'Karşı tarafın 'Hurt Locker'ı'

Independent Film Quarterly, senaryosunu Avni Özgürel'in yazdığı 'Büyük Oyun'u böyle tanımlıyor. Kuzey Irak'ta çekilen ilk Türk filmi 'Büyük Oyun', Irak-Türkiye hattında yaşananların perde arkasını gösterme çabasında


ELİF TUNCA 
 

İSTANBUL - Gazeteci, senarist Avni Özgürel ve genç yönetmen Atıl İnaç birlikteliğinin ürününü ilk kez ‘Zincirbozan’da izlemiştik. 12 Eylül darbesine giden yolun politik dönemeçlerine odaklanan filmin ardından ikili bu kez daha da yakın bir gündeme eğildi, yanı başımızdaki Irak’a. Amerikan baskınında ailesini kaybeden Cennet’in, Kerkük’teki ağabeyine ulaşmak için önce Kerkük’e, oradan Türkiye’ye uzanacak yolculuğunda dönen ‘büyük oyun’a...
Türkiye vizyonundan önce Amerika ve Kanada’da, kapağında “Karşı tarafın Hurt Locker’ı” tanıtımıyla filmin DVD’si çıktı bile! Ne de olsa adını önce oralarda duyurdu; San Francisco Tiburon ve Los Angeles Güney Avrupa festivallerinden en iyi film, Doğu Afrika ZİFF Film Festivali’nden özel ödülle döndü. ‘Büyük Oyun’un parçalarını Avni Özgürel ve Atıl İnaç’la konuştuk.

‘Zincirbozan’dan sonra bu ikinci ortak çalışmanız. Siyasi görüşleriniz çok paralel olmasa böyle politik tavrı olan işlerde nasıl bir birliktelik yakaladınız?
Avni Özgürel: Yönetmen kelimesinin karşılığı Türkiye’de benim için Atıl’dır. Elbette çok değerli yönetmenler var ama çalıştığım, tanıdığım isimler arasında Atıl’dır. Atıl, ego problemi yaşamadan projeye inanıyor ve geliştirmek için fikir söylüyor, öneri getiriyor.
Atıl İnaç: Bizim için hiç problem yok ama ilk duyduğunda yadırgayanlar olabiliyor. Bu da tutuculuktan başka bir şey değil. Herkesin bir ezberi var, dışına çıkmak istemiyor.

Kuzey Irak şartlarında senaryoyu aynen çekebildiniz mi?
Özgürel: Senaryoyu Atıl biraz da sette şekillendirdi. Çünkü şartların ortaya çıkardığı durumlar vardı.
İnaç: Genel olarak bir güvenlik zafiyeti zaten var ama kontrol noktalarının dışına çıkınca, 2-3 gün Musul yakınlarında çalıştık, durum çok daha farklı. Bir de yan rolleri oradan bulmak için daha uzun kaldık biz.

Kuzey Irak’ta çekim yapmak?
İnaç: Erbil’de bir gazetenin genel yayın yönetmeniyle temas kurduk. Bahman Ghobadi’nin de yakın arkadaşıymış. Ve bir şekilde Irak’ta, Iraklılarla çekim yapabildik.
Özgürel: Seyirci ilk defa bu filmde Erbil çarşısını görecek, aynı zamanda son! Çünkü yok edildi artık.
İnaç: Irak’ta iki hafta kaldık. Bir gece Musul dışında 3-4 çadırın olduğu bir yerde çalışıyorduk. Gece koşullar çok değişiyor. Amerikan helikopterleri geçiyor ve ışık gördüklerinde ateş açıyorlarmış, bilmiyorduk. Seti kurduk; tabii koskoca ışıklar! Helikopterler geldi. Köylülerin paniğinden anladık ki çok riskli bir şey yapıyoruz. Herhalde helikopterdekiler de bize şaşırmıştır.
Özgürel: Manyak mı bunlar diye!
İnaç: 2003’te Amerika’dan Türkiye’ye dönmemde Irak’ın işgali önemli vicdani etkendi. Oradayken yardım kuruluşlarına destek olmaya, Irak’a gönüllü gitmeye çalışmıştım. Bu film gündeme gelince yıllar önceki bu niyetimi gerçekleştirme fırsatı çıktı. Tabii gerçekleştirme derken, gidip çekim yapamadan dönebilirdik veya hiç dönemeyebilirdik!
Özgürel: Orada bir işgal var, işgalin de ötesinde insanların aileleri, kimse kalmamacasına, yok edilmiş. Kadınlar tecavüze uğramış! Her şeyini kaybeden insandan daha büyük silah olmaz. Kaldı ki bu direnişin bir kanadını, kendine gerekçe oluşturmak isteyen istihbarat örgütleri yönlendiriyor. Tabii ki insanlar bunun, kullanıldıklarının farkında değil.

Filmin hikâyesi de bu. Arkada kalan, ilk bakışta görünmeyen taraflara mı işaret ediyor ‘Büyük Oyun’ tanımlaması?
Özgürel: Oyunun büyüklüğü bu zaten! Hakiki bir acıyı kendine gerekçe yapmaya çalışan bir Amerikan, Batı anlayışını teşhir ediyoruz.

Baş karakter Cennet, Irak’ı mı Irak Türkmenlerini mi temsil ediyor? Böyle bir ayrım, filmin mesajı açısından önemli mi?
Özgürel: Irak’ta Amerikan işgalinden sonra ailesini kaybetmiş bir kızı temsil ediyor sadece.
İnaç: Siyaseten doğruculuk yapmamakta mutabıktık. Siyaseten doğru klişeler var, bunları kullanınca ajitasyon gücü ele geçiriyorsunuz. Etnik grup hikâyesi olarak Kürtlerle ilgili bir mağduriyet hikâyesi anlattığınızda dünya film festivallerinde artı 100’le başlıyorsunuz. Bu, samimi olmanın ötesinde, bir maden haline geldi. Dolayısıyla zinhar böyle bir şey yapmamak üzere yola çıktım. Politik bir görüş ya da verilmek istenen bir alt mesajın taşıyıcısı olma durumu yok.
Özgürel: Bu kızın Türkmen oluşunun altı çiziliyor değil. Diğer gruplar da özellikle vurgulanmıyor. Konuşmasından çıkarmak çok da mümkün değil. Türkçe konuşan mutlaka Türkmen değil. Kürtçe orada en pratik anlaşma dili. O yüzden bu bir Türkmen hikâyesi değil. Mesela Kanada’da bu filmi bir tek Kürt bile yadırgamadı.