Mahfi Eğilmez :Avro mu dolar mı derken
Radikal köşe yazarı Mahfi Eğilmez bugünkü köşesinde avro ve doları değerlendirdi.
Merkez Bankaları’nın döviz rezervi olarak bulundurmak istedikleri yabancı paralara rezerv para deniyor ve bunların başlıcaları dolar, avro, yen, sterlin ve İsviçre frangı olarak sıralanıyor. Bunlar arasında rezerv para olarak ağırlık kuşkusuz dolar ve avroya ait bulunuyor. IMF’nin bir raporundan derlediğim aşağıdaki tabloda dolar ve avronun toplam dünya resmi rezervleri içindeki paylarını sunuyorum. Tabloya dikkat edilecek olursa krizle birlikte toplam rezervler içinde doların payı düşerken avronun payı artış göstermiş bulunuyor.
Geçen hafta ABD ekonomisinin beklenenden biraz daha iyiye gittiğine buna karşılık Avro bölgesinin biraz daha kötüye gittiğine ilişkin gözlemlerle geçtiği için avro dolar karşısında değer kaybetti. Bu haftaya girerken görünüm biraz değişti. Bu değişimdeki temel neden AB liderler zirvesinden Yunanistan’a destek kararı çıkması oldu. Angela Merkel’in Yunanistan’ın AB tarafından kurtarılmasına sıcak bakmamasına karşılık Nicolas Sarkozy de IMF’nin Avro bölgesinin ekonomik sorunlarına ve oradan giderek politika belirlemesine karışmasına sıcak bakmayan görüşleri bir noktada uzlaşmaya varınca karma bir çözüm çıktı ortaya. Buna göre IMF hem parasıyla hem de önerileriyle işin içinde bulunacak ama desteğin maddi yönü ve politika belirleme yönü açısından ağırlığı AB ülkelerinde olacak. Yunanistan için ihtiyaç halinde kullanılmak üzere 22 milyar avroluk bir fon oluşturulması planlanıyor. Yunanistan eğer uluslar arası piyasalardan borçlanmakta zorlukla karşılaşırsa bu fon devreye sokulacak. Bu mekanizma IMF’nin krizden sonra yürürlüğe soktuğu esnek kredi kolaylığı (FCL) adlı imkâna çok benziyor. Destek hazır ama kullanılması zorunluluğu yok. Yabancı yatırımcılara karşı bir çeşit sigorta işlevi görüyor.
Bu planla ilgili en ağır tepkiyi başlangıçta Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet verdi. Trichet, IMF’nin AB’nin ekonomik sorunlarına karıştırılmasına karşı çıktı. Aslında bu tepkide haklıydı. Çünkü IMF ile yapılacak bir programın bir ayağı da ister istemez Avrupa Merkez Bankası olacak. Nasıl ki bizde IMF programının muhatapları Hazineden sorumlu bakan ile Merkez Bankası Başkanı ise avro üyesi ülkelerden birisi konu olduğunda ister istemez Avrupa Merkez Bankası da işin içinde olmak zorunda. Çünkü ülkelerdeki Merkez Bankaları Avrupa Merkez Bankası’nın şubesi niteliği taşıyor ve politika üretimi Avrupa Merkez Bankası’nın merkezine ait bulunuyor. Bu da kuşkusuz bankanın izlediği para politikasının IMF denetimine açılması anlamını taşıyor.
Ne var ki Trichet tepkisinin arkasında duramadı ve aynı gün verdiği ikinci demeçle Yunanistan’a destek kararının yerinde olduğunu söyledi. Sonuçta bu peş peşe yapılan çelişkili açıklamalar hem AB ve Avro Birliği’nin hem de Avrupa Merkez Bankası ve Trichet’nin kredibilite kaybetmesine yol açtı. Karardan Yunanistan mutlu görünüyor. Bu kararın açıklanmasının ardından dünya piyasalarında endişelerin biraz olsun azaldığı günler yaşandı. Buna karşılık dolar avro paritesinde önemli bir değişim yaşanmadı. Yani avro, Avro Bölgesi’ndeki olumlu gelişmelerden çok ABD’deki olumsuzluklarla prim yapıyor gibi bir görünüm içinde bulunuyor.
Krizin Avro Bölgesi’ni sarsması sonucu dolardan avroya geçiş eğiliminde bir geri dönüş yaşanıp yaşanmadığını tablodaki oranlar 2010 yılının ilk çeyreği için güncellendiğinde göreceğiz.
Geçen hafta ABD ekonomisinin beklenenden biraz daha iyiye gittiğine buna karşılık Avro bölgesinin biraz daha kötüye gittiğine ilişkin gözlemlerle geçtiği için avro dolar karşısında değer kaybetti. Bu haftaya girerken görünüm biraz değişti. Bu değişimdeki temel neden AB liderler zirvesinden Yunanistan’a destek kararı çıkması oldu. Angela Merkel’in Yunanistan’ın AB tarafından kurtarılmasına sıcak bakmamasına karşılık Nicolas Sarkozy de IMF’nin Avro bölgesinin ekonomik sorunlarına ve oradan giderek politika belirlemesine karışmasına sıcak bakmayan görüşleri bir noktada uzlaşmaya varınca karma bir çözüm çıktı ortaya. Buna göre IMF hem parasıyla hem de önerileriyle işin içinde bulunacak ama desteğin maddi yönü ve politika belirleme yönü açısından ağırlığı AB ülkelerinde olacak. Yunanistan için ihtiyaç halinde kullanılmak üzere 22 milyar avroluk bir fon oluşturulması planlanıyor. Yunanistan eğer uluslar arası piyasalardan borçlanmakta zorlukla karşılaşırsa bu fon devreye sokulacak. Bu mekanizma IMF’nin krizden sonra yürürlüğe soktuğu esnek kredi kolaylığı (FCL) adlı imkâna çok benziyor. Destek hazır ama kullanılması zorunluluğu yok. Yabancı yatırımcılara karşı bir çeşit sigorta işlevi görüyor.
Bu planla ilgili en ağır tepkiyi başlangıçta Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet verdi. Trichet, IMF’nin AB’nin ekonomik sorunlarına karıştırılmasına karşı çıktı. Aslında bu tepkide haklıydı. Çünkü IMF ile yapılacak bir programın bir ayağı da ister istemez Avrupa Merkez Bankası olacak. Nasıl ki bizde IMF programının muhatapları Hazineden sorumlu bakan ile Merkez Bankası Başkanı ise avro üyesi ülkelerden birisi konu olduğunda ister istemez Avrupa Merkez Bankası da işin içinde olmak zorunda. Çünkü ülkelerdeki Merkez Bankaları Avrupa Merkez Bankası’nın şubesi niteliği taşıyor ve politika üretimi Avrupa Merkez Bankası’nın merkezine ait bulunuyor. Bu da kuşkusuz bankanın izlediği para politikasının IMF denetimine açılması anlamını taşıyor.
Ne var ki Trichet tepkisinin arkasında duramadı ve aynı gün verdiği ikinci demeçle Yunanistan’a destek kararının yerinde olduğunu söyledi. Sonuçta bu peş peşe yapılan çelişkili açıklamalar hem AB ve Avro Birliği’nin hem de Avrupa Merkez Bankası ve Trichet’nin kredibilite kaybetmesine yol açtı. Karardan Yunanistan mutlu görünüyor. Bu kararın açıklanmasının ardından dünya piyasalarında endişelerin biraz olsun azaldığı günler yaşandı. Buna karşılık dolar avro paritesinde önemli bir değişim yaşanmadı. Yani avro, Avro Bölgesi’ndeki olumlu gelişmelerden çok ABD’deki olumsuzluklarla prim yapıyor gibi bir görünüm içinde bulunuyor.
Krizin Avro Bölgesi’ni sarsması sonucu dolardan avroya geçiş eğiliminde bir geri dönüş yaşanıp yaşanmadığını tablodaki oranlar 2010 yılının ilk çeyreği için güncellendiğinde göreceğiz.