Çorum’da Gelişen Türkiye’de Demokrasi Paneli
Çorum’da Hitit Sanayici ve İşadamları Derneği (HİTİTSİAD) tarafından "Gelişen Türkiye’de Demokrasi" konulu bir panel düzenlendi.
Oturum başkanlığını Araştırmacı Yazar M. Faruk Mercan’ın yaptığı panele Prof. Dr. Mehmet Altan, Doç. Dr. Önder Aytaç ve Doç. Dr. Emre Uslu konuşmacı olarak katıldı. Prof. Dr. Mehmet Altan, Türkiye’de Genç Osman döneminden bugüne bir değişim ve dönüşüm yaşandığını ancak bir türlü istenilen noktaya gelinemediğini söyledi. Altan, Türkiye’deki değişimin yadsınamayacak kadar önemli ve değerli olduğunu ancak bu değişimin kalıcı olması için kurumsallaşması ve daha ileri düzeye taşınması gerektiğini belirtti.Bunun için ülkede gelinen nokta ile diğer dünya ülkelerinin kıyaslanması gerektiğini anlatan Altan, bu gerçekleşmediği taktirde değişimin siyasetin çıkarı doğrultusunda kaldığı için geri dönüşümün yaşandığını, bu geri dönüşümün yaşanmaması için kurumsallaşmanın önemi arttığına dikkat çekti. Türkiye kendi içerisinde gerilimli, bölünmüş, itiş kakışlı, herkesin birbirine yabancılaşmaya başladığı bir süreci yaşadığını anlatan Altan, "Gerginlik aşılmalı ortak noktalara gidilmeli. Siyasi olarak konuşulduğundabirleşemiyoruz. Yeni kriterlerin önemi hem Türkiye’de alınan mesafenin kat edilen yolun olumlu icraatın kalıcı olmasını sistemleşmesini ve bir daha geri dönmemesini ve daha da önemlisi kendini şuan itibariyle eskisi gibi egemen hissetmeyen kesimin rövanşına yol açmayacak sağduyuya yol açması lazım" diye konuştu. Değişim ve dönüşümün hedefinin netleştirilmesi gerektiğini anlatan Altan, "Dünle kıyaslandığında Türkiye her türlü alanda önemli adımlar atıldı. Fakat bunun propagandasını efsununu fazla şekilde içselleştirmeye başlarsak bunun kurumsallaşması ve sistemleşmesinden geri kalırız. Birde gergin bir rövanşın kapısını da açık bırakırız. Türkiye’de insan odaklı bir yaşamın hakim olması gerektiğini söyleyebilmeliyiz. Seçime gidiyoruz ancak 30 yıl önceki askeri darbenin siyasi partiler yasası ile seçime gidiyoruz.12 Eylül’ün siyaset kurumunu değiştirmeden Türkiye’deki demokrasiyi ne kadar değiştirebiliriz. Mağdurların başına gelenleri görmeden hiç yokmuş gibi varsayarak hep Ankara’yı ve yönetimi ve yöneticinin ikbalini konuşarak bu ne kadar kalıcı hale gelir. Bölük pörçük sistemli olmayan, değişimler yapılması Türkiye’deki ortamı gelecek açısından sağlıklı bulmuyorum. Propaganda övünme üstünden gidiyoruz ama eksiklikleri de gidermek lazım. Bunun içinde kıyaslama yapmak zorundayız. Türkiye’yi kendi ilekıyasladığımızda çok olumlu. Dünya ile kıyasladığımızda çok fazla çıkarmamız gereken ders var" şeklinde konuştu.Türkiye’de siyaset konuşulmasına rağmen insanların mağduriyetlerinin gündeme gelmeğini vurgulayan Altan, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Mağdur durumdakilerde mağdurla ilgilenmiyor. Topluca kurtulabileceğimizi düşünüyoruz. Türkiye’de topluca herkesin kurtulabileceğine yönelik bir inanç yok. Türkiye’de siyaset ’17 büyük ekonomiyiz’ diyor, kişi başı gelirde 57. olduğumuzu söylemiyor. Geliştiğimizi söylüyor ancak yaşam standartları sıralamasında 83. olduğumuzu söylemiyor. Olumlu yanların altını gereğinden fazla çiziyor ancak olumsuz insan odakla ı eksikliklerimizi söylemiyor."Doç. Dr. Önder Aytaç ise, meclisin bundan sonra tek başına anayasayı değiştirebilecek bir yapıyı kurduğu taktirde statükonun arkasına çekmiş olduğu yapılanmaya karşı adımlar atılabileceğini söyledi. Anayasa ve Anayasa’yı değiştirecek yapıların kaliteli siyasetçilerden oluşacak şekilde mecliste temsil edilmesi gerektiğini dile getiren Aytaç, "Bunun yapılmaması içinden Mart’tan Haziran’a kadar olacak süreçte çok kaotik yapı bağlamında adımlar atılacak olabilir. Oyunu bozma bağlamında herkes oturduğu yerdene olup bittiğini görüyor. Artık bir araya gelmesi mümkün olmayan insanlar satütkoyu istemesi söz konu olurken, statükoyu istemeyenlerde bir araya geliyor. Kendi irademizi sandıkta çok güçlü bir şekilde ifade edip ve bunu da Anayasayı değiştirebilecek anlamda meclise taşıyabilecek olursak seçtiklerimizden de hesap sorabiliriz. Bunu yapamıyorsak oyumuzun hakkını verebilecek entelektüel kendini geliştirmiş insanlar seçmemiz lazım. Bu yapılmazsa vesayet sistemi sizin seçtiğiniz insanları böcek gibigörebiliyor" şeklinde konuştu.Doç. Dr. Emre Uslu da Türkiye’de insanların genel olarak insanlar süreçleri aktörler üzerinden okuduğuna işaret eder, bu okumanın evrensel standartlar bakımından doğru bir okuma olmadığını belirtti. Demokratikleşmeyi aktörlerden bağımsız olarak tetikleyen faktörler bulunduğunu kaydeden Uslu, "Bu faktörlerin birisi dışsal faktörler. Buna Avrupa Birliği süreci diyoruz. AB sürecinde birkaç yıldır tökezliyoruz" dedi.Saray ahalisi olarak tanımladığı kesimlerin ilk defa 2007 yılından itibaren muhalefete düşmeye başladığını anlatan Uslu, "Henüz tam muhalefet değil. Henüz iktidara gelemediler. İnönü’nün sözüyle ’biz muhalefetiz ama kurumlar bizim elimizde’ mesajıyla kurumları kontrol ediyorlardı. Kurumları kontrol etmiş olması halkın seçtiği insanların bu kurumlarda söz sahibi olmasını engelliyordu. Halk 90’lı yıllarda seçiyordu gönderiyordu halkın ne olursan ol benim dediğimi yapacaksın diye söylüyordu. 2007 den sonrailk defa bu anlayış kırıldı" dedi. "Hınç duygusuyla bu insanlar iktidarlarımız elden gidiyor diye sokaklara döküldü" diyen Uslu, "İnkarcılık başladı. Halk bunları seçmiyor, ’göbeğini kaşıyan adamlar bunlar, Amerika getirdi bunları’ diyerek inkarcı mantık üzerinden komplo teorileri üretmeye başladı. Bunlar iktidarını kaybeden insanların psikolojik durumlarını gösteriyor. Daha sonraki gelen süreç çaresizlik süreciydi. Çaresizlik süreci şimdi görüyoruz. Kağıttan kaplan ifadesini bu çaresizlik sürecini gösteriyor. Çaresizlik sürecideaşıldıktan sonra bu kesimlerde normal muhalefete başlayacaklar. Demokrasilerde muhalefet olmazsa olmaz durumdur. Bunların normal muhalefet yapmaya başladıkları süreç artık hayat devam ediyor süreciyle beraber gelecek ve Türk demokrasisi daha da gelişecek. Baştakilere, aktörlere ve siyasi ihtiraslara rağmen Türkiye’nin geleceğini umutlu görüyorum" dedi.
Kaynak: İHA