Yavuz Semerci: Baykal kimin avukatı?

Haber Türk gazetesi yazarlarından Yavuz Semerci Adana'da yapılacak Belediye Başkan seçimi çalışmalarını değerlendirdi.


İşte Yavuz Semerci'nin köşe yazısı;

Deniz Baykal’ın Adana’da seçim istemesini yadırgadım.

Nedeni çok basit: Oranın seçilmiş bir başkanı var: Aytaç Durak...

Yıllardır olduğu gibi halk yine onu seçti.

İçişleri Bakanlığı, Aytaç Durak hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddialarını ciddi buldu ve görevden aldı.

Müfettişler sorup soruşturacak, hakkındaki iddiaların gerçekçi olup olmadığını tespit edecekler.

Buraya kadar normal bir prosedür.

Ancak şu anda Adana’da bir seçim istemek, seçilmiş bir başkanı peşinen suçlu kabul etmek anlamına gelmiyor mu?

Durak’ı tanımam. Hayatımda Adana’ya iki kere gittim. Ne yapmış, nasıl bir hizmet vermiş bilmem. Ama yıllardır belediye başkanı seçilmesi, halkın kendisini sevdiğinin açık göstergesi. “Halkın sevdiği kişiler yolsuzluk yapmaz” diye bir kural yok. Yolsuzluğu ispat edilenlerin de başkan kalması mümkün değil.

O zaman herkes gibi Deniz Baykal’ın
da yargının vereceği kararı beklemesi gerekmiyor mu?

Bu arada Adana Belediye Meclisi, Durak’ın yerine vekâleten birini atayacak.

Başbakan Tayyip Erdoğan’a da Baykal’ın önerisini sordular. “Hukuken mümkün değil. Eğer böyle bir yol varsa getirsin CHP formülü konuşalım. Ancak o zat hapis cezası alır ise başkanlığı düşer. O ana kadar Adana’yı vekâleten birisi yönetecek. Bildiğim kadarıyla uygulama böyle” dedi.

Yani, kim olursa olsun, hukuki dayanağı olmadan, suçlu olduğu henüz belli olmayan birisinin hakkını gasp etmek, yerine birini seçmeye çalışmak, linç duygusuna yenik düşmek, Baykal’a yakışmadı... Bu istek, vicdanlara uygun gelebilir. Sempatik de görünebilir.

İyi de yargılama sonunda Durak suçlu çıkmazsa ne olacak?

Hukuku çiğnemek yerine, Adana’nın 4 yıl vekâleten yönetilmesini tercih ederim şahsen...

Ayrıca, anamuhalefet partisi başkanının bile temel bir hakkı çiğnemekten çekinmediği bir ortamda kime ne anlatacaksınız ki...

Tekel işçileri...
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsam, Tekel işçilerini Ankara girişinde karşılar, çiçek verirdim. Ve onlara, “Hoş geldiniz ama boşuna geldiniz. Taleplerinizi karşılamamız mümkün değil” derdim. Ve 78 gün Ankara’da hiçbir taşkınlığa yol açmadan demokratik haklarını, sınıfsal mücadelelerini takdir ettiğimi söylerdim.

Kendim gidemezsem, bakanımı gönderirdim. Hiçbir şey yapmıyorsam, “böyle bir meydan okuma” ihtiyacı hissetmezdim. Biber gazlarıyla onların parklarda sıkıştırılmasına izin vermezdim. Kendi sendikalarını ziyaret etmelerini engellemezdim. Engelleyenleri de affetmezdim...