeye ne de ABye faydalı olacak bir tam üyeliğe kadar gitmeksizin, mümkün olduğunca sıkı ilişkiler yürütmeleri gerektiğine inanıyorum" dedi
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Türkiye ziyareti öncesinde Posta Gazetesi Başyazarı Mehmet Ali Birand'a konuştu. "Türkiye'nin gerçek yeri AB değil, Ortadoğu'dur" diyen Sarkozy, "Bu gerçekleri söyleyerek kimseye hakaret etmiyorum ve hiçbir şekilde ülkenize duyduğum derin hayranlığı sorgulamıyorum" diye konuştu.
Nicolas Sarkozy'nin Birand'a verdiği özel söyleşinin ana hatları:
"Ben şimdiye kada sayısız dünya lideri ile söyleşi yaptım. Her istediğimi de sordum. Bundan önceki Fransız Cumhurbaşkanları Chirac ve Mitterrand ile de konuştum. Ancak bu defaki söyleşim biraz farklı oldu. Yarın 6 saatliğine Türkiye'ye resmi ziyaret yapacak olan Nicolas Sarkozy ile de bir söyleşi planlamıştık. Ancak bu söyleşi benim tam istediğim gibi olamadı.
Zira Elysee Sarayı sadece yazılı soru ve yazılı cevaplı bir söyleşiye imkan sağladı. Tahmin edebileceğiniz gibi benim sorularım çok kapsamlıydı. Ancak Fransız Cumhurbaşkanı aşağıda okuyacaklarınızı seçip cevapladı. İçime sinmese dahi yine de Fransız Cumhurbaşkanının görüşleri bunlar.
Buna rağmen, yanıtların satır aralarından çıkardığımız anlamlar Türk-Fransız ilişkilerinin bugünkü resmini gayet iyi çizdiği gibi, Fransa'nın Türkiye'ye verdiği farklı önemi de açıkça gösteriyor.
İşte verilen mesajlardan çıkan anlamların özetleri:-
Türkiye'nin gerçek yeri AB değil, Ortadoğu'dur.
-Türkiye doğu batı arasında yeri doldurulamayacak bir köprüdür. Bu eşsiz bir konumdur ve bu rolü başka hiçbir ülke oynayamaz.
-Bu gerçekleri söyleyerek kimseye hakaret etmiyorum ve hiçbir şekilde ülkenize duyduğum derin hayranlığı sorgulamıyorum.
-Türkiye'nin AB'ye kızıp eksen kaydıracağını, starejik ittifaklarını değiştireceğini sanmak bu ülkeyi küçümsemek olur.
-AB ile ilişkilerin derinleşmesi için müzakerelerin devam etmesi gerekiyor.
-Geçmişe ait şemaların içine hapsolmamalıyız.
-Türkiye İran'ı ikna edebilir, ancak yaptırımların arttırılmasından başka da çare yoktur.
-Türkiye ile Ortadoğu'da çok sıkı işbirliği yapabilecek konumdayız.
-Fransa, Türkiye'de üçüncü sıradaki yabancı yatırımcı ve ülkenizin üçüncü sıradaki müşterisidir. 2010 yılında 12 milyar euro tutartında gerçekleşen ikili ticaretimizi daha da geliştirmek istiyoruz.
-Amerika, Hindistan ve Çin'e yaptığım ziyaretin aynısını Türkiye'ye yapıyorum ve Türkiye'nin G-20'de desteğini almak istiyorum. Türkiye, G-20'nin vazgeçilmez bir ortağıdır.
İŞTE O RÖPORTAJ:
SORU - Bu ziyaretin amacı nedir ? G20 için Türkiye'den beklentileriniz neler?
CUMHURBAŞKANI - Türkiye'ye gelerek, büyük dost ve müttefik bir ülkeyi; dünya işlerinde gitgide daha aktif rol oynayan bir ülkeyi; Fransa'nın tarihi ilişkiler paylaştığı bir ülkeyi ziyaret ediyorum, zira 1. Fransuva ile Kanuni Sultan Süleyman arasında diplomatik ilişkilerin kurulması üzerinden yaklaşık beş yüz yıl geçmiş bulunuyor.
Bu aynı zamanda G20'nin vazgeçilmez bir ortağına gerçekleştirilen bir ziyaret. 2008 yılında G20 zirvelerinin gerçekleştirilmesini, tam da Türkiye gibi ülkelerin nihayet dünya yönetiminde kendilerine düşen seçkin yere sahip olduklarını görebilmeleri için önermiştim.
Benim için Türkiye'ye G20 konusundaki istişarelerim çerçevesinde gelmek, tıpkı en büyük ortaklarımız Amerika Birleşik Devletleri'ne, Hindistan'a veya Çin'e yaptığım ziyaretler gibi yapılması gereken birşeydi.
Dolayısıyla, bu ziyaretin birinci hedefi, fikirlerini ve ümit ediyorum desteklerini almak üzere, en yüksek düzeyde Türk yetkililerle G20 Fransa Dönem Başkanlığı takvimi konusunu derinlemesine tartışmak olacaktır. Bildiğiniz üzere Fransa, zor ama dünya dengesi ve refahı için temel teşkil eden, göz ardı edemeyeceğimiz üç konuyu masaya yatırarak iddialı bir dönem başkanlığı hedefi güdüyor. Bu konular, bugün herkesin gerekliliğine inandığı uluslararası para sisteminde reform, enerji ve tarım alanlarında hammadde fiyatlarındaki aşırı dalgalanmalara karşı mücadele, ki hammadde kurlarında halihazırda yaşanan aşırı pahalılık dünyada ekonomik düzelme ve istikrar için tehdit oluşturmaktadır ; ve son olarak özellikle yenilikçi finansmanlar olmak üzere kalkınmadır, ki uluslararası topluluk, kalkınma ve iklimsel ısınmaya karşı mücadele konularındaki taahhütlerine bu yenilikçi finansmanlar olmaksızın sadık kalamayacaktır.
G20'nin bu dönemi için Türkiye'den beklentilerimi soruyorsunuz. Türkiye'nin G20 içinde tümüyle yer almasını, büyüme ve istihdam lehine daha büyük bir uluslararası ekonomik koordinasyon sağlamak konusunda ilerleyebilmemiz için G20 içinde kendisine düşen rolü tam olarak oynamasını istiyorum.
Ziyaretim aynı zamanda, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile ortak menfaatlerimize dair diğer konuları ele almak için de vesile olacak. Ülkelerimiz, birçok dosya üzerinde sıkı bir işbirliğiyle çalışıyorlar. Lübnan, Ortadoğu barış süreci, askerlerimizin omuz omuza mücadele ettikleri Afganistan bu dosyalara örnek… Tüm bu konularda, yöneticilerinizin fikirlerine son derece büyük bir önem veriyorum.
Bu ziyaret son olarak, başta ekonomi olmak üzere tüm alanlardaki ikili ilişkilerimizi de ele almayı sağlayacak. Fransa, Türkiye'de üçüncü sıradaki yabancı yatırımcı ve ülkenizin üçüncü sıradaki müşterisi konumunda. 2010 yılında 12 milyar avro tutarında gerçekleşen ikili ticaretimizi daha da geliştirmeyi arzu ediyoruz.
SORU - Türk kamuoyu sizi, " Türkiye'yi sevmeyen, onu Avrupa Birliği dışına itmek isteyen bir lider " olarak görüyor. Bu algılama doğru mu ?
CUMHURBAŞKANI - Daha önce birçok kereler ziyaret etme fırsatı bulduğum ve yine büyük bir mutlulukla buluştuğum Türkiye'yi iyi tanıyorum. Fakat bana sorduğunuz bu soru daha ziyade Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası plandaki yeriyle ilgili.
Türkiye büyük bir ülke. Doğu ile Batı arasında bir köprü, iki dünya arasında bir bağlantı teşkil etmesiyle yeri doldurulamayacak bir role sahip bir ülke. Günümüz dünyasının her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu bu rolü başka hiçbir ülke oynayamaz. Bu da demektir ki, Türkiye o eşsiz yerini hâlâ muhafaza ediyor.
İşte bu nedenle, Türkiye ile Avrupa Birliği'nin, aslında ne Türkiye'ye ne de Avrupa Birliği'ne faydalı olacak bir tam üyeliğe kadar gitmeksizin, mümkün olduğunca sıkı ilişkiler yürütmeleri gerektiğine inanıyorum. Bunu dile getirerek kimseye hakaret etmiyorum ve hiçbir şekilde ülkenize duyduğum derin hayranlığı sorgulamıyorum.
21. yüzyılın başında, geçmişe ait şemaların içerisinde hapsolmamalıyız. AB'nin ve Türkiye'nin Rusya ile birlikte temel direkleri olacakları, geniş bir ortak ekonomik ve insani alanı neden hayal etmeyelim ki? Ben, geçmişte tıpkı Mustafa Kemal benzeri ileri görüşlü liderlerin yaptıkları gibi, ortak hedeflerimiz seviyesinde yeni çareler üretmemiz gerektiğine inanıyorum.
SORU - Tüm açıklamalarınızdan anlaşılan genel yaklaşımınız, Türkiye'yi bir Ortadoğu ülkesi olarak gördüğünüzü ortaya koyuyor. Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin bir parçası olarak görmüyorsunuz. Böylece siz ve diğer yabancı yöneticiler, Türkiye'yi AB'den uzaklaştırarak bir eksen kaymasına itmiş olmuyor musunuz ? En azından buna katkıda bulunmuyor musunuz ?
CUMHURBAŞKANI - Ben bu konuyu bu şekilde görmüyorum. Söylediğim gibi, Türkiye benim için eşsiz bir ülke zira tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle pekçok dünyanın ve pekçok mirasın kavşağında yer alıyor. Türkiye'yi belli bir bölgesel bütünlüğe bağlamayı arzu etmek, ne olursa olsun, eşsiz bir zenginlik teşkil eden bu özelliğini unutmak ve ülkenizin halklar arasındaki diyaloğa getirebileceği değerli katkıyı ve barış yararına oynayabileceği rolü azımsamak anlamına gelir.
Türkiye'ye, onun dış politikasını ve stratejik ittifaklarını Avrupa Birliği ile ilişkileri konusuna tepki göstererek belirleyebileceğini düşünemeyecek kadar büyük bir saygı duyuyorum. Bunu söylemek, büyük bir diplomasi olan, bölgede ve dünyada barış ve diyalog yararına ilkeli ve çalışkan bir diplomasi olan Türk diplomasisini küçümsemek olur.
SORU - Sizce, İsrail ile ilişkilerinin gitgide bozulması, Türkiye'nin bölgedeki hareket yeteneğini etkileyen ve etkisini kısıtlayan bir faktör olabilir mi ? Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'tan çekilmesinden sonra, Türkiye'yi İran'la birlikte hareket eden bir ülke olarak mı, yoksa İran'ın yükselmesini dengeleyecek bir unsur olarak mı görüyorsunuz ?
CUMHURBAŞKANI - Türkiye'nin tüm taraflarla diyaloğu, uluslararası topluluğun barışa hizmet eden çalışmalarını güçlendiriyor. Olaylar üzerinde ağırlığını böylece hissettirebilir ve bölgenin barış ve istikrarına böylece katkıda bulunabilir. İşte bu nedenle Fransa, uzun süreli bir ilişki yürüten Türkiye ile İsrail'in, beraberce, diyalog yoluyla, tüm bölge için faydalı olan bu ilişkileri yeniden düzeltme çareleri bulabilmelerini arzu ediyor. Bunu söylerken, Türkiye'nin güçlü bir şekilde dahil olduğu barış sürecinin İsrail-Suriye kanadını da düşünüyorum.
İran'a gelince, bu büyük endişe arz eden bir konu. İran, uluslararası hukuku ihlal eden, nükleer silahların ve balistik füzelerin yaygınlaştırılması programlarını geliştirerek, aşırıcılığı besleyerek, İsrail'i haritadan silmeye çağrıda bulunarak bölgenin ve dünyanın güvenliğinde önemli bir sorun haline geldi. Fransa, Sayın Ashton tarafından yönetilen " Altılı " ortaklarıyla birlikte, nükleer krizin çözüme kavuşturulması konusunda tüm gücüyle çalışmaktadır. Türkiye, Tahran'la yürüttüğü diyalog vasıtasıyla İranlı yöneticileri nihayet uluslararası zorunluluklarına uymaya ve kendilerini izole etmektense işbirliği yoluna gitmeye ikna etmekte önemli bir rol oynayabilir. Bu beklenirken, müeyyidelerin artırılmasından başka bir alternatif yok. Şunu eklemek isterim ki, İran, bölgedeki birçok diğer ülke gibi, 2009 yılından bu yana birdenbire kesintiye uğrayan demokrasi ve açıklığa derin bir özlem duyuyor. Türklerin ve Fransızların, İranlı yetkililere halklarının mesajına kulak vermeleri gerektiğini ifade etme konusunda hemfikir olduklarını düşünüyorum.
SORU - Mısır'daki durumu ele alacak mısınız ? Türkiye ile Fransa Mısır için neler yapabilirler ? Olayları etkileyecek güce sahip misiniz ?
CUMHURBAŞKANI - Tabii ki, Fransa'nın ve Türkiye'nin büyük dostu olan Mısır'daki durumla ilgili konuşacağız. Ülkelerimiz Mısır halkının yanındadır ve halihazırdaki barışçıl geçiş döneminin devam etmesini ve bu geçiş döneminin, özgür ve şeffaf seçimler sonrasında demokratik kurumların tesis edilmesi ile sonuçlanmasını arzu ediyoruz. Biz, bölgede barış unsuru teşkil edecek bir Mısır'dan dünyanın vazgeçemeyeceğini düşünüyoruz.
Fransa, sanıyorum Türkiye gibi, genel olarak Arap dünyasındaki birçok ülkenin halkları tarafından ifade edilen demokrasi özlemlerini dikkat ve sempati ile gözlemlemektedir. Bu ülkelerde yakın zaman önce meydana gelen gelişmeler, Akdeniz için Birlik bünyesinde biraraya gelmiş tüm ülkelere reform gayretlerini, demokrasiyi ve hukuk devletini güçlendirme çabalarını destekleme çağrısında bulunmuştur. Paris'te gerçekleşen Akdeniz için Birlik zirvesi esnasında neredeyse üç yıl önce ortaya attığımız iddia ve Akdeniz için Birlik çerçevesinde uygulamaya koyduğumuz somut projeler her zamankinden daha ivedi ve gereklilik arz eden bir nitelik kazanmıştır.
Aynı zamanda diğer bölgesel dosyaları da ele alacağız. Özellikle de, ülkelerimizin son derece ilgili oldukları Lübnan dosyasını. Fransa, tıpkı Türkiye gibi, Lübnan'da bir sonraki hükümetin, başta Lübnan Özel Mahkemesi konusunda olmak üzere, uluslararası taahhütlerine saygı içinde tam bir bağımsızlık ve egemenlik sağlamasına büyük bir önem vermektedir.
SORU - Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine karşısınız. Peki, niçin müzakerelerin devam etmesini destekliyorsunuz ? Niçin müzakerelere son vermiyorsunuz ? Yoksa bu sorumluluğu almak istemiyor, Türkiye'nin " yeter artık " diyerek havlu atmasını mı bekliyorsunuz ? Türkiye'nin bir gün bu tam üyelikten vazgeçeğini düşünüyor musunuz ?
CUMHURBAŞKANI - Bu konudaki tutumumu daha önce dile getirdim. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında zaten eşsiz olan bu ilişkiyi daha yoğun, daha sıkı olması için derinleştirmek bir gerekliliktir. Bu yönde somut ve pragmatik bir şekilde çalışmalıyız. Halihazırdaki müzakereler, bu gerekli derinleşmeyi devam ettirmek için bir araçtır
Nicolas Sarkozy'nin Birand'a verdiği özel söyleşinin ana hatları:
"Ben şimdiye kada sayısız dünya lideri ile söyleşi yaptım. Her istediğimi de sordum. Bundan önceki Fransız Cumhurbaşkanları Chirac ve Mitterrand ile de konuştum. Ancak bu defaki söyleşim biraz farklı oldu. Yarın 6 saatliğine Türkiye'ye resmi ziyaret yapacak olan Nicolas Sarkozy ile de bir söyleşi planlamıştık. Ancak bu söyleşi benim tam istediğim gibi olamadı.
Zira Elysee Sarayı sadece yazılı soru ve yazılı cevaplı bir söyleşiye imkan sağladı. Tahmin edebileceğiniz gibi benim sorularım çok kapsamlıydı. Ancak Fransız Cumhurbaşkanı aşağıda okuyacaklarınızı seçip cevapladı. İçime sinmese dahi yine de Fransız Cumhurbaşkanının görüşleri bunlar.
Buna rağmen, yanıtların satır aralarından çıkardığımız anlamlar Türk-Fransız ilişkilerinin bugünkü resmini gayet iyi çizdiği gibi, Fransa'nın Türkiye'ye verdiği farklı önemi de açıkça gösteriyor.
İşte verilen mesajlardan çıkan anlamların özetleri:-
Türkiye'nin gerçek yeri AB değil, Ortadoğu'dur.
-Türkiye doğu batı arasında yeri doldurulamayacak bir köprüdür. Bu eşsiz bir konumdur ve bu rolü başka hiçbir ülke oynayamaz.
-Bu gerçekleri söyleyerek kimseye hakaret etmiyorum ve hiçbir şekilde ülkenize duyduğum derin hayranlığı sorgulamıyorum.
-Türkiye'nin AB'ye kızıp eksen kaydıracağını, starejik ittifaklarını değiştireceğini sanmak bu ülkeyi küçümsemek olur.
-AB ile ilişkilerin derinleşmesi için müzakerelerin devam etmesi gerekiyor.
-Geçmişe ait şemaların içine hapsolmamalıyız.
-Türkiye İran'ı ikna edebilir, ancak yaptırımların arttırılmasından başka da çare yoktur.
-Türkiye ile Ortadoğu'da çok sıkı işbirliği yapabilecek konumdayız.
-Fransa, Türkiye'de üçüncü sıradaki yabancı yatırımcı ve ülkenizin üçüncü sıradaki müşterisidir. 2010 yılında 12 milyar euro tutartında gerçekleşen ikili ticaretimizi daha da geliştirmek istiyoruz.
-Amerika, Hindistan ve Çin'e yaptığım ziyaretin aynısını Türkiye'ye yapıyorum ve Türkiye'nin G-20'de desteğini almak istiyorum. Türkiye, G-20'nin vazgeçilmez bir ortağıdır.
İŞTE O RÖPORTAJ:
SORU - Bu ziyaretin amacı nedir ? G20 için Türkiye'den beklentileriniz neler?
CUMHURBAŞKANI - Türkiye'ye gelerek, büyük dost ve müttefik bir ülkeyi; dünya işlerinde gitgide daha aktif rol oynayan bir ülkeyi; Fransa'nın tarihi ilişkiler paylaştığı bir ülkeyi ziyaret ediyorum, zira 1. Fransuva ile Kanuni Sultan Süleyman arasında diplomatik ilişkilerin kurulması üzerinden yaklaşık beş yüz yıl geçmiş bulunuyor.
Bu aynı zamanda G20'nin vazgeçilmez bir ortağına gerçekleştirilen bir ziyaret. 2008 yılında G20 zirvelerinin gerçekleştirilmesini, tam da Türkiye gibi ülkelerin nihayet dünya yönetiminde kendilerine düşen seçkin yere sahip olduklarını görebilmeleri için önermiştim.
Benim için Türkiye'ye G20 konusundaki istişarelerim çerçevesinde gelmek, tıpkı en büyük ortaklarımız Amerika Birleşik Devletleri'ne, Hindistan'a veya Çin'e yaptığım ziyaretler gibi yapılması gereken birşeydi.
Dolayısıyla, bu ziyaretin birinci hedefi, fikirlerini ve ümit ediyorum desteklerini almak üzere, en yüksek düzeyde Türk yetkililerle G20 Fransa Dönem Başkanlığı takvimi konusunu derinlemesine tartışmak olacaktır. Bildiğiniz üzere Fransa, zor ama dünya dengesi ve refahı için temel teşkil eden, göz ardı edemeyeceğimiz üç konuyu masaya yatırarak iddialı bir dönem başkanlığı hedefi güdüyor. Bu konular, bugün herkesin gerekliliğine inandığı uluslararası para sisteminde reform, enerji ve tarım alanlarında hammadde fiyatlarındaki aşırı dalgalanmalara karşı mücadele, ki hammadde kurlarında halihazırda yaşanan aşırı pahalılık dünyada ekonomik düzelme ve istikrar için tehdit oluşturmaktadır ; ve son olarak özellikle yenilikçi finansmanlar olmak üzere kalkınmadır, ki uluslararası topluluk, kalkınma ve iklimsel ısınmaya karşı mücadele konularındaki taahhütlerine bu yenilikçi finansmanlar olmaksızın sadık kalamayacaktır.
G20'nin bu dönemi için Türkiye'den beklentilerimi soruyorsunuz. Türkiye'nin G20 içinde tümüyle yer almasını, büyüme ve istihdam lehine daha büyük bir uluslararası ekonomik koordinasyon sağlamak konusunda ilerleyebilmemiz için G20 içinde kendisine düşen rolü tam olarak oynamasını istiyorum.
Ziyaretim aynı zamanda, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile ortak menfaatlerimize dair diğer konuları ele almak için de vesile olacak. Ülkelerimiz, birçok dosya üzerinde sıkı bir işbirliğiyle çalışıyorlar. Lübnan, Ortadoğu barış süreci, askerlerimizin omuz omuza mücadele ettikleri Afganistan bu dosyalara örnek… Tüm bu konularda, yöneticilerinizin fikirlerine son derece büyük bir önem veriyorum.
Bu ziyaret son olarak, başta ekonomi olmak üzere tüm alanlardaki ikili ilişkilerimizi de ele almayı sağlayacak. Fransa, Türkiye'de üçüncü sıradaki yabancı yatırımcı ve ülkenizin üçüncü sıradaki müşterisi konumunda. 2010 yılında 12 milyar avro tutarında gerçekleşen ikili ticaretimizi daha da geliştirmeyi arzu ediyoruz.
SORU - Türk kamuoyu sizi, " Türkiye'yi sevmeyen, onu Avrupa Birliği dışına itmek isteyen bir lider " olarak görüyor. Bu algılama doğru mu ?
CUMHURBAŞKANI - Daha önce birçok kereler ziyaret etme fırsatı bulduğum ve yine büyük bir mutlulukla buluştuğum Türkiye'yi iyi tanıyorum. Fakat bana sorduğunuz bu soru daha ziyade Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası plandaki yeriyle ilgili.
Türkiye büyük bir ülke. Doğu ile Batı arasında bir köprü, iki dünya arasında bir bağlantı teşkil etmesiyle yeri doldurulamayacak bir role sahip bir ülke. Günümüz dünyasının her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu bu rolü başka hiçbir ülke oynayamaz. Bu da demektir ki, Türkiye o eşsiz yerini hâlâ muhafaza ediyor.
İşte bu nedenle, Türkiye ile Avrupa Birliği'nin, aslında ne Türkiye'ye ne de Avrupa Birliği'ne faydalı olacak bir tam üyeliğe kadar gitmeksizin, mümkün olduğunca sıkı ilişkiler yürütmeleri gerektiğine inanıyorum. Bunu dile getirerek kimseye hakaret etmiyorum ve hiçbir şekilde ülkenize duyduğum derin hayranlığı sorgulamıyorum.
21. yüzyılın başında, geçmişe ait şemaların içerisinde hapsolmamalıyız. AB'nin ve Türkiye'nin Rusya ile birlikte temel direkleri olacakları, geniş bir ortak ekonomik ve insani alanı neden hayal etmeyelim ki? Ben, geçmişte tıpkı Mustafa Kemal benzeri ileri görüşlü liderlerin yaptıkları gibi, ortak hedeflerimiz seviyesinde yeni çareler üretmemiz gerektiğine inanıyorum.
SORU - Tüm açıklamalarınızdan anlaşılan genel yaklaşımınız, Türkiye'yi bir Ortadoğu ülkesi olarak gördüğünüzü ortaya koyuyor. Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin bir parçası olarak görmüyorsunuz. Böylece siz ve diğer yabancı yöneticiler, Türkiye'yi AB'den uzaklaştırarak bir eksen kaymasına itmiş olmuyor musunuz ? En azından buna katkıda bulunmuyor musunuz ?
CUMHURBAŞKANI - Ben bu konuyu bu şekilde görmüyorum. Söylediğim gibi, Türkiye benim için eşsiz bir ülke zira tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle pekçok dünyanın ve pekçok mirasın kavşağında yer alıyor. Türkiye'yi belli bir bölgesel bütünlüğe bağlamayı arzu etmek, ne olursa olsun, eşsiz bir zenginlik teşkil eden bu özelliğini unutmak ve ülkenizin halklar arasındaki diyaloğa getirebileceği değerli katkıyı ve barış yararına oynayabileceği rolü azımsamak anlamına gelir.
Türkiye'ye, onun dış politikasını ve stratejik ittifaklarını Avrupa Birliği ile ilişkileri konusuna tepki göstererek belirleyebileceğini düşünemeyecek kadar büyük bir saygı duyuyorum. Bunu söylemek, büyük bir diplomasi olan, bölgede ve dünyada barış ve diyalog yararına ilkeli ve çalışkan bir diplomasi olan Türk diplomasisini küçümsemek olur.
SORU - Sizce, İsrail ile ilişkilerinin gitgide bozulması, Türkiye'nin bölgedeki hareket yeteneğini etkileyen ve etkisini kısıtlayan bir faktör olabilir mi ? Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'tan çekilmesinden sonra, Türkiye'yi İran'la birlikte hareket eden bir ülke olarak mı, yoksa İran'ın yükselmesini dengeleyecek bir unsur olarak mı görüyorsunuz ?
CUMHURBAŞKANI - Türkiye'nin tüm taraflarla diyaloğu, uluslararası topluluğun barışa hizmet eden çalışmalarını güçlendiriyor. Olaylar üzerinde ağırlığını böylece hissettirebilir ve bölgenin barış ve istikrarına böylece katkıda bulunabilir. İşte bu nedenle Fransa, uzun süreli bir ilişki yürüten Türkiye ile İsrail'in, beraberce, diyalog yoluyla, tüm bölge için faydalı olan bu ilişkileri yeniden düzeltme çareleri bulabilmelerini arzu ediyor. Bunu söylerken, Türkiye'nin güçlü bir şekilde dahil olduğu barış sürecinin İsrail-Suriye kanadını da düşünüyorum.
İran'a gelince, bu büyük endişe arz eden bir konu. İran, uluslararası hukuku ihlal eden, nükleer silahların ve balistik füzelerin yaygınlaştırılması programlarını geliştirerek, aşırıcılığı besleyerek, İsrail'i haritadan silmeye çağrıda bulunarak bölgenin ve dünyanın güvenliğinde önemli bir sorun haline geldi. Fransa, Sayın Ashton tarafından yönetilen " Altılı " ortaklarıyla birlikte, nükleer krizin çözüme kavuşturulması konusunda tüm gücüyle çalışmaktadır. Türkiye, Tahran'la yürüttüğü diyalog vasıtasıyla İranlı yöneticileri nihayet uluslararası zorunluluklarına uymaya ve kendilerini izole etmektense işbirliği yoluna gitmeye ikna etmekte önemli bir rol oynayabilir. Bu beklenirken, müeyyidelerin artırılmasından başka bir alternatif yok. Şunu eklemek isterim ki, İran, bölgedeki birçok diğer ülke gibi, 2009 yılından bu yana birdenbire kesintiye uğrayan demokrasi ve açıklığa derin bir özlem duyuyor. Türklerin ve Fransızların, İranlı yetkililere halklarının mesajına kulak vermeleri gerektiğini ifade etme konusunda hemfikir olduklarını düşünüyorum.
SORU - Mısır'daki durumu ele alacak mısınız ? Türkiye ile Fransa Mısır için neler yapabilirler ? Olayları etkileyecek güce sahip misiniz ?
CUMHURBAŞKANI - Tabii ki, Fransa'nın ve Türkiye'nin büyük dostu olan Mısır'daki durumla ilgili konuşacağız. Ülkelerimiz Mısır halkının yanındadır ve halihazırdaki barışçıl geçiş döneminin devam etmesini ve bu geçiş döneminin, özgür ve şeffaf seçimler sonrasında demokratik kurumların tesis edilmesi ile sonuçlanmasını arzu ediyoruz. Biz, bölgede barış unsuru teşkil edecek bir Mısır'dan dünyanın vazgeçemeyeceğini düşünüyoruz.
Fransa, sanıyorum Türkiye gibi, genel olarak Arap dünyasındaki birçok ülkenin halkları tarafından ifade edilen demokrasi özlemlerini dikkat ve sempati ile gözlemlemektedir. Bu ülkelerde yakın zaman önce meydana gelen gelişmeler, Akdeniz için Birlik bünyesinde biraraya gelmiş tüm ülkelere reform gayretlerini, demokrasiyi ve hukuk devletini güçlendirme çabalarını destekleme çağrısında bulunmuştur. Paris'te gerçekleşen Akdeniz için Birlik zirvesi esnasında neredeyse üç yıl önce ortaya attığımız iddia ve Akdeniz için Birlik çerçevesinde uygulamaya koyduğumuz somut projeler her zamankinden daha ivedi ve gereklilik arz eden bir nitelik kazanmıştır.
Aynı zamanda diğer bölgesel dosyaları da ele alacağız. Özellikle de, ülkelerimizin son derece ilgili oldukları Lübnan dosyasını. Fransa, tıpkı Türkiye gibi, Lübnan'da bir sonraki hükümetin, başta Lübnan Özel Mahkemesi konusunda olmak üzere, uluslararası taahhütlerine saygı içinde tam bir bağımsızlık ve egemenlik sağlamasına büyük bir önem vermektedir.
SORU - Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine karşısınız. Peki, niçin müzakerelerin devam etmesini destekliyorsunuz ? Niçin müzakerelere son vermiyorsunuz ? Yoksa bu sorumluluğu almak istemiyor, Türkiye'nin " yeter artık " diyerek havlu atmasını mı bekliyorsunuz ? Türkiye'nin bir gün bu tam üyelikten vazgeçeğini düşünüyor musunuz ?
CUMHURBAŞKANI - Bu konudaki tutumumu daha önce dile getirdim. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında zaten eşsiz olan bu ilişkiyi daha yoğun, daha sıkı olması için derinleştirmek bir gerekliliktir. Bu yönde somut ve pragmatik bir şekilde çalışmalıyız. Halihazırdaki müzakereler, bu gerekli derinleşmeyi devam ettirmek için bir araçtır