Seta Washington Koordinatörü:arap Baharı'nı Erdoğan’ın Davos Tavrı Tetikledi
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Washington Koordinatörü Nuh Yılmaz, Arap Baharı`nı patlama noktasına getiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki göstermiş olduğu ulusal tavrı olduğunu söyledi.
Yılmaz, "Ben bu süreci( Post Davos) süreci olarak adlandırıyorum. Arap Baharı farklı noktalara gidebilir. Türkiye bu süreçte bölgede en erken tavır geliştiren ülke’ dir. B u bağlamda mezhepçilik tuzağına düşmemiştir." dedi.
Yılmaz, Eskişehir Birlik Vakfı Kültür Merkezi’nde "Arap dünyasındaki gelişmeler ve Türk dış politikası" konulu konferansta Türkiye’de en çok tartışılan konunun "Arap Baharının sürpriz mi yoksa komplo mu?" olduğu sorusu olduğunu vurguladı. "Ben bu durumun sürpriz olduğunu ve belli bir süre sonra kontrol altına alındığını düşünüyorum." diyen Yılmaz, Ortadoğu’da bir süredir değişim beklendiğini, bu nedenle bölgede siyasal krize cevap verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ancak Türkiye’nin herkesten önce bunu fark ederek çözüm üretmeye çalıştığını kaydeden Yılmaz, "Arap baharı yapısal krizin meydana geldiği bir patlamadır. Türkiye’nin, bölgede siyasal özne olmak nedir konusunu fark ederek bölgenin kaderini ele alma noktasında talep ortaya koyduğunu düşünüyorum." dedi.
Yılmaz, Arap Baharı sonrasında Amerika’nın bölgedeki operasyon gücünün belli oranda azalacağını, oryantalizmin dizginlenerek Araplarda 19. yüzyıldan kalma ifadelerin yerine özgürlük, adalet gibi kavramların ortaya çıkacağını ifade etti.
"ORTADOĞU’DA YENİ BİR DÜZEN OLUŞACAK"
Bölgedeki orduların ve askeri elitlerin yapısal olarak değişime, monarşilerin ise dönüşüme uğramak zorunda olduğunu işaret eden Yılmaz, siyasete müdahale tarzının ve klasik ittifakların değişerek Ortadoğu’da sonucu ne olursa olsun yeni bir düzen oluşacağını kaydetti.
Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin en erken tavır geliştiren ve en az hata yapan ülkelerden birisi olduğunu dile getiren Yılmaz, şöyle dedi: "Mısır konusunda Amerika çok siyaset değiştirdi. Türkiye ise tutarlı davranarak süreci yönetmeye çalıştı. Bunun yanında Türkiye’nin bu sıralar ağırlığını Ortadoğu’ya verdiği konuşuluyor. Aksine Türkiye Avrupa’yı gündeminden çıkarmadı. Rusya, Almanya, Yunanistan ve Ukrayna gibi ülkelerle anlaşmalar yapmaya devam ediyor. Nerede ticaret yapıp pozisyon oluşturuyorsa orasıyla ilişkileri sürdürüyor." diye konuştu.
Türkiye’nin İran’la olan ilişkisinin devletlerarası olduğunu belirten Yılmaz, Irak’ın geleceği konusunda İran’la dişe diş bir durumun yaşandığını, bu gerginlikte bile Türkiye-İran ilişkilerinin gerilip kopmadığının altını çizdi.
"ORTADOĞU’DA POST DAVOS SÜRECİ"
2011 yılının Ocak ayında Hasan Nasrullah’ın Ortadoğu’da en popüler lider olduğunu fakat şu anda çok gerilerde kaldığına hatırlatan Yılmaz şöyle konuştu: "İran’ın uyguladığı politika karşısında mezhepçi tepkiler verenler var. Türkiye şu anda mezhepçilik tuzağına düşmeyen tek ülke konumunda. Ortadoğu’nun kaderini şekillendiren en belirleyici şey, Türkiye’nin bu pozisyonunu korumasıdır. Arap dünyasını baasçılar ve monarşiler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Aralarında nitelik farkı vardır. Arap Baharını patlama noktasına getiren Erdoğan’ın Davos’taki göstermiş olduğu ulusal tavrıdır. Ben bu süreci ( Post Davos) süreci olarak adlandırıyorum. Arap Baharı farklı noktalara gidebilir. Bundan sonra inisiyatifi eline alan aktörler yenilseler bile başka taleplerle gündeme geleceklerdir. Ve Baasçı yönetimler sürdürülebilir bir iktidara sahip olamayacaklardır."
Yılmaz, Türkiye-Mısır ilişkilerinin gideceği noktanın bölgedeki kaderi belirleyeceğini söyledi. "Mısır siyasi mücadele alanı durumunda. Mısır’ın kaderi bölgenin gideceği yolu gösterir. Baasçılık zorla halklara kabul ettirilemez." dedi.
Yılmaz, Eskişehir Birlik Vakfı Kültür Merkezi’nde "Arap dünyasındaki gelişmeler ve Türk dış politikası" konulu konferansta Türkiye’de en çok tartışılan konunun "Arap Baharının sürpriz mi yoksa komplo mu?" olduğu sorusu olduğunu vurguladı. "Ben bu durumun sürpriz olduğunu ve belli bir süre sonra kontrol altına alındığını düşünüyorum." diyen Yılmaz, Ortadoğu’da bir süredir değişim beklendiğini, bu nedenle bölgede siyasal krize cevap verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ancak Türkiye’nin herkesten önce bunu fark ederek çözüm üretmeye çalıştığını kaydeden Yılmaz, "Arap baharı yapısal krizin meydana geldiği bir patlamadır. Türkiye’nin, bölgede siyasal özne olmak nedir konusunu fark ederek bölgenin kaderini ele alma noktasında talep ortaya koyduğunu düşünüyorum." dedi.
Yılmaz, Arap Baharı sonrasında Amerika’nın bölgedeki operasyon gücünün belli oranda azalacağını, oryantalizmin dizginlenerek Araplarda 19. yüzyıldan kalma ifadelerin yerine özgürlük, adalet gibi kavramların ortaya çıkacağını ifade etti.
"ORTADOĞU’DA YENİ BİR DÜZEN OLUŞACAK"
Bölgedeki orduların ve askeri elitlerin yapısal olarak değişime, monarşilerin ise dönüşüme uğramak zorunda olduğunu işaret eden Yılmaz, siyasete müdahale tarzının ve klasik ittifakların değişerek Ortadoğu’da sonucu ne olursa olsun yeni bir düzen oluşacağını kaydetti.
Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin en erken tavır geliştiren ve en az hata yapan ülkelerden birisi olduğunu dile getiren Yılmaz, şöyle dedi: "Mısır konusunda Amerika çok siyaset değiştirdi. Türkiye ise tutarlı davranarak süreci yönetmeye çalıştı. Bunun yanında Türkiye’nin bu sıralar ağırlığını Ortadoğu’ya verdiği konuşuluyor. Aksine Türkiye Avrupa’yı gündeminden çıkarmadı. Rusya, Almanya, Yunanistan ve Ukrayna gibi ülkelerle anlaşmalar yapmaya devam ediyor. Nerede ticaret yapıp pozisyon oluşturuyorsa orasıyla ilişkileri sürdürüyor." diye konuştu.
Türkiye’nin İran’la olan ilişkisinin devletlerarası olduğunu belirten Yılmaz, Irak’ın geleceği konusunda İran’la dişe diş bir durumun yaşandığını, bu gerginlikte bile Türkiye-İran ilişkilerinin gerilip kopmadığının altını çizdi.
"ORTADOĞU’DA POST DAVOS SÜRECİ"
2011 yılının Ocak ayında Hasan Nasrullah’ın Ortadoğu’da en popüler lider olduğunu fakat şu anda çok gerilerde kaldığına hatırlatan Yılmaz şöyle konuştu: "İran’ın uyguladığı politika karşısında mezhepçi tepkiler verenler var. Türkiye şu anda mezhepçilik tuzağına düşmeyen tek ülke konumunda. Ortadoğu’nun kaderini şekillendiren en belirleyici şey, Türkiye’nin bu pozisyonunu korumasıdır. Arap dünyasını baasçılar ve monarşiler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Aralarında nitelik farkı vardır. Arap Baharını patlama noktasına getiren Erdoğan’ın Davos’taki göstermiş olduğu ulusal tavrıdır. Ben bu süreci ( Post Davos) süreci olarak adlandırıyorum. Arap Baharı farklı noktalara gidebilir. Bundan sonra inisiyatifi eline alan aktörler yenilseler bile başka taleplerle gündeme geleceklerdir. Ve Baasçı yönetimler sürdürülebilir bir iktidara sahip olamayacaklardır."
Yılmaz, Türkiye-Mısır ilişkilerinin gideceği noktanın bölgedeki kaderi belirleyeceğini söyledi. "Mısır siyasi mücadele alanı durumunda. Mısır’ın kaderi bölgenin gideceği yolu gösterir. Baasçılık zorla halklara kabul ettirilemez." dedi.