Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi Sempozyumu

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yargının toplumun bir kesiminde sosyal, siyasal ya da duygusal kopuş yaratacak davranışlara neden olamayacağını belirterek, ''Kendi yandaşlarına, inancına ya da ideolojisine daha iyi servis yapabilmek için yargı bağımsızlığının arkasına saklanmak, hukuk ahlakının kabul etmeyeceği bir büyük onursuzluktur''

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yargının toplumun bir kesiminde sosyal, siyasal ya da duygusal kopuş yaratacak davranışlara neden olamayacağını belirterek, ''Kendi yandaşlarına, inancına ya da ideolojisine daha iyi servis yapabilmek için yargı bağımsızlığının arkasına saklanmak, hukuk ahlakının kabul etmeyeceği bir büyük onursuzluktur'' dedi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Sheraton Otel'de düzenlenen 'Yüksek Yargı Kurumlarının Avrupa Standartları Bakımından Rollerinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi'nin açılış konferansında bir konuşma yaptı. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, adil yargılanma ve ağır işleyen bir yargı sistemine ilişkin konularda toplumda önemli bir duyarlılık oluştuğunu ve endişe ile izlenen bu sorunlara acil çözüm getirilmesinin ilgililerden beklendiğini kaydeden Kılıç, bu konularda gerekli düzenlemeler yapılması
için tüm çağrıların sonuçsuz kaldığın ifade etti. Her fırsatta yargı, siyasi partiler seçim sistemi, özgürlükler ve demokratik alanın genişletilmesi gibi konularda değişiklik önerileri, toplumun tüm kesimlerince dile getirilmesine rağmen gerekli adımların atılmadığına işaret eden Kılıç, "Korkmadan konuşabilmeyi, öfkelenmeden tartışabilmeyi beceremediğimiz için farklı görüşler arasında olması gereken diyalogları maalesef kuramadık. Kuvvetler arasında yaşanan sınır çatışmalarını büyüterek toplumu taraf
olmaya zorladık. Gerilimsiz bir ortamda yargının sorunlarına ilişkin yapılması gerekenler yapılamadı. Sorunları çözmesi gerekenler de yargı reformunu ancak siyasi kavgaların ve siyasi sonuçların sıcak ortamında hatırladılar. Bu sıcak ortamda yargının sorunlarını tartışan başka odaklar ise yargıyı ele geçirme itirazları ve ithamları arasında çözümsüzlüğü güvence altına aldılar. Oysa bu kadar farklılıkların yaşandığı bir ülkede birlikte yaşama ortamını sağlayacak olan tek gücün yargı olduğu bilinmeliydi.
Taraf olmaya zorlanan bir yargının, bu görevi yerine getirmesi düşünülemez. Unutmayalım ki demokratik, laik bir hukuk devletinin alın yazısı gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığına bağlıdır" diye konuştu.
Hangi kutsal düşünce adına olursa olsun yargının taraf olması ya da bu görüntüyü vermesinin asla kabul edilemeyeceğini vurgulayan Kılıç, şunları söyledi:
"Yargı, toplumun bir kesiminde sosyal, siyasal ya da duygusal kopuş yaratacak davranışlara neden olamaz. Tarafsızlığını koruyamayan bir yargı, bu nedenle mağdur ettiği insanların ancak öfke ve isyan duygularını kabartır. Yargının kapısında hak isteğini haklamak, hiç kimsenin hakkı olamaz. Toplum yargıçtan adil yargılama yapmasını ve tarafsız kalmasını istiyor. Kendi yandaşlarına, inancına ya da ideolojisine daha iyi servis yapabilmek için yargı bağımsızlığının arkasına saklanmak, hukuk ahlakının kabul
etmeyeceği bir büyük onursuzluktur. Devlet gücünü kullanan kim olursa olsun, hukuk dışına çıktığında hesap vermek zorunda olduğunu bilmelidir. Bu güç, hukuk dışına çıkılarak toplumu hizaya getirme aracı olarak kullanılamaz. Kamu gücünün emanet edildiği görevliler, bunu kullanarak toplumu tehdit etme, korkutma, sindirme hakkına sahip değildir. Yargı yetkisini kullananların adil yargılama yaptığını, tarafsız kaldığını ve herkesin güvencesi olduğunu topluma hissettirme borcu vardır. Zaten yargı bağımsızlığı da
bunun için değil midir? Yargının başına buyrukları hukuk içine çekmesi için güçlü olması gerekmesi tartışmasızdır. Toplumu arındırmanın yolu budur. Hukuka bağlı olmayan kirlenmiş vicdanlarla bu görevin yerine getirilmesi beklenemez. Türk milleti adına kullanılan yargı yetkisinin hiç kimseden esirgenmeden ve geciktirilmeden kullanılması, yargısal sorumluluğun bağımsızlıktan ayrı düşünülmemesini zorunlu kılmaktadır.''
Aynı konferansta konuşan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ise, Türkiye'de yüksek yargı kurumlarının deneyimlerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hakimlerinin deneyimleri ile yuvarlak masa toplantılarında birleştirilmesinin olumlu tablolar ortaya çıkaracağını söyledi. Her yıl Yargıtay içtihatlarında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne atıfta bulunan karar sayısında hızlı bir artış yaşandığını ifade eden Gerçeker, 2006'da 773, 2007'de 3 bin 120, 2008'de 5 bin 154, 2009'da ise 3 bin 471 kararda AİHS'nin
referans gösterildiğine işaret etti.
Türkiye'nin temel hak ve özgürlükler konusunda 1987'den bu yana 9 kez anayasa değişikliği gerçekleştirdiğini belirten Gerçeker, bu değişikliklerin temelinde gelişen dünya hukuk standartlarının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının en etkili faktörler olarak yer aldığını kaydetti. Bu çerçevede en önemli değişikliğin 7 Mayıs 2004 tarihli ve 5170 sayılı yasa ile Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasına yapılan ekin olduğunu kaydeden Gerçeker, buna göre yürürlüğe
konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda, uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınmasının benimsendiğini söyledi. Gerçeker, ''Bu düzenlemeler ile Strazburg Mahkemesi'ne gidecek davalarda büyük oranda azalma olması amaçlanmaktadır. Ülkemiz için gelinen bu nokta da yeterli değildir. Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin sözleşme hükümlerini ve Strazburg Mahkemesi kararlarınfdna bağlıdır"
diye konuştı dikkate almaları ve temas olanaklarını artırmaları gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Yargıtay'ı olarak şu gerçeğin farkındayız; temel hak ve özgürlükler ile demokrasi kültürü alanında standartların yükseltilmesi için sadece mevzuat değişiklikleri yapılması yeterli olmamaktadır. İstenilen standartlara ulaşılmasının ancak yapılan mevzuat değişikliklerinin uygulamada hayata geçirilmesi ile mümkün olacağını düşünüyoruz. Tüm bu gelişmeler ve vurgulamaya çalıştığım hususlar gözetildiğinde,
ülkemizin yüksek mahkemelerinin ve yüksek yargı kurumlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile deneyimlerini paylaşmasında yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi ve istenilen standartlara kavuşturulması yönünde çok büyük yarar bulunduğunu ifade etmek istiyorum'' diye konuştu.
Danıştay Başkanı Mustafa Birden de, Danıştay'ın Anayasa'nın 90. maddesine eklenen fıkradan önce bile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme metinlerine, vermiş olduğu pek çok kararında atıfta bulunduğunu kaydetti. Birden, Danıştay'ın AİHM kararlarının yanı sıra yabancı ülke idari yargı organlarının karalarını da takip ederek içtihatlarını zenginleştirdiğini söyledi. Uyum sürecinde Danıştay'da yürütülen çalışmaları anlatan Birden, yabancı dil eğitimine önem verildiğini, dil bilen
hakimlerin staj yapmak, konferans ve toplantılara katılmak için uluslararası kurum ve kuruluşlara gönderildiğini, yabancı dil öğrenimi için yurt dışında eğitim çalışmalarının yürütüldüğünü belirtti.
(EDA-CC-Y)