Erdoğan'a Özdemir Asaf'ın şiiriyle cevap verdi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ABD'de onaylanan Ermeni tasarısı ile ilgili olarak 'Biz iyi niyetle hükümete hep uyarılarda bulunduk ama maalesef bu noktaya gelinmiştir. Anayasa ABD'de değil Türkiye'de hazırlanır' dedi.

CHP Lideri Deniz Baykal’ın grup toplantısında yaptığı açıklamalar şöyle:

Önce Elazığ'daki deprem dolayısıyla üzüntüleri paylaşıyorum. Pek çok yaralı ölen ve hayvan varlığı zarar gördü. Ciddi facia yaşandı. Bütün milletimize geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. 6 büyüklüğünde depremde 51 ölü ciddi ayıptır. Bunu siyasete sokmadan milletçe atılması gereken adımları atmalıyız. Umarım iktidar bir afet planı yapar.

Dün dünya kadınlar günüydü. Ben bu sene dünya kadınlar gününü çoluk çocuğunun rızkı için Ankara'nın soğuğunda direnen TEKEL işçisi kadınlara adamak istiyorum.

Dünya Kadınlar Günü diyoruz ama aslı Dünya Emekçi Kadınlar Günü'dür. 1857'te polis grev yapan kadınları fabrikada kuşattı, ağır kayıplar yaşandı. Sosyalist Enternasyonal’de sol düşüncenin temelini onlar attı, hatırlatmak isterim- emekçi kadınlar günü olarak kutlandı, Daha sonra Birleşmiş Milletler de kabul etti. Türkiye'de Cumhuriyet kurulmadan Emekçi kadınlar günü olarak kutlanmıştı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 4 yıl bu kutlamalar yasaklandı.

Türkiye'de çalışan kadınlarla ilgili sorunlar artmıştır. Ekonomik krizde ilk darbe yiyen kadın olmuştur. 99'dan bu yana, ekonomik krizle de ilgili olmadan, siyasi yaşamın bir getirisi olarak iş yaşamının dışına atılmıştır. Bugün kadınlar evde ya da tarlada ücretsiz işçi konumuna girmiştir.

Ekonomideki gelişmelere kısaca göz atarsak, Türkiye'nin umut verici ilerlemeyi gerçekleştirememiş olduğunu görüyoruz.

Geçenlerde enflasyon rakamları açıklandı. Uzun süredir ilk kez çift rakamlı enflasyona ulaştık. Gelecek için tehlikelidir. Faizleri de yukarı çekecektir. Dikkatli olmalıyız.

CHP iktidarında öncelikle ele alacağımız kesimlerin başında ülkemizin çiftçileri gelecektir. Çiftçi borç içinde Ziraat Bankası yüzyılın en büyük karını yapmış. 3,5 katrilyon. Bunun bir anlamı yok mu? Yani aynı şeyi diğer bankalar bakımından bakın. Sanayi yüzde 6 küçüldü. Ama bütün bankalar kar ediyor. Bu AKP'nin politikasının insan odaklı olmadığını, rant, faiz odaklı olduğunu gösteriyor. Amerika'da bankalar battı, vatandaşlar zarar gördü. Ama Türkiye'de vatandaş zarar gördü, bankalar karlı çıktı. Başbakan bu kriz bizi teğet geçti diyor. Sen eğer bankacının adamıysan teğet geçti, çiftinin adamıysan teğet geçmedi.

ABD Kongresinde kabul edilen Ermeni Tasarı'sı çok önemli. Hep bu konuda iyi niyetle yol gösterdik. İyi niyetle yapmaması gereken adımları konusunda uyarılarda bulunduk ama maalesef bu noktaya gelindi. Bu Amerikan kongresinde Türkiye'ye ya da Osmanlı'ya yönelik karar tasarılarının konuşulmasının ilginç bir tarihi var. Taa 1890 yılından itibaren yani ortada daha 1915 olayları yokken, ABD kongresi sürekli olarak Türkiye'deki Ermeni konusuna yönelik ilgi sergilemiştir. 1890'da Erzurum'da Ermeni isyanı çıkmasıyla Amerikan kongresi ne oluyor orada diye sahip çıkmış.

Daha 1915 yaşanmamışken 1890 tarihinde Osmanlı Devleti’ni katliam yapmakla suçlamış. 1909'daki adana isyanı sırasında ABD kongresinin bu konuya yaklaşımı biraz daha farklı olmuş, kongre iki savaş gemisini gözdağı vermek için Türkiye kara sularına göndermiş. 1915'ten önce yaşananlar böyle.

ABD'NİN HEDEFİ ATATÜRK

Yani hedef sadece Osmanlı dönemi değil, Türkiye cumhuriyeti dönemi. Yani Atatürk de hedeftedir. Ne kadar karalayıcı. Bunun 1915'le alakası yok... Bu olay tarihe yönelik bir suçlama olmanın ötesinde, Türkiye'nin bundan sonraki politikasını belirlemek için bir levye olacaktır. Yani gelecek için artık bunu bir tehdit olarak kullanmak mümkün hale getirilmiştir.

Yapılması gereken hiçbir tarihi gerçekliğe uymayan, bir aldatmaca olan derhal o protokollerin artık anlamını kaybettiğini söyleyip meclis gündeminden geri çekmektir.

Türkiye'de ciddi bir hukuk sorunu var. Milyonlarca vatandaş kendi devletiyle davalı. Türkiye'nin daha kadastrosu oturmamış, zilliyetli mülkiyet düzeni oturmamış. Hukuk dediğiniz bu, vatandaş malından, canından emin olacak. Kuşaklar boyu yaşıyor ama hala malına mülküne sahip değil. Her an birisi çık diyebilir.

Anayasa bir siyasi partinin kendi özel meselesi değildir. 70 milyonun işidir, onların geleceklerinin işidir. Ben istediklerimi parlamentoda yapıp geçeyim düşüncesi doğru değildir. İşbirliğine açık anlayışla yapmak lazım. Gümrükten mal kaçırır gibi, selin önünden kütük kapar gibi Anayasa değişikliği yapmak doğru değildir.

HSYK'yı ve Anayasa Mahkemesi'ni RTÜK'e benzetmelerine kimse müsaade edemez. Ama başbakan olur olur bal gibi olur diyor, bize şarkı söylüyor.
Başbakana Özdemir Asaf'ın şiiriyle cevap vereyim:

İnsansız adalet olmaz
adaletsiz insan olur mu
olur olmaz mı
ama olmaz olsun

Başbakan olur olur diyor ya nasıl olur? Habur kapısında olduğu gibi olur. O protokole imza atma dedik, olur olur dedin, attın, ne oldu? 2004'de AB'de atma o imzayı güney Kıbrıs'ı tanımayı taahhüt ediyorsun dedik. Olur olur dedi. Şimdi tıkandık kaldık. Bu hep böyle olur. Ben yaptım oldu dersin olanlar olur. Bak hızlı tren ben yaptım oldu dedin, bak 38 vatandaşımız canını kaybetti. Belediye başkanıyken planlarla oynama dediler. Ben yaparım dedin. Dere yatağına tır parkı yaptırdın, aile yakınlarına verdin sel bastı 31 ölü. Oldu ama bal gibi olmadı, çok acı oldu

Anayasa Mahkemesi başkanı "tutuklamalarla ilgili eleştiriler var. Hiçbir şey söylemeden aylarca içerde yatanlar var. Bu eleştirilerde ciddi haklılık payı var. Önemli olan tutuklamanın cezalandırma aracı olarak kullanılmaması. Adil yargılamanın çabuk gerçekleşmesi önemli. İçerde aylarca kimseyi tutuklu olarak tutamazsınız, sonra da pardon diyemezsiniz. Eğer siz bu tutuklamayı gereksiz uzatırsanız insan hakları ihlalidir" diyor. Bunlar kimin döneminde oluyor? Başbakana rağmen mi bu şikâyetler yaşanıyor.

Bir süre önce Türkiye'de Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay başkanı buluştu. Buluşmadan sonra şunlar oldu:

1) Bir süre önce gözaltına alınan iki kuvvet komutanı ve bir ordu komutanı salıverildi. Bu zirveden sonra bu tahliyeler gerçekleşti.

2) Genelkurmay'la ilişkili olarak iki önemli açıklama yapıldı. Bu açıklamalardan birisi de "İrtica eylem planı"nın orjinal olabileceğini söyledi. Ve savcılık Dursun Çiçek'in tutuklanması için harekete geçti. Mahkeme gerek yok dedi. Böyle bir kanaatin bu aşamada ifade edilmesi için kamuoyunu tatmin edecek bir araştırmanın yapıldığını söylemek mümkün değil.

Parmak izi araştırmadan Genelkurmay o araştırmayı yapıyor. Bir belgenin üzerinde parmak izi var mı yok mu? DNA ve Parmak izi araştırması matematiksel bir kesinlikle sonucu verir.
İmzanın atıldığı kalemin cinsi araştırılmalıdır diyor, bunlar yapıldı mı? Hayır. İstanbul ve Ankara'daki mahkemeleri bile tatmin etmeyen verilerle bu suçlamanın varit olabileceği genelkurmay tarafından açıklandı. Dursun Çiçek'le ilgili olarak amirlerini yanıltmak suçlamasıyla dava açılacağı da söylendi.

Eğer Genelkurmay'da bir irtica eylem planı hazırlanmışsa bunun gerçekten ortaya çıkması lazım, yarım yamalak değil, gerçekten, yukarıdaki siyasi pazarlıklarla değil.

Bu arkadaş genelkurmayın kalbinde çalışıyor. Eğer orada gerçekten bu belge hazırlanmışsa onun önünü arkasını aydınlatmak durumundayız. Kamuoyuyla oyuncakla oynar gibi oynayamazsınız. Ciddi olacaksınız. Adaletin gereği neyse onu yapacaksınız.

İkinci gelişme ise şöyle: İstanbul'daki tatbikat senaryosu uygulamasıyla ilgili gene genelkurmayın atadığı bir bilirkişinin ataması çıktı. O raporda çok ilginç ifadeler var. "Kara kuvvetleri komutanlığının emrine rağmen alternatif harekât planlarına ağırlık verilmiş. Plandaki olasılığı en yüksek senaryo bölümü Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan gizlenmiş" Yani bundan 7 yıl önce İstanbul'da 1. ordunun yaptığı tatbikatın emirlere uymayan bir şekilde yapıldığı 7 yıl sonra bu davadan sonra tespit edilmiş. 7 yıl önceki yanlışlıkların adı şimdi konulmaya çalışılıyor. Yapılan usulsüzlükler 7 yıl boyunca komutanlıklar bundan haberdar olmamış, bu yanlışlıkların hesabı kimseden sorulmamış, kimseye soruşturma açılmamış. Günün birinde Türk silahlı kuvvetlerine karşı bir psikolojik hareket ortaya çıktıktan sonra fark edilmiş ki İstanbul’da 1. ordu komutanlığında yapılan işler yanlış... Türkiye’den adalet manzaraları...

Bir önemli belge de Erzincan başsavcısı ve 3. ordu komutanı hakkında yürütülen dava konusu... Bir haftada hazırlanan iddianameye bakınca görüyoruz ki 12 tane gizli tanığın iddialarıyla bezenmiş. 61 sayfalık bir iddianame. "Şüpheli Saldıray Berk: 3. Ordu komutanı Saldıray Berk Erzincan'daki alevi köylerle özel olarak ilgilenmekte, ordunun imkanlarını kullanmakta. Yaptığı yardımlar nedeniyle dedeler tarafından sevilmektedir." diyor ki Ergenekon Terör Örgütü'nün lideri durumundaki şüpheli Saldıray Berk'in amacını ortaya koymaktadır.

Bir ordu komutanın mezhep ayrımcılığı yapması Ergenekon silahlı terör örgütünün ülkemizde yaşayanlar arasında çatışma çıkararak, toplumsal barışın bozulması, yürütme organlarının zafiyete düşürülerek ülkede kaos ortamı yaratılarak askeri darbeye zemin hazırlanması... " Tüm bunlar bir okula yardım yapıldı diye olacakmış... Yazıklar olsun, yazıklar olsun!

Tek çare bu zihniyeti bir an önce iktidardan uzaklaştırmaktır.