Gerçekle yüzleşmemek işimize geldi
Yıllar sonra gelen bu itiraf, aslında derin suikastlara ve gizli planlara verilen kimi örtülü desteğin gerisindeki ideolojik körlüğün itirafıdır.
Faili meçhul cinayete kurban giden Gazeteci Çetin Emeç’in eşi Bilge Emeç’in şu demecini hatırlıyor olmalısınız: “Gerçekle yüzleşmemek işimize geldi.”
Yıllar sonra gelen bu itiraf, aslında derin suikastlara ve gizli planlara verilen kimi örtülü desteğin gerisindeki ideolojik körlüğün itirafıdır.
Danıştay cinayetinden birkaç dakika sonra, daha neyin ne olduğunu anlamadan “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atan Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan da bir gün böyle bir itiraf da bulunabilir.
Gecikmiş itiraflar derde deva olmasa da sadece toplumun vicdanını rahatlatır. Gerçekle yüzleşme cesareti gösterilebilse, başımıza gelen felaketlerin büyük bölümü, doğacak uygun iklimi asla bulamazdı.
Şimdi, Genelkurmay Başkanı, aynı testten, bir kez daha geçiyor. Geçmişte sınavı geçecek yeterli puanı aldığı söylenemez.
Ya gerçekle yüzleşecek ya da Bilge Hanım’ın yaptığı gibi yıllar sonra “Gerçekle yüzleşmemek işimize geldi” diyecek.
İkinci yolu tercih ederse, çözümü basittir. Faturayı cemaate keser, olur biter. Daha önce yaptığı gibi...
Brüksel’deki NATO karargâhında cemaatin Başbuğ’u nasıl dinlediğini izahata gerek yok, nasıl olsa paşadır, ağzından çıkan her kelimeye Tanrı buyruğu gibi kayıtsız şartsız biat edenler var.
Zaten, dinleyen ve sızdıranların niyeti de budur.
Gerçekle yüzleşme
Çetrefilli olanı, birinci yoldur. Gerçekle yüzleşmek...
O zamanki askeri yetkililer, Atabeyler Operasyonu sırasında Genelkurmay Karargahı’nın önünde gazetecilere sarı zarf içinde belge dağıtan kişinin “sivil polis” olduğunu söyledi, kulağına fısıldanan gazeteciler ballandıra ballandıra yazdı, bir de baktık, o şahıs, Hava Kuvvetleri’nde görevli bir yüzbaşı çıktı.
Yüzbaşının sicil numarasına kadar Genelkurmay’a gönderildi, çıt çıkmadı.
Özden Örnek’e ait Darbe Günlükleri’ni ilk kez 2007 yılı Mart başında yazdığımda, askeri yetkililerinin Sabah’a yaptırdığı haberlerle etrafa “O belgeler UTAH merkezli” dedikoduları yayıldı.
Ergenekon İddianamesiyle “UTAH” tezi de çöktü. Tıpkı, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya örneğinde olduğu gibi... Adamın ABD’de olduğuna dair Ergenekon siteleri ve köşelerinde sayısız yazılar yayınlandı. Gördük, pasaportu bile yokmuş.
Yine de Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007 günü Genelkurmay Başkanı sıfatıyla gazetecilerin karşısına çıkıp bu günlükleri askeri yıpratmaya yönelik kampanya olarak değerlendirdi.
Çünkü, gerçekle yüzleşmemek onun işine gelmişti.
2 yıl önceki telefon dinlemelerini hatırlayın. Neredeyse her gün internete ses kaydı düşüyordu. Bunların önemli kısmının şuraya
yönelik hesaplaşma olduğu anlaşıldı.
Daha birkaç gün önce Deniz Albay Berk Erden’i intihara sürüklediği iddia edilen şantaj kasetinin cemaat kaynaklı olduğu iddia edildi, sonra bir Ergenekon sanığına ait olduğu ortaya çıktı.
Gelelim sadede
Son dönemin iki kritik sızdırma eylemi, Balyoz Darbe Planı ve İlker Başbuğ’a ait ses kaydıdır.
İki eylemin, sivil-asker ilişkilerinin normalleşmeye başladığı, Erdoğan ve Başbuğ arasındaki buzların eridiği süreçte gündeme gelmesi, dikkat çekicidir.
Ergenekon ve Erzincan bağlantıları, böyle bir yakınlaşmadan her zaman rahatsız oldular. Şimdi yeni bir durum daha var. Ağustos’ta yapılacak Şura, kritik önemdedir. Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturacak Işık Koşaner sonrasına yönelik müthiş bir mücadelenin yaşandığı söylenebilir.
2013 ve sonrasının seyri, büyük ölçüde bu şurada şekillenecek. Yukarıdaki yorumlardan bağımsız olarak ifade etmek gerekirse, teamüle göre, “şüpheli” 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk, “Balyoz Planı’nın merkezi” 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız ve “Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun yeğeni” Ege Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu, potada yok.
Birbirlerine çok bağlı oldukları ve dostluklarının ekip arkadaşlığına dönüştüğü konuşulan üçünün de Koşaner’den sonra Genelkurmay Başkanı olmasına pek ihtimal verilmiyor. Ağırlıklı ihtimal, 2. Ordu Komutanı Necdet Özel...
Şurada ayrıca, Albay Dursun Çiçek gibi darbe planlarıyla gündeme taşınan isimlerin gelecekleri karara bağlanacak. Mesela Çiçek, ya terfi edecek ya gidecek...
Hilmi Özkök’ten sonra büyük umut bağladıkları ancak hayal kırıklığına uğradıkları Yaşar Büyükanıt veya İlker Başbuğ gibi değil, dümen suyuna sokabileceklerini varsaydıkları bir generale yol açmak niyetindeler.
Bunların dışında kalan, birbiriyle ilintili gibi gözükmeyen, kişisel ikbal kaygısına endeksli rekabetin de bu süreçte birlikte ele alınmasında yarar vardır. Şura öncesi geçici ittifaklar kurulabiliyor.
Sarıkız darbe senaryosu sürecinde gündeme gelen, şimdi de tartışılan, komutanlara yönelik “toplu istifa” söylentisinin kaynağı, geleceğe yönelik planlamanın bir parçasıdır. Kimse, “memleket sevdası” olarak görmesin.
Ayrıca, “hükümet-cemaat kavgası” ve “hükümet-asker çatışması” yaratılabilirse, tadından yenmezdi. Bu şekilde Ergenekon daha kolay koruma altına alınabilirdi.
Eğer İlker Başbuğ, gerçekle yüzleşirse, kendisine yönelik kalleş komployu çok rahat çözeceğini düşünüyorum.
İşe, o toplantıdaki katılımcılar ve bağlantılarıyla başlamakta yarar var. Rastgele...
ŞAMİL TAYYAR-STAR
Yıllar sonra gelen bu itiraf, aslında derin suikastlara ve gizli planlara verilen kimi örtülü desteğin gerisindeki ideolojik körlüğün itirafıdır.
Danıştay cinayetinden birkaç dakika sonra, daha neyin ne olduğunu anlamadan “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atan Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan da bir gün böyle bir itiraf da bulunabilir.
Gecikmiş itiraflar derde deva olmasa da sadece toplumun vicdanını rahatlatır. Gerçekle yüzleşme cesareti gösterilebilse, başımıza gelen felaketlerin büyük bölümü, doğacak uygun iklimi asla bulamazdı.
Şimdi, Genelkurmay Başkanı, aynı testten, bir kez daha geçiyor. Geçmişte sınavı geçecek yeterli puanı aldığı söylenemez.
Ya gerçekle yüzleşecek ya da Bilge Hanım’ın yaptığı gibi yıllar sonra “Gerçekle yüzleşmemek işimize geldi” diyecek.
İkinci yolu tercih ederse, çözümü basittir. Faturayı cemaate keser, olur biter. Daha önce yaptığı gibi...
Brüksel’deki NATO karargâhında cemaatin Başbuğ’u nasıl dinlediğini izahata gerek yok, nasıl olsa paşadır, ağzından çıkan her kelimeye Tanrı buyruğu gibi kayıtsız şartsız biat edenler var.
Zaten, dinleyen ve sızdıranların niyeti de budur.
Gerçekle yüzleşme
Çetrefilli olanı, birinci yoldur. Gerçekle yüzleşmek...
O zamanki askeri yetkililer, Atabeyler Operasyonu sırasında Genelkurmay Karargahı’nın önünde gazetecilere sarı zarf içinde belge dağıtan kişinin “sivil polis” olduğunu söyledi, kulağına fısıldanan gazeteciler ballandıra ballandıra yazdı, bir de baktık, o şahıs, Hava Kuvvetleri’nde görevli bir yüzbaşı çıktı.
Yüzbaşının sicil numarasına kadar Genelkurmay’a gönderildi, çıt çıkmadı.
Özden Örnek’e ait Darbe Günlükleri’ni ilk kez 2007 yılı Mart başında yazdığımda, askeri yetkililerinin Sabah’a yaptırdığı haberlerle etrafa “O belgeler UTAH merkezli” dedikoduları yayıldı.
Ergenekon İddianamesiyle “UTAH” tezi de çöktü. Tıpkı, Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya örneğinde olduğu gibi... Adamın ABD’de olduğuna dair Ergenekon siteleri ve köşelerinde sayısız yazılar yayınlandı. Gördük, pasaportu bile yokmuş.
Yine de Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007 günü Genelkurmay Başkanı sıfatıyla gazetecilerin karşısına çıkıp bu günlükleri askeri yıpratmaya yönelik kampanya olarak değerlendirdi.
Çünkü, gerçekle yüzleşmemek onun işine gelmişti.
2 yıl önceki telefon dinlemelerini hatırlayın. Neredeyse her gün internete ses kaydı düşüyordu. Bunların önemli kısmının şuraya
yönelik hesaplaşma olduğu anlaşıldı.
Daha birkaç gün önce Deniz Albay Berk Erden’i intihara sürüklediği iddia edilen şantaj kasetinin cemaat kaynaklı olduğu iddia edildi, sonra bir Ergenekon sanığına ait olduğu ortaya çıktı.
Gelelim sadede
Son dönemin iki kritik sızdırma eylemi, Balyoz Darbe Planı ve İlker Başbuğ’a ait ses kaydıdır.
İki eylemin, sivil-asker ilişkilerinin normalleşmeye başladığı, Erdoğan ve Başbuğ arasındaki buzların eridiği süreçte gündeme gelmesi, dikkat çekicidir.
Ergenekon ve Erzincan bağlantıları, böyle bir yakınlaşmadan her zaman rahatsız oldular. Şimdi yeni bir durum daha var. Ağustos’ta yapılacak Şura, kritik önemdedir. Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturacak Işık Koşaner sonrasına yönelik müthiş bir mücadelenin yaşandığı söylenebilir.
2013 ve sonrasının seyri, büyük ölçüde bu şurada şekillenecek. Yukarıdaki yorumlardan bağımsız olarak ifade etmek gerekirse, teamüle göre, “şüpheli” 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk, “Balyoz Planı’nın merkezi” 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız ve “Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun yeğeni” Ege Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu, potada yok.
Birbirlerine çok bağlı oldukları ve dostluklarının ekip arkadaşlığına dönüştüğü konuşulan üçünün de Koşaner’den sonra Genelkurmay Başkanı olmasına pek ihtimal verilmiyor. Ağırlıklı ihtimal, 2. Ordu Komutanı Necdet Özel...
Şurada ayrıca, Albay Dursun Çiçek gibi darbe planlarıyla gündeme taşınan isimlerin gelecekleri karara bağlanacak. Mesela Çiçek, ya terfi edecek ya gidecek...
Hilmi Özkök’ten sonra büyük umut bağladıkları ancak hayal kırıklığına uğradıkları Yaşar Büyükanıt veya İlker Başbuğ gibi değil, dümen suyuna sokabileceklerini varsaydıkları bir generale yol açmak niyetindeler.
Bunların dışında kalan, birbiriyle ilintili gibi gözükmeyen, kişisel ikbal kaygısına endeksli rekabetin de bu süreçte birlikte ele alınmasında yarar vardır. Şura öncesi geçici ittifaklar kurulabiliyor.
Sarıkız darbe senaryosu sürecinde gündeme gelen, şimdi de tartışılan, komutanlara yönelik “toplu istifa” söylentisinin kaynağı, geleceğe yönelik planlamanın bir parçasıdır. Kimse, “memleket sevdası” olarak görmesin.
Ayrıca, “hükümet-cemaat kavgası” ve “hükümet-asker çatışması” yaratılabilirse, tadından yenmezdi. Bu şekilde Ergenekon daha kolay koruma altına alınabilirdi.
Eğer İlker Başbuğ, gerçekle yüzleşirse, kendisine yönelik kalleş komployu çok rahat çözeceğini düşünüyorum.
İşe, o toplantıdaki katılımcılar ve bağlantılarıyla başlamakta yarar var. Rastgele...
ŞAMİL TAYYAR-STAR