Gmis, Mali Konuları İçeren Olağanüstü Genel Kurulunu Yaptı
Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) mali ve tüzük değişikliği konularını içeren 6. Olağanüstü Genel Kurulu'nu gerçekleştirdi.
GMİS Genel Merkez Şemsi Denizer Salonu'nda gerçekleştirilen Genel Kurulda Divan Başkanlığı'nı Selüloz-İş Genel Başkanı Ergin Alşan, üyeliklerini GMİS MTA Şube Başkanı Sadi Deynez, Üzülmez Şube Başkanı Kemal Çubukçu, Hasan Akyüz ve Hasan Akgün yaptı. GMİS Başkanlar Kurulu tarafından Genel Kurula önerilen tüm tüzük değişikliği ve tasarruf maddeleri delegelerin oy birliği ile kabul edildi. Genel Kurula 265 üst kurul delegesi katılırken halen 7 üyeden oluşan GMİS Genel Merkez Yönetim Kurulu, 2011 yılında yapılacak Genel Kurulun ardından 5 Genel Merkez Yöneticisi tarafından yönetileceği ifade edildi. Şube yönetici sayısının ise 5'ten 4'e düşürüleceği belirtilirken sendikanın personel giderlerinde yüzde 50'yi bulan tasarruf kararları alındı. Genel Kurul'da Divan Başkanlığı'na seçilen Selüloz-İş Genel Başkanı Ergin Alşan, mali konuları içeren genel kurulların yapılmasının zor olduğunu ama GMİS'in bunu da başarıyla yaptığını söyledi. Genel Kurul'un açış konuşmasını yapan GMİS Genel Başkanı Ramis Muslu, "İşimizin, işyerimizin, ekmeğimizin mücadelesi için kenetleneceğiz. Bölgemizin, ülkemizin geleceği için omuz omuza vereceğiz. Yolumuza çıkanlara karşı gücümüzü göstereceğiz. Maden işçisinin, MTA işçisinin onurlu geçmişini geleceğe taşıyacağız. Fedakar, vefakar ve yiğit maden işçisinin ve MTA işçisinin mücadele azmini ve demokrasi sevdasını bütün dünyaya haykıracağız. Ve her şeyi birlikte, omuz omuza vererek başaracağız" dedi.
"SENDİKAMIZ ADINA ÖNEMLİ KARARLAR ALACAĞIZ"
Muslu, konuşmasında "Türkiye gündeminin saatlik olarak değiştiği, kurumların ve hatta toplumun kendi içinde saflaşmaya sürüklendiği, huzursuzluğun ve gerginliğin arttığı bir ortamda, tüzük değişikliğini de kapsayan bir mali genel kurul yapıyoruz. 29 Kasım 2008 tarihinde yapılan 5. Olağanüstü Genel Kurulumuzda ifade ettiğimiz gibi Sendikamız ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyor. Zaten o genel kurulun yapılmasının özünde de ekonomik sorunlar ve buna bağlı olarak oluşan yönetim sorunu bulunuyordu. Yeni Yönetim Kurulu olarak göreve geldiğimiz andan itibaren öncelikle mali sorunlarımızı masaya yatırdık ve Yönetim Kurulu kararıyla mümkün olan tüm tasarruf tedbirlerini aldık. Önce açık veren gelir-gider tablomuzu denkleştirdik. Sonra zorunlu borçları ödemeye başladık. Yaptığımız tasarrufların ayrıntılarını daha sonra ortaya koyacağız. Bu arada zorlu bir süreçten geçerek TTK ve MTA toplu iş sözleşmelerini bağıtladık. Sonra personelimizin toplu sözleşmesini imzaladık. Ve gördük ki tüm samimiyetimize ve aldığımız tüm tedbirlere rağmen bu şartlar altında sorunları çözmek, sendikamızı ayağa kaldırmak, görevimizi layıkıyla yapmak, işimize, işyerimize, Zonguldak'a, bölgemize ve ülkemize sahip çıkabilmek, yani geleceğimize güvenle bakabilmek mümkün değil. Onun için kısa vadeli ve günlük çözümler üretmek yerine, 5-10 yıl sonrasını görebilecek, Sendikamızın kurumsal yapısını güçlendirecek ve gelecek kaygısına kapılmadan ayakta durmamızı sağlayacak tedbirleri masaya yatırdık. Bunları, Yönetim Kurulumuz, Şube başkanlarımız ve Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuzda defalarca masaya yatırarak tartıştık.
Birbirimize kızdığımız oldu. Ama bu tartışmaları yaparken birbirimizi kırmadık, birbirimize küsmedik. Tam tersine birliğimizi, beraberliğimizi pekiştirdik. Türkiye'nin içinde bulunduğu zor şartlarda, sadece TTK ve MTA çalışanlarına değil başka işyerlerinde çalışanlara da katkı sağlayacak bir toplu sözleşme mücadelesi verdik. Ankara'daki Misafirhanemizin mülkiyetini geriye alacak ve Türk-İş'e aidat ödeyebilecek bir noktaya geldik. İnşallah kısa süre içinde uluslararası örgütlerimize de aidat ödeyecek duruma geleceğiz. Türk-İş'in tüm eylem kararlarına uyduk. Mitinglerde ve eylemlerde yerimizi aldık. Sendikamızın saygınlığını artırmak; Zonguldak'ta, Ankara'da ülkemizde ve dünyada olan itibarımızı geliştirebilmek için tüm gücümüzle çalıştık, çalışıyoruz. Bugün hiç kimse bu Sendikaya itibar kaybettirdiğimizi söyleyemez. Bunun için öncelikle Yönetim Kurulu arkadaşlarıma, Şube Başkan ve Yöneticilerimize, temsilcilerimize, maden işçisi arkadaşlarımıza ve personelimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum" dedi.
"TARİHİMİZ ONURLA DOLU"
Muslu, "Bu Sendika, bugünkü adımızla Genel Maden İşçileri Sendikası, 1946 yılında kuruldu. 64 yaşındayız. Ama mücadele geçmişimiz, 1848 yılına, 162 yıl önceye, yani Osmanlı İmparatorluğu dönemine ve yabancı şirketlerin kömür üretimine başladığı döneme kadar uzanıyor. Sonra bir Kurtuluş Savaşımız var. Ve genç Türkiye Cumhuriyeti devleti maden ocaklarına sahip çıkmış. Yabancılara karşı ulusal mücadele saflarında yer alan maden işçisi dedelerimiz, sonrasında da kendi devletimizi yönetenlere karşı demokrasi mücadelesi saflarında yer almışlardır. O günden bugüne hak, hukuk, insanca bir yaşam, sağlıklı bir çalışma ortamı için mücadele veren atalarımız, bu mücadelenin kazanımlarını ve tecrübelerini bizlere aktardılar. Bizler de onlardan aldığımız bu görevi layıkıyla yapabilmek için çalışıyoruz. Bugüne kadar Sendikamızda görev yapan tüm büyüklerimizi sevgi, saygı ve şükranla anıyoruz. Hayatta olmayanlara Allah'tan rahmet diliyoruz. Tüm maden şehitlerimizi rahmetle anıyoruz" dedi.
"EĞİTİM ÇALIŞMALARINA BAŞLAYACAĞIZ"
Madenciliğin dünyanın en zor mesleği olduğunu belirten Muslu, "Madencilik dünyanın en zor mesleği ve ülkemizde 5 bin civarında şehidi olan başka bir meslek dalı ve Zonguldak Kömür Havzası gibi başka bir bölge yok. Bu madencinin, bu işçinin emeğinin, alın terinin hakkının bulunduğu bu sendikayı zirvede tutamaz ve saygınlığını koruyamazsak buralarda bulunmaya hakkımız yok. Bu sorumluluğu tüm işçi arkadaşlarımıza kadar taşıyacağız. Bunun için eğitim çalışmalarımıza önümüzdeki ay içinde başlayacağız. Önce 2009 girişli, sonra 2006 girişli arkadaşlarımızla işyerlerinde ve Sendikamızda dönem dönem toplantılar yapacağız. Sonra tüm arkadaşlarımız bu çalışmanın içinde olacak ve işimize, işyerimize sahip çıkarak demokrasi mücadelesi içinde yerimizi alarak hep birlikte daha güzel günlere ulaşmak için çalışacak, mücadele edeceğiz" dedi.
"TÜM GELİŞMELERİ YAKINDAN İZLİYORUZ"
Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu yakından izlediklerini söyleyen Muslu, "Türkiye ekonomik ve sosyal olarak zor bir dönemden geçiyor. Ve Türkiye her geçen gün bir kaosun içine sürükleniyor. Açıkça görülüyor ki, Türkiye'de bir yönetim sorunu var. Gerçek sorunlar görmezden geliniyor. Yapay gündem yaratma, halkın dikkatini başka konular üzerine çekme girişimleri daha büyük sorunlara yol açmaya başladı. Ekonomik krizin, işsizliğin, yoksulluğun, açlığın toplumu kuşattığını ve sosyal sorunların arttığını, ülkemizin yönetilemez hale geldiğini gören emperyalist güçler, o en zayıf anımızda, Kurtuluş Savaşı verdiğimiz günlerde, istediklerini ama alamadıklarını bugün yine yüksek sesle istemeye başladılar.
Aylardır süren İMF görüşmelerinde ve yıllardır süren Avrupa Birliği görüşmelerinde önceleri satır aralarında ifade edilen talepler bugün açıkça dile getiriliyor. Kıbrıs'tan Türk ordusunun çekilmesi, resmi dilin sınırlanması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin etkisizleştirilmesi, yargının etkisizleştirilmesi, sözde Kürt açılımının sürdürülmesi, Ermeni açılımının sürdürülmesi gibi istekler ülkemize açıkça dayatılıyor. Peki, bunları neden şimdi söylüyorlar? Çünkü kendileri için uygun ortamın geldiğini düşünüyorlar. Çünkü ülkemizi bir bataklığın içine soktuklarını düşünüyorlar. Peki, bu duruma nasıl geldik? Bu duruma düşeceğimizi nasıl göremedik?" dedi. Genel Maden İşçileri Sendikamız dahil, tüm sendikalar, işçi ve emekçiler, ulusal çıkarlarımızı savunan herkes, bu duruma sürüklendiğimizi gördük ve uyardık. Mitingler, eylemler, tarihe mal olacak grev ve yürüyüşler yaptık. Hatta yanlışta ısrar edenleri, tüm seçmenler olarak uyardık. Hükümetler gitti, siyasi partiler eridi, ama gelen gideni aratmadı. Bugünkü Hükümet dahil her iktidar dışarıdan dayatılan ekonomik politikaları savundu. Siyasi partilerimiz; ülkemizin, halkımızın geleceğini savunmak ona göre politikalar üretmek yerine, kendi yakın çevrelerini ve bir sonraki seçimleri düşünerek hareket ettiler. Para kazanma ve seçim kazanma uğruna ulusal çıkarlarımızı geri plana ittiler. Çocukları dışarıdan mısır getirsin, yumurta getirsin para kazansın diye kendi çiftçimizi, köylümüzü gözden çıkardılar. Yandaşları para kazansın diye peynirden şekere, iğneden ipliğe, kömürden keresteye her şeyin ithalatını kolaylaştırdılar. Herkes ithalatçı oldu, ama üreticiler iflas etti. Tarlalar işlenmez, fabrikalar çalışmaz oldu. Muhalefeti susturma adına kavga etmekten, siyasetin üslubunu bozmaktan, seviyesini düşürmekten çekinmediler. Sonuçta sadece onlar değil, siz, biz, hepimiz kaybettik, kaybediyoruz.
"HAKLILIĞIMIZI HERKES GÖRDÜ
1990 sonrasında dünya tek kutuplu hale gelince, başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler, dünyanın diğer ülkelerindeki zenginlikleri ele geçirebilmek için yeni politikaları bizlere dayattılar.
Yeni Dünya Düzeni diyerek, ellerindeki medya gücünü kullanarak; bolluk, refah, barış, huzur, demokrasi diyerek toplumların kafasını bulandırdılar. Tabii ki bunları yaparken ülkemizden, içimizden, yanı başımızdan yandaşlar buldular.
Tüm dünyayı, yer küreyi kontrol altına almaya çalıştıkları "Küreselleşme" politikalarını uyguladılar ve uygulamaya devam ediyorlar.
Biz maden ve MTA işçileri, Zonguldak ve bölge halkı olarak, bu politikalardan bize düşenlere karşı sessiz kalmadık.
Maden ocaklarımızı, işimizi, işyerimizi, ekmeğimizi, aşımızı hep birlikte savunduk. 30 Kasım 1990'da greve çıktığımızda yasalar, kamuoyu, basın, siyaset tablosu her şey bizim karşımızdaydı. Zonguldak'ı bir kambur olarak gösteriyorlardı.
Ama biz tüm maden işçileri, eşlerimiz, çocuklarımız ve yakın dostlarımızla, önce tüm Zonguldak'a, sonra bölgemize ve ülkemize, sonra tüm dünyaya haklı olduğumuzu, ülkemizin bu maden ocaklarına ihtiyacı olduğunu anlattık.
Gerçeği öğrenenler bize katıldı ve bizimle birlikte anlatmaya devam etti.
37 gün Zonguldak caddelerinde yürüdük, 5 gün kar-kış demeden yollarda sabahlayarak Ankara yolunda yürüdük ve 59 gün grev yaptık.
Yövmiye hesabı yapmadık, sağlığımızı bile kaybetmeyi göze aldık. Saldırıyı püskürttük, iktidar değişti.
Ama 1994 yılına gelindiğinde 5 Nisan Kararları denilen İMF dayatması kararlarla maden ocaklarımızı kapatmak, Kardemir'i kapatmak, Erdemir'i satmak istediler. Biz maden işçileri ve bölge halkı olarak yine sokaklara ve meydanlara çıktık.
Yine birliğimizi, beraberliğimizi gösterdik ve bu kararlar uygulanamadı. O günkü hükümette gitti. Sonrasında gelen Erdemir'i sattı.
Ama maden ocaklarımız ve Kardemir üretimine devam ediyor.
Bu eylemler ve direnişler yapılırken genç yaşta, hatta çocuk yaşta olan arkadaşlarımız bugün buralarda çalışıyor.
Ve şimdi onlar aynı birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuyla işimize, işyerimize, aşımıza, ülkemizin ve milletimizin geleceğine sahip çıkıyorlar.
"MÜCADELEMİZLE AYAKTAYIZ"
Bu sözünü ettiğim ve bizim her şart altında mücadele verdiğimiz süreçte yüzlerce işyeri satıldı. Bunların büyük çoğunluğu da bu iktidar döneminde satıldı ve çoğunlukla da yabancı şirketlerin eline geçti. Bizler direndik ama TTK ve MTA'nın küçülmesine engel olamadık.
Ülkemizin bu kurumlara ihtiyacı olmasına rağmen yatırım yapılarak büyümelerini sağlayamadık. Bugün ülkemizin yılda 20 milyon ton taşkömürüne ihtiyacı var. Bu kömür sadece Zonguldak bölgemizde bulunuyor ve
bilinen 1.3 milyar ton kömürümüz yeraltında bekliyor. Ama biz TTK olarak 2 milyon tonun altında üretiyoruz. Özel sektörle birlikte yılda 3 milyon tonu dahi bulamıyoruz. Geriye kalan yaklaşık 17 milyon ton için dışarıya para veriyoruz. Sadece taşkömürü için dışarıya verdiğimiz para yılda, yaklaşık 2 milyar dolar. Evet kömürümüz var, işsizimiz var, malzememiz var ve bu işi bilen insanlarımız var. Ama bize ürettirmiyorlar. Peki bu kömürü dışarıdan alacak parayı nereden buluyoruz? Ülke olarak başka şeyler satıp para kazanıyor ve onunla kömür mü alıyoruz? Hayır. Artık tekstilden, tütünden, çaydan, şekerden ve diğerlerinden kazandığımız para buna yetmiyor. Kömür ve diğer ihtiyaçları karşılayabilmek için elde avuçta olanları satıyoruz, ama onlar da yetmiyor ve borç alarak tüketmeye devam ediyoruz. Akrabaları, eşleri dostları ithalat yapıyor ve para kazanıyor diye sevinen siyasetçilerimiz hızla ülkemizin yoksullaşmasına göz yumuyor, hatta hizmet ediyor.
"TÜKETEN BİR TOPLUM HALİNE GETİRİLDİK
İşte ülkemizin Ocak 2010 tarihi itibariyle ekonomik tablosu şöyle; Açlık Sınırı 750 Lira. Yoksulluk sınırı 2 bin 100 lira. Toplam dış borç stoğu 273.5 milyar dolar. İç ve dış borçlar toplamı 430 milyar dolar. Dış ticaret açığı 40 milyar dolar. Evet, üretim ekonomisinin bel kemiği olan kamu kuruluşlarımız bir bir elden çıkartıldı. Kamu kuruluşlarından beslenen özel sektörümüz de fazla dayanamadı ve üreten değil tüketen bir topluma dönüştürülerek borç batağına sürüklendik. Ve borçların büyük bir çoğunluğu son iktidar döneminde yapıldı. Her gelen iktidar katlayarak borçları artırmaya devam etti. Bugün geldiğimiz noktada işsizlik, yoksulluk iyice yaygınlaştı ve insanlar ellerinde poşetlerle kapısını çalacak siyasetçileri bekler hale getirildi. Açlık sınırının 750 Lira, yoksulluk sınırının 2.100 Lira olarak hesaplandığı ülkemizde, üniversite mezunu işsiz insanlarımız, diğer işsizlerle tehdit edilerek Asgari ücretle, 600 Liraya çalışmaya zorlanıyor. İşsizimiz, sendikasız, sigortasız, iş güvencesiz çalışmaya zorlanırken artık bununla da yetinmiyor, çalışanlarımızın kazanılmış haklarını geri almaya, onları sendikasız, iş güvencesiz olarak düşük ücretle çalışmaya zorluyorlar. Yaklaşık 70 gündür Ankara'da direniş mücadelesi veren Tekel işçileri bunun en açık örneğidir. Önce fabrikalarını sattılar, kapattılar. Onları işsiz, tütün üreticisini aç bıraktılar. Yabancı şirketlere ve onların yerli temsilcilerine kazanç kapıları açtılar. O yerli-yabancı temsilcilerin ekonomik ve siyasi desteğiyle evlerimize girerek, bize içinde erzak olan poşetler ve hatta bedava gazete getirdiler. Aldıkları ve kurdukları televizyonlarda bizleri uyutacak dizilere bol bol reklamlar verdiler ve oylarımızı aldılar. Tütün üreticileri, tekel işçileri, eşleri, dostları olan biteni anlamakta zorlandılar. Ve bugün onlar, oturmakla, oturarak para kazanmakla suçlanarak kapının önüne konulmak isteniyor. İşin kötüsü hala olan biteni anlamayan ve sıranın kendine geleceğini göremeyen işçiler, emekçiler var. 4/C diyerek ücretinden, sendikasından, sosyal haklarından, kıdem tazminatından ve iş güvencesinden vazgeçmeye zorlanan sadece tekel işçisi değildir. Tekel işçisi için bunun bir sonraki adımı işini kaybetmektir. Diğer işçiler için bunun bir sonraki adımı aynı tekel işçileri gibi kazanılmış haklardan vazgeçmeye zorlamaktır. Biz bu gerçeği bildiğimiz için Tekel işçilerinin eylemine destek verdik ve maden işçisinin disiplinini, tutarlılığını, kararlılığını herkese gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz. Bunun için işyerlerimizi dolaşarak arkadaşlarımıza teşekkür ettim. Buradan bir kez daha tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Aslında o mücadele hepimizin mücadelesidir. Bu gerçeği özelleştirmeler ilk başladığında görebilsek ve birbirimize sahip çıkabilseydik Türkiye bugün böyle olmazdı. İşimize işyerimize sahip çıkmanın, ülkemizin ve milletimizin geleceğine sahip çıkmak olduğunu yeterince anlatamadık. Ama siz kendinizle gurur duyabilirsiniz. Türkiye ve dünya, maden işçisini, Zonguldak ve bölge insanını bugün daha iyi anlıyor ve biz gittiğimiz her yerde bunun haklı gururunu yaşıyoruz. Bu mücadeleyi 1990 yılından itibaren Ankara'ya, Türk-İş'e taşıyan ve Türk-İş Genel Sekreteri olarak, tüm işçi ve memurların birlikte mücadele ettiği Emek Platformu'nun en ön saflarında yer alan ve ne tesadüf ki tam da o günlerde evinin önünde katledilen Sevgili Genel Başkanımız ve büyük sendikacı Şemsi Denizer'i bir kez daha sevgiyle, saygıyla ve rahmetle anıyoruz.
"SUSMAYACAĞIZ
Türkiye'nin sorunları var. Zonguldak'ın ve bölgemizin sorunları var. TTK'nın ve MTA'nın sorunları var ve doğal olarak sendikamızın sorunları var. Bu sorunların hiçbiri kendiliğinden çözülmeyecek, bu sorunların hepsinin kaynağında biz varız. Bu ülkenin insanları var. O nedenle öncelikle kendi çözebileceğimiz sorunları çözerek işe başlayacak ve sonra, çözdürebileceğimiz sorunların muhataplarını rahat bırakmayacağız. Kendi önerilerimizi anlatacak ve bunların hayata geçirilmesi için gerekirse eylemler yapacağız, mücadele edeceğiz. Ve zamanı geldiğinde oylarımızı bu yönde kullanacağız. Bir yerde, çalmayanlar aptal, çalanlar akıllı sayılıyorsa; Susmayacağız. Bir yerde, zenginler haklı, yoksullar haksız sayılıyorsa; Susmayacağız. Bir yerde, haklılık hiçbir şey, güçlülük her şey oluyorsa; Susmayacağız. Bir yerde, Gerçeklere gözünü kapamak olgunluk, gördüğünü açıklamak işgüzarlık sayılıyorsa; Susmayacağız. Ve tüm gücümüzle gerçekleri anlatmaya, madenci fenerimizle ülkemizi aydınlatmaya ve güneş doğuncaya, karanlık dağılıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz.
"ÖNEMLİ KARARLAR ALACAĞIZ
İşimize, işyerimize, bölgemize, ülkemize, ulusumuzun geleceğine sahip çıkabilmemiz için öncelikle kendimizin ayakta durabilmesi ve güçlü olması gerektiğini biliyoruz. Bugün burada önemli kararlar alacağız. Bugün 100 Lira harcayarak işlerini yürüten sendikamız yarın 50 Lira harcayarak işlerini yürütecek duruma gelecek. Genel Başkanından personeline kadar tüm görevli arkadaşlarımız fedakarlık yapacak. Konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, biz bu kararları uzun zamandır tartışıyoruz. Sendika olarak ayakta kalmamız, güç toplamamız ve daha sağlıklı çalışarak yeniden büyüme sürecine girecek çalışmaları yapabilmemiz için bu kararları almak mecburiyetindeyiz. Ben bu kararları alan ve sizin huzurunuza getiren başta Genel Merkez Yönetim Kurulu arkadaşlarım olmak üzere tüm profesyonel ve amatör yönetici arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum. Bugün burada; Genel Merkez Yönetici sayısını 7'den 5'e, şubelerdeki yönetici sayısını 5'ten 4'e düşürecek, şubelerdeki profesyonel sayısını azaltacak, yöneticilerin dönem sonu tazminatlarını ve sorumluluk tazminatlarını düşürecek, yöneticilerin 2 ikramiyesini kaldıracak kararları alacağız. Sadece bu kararlar yüzde 39 tasarruf demek. Bunun yanında göreve geldiğimiz günden beri; yakıt, cep telefonu, iş telefonu, otel, yemek, elektrik, su, kırtasiye ve diğer giderlerden yaptığımız tasarruflara devam edeceğiz. Bunlar da hesaba katıldığında yapılan tasarruflar yaklaşık yüzde 50 demektir. Bu kararlarla kısa süre içinde önümüzü görecek ve gelecek 10 yılın planlamasını yapabileceğiz. Eğitim ve örgütlenme çalışmalarına hemen başlayacağız. Düşük ücretle çalışan arkadaşlarımızın ücretlerini artırarak, yeni işçi aldırarak ve yeni sahalarda örgütlenerek sendikamızın gelirlerini artırmaya da devam edeceğiz. Evet, birçoğumuzun evinde yapamadığı, ülkemizi yönetenlerin başaramadığı harcamaları kısarak ve tasarrufu artırarak sendikamızı güçlendireceğiz.
"MADENCİ DUYARLILIĞINI GÖSTERMİŞTİR"
Bu yaptıklarımızdan, yapmaya çalıştıklarımızdan rahatsız olanlar var. Sendikalardan, örgütlü toplumdan rahatsız olanlar var. İşçinin, emekçinin, halkın gerçekleri görmesinden ve kendi çıkarlarını savunacak bir mücadele içine girmesinden rahatsız olanlar var. Uluslararası şirketlerin, onların yerli işbirlikçilerinin ve onlar adına siyaset yapanların bu rahatsızlığı normaldir. Ama bizim aramızda ve küçücük çıkarları uğruna onlarla birlikte hareket edenler, onlara hizmet edenler varsa bu normal değildir. İşçi sıfatını ve kimliğini kullanarak bunu yapanları hoş göremeyiz ve görmemeliyiz. Maden işçisi bu konuda ne kadar hassas olduğunu her zaman göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir. Maden işçisi kendisinden kesilen aidatlarla savurganlık yapan sendikacıları nasıl cezalandırıyorsa, 64 yıllık tarihinde kendi sırtından siyasetçilere çanak tutan sendikacıları nasıl cezalandırdıysa, aynı şekilde çalışanı ve emeklisiyle Zonguldak halkı, TTK'nın gücünü kullanarak siyaset yapmak isteyenlere de hak ettikleri cezayı kesmiştir. Ve aynı şekilde maden işçisinin güzide bir kuruluşu olan Amelebirliği'ni de hem kendi beklentileri hem de siyasi yandaşları için kullanmak isteyen yöneticiler tarihin karanlık sayfaları arasında unutulup gitmiştir. Ama maden işçisi kurumsal kimliği ile Genel Maden İşçileri Sendikasını ve Amelebirliğini her zaman ayakta tutmuştur, tutmaya devam edecektir.
"MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ"
TTK ve MTA varsa biz varız. Ve bizim örgütlerimiz var. Biz bundan sonra da önceliğimizi, TTK'nın ve MTA'nın yaşamasına, bu yolda mücadeleye vereceğiz. Bugün yine ciddi sıkıntılarımız var. Kısaca özetlemek gerekirse; MTA'yı gözden çıkarma ve işleri dışarıya, taşerona verme politikaları sürüyor. MTA'nın çok deneyimli kadroları ve makineleri boş tutuluyor. MTA teknolojik olarak takviye edilip ülke ekonomisi için aktif hale getirilmiyor. Ülke zenginliklerini tespit etmek için politika üretilmiyor. Herşeye gerekçe olarak ekonomik kriz gösteriliyor. Ama ekonomik krizin bu yanlış politikalardan kaynaklandığı görmezden geliniyor. Biz bunu her fırsatta anlatmak siyasetçilerimizi baskı altına almak mecburiyetindeyiz. Yine aynı şekilde TTK'da da 1990 sonrası politikalar sürdürülüyor; TTK'nın 5 milyon ton yıllık üretim kapasitesine ulaşabilmesi için yapılanlar yeterli değildir. Yeraltında taşerona verilen işlerden gerekli randıman alınamamıştır. Maliyetin düşürüldüğü konusunda somut bir veri yoktur. Yerüstünde Lavuarlar başlı başına bir soruna dönüşmüştür. Merkez Atölyelerinin gözden çıkartılması ve işlerin dışarıya kaydırılması TTK'ya ekonomik anlamda hiçbir katkı sağlamamış, hem maliyetler artmış ve hem de kalite düşmüştür. Diğer yandan Zonguldak'ta, Türkiye'de özellikle maden sektöründe öncü ve aranan bir fabrika olan Merkez Atölyeleri tüm sektör ve bölgemiz adına önemli bir kayba dönüşme noktasındadır. Yeraltında yan sanatlarda acilen giderilmesi gereken açıklar var ve TTK Yönetiminin talebi olmasına rağmen henüz işçi alınmadı. TTK yönetiminin eski politikaları acilen değiştirmesi gerekiyor. Lavuar işleri özel sektöre verilirken kömür üretiminin yer atından satışına kadar bir bütün olduğunu ve bu zincirin halkalarının kopartılamayacağını söyledik. Eğer birisi koparsa tüm sistemin tıkanacağını anlattık. Bu açıklamalarımız kitaplarda, gazetelerde, görüntü kayıtlarında var. Bugün geldiğimiz noktada Üzülmez ve Kozlu'daki özel sektör lavuarları ihtiyaca cevap veremiyor. Kaldı ki TTK yönetimi üretimi daha da artırmanın planlamasını yapıyor. Üzülmez Lavuarı yeterli şekilde çalışmadığı için stok sahaları doldu ve yeraltından kömürü çıkartma imkanı kalmadığı için üretim durduruldu. İki yıldır çalışması yapılan silo sudan sebeplerle bitirilemedi. Öte yandan Kozlu rekor üretime gidiyor ve lavuarın yetersiz kalacağı ortada. Tüm bunlara rağmen her iki lavuarın sigortası durumunda olan ve acilen teknolojik olarak yenilenmesi ve kapasitesinin artırılması gereken Karadon Lavuarı'nın elden çıkartılması ve özel sektöre verilmesi için ısrarla ihale yapılıyor. Ne hikmetse tam sözleşmelerin yenileneceği bu ortamda Kozlu ve Üzülmez Lavuarını işleten şirketin bu işlerden çekileceği söylentileri yayılıyor. Yani işi kimin yapacağı, hangi şartlarda yapacağı bile belirsiz.
Ve şimdi merakla şirketin vereceği yeni fiyatlar bekleniyor. Eğer bu şirket çekilirse kimin geleceği, bu işlerin nasıl yürütüleceği bile belirsiz. Üstelik yeni şirketin lavuar kurabileceği alan bile yok. Ne yazık ki 160 yıllık bu kurumu bu hale getirenlerden hesap sorulmuyor. Ama biz daha fazla yanlış yapılmasına ve özellikle Karadon'da lavuar işinin özelleştirilmesine izin vermeyeceğimizi bunun için ne gerekiyorsa yapacağımızı buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Ve halen bu işi yapan şirket çekilirse bu işin çalışanların ve
tesislerin devriyle doğrudan TTK tarafından yapılmasını istiyoruz. Yeraltından taşeron şirketlerin uzaklaştırılmasını ve bu işlerin çalışanlarıyla birlikte TTK'ya devredilerek, elaman ve malzeme takviyesiyle TTK tarafından yapılmasını istiyoruz. Merkez Atölyeleri'nin sadece TTK'nın değil, özel sektörün ve Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak şekilde planlanmasını istiyoruz.
Limanın özelleştirilmesi düşüncesinin terkedilmesi ve "Bu iş bizim aslı işimiz değil" sözünün bir daha edilmemesini istiyoruz.
Eğer 1935 yılından beri bu işi yapan TTK yöneticileri hala bu işi kendi işleri olarak görmüyorlarsa hangi işi kendi işleri olarak yapacaklardır diye kendilerine soruyoruz.
"OMUZ OMUZA VEREREK BAŞARDIK"
Genel Maden İşçileri Sendikası olarak her şeyi büyük bir dikkatle ve yakından izliyoruz. Ama şunu hiç unutmayın bizim tüm gücümüz; birliğimiz ve beraberliğimizdir. Eğer bunu koruyamazsak hiçbir işi başaramayız. Bizi birbirimize düşürür, sendikamızı maddi ve manevi olarak güç durumda bırakırlarsa hiçbir önerimizi dinlemezler.
O nedenledir ki; İşimizin, işyerimizin, ekmeğimizin mücadelesi için kenetleneceğiz. Bölgemizin, ülkemizin geleceği için omuz omuza vereceğiz. Yolumuza çıkanlara karşı gücümüzü göstereceğiz. Maden işçisinin, MTA işçisinin onurlu geçmişini geleceğe taşıyacağız. Fedakar, vefakar ve yiğit maden işçisinin ve MTA işçisinin mücadele azmini ve
demokrasi sevdasını bütün dünyaya haykıracağız. Ve her şeyi birlikte, omuz omuza vererek başaracağız.
Bu duygularla hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyor, genel kurulumuzun hayırlı olmasını diliyorum.
"TÜM KARARLAR OY BİRLİĞİ İLE ALINDI"
Genel Kurul'da mali ve tüzük değişikliğiyle ilgili tüm önergeler delegelerin oy birliği ile kabul edildi.Tüm önerilerin oy birliği ile kabulünün ardından bir teşekkür konuşması yapan GMİS Genel Başkanı Ramis Muslu, "Bugün burada alınan kararları tarih yazacaktır. Gösterdiğiniz samimiyet ve kararlılık nedeniyle hepinize teşekkür ediyorum" diyerek konuşması tamamladı.
"SENDİKAMIZ ADINA ÖNEMLİ KARARLAR ALACAĞIZ"
Muslu, konuşmasında "Türkiye gündeminin saatlik olarak değiştiği, kurumların ve hatta toplumun kendi içinde saflaşmaya sürüklendiği, huzursuzluğun ve gerginliğin arttığı bir ortamda, tüzük değişikliğini de kapsayan bir mali genel kurul yapıyoruz. 29 Kasım 2008 tarihinde yapılan 5. Olağanüstü Genel Kurulumuzda ifade ettiğimiz gibi Sendikamız ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyor. Zaten o genel kurulun yapılmasının özünde de ekonomik sorunlar ve buna bağlı olarak oluşan yönetim sorunu bulunuyordu. Yeni Yönetim Kurulu olarak göreve geldiğimiz andan itibaren öncelikle mali sorunlarımızı masaya yatırdık ve Yönetim Kurulu kararıyla mümkün olan tüm tasarruf tedbirlerini aldık. Önce açık veren gelir-gider tablomuzu denkleştirdik. Sonra zorunlu borçları ödemeye başladık. Yaptığımız tasarrufların ayrıntılarını daha sonra ortaya koyacağız. Bu arada zorlu bir süreçten geçerek TTK ve MTA toplu iş sözleşmelerini bağıtladık. Sonra personelimizin toplu sözleşmesini imzaladık. Ve gördük ki tüm samimiyetimize ve aldığımız tüm tedbirlere rağmen bu şartlar altında sorunları çözmek, sendikamızı ayağa kaldırmak, görevimizi layıkıyla yapmak, işimize, işyerimize, Zonguldak'a, bölgemize ve ülkemize sahip çıkabilmek, yani geleceğimize güvenle bakabilmek mümkün değil. Onun için kısa vadeli ve günlük çözümler üretmek yerine, 5-10 yıl sonrasını görebilecek, Sendikamızın kurumsal yapısını güçlendirecek ve gelecek kaygısına kapılmadan ayakta durmamızı sağlayacak tedbirleri masaya yatırdık. Bunları, Yönetim Kurulumuz, Şube başkanlarımız ve Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuzda defalarca masaya yatırarak tartıştık.
Birbirimize kızdığımız oldu. Ama bu tartışmaları yaparken birbirimizi kırmadık, birbirimize küsmedik. Tam tersine birliğimizi, beraberliğimizi pekiştirdik. Türkiye'nin içinde bulunduğu zor şartlarda, sadece TTK ve MTA çalışanlarına değil başka işyerlerinde çalışanlara da katkı sağlayacak bir toplu sözleşme mücadelesi verdik. Ankara'daki Misafirhanemizin mülkiyetini geriye alacak ve Türk-İş'e aidat ödeyebilecek bir noktaya geldik. İnşallah kısa süre içinde uluslararası örgütlerimize de aidat ödeyecek duruma geleceğiz. Türk-İş'in tüm eylem kararlarına uyduk. Mitinglerde ve eylemlerde yerimizi aldık. Sendikamızın saygınlığını artırmak; Zonguldak'ta, Ankara'da ülkemizde ve dünyada olan itibarımızı geliştirebilmek için tüm gücümüzle çalıştık, çalışıyoruz. Bugün hiç kimse bu Sendikaya itibar kaybettirdiğimizi söyleyemez. Bunun için öncelikle Yönetim Kurulu arkadaşlarıma, Şube Başkan ve Yöneticilerimize, temsilcilerimize, maden işçisi arkadaşlarımıza ve personelimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum" dedi.
"TARİHİMİZ ONURLA DOLU"
Muslu, "Bu Sendika, bugünkü adımızla Genel Maden İşçileri Sendikası, 1946 yılında kuruldu. 64 yaşındayız. Ama mücadele geçmişimiz, 1848 yılına, 162 yıl önceye, yani Osmanlı İmparatorluğu dönemine ve yabancı şirketlerin kömür üretimine başladığı döneme kadar uzanıyor. Sonra bir Kurtuluş Savaşımız var. Ve genç Türkiye Cumhuriyeti devleti maden ocaklarına sahip çıkmış. Yabancılara karşı ulusal mücadele saflarında yer alan maden işçisi dedelerimiz, sonrasında da kendi devletimizi yönetenlere karşı demokrasi mücadelesi saflarında yer almışlardır. O günden bugüne hak, hukuk, insanca bir yaşam, sağlıklı bir çalışma ortamı için mücadele veren atalarımız, bu mücadelenin kazanımlarını ve tecrübelerini bizlere aktardılar. Bizler de onlardan aldığımız bu görevi layıkıyla yapabilmek için çalışıyoruz. Bugüne kadar Sendikamızda görev yapan tüm büyüklerimizi sevgi, saygı ve şükranla anıyoruz. Hayatta olmayanlara Allah'tan rahmet diliyoruz. Tüm maden şehitlerimizi rahmetle anıyoruz" dedi.
"EĞİTİM ÇALIŞMALARINA BAŞLAYACAĞIZ"
Madenciliğin dünyanın en zor mesleği olduğunu belirten Muslu, "Madencilik dünyanın en zor mesleği ve ülkemizde 5 bin civarında şehidi olan başka bir meslek dalı ve Zonguldak Kömür Havzası gibi başka bir bölge yok. Bu madencinin, bu işçinin emeğinin, alın terinin hakkının bulunduğu bu sendikayı zirvede tutamaz ve saygınlığını koruyamazsak buralarda bulunmaya hakkımız yok. Bu sorumluluğu tüm işçi arkadaşlarımıza kadar taşıyacağız. Bunun için eğitim çalışmalarımıza önümüzdeki ay içinde başlayacağız. Önce 2009 girişli, sonra 2006 girişli arkadaşlarımızla işyerlerinde ve Sendikamızda dönem dönem toplantılar yapacağız. Sonra tüm arkadaşlarımız bu çalışmanın içinde olacak ve işimize, işyerimize sahip çıkarak demokrasi mücadelesi içinde yerimizi alarak hep birlikte daha güzel günlere ulaşmak için çalışacak, mücadele edeceğiz" dedi.
"TÜM GELİŞMELERİ YAKINDAN İZLİYORUZ"
Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu yakından izlediklerini söyleyen Muslu, "Türkiye ekonomik ve sosyal olarak zor bir dönemden geçiyor. Ve Türkiye her geçen gün bir kaosun içine sürükleniyor. Açıkça görülüyor ki, Türkiye'de bir yönetim sorunu var. Gerçek sorunlar görmezden geliniyor. Yapay gündem yaratma, halkın dikkatini başka konular üzerine çekme girişimleri daha büyük sorunlara yol açmaya başladı. Ekonomik krizin, işsizliğin, yoksulluğun, açlığın toplumu kuşattığını ve sosyal sorunların arttığını, ülkemizin yönetilemez hale geldiğini gören emperyalist güçler, o en zayıf anımızda, Kurtuluş Savaşı verdiğimiz günlerde, istediklerini ama alamadıklarını bugün yine yüksek sesle istemeye başladılar.
Aylardır süren İMF görüşmelerinde ve yıllardır süren Avrupa Birliği görüşmelerinde önceleri satır aralarında ifade edilen talepler bugün açıkça dile getiriliyor. Kıbrıs'tan Türk ordusunun çekilmesi, resmi dilin sınırlanması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin etkisizleştirilmesi, yargının etkisizleştirilmesi, sözde Kürt açılımının sürdürülmesi, Ermeni açılımının sürdürülmesi gibi istekler ülkemize açıkça dayatılıyor. Peki, bunları neden şimdi söylüyorlar? Çünkü kendileri için uygun ortamın geldiğini düşünüyorlar. Çünkü ülkemizi bir bataklığın içine soktuklarını düşünüyorlar. Peki, bu duruma nasıl geldik? Bu duruma düşeceğimizi nasıl göremedik?" dedi. Genel Maden İşçileri Sendikamız dahil, tüm sendikalar, işçi ve emekçiler, ulusal çıkarlarımızı savunan herkes, bu duruma sürüklendiğimizi gördük ve uyardık. Mitingler, eylemler, tarihe mal olacak grev ve yürüyüşler yaptık. Hatta yanlışta ısrar edenleri, tüm seçmenler olarak uyardık. Hükümetler gitti, siyasi partiler eridi, ama gelen gideni aratmadı. Bugünkü Hükümet dahil her iktidar dışarıdan dayatılan ekonomik politikaları savundu. Siyasi partilerimiz; ülkemizin, halkımızın geleceğini savunmak ona göre politikalar üretmek yerine, kendi yakın çevrelerini ve bir sonraki seçimleri düşünerek hareket ettiler. Para kazanma ve seçim kazanma uğruna ulusal çıkarlarımızı geri plana ittiler. Çocukları dışarıdan mısır getirsin, yumurta getirsin para kazansın diye kendi çiftçimizi, köylümüzü gözden çıkardılar. Yandaşları para kazansın diye peynirden şekere, iğneden ipliğe, kömürden keresteye her şeyin ithalatını kolaylaştırdılar. Herkes ithalatçı oldu, ama üreticiler iflas etti. Tarlalar işlenmez, fabrikalar çalışmaz oldu. Muhalefeti susturma adına kavga etmekten, siyasetin üslubunu bozmaktan, seviyesini düşürmekten çekinmediler. Sonuçta sadece onlar değil, siz, biz, hepimiz kaybettik, kaybediyoruz.
"HAKLILIĞIMIZI HERKES GÖRDÜ
1990 sonrasında dünya tek kutuplu hale gelince, başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler, dünyanın diğer ülkelerindeki zenginlikleri ele geçirebilmek için yeni politikaları bizlere dayattılar.
Yeni Dünya Düzeni diyerek, ellerindeki medya gücünü kullanarak; bolluk, refah, barış, huzur, demokrasi diyerek toplumların kafasını bulandırdılar. Tabii ki bunları yaparken ülkemizden, içimizden, yanı başımızdan yandaşlar buldular.
Tüm dünyayı, yer küreyi kontrol altına almaya çalıştıkları "Küreselleşme" politikalarını uyguladılar ve uygulamaya devam ediyorlar.
Biz maden ve MTA işçileri, Zonguldak ve bölge halkı olarak, bu politikalardan bize düşenlere karşı sessiz kalmadık.
Maden ocaklarımızı, işimizi, işyerimizi, ekmeğimizi, aşımızı hep birlikte savunduk. 30 Kasım 1990'da greve çıktığımızda yasalar, kamuoyu, basın, siyaset tablosu her şey bizim karşımızdaydı. Zonguldak'ı bir kambur olarak gösteriyorlardı.
Ama biz tüm maden işçileri, eşlerimiz, çocuklarımız ve yakın dostlarımızla, önce tüm Zonguldak'a, sonra bölgemize ve ülkemize, sonra tüm dünyaya haklı olduğumuzu, ülkemizin bu maden ocaklarına ihtiyacı olduğunu anlattık.
Gerçeği öğrenenler bize katıldı ve bizimle birlikte anlatmaya devam etti.
37 gün Zonguldak caddelerinde yürüdük, 5 gün kar-kış demeden yollarda sabahlayarak Ankara yolunda yürüdük ve 59 gün grev yaptık.
Yövmiye hesabı yapmadık, sağlığımızı bile kaybetmeyi göze aldık. Saldırıyı püskürttük, iktidar değişti.
Ama 1994 yılına gelindiğinde 5 Nisan Kararları denilen İMF dayatması kararlarla maden ocaklarımızı kapatmak, Kardemir'i kapatmak, Erdemir'i satmak istediler. Biz maden işçileri ve bölge halkı olarak yine sokaklara ve meydanlara çıktık.
Yine birliğimizi, beraberliğimizi gösterdik ve bu kararlar uygulanamadı. O günkü hükümette gitti. Sonrasında gelen Erdemir'i sattı.
Ama maden ocaklarımız ve Kardemir üretimine devam ediyor.
Bu eylemler ve direnişler yapılırken genç yaşta, hatta çocuk yaşta olan arkadaşlarımız bugün buralarda çalışıyor.
Ve şimdi onlar aynı birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuyla işimize, işyerimize, aşımıza, ülkemizin ve milletimizin geleceğine sahip çıkıyorlar.
"MÜCADELEMİZLE AYAKTAYIZ"
Bu sözünü ettiğim ve bizim her şart altında mücadele verdiğimiz süreçte yüzlerce işyeri satıldı. Bunların büyük çoğunluğu da bu iktidar döneminde satıldı ve çoğunlukla da yabancı şirketlerin eline geçti. Bizler direndik ama TTK ve MTA'nın küçülmesine engel olamadık.
Ülkemizin bu kurumlara ihtiyacı olmasına rağmen yatırım yapılarak büyümelerini sağlayamadık. Bugün ülkemizin yılda 20 milyon ton taşkömürüne ihtiyacı var. Bu kömür sadece Zonguldak bölgemizde bulunuyor ve
bilinen 1.3 milyar ton kömürümüz yeraltında bekliyor. Ama biz TTK olarak 2 milyon tonun altında üretiyoruz. Özel sektörle birlikte yılda 3 milyon tonu dahi bulamıyoruz. Geriye kalan yaklaşık 17 milyon ton için dışarıya para veriyoruz. Sadece taşkömürü için dışarıya verdiğimiz para yılda, yaklaşık 2 milyar dolar. Evet kömürümüz var, işsizimiz var, malzememiz var ve bu işi bilen insanlarımız var. Ama bize ürettirmiyorlar. Peki bu kömürü dışarıdan alacak parayı nereden buluyoruz? Ülke olarak başka şeyler satıp para kazanıyor ve onunla kömür mü alıyoruz? Hayır. Artık tekstilden, tütünden, çaydan, şekerden ve diğerlerinden kazandığımız para buna yetmiyor. Kömür ve diğer ihtiyaçları karşılayabilmek için elde avuçta olanları satıyoruz, ama onlar da yetmiyor ve borç alarak tüketmeye devam ediyoruz. Akrabaları, eşleri dostları ithalat yapıyor ve para kazanıyor diye sevinen siyasetçilerimiz hızla ülkemizin yoksullaşmasına göz yumuyor, hatta hizmet ediyor.
"TÜKETEN BİR TOPLUM HALİNE GETİRİLDİK
İşte ülkemizin Ocak 2010 tarihi itibariyle ekonomik tablosu şöyle; Açlık Sınırı 750 Lira. Yoksulluk sınırı 2 bin 100 lira. Toplam dış borç stoğu 273.5 milyar dolar. İç ve dış borçlar toplamı 430 milyar dolar. Dış ticaret açığı 40 milyar dolar. Evet, üretim ekonomisinin bel kemiği olan kamu kuruluşlarımız bir bir elden çıkartıldı. Kamu kuruluşlarından beslenen özel sektörümüz de fazla dayanamadı ve üreten değil tüketen bir topluma dönüştürülerek borç batağına sürüklendik. Ve borçların büyük bir çoğunluğu son iktidar döneminde yapıldı. Her gelen iktidar katlayarak borçları artırmaya devam etti. Bugün geldiğimiz noktada işsizlik, yoksulluk iyice yaygınlaştı ve insanlar ellerinde poşetlerle kapısını çalacak siyasetçileri bekler hale getirildi. Açlık sınırının 750 Lira, yoksulluk sınırının 2.100 Lira olarak hesaplandığı ülkemizde, üniversite mezunu işsiz insanlarımız, diğer işsizlerle tehdit edilerek Asgari ücretle, 600 Liraya çalışmaya zorlanıyor. İşsizimiz, sendikasız, sigortasız, iş güvencesiz çalışmaya zorlanırken artık bununla da yetinmiyor, çalışanlarımızın kazanılmış haklarını geri almaya, onları sendikasız, iş güvencesiz olarak düşük ücretle çalışmaya zorluyorlar. Yaklaşık 70 gündür Ankara'da direniş mücadelesi veren Tekel işçileri bunun en açık örneğidir. Önce fabrikalarını sattılar, kapattılar. Onları işsiz, tütün üreticisini aç bıraktılar. Yabancı şirketlere ve onların yerli temsilcilerine kazanç kapıları açtılar. O yerli-yabancı temsilcilerin ekonomik ve siyasi desteğiyle evlerimize girerek, bize içinde erzak olan poşetler ve hatta bedava gazete getirdiler. Aldıkları ve kurdukları televizyonlarda bizleri uyutacak dizilere bol bol reklamlar verdiler ve oylarımızı aldılar. Tütün üreticileri, tekel işçileri, eşleri, dostları olan biteni anlamakta zorlandılar. Ve bugün onlar, oturmakla, oturarak para kazanmakla suçlanarak kapının önüne konulmak isteniyor. İşin kötüsü hala olan biteni anlamayan ve sıranın kendine geleceğini göremeyen işçiler, emekçiler var. 4/C diyerek ücretinden, sendikasından, sosyal haklarından, kıdem tazminatından ve iş güvencesinden vazgeçmeye zorlanan sadece tekel işçisi değildir. Tekel işçisi için bunun bir sonraki adımı işini kaybetmektir. Diğer işçiler için bunun bir sonraki adımı aynı tekel işçileri gibi kazanılmış haklardan vazgeçmeye zorlamaktır. Biz bu gerçeği bildiğimiz için Tekel işçilerinin eylemine destek verdik ve maden işçisinin disiplinini, tutarlılığını, kararlılığını herkese gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz. Bunun için işyerlerimizi dolaşarak arkadaşlarımıza teşekkür ettim. Buradan bir kez daha tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Aslında o mücadele hepimizin mücadelesidir. Bu gerçeği özelleştirmeler ilk başladığında görebilsek ve birbirimize sahip çıkabilseydik Türkiye bugün böyle olmazdı. İşimize işyerimize sahip çıkmanın, ülkemizin ve milletimizin geleceğine sahip çıkmak olduğunu yeterince anlatamadık. Ama siz kendinizle gurur duyabilirsiniz. Türkiye ve dünya, maden işçisini, Zonguldak ve bölge insanını bugün daha iyi anlıyor ve biz gittiğimiz her yerde bunun haklı gururunu yaşıyoruz. Bu mücadeleyi 1990 yılından itibaren Ankara'ya, Türk-İş'e taşıyan ve Türk-İş Genel Sekreteri olarak, tüm işçi ve memurların birlikte mücadele ettiği Emek Platformu'nun en ön saflarında yer alan ve ne tesadüf ki tam da o günlerde evinin önünde katledilen Sevgili Genel Başkanımız ve büyük sendikacı Şemsi Denizer'i bir kez daha sevgiyle, saygıyla ve rahmetle anıyoruz.
"SUSMAYACAĞIZ
Türkiye'nin sorunları var. Zonguldak'ın ve bölgemizin sorunları var. TTK'nın ve MTA'nın sorunları var ve doğal olarak sendikamızın sorunları var. Bu sorunların hiçbiri kendiliğinden çözülmeyecek, bu sorunların hepsinin kaynağında biz varız. Bu ülkenin insanları var. O nedenle öncelikle kendi çözebileceğimiz sorunları çözerek işe başlayacak ve sonra, çözdürebileceğimiz sorunların muhataplarını rahat bırakmayacağız. Kendi önerilerimizi anlatacak ve bunların hayata geçirilmesi için gerekirse eylemler yapacağız, mücadele edeceğiz. Ve zamanı geldiğinde oylarımızı bu yönde kullanacağız. Bir yerde, çalmayanlar aptal, çalanlar akıllı sayılıyorsa; Susmayacağız. Bir yerde, zenginler haklı, yoksullar haksız sayılıyorsa; Susmayacağız. Bir yerde, haklılık hiçbir şey, güçlülük her şey oluyorsa; Susmayacağız. Bir yerde, Gerçeklere gözünü kapamak olgunluk, gördüğünü açıklamak işgüzarlık sayılıyorsa; Susmayacağız. Ve tüm gücümüzle gerçekleri anlatmaya, madenci fenerimizle ülkemizi aydınlatmaya ve güneş doğuncaya, karanlık dağılıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz.
"ÖNEMLİ KARARLAR ALACAĞIZ
İşimize, işyerimize, bölgemize, ülkemize, ulusumuzun geleceğine sahip çıkabilmemiz için öncelikle kendimizin ayakta durabilmesi ve güçlü olması gerektiğini biliyoruz. Bugün burada önemli kararlar alacağız. Bugün 100 Lira harcayarak işlerini yürüten sendikamız yarın 50 Lira harcayarak işlerini yürütecek duruma gelecek. Genel Başkanından personeline kadar tüm görevli arkadaşlarımız fedakarlık yapacak. Konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, biz bu kararları uzun zamandır tartışıyoruz. Sendika olarak ayakta kalmamız, güç toplamamız ve daha sağlıklı çalışarak yeniden büyüme sürecine girecek çalışmaları yapabilmemiz için bu kararları almak mecburiyetindeyiz. Ben bu kararları alan ve sizin huzurunuza getiren başta Genel Merkez Yönetim Kurulu arkadaşlarım olmak üzere tüm profesyonel ve amatör yönetici arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum. Bugün burada; Genel Merkez Yönetici sayısını 7'den 5'e, şubelerdeki yönetici sayısını 5'ten 4'e düşürecek, şubelerdeki profesyonel sayısını azaltacak, yöneticilerin dönem sonu tazminatlarını ve sorumluluk tazminatlarını düşürecek, yöneticilerin 2 ikramiyesini kaldıracak kararları alacağız. Sadece bu kararlar yüzde 39 tasarruf demek. Bunun yanında göreve geldiğimiz günden beri; yakıt, cep telefonu, iş telefonu, otel, yemek, elektrik, su, kırtasiye ve diğer giderlerden yaptığımız tasarruflara devam edeceğiz. Bunlar da hesaba katıldığında yapılan tasarruflar yaklaşık yüzde 50 demektir. Bu kararlarla kısa süre içinde önümüzü görecek ve gelecek 10 yılın planlamasını yapabileceğiz. Eğitim ve örgütlenme çalışmalarına hemen başlayacağız. Düşük ücretle çalışan arkadaşlarımızın ücretlerini artırarak, yeni işçi aldırarak ve yeni sahalarda örgütlenerek sendikamızın gelirlerini artırmaya da devam edeceğiz. Evet, birçoğumuzun evinde yapamadığı, ülkemizi yönetenlerin başaramadığı harcamaları kısarak ve tasarrufu artırarak sendikamızı güçlendireceğiz.
"MADENCİ DUYARLILIĞINI GÖSTERMİŞTİR"
Bu yaptıklarımızdan, yapmaya çalıştıklarımızdan rahatsız olanlar var. Sendikalardan, örgütlü toplumdan rahatsız olanlar var. İşçinin, emekçinin, halkın gerçekleri görmesinden ve kendi çıkarlarını savunacak bir mücadele içine girmesinden rahatsız olanlar var. Uluslararası şirketlerin, onların yerli işbirlikçilerinin ve onlar adına siyaset yapanların bu rahatsızlığı normaldir. Ama bizim aramızda ve küçücük çıkarları uğruna onlarla birlikte hareket edenler, onlara hizmet edenler varsa bu normal değildir. İşçi sıfatını ve kimliğini kullanarak bunu yapanları hoş göremeyiz ve görmemeliyiz. Maden işçisi bu konuda ne kadar hassas olduğunu her zaman göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir. Maden işçisi kendisinden kesilen aidatlarla savurganlık yapan sendikacıları nasıl cezalandırıyorsa, 64 yıllık tarihinde kendi sırtından siyasetçilere çanak tutan sendikacıları nasıl cezalandırdıysa, aynı şekilde çalışanı ve emeklisiyle Zonguldak halkı, TTK'nın gücünü kullanarak siyaset yapmak isteyenlere de hak ettikleri cezayı kesmiştir. Ve aynı şekilde maden işçisinin güzide bir kuruluşu olan Amelebirliği'ni de hem kendi beklentileri hem de siyasi yandaşları için kullanmak isteyen yöneticiler tarihin karanlık sayfaları arasında unutulup gitmiştir. Ama maden işçisi kurumsal kimliği ile Genel Maden İşçileri Sendikasını ve Amelebirliğini her zaman ayakta tutmuştur, tutmaya devam edecektir.
"MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ"
TTK ve MTA varsa biz varız. Ve bizim örgütlerimiz var. Biz bundan sonra da önceliğimizi, TTK'nın ve MTA'nın yaşamasına, bu yolda mücadeleye vereceğiz. Bugün yine ciddi sıkıntılarımız var. Kısaca özetlemek gerekirse; MTA'yı gözden çıkarma ve işleri dışarıya, taşerona verme politikaları sürüyor. MTA'nın çok deneyimli kadroları ve makineleri boş tutuluyor. MTA teknolojik olarak takviye edilip ülke ekonomisi için aktif hale getirilmiyor. Ülke zenginliklerini tespit etmek için politika üretilmiyor. Herşeye gerekçe olarak ekonomik kriz gösteriliyor. Ama ekonomik krizin bu yanlış politikalardan kaynaklandığı görmezden geliniyor. Biz bunu her fırsatta anlatmak siyasetçilerimizi baskı altına almak mecburiyetindeyiz. Yine aynı şekilde TTK'da da 1990 sonrası politikalar sürdürülüyor; TTK'nın 5 milyon ton yıllık üretim kapasitesine ulaşabilmesi için yapılanlar yeterli değildir. Yeraltında taşerona verilen işlerden gerekli randıman alınamamıştır. Maliyetin düşürüldüğü konusunda somut bir veri yoktur. Yerüstünde Lavuarlar başlı başına bir soruna dönüşmüştür. Merkez Atölyelerinin gözden çıkartılması ve işlerin dışarıya kaydırılması TTK'ya ekonomik anlamda hiçbir katkı sağlamamış, hem maliyetler artmış ve hem de kalite düşmüştür. Diğer yandan Zonguldak'ta, Türkiye'de özellikle maden sektöründe öncü ve aranan bir fabrika olan Merkez Atölyeleri tüm sektör ve bölgemiz adına önemli bir kayba dönüşme noktasındadır. Yeraltında yan sanatlarda acilen giderilmesi gereken açıklar var ve TTK Yönetiminin talebi olmasına rağmen henüz işçi alınmadı. TTK yönetiminin eski politikaları acilen değiştirmesi gerekiyor. Lavuar işleri özel sektöre verilirken kömür üretiminin yer atından satışına kadar bir bütün olduğunu ve bu zincirin halkalarının kopartılamayacağını söyledik. Eğer birisi koparsa tüm sistemin tıkanacağını anlattık. Bu açıklamalarımız kitaplarda, gazetelerde, görüntü kayıtlarında var. Bugün geldiğimiz noktada Üzülmez ve Kozlu'daki özel sektör lavuarları ihtiyaca cevap veremiyor. Kaldı ki TTK yönetimi üretimi daha da artırmanın planlamasını yapıyor. Üzülmez Lavuarı yeterli şekilde çalışmadığı için stok sahaları doldu ve yeraltından kömürü çıkartma imkanı kalmadığı için üretim durduruldu. İki yıldır çalışması yapılan silo sudan sebeplerle bitirilemedi. Öte yandan Kozlu rekor üretime gidiyor ve lavuarın yetersiz kalacağı ortada. Tüm bunlara rağmen her iki lavuarın sigortası durumunda olan ve acilen teknolojik olarak yenilenmesi ve kapasitesinin artırılması gereken Karadon Lavuarı'nın elden çıkartılması ve özel sektöre verilmesi için ısrarla ihale yapılıyor. Ne hikmetse tam sözleşmelerin yenileneceği bu ortamda Kozlu ve Üzülmez Lavuarını işleten şirketin bu işlerden çekileceği söylentileri yayılıyor. Yani işi kimin yapacağı, hangi şartlarda yapacağı bile belirsiz.
Ve şimdi merakla şirketin vereceği yeni fiyatlar bekleniyor. Eğer bu şirket çekilirse kimin geleceği, bu işlerin nasıl yürütüleceği bile belirsiz. Üstelik yeni şirketin lavuar kurabileceği alan bile yok. Ne yazık ki 160 yıllık bu kurumu bu hale getirenlerden hesap sorulmuyor. Ama biz daha fazla yanlış yapılmasına ve özellikle Karadon'da lavuar işinin özelleştirilmesine izin vermeyeceğimizi bunun için ne gerekiyorsa yapacağımızı buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Ve halen bu işi yapan şirket çekilirse bu işin çalışanların ve
tesislerin devriyle doğrudan TTK tarafından yapılmasını istiyoruz. Yeraltından taşeron şirketlerin uzaklaştırılmasını ve bu işlerin çalışanlarıyla birlikte TTK'ya devredilerek, elaman ve malzeme takviyesiyle TTK tarafından yapılmasını istiyoruz. Merkez Atölyeleri'nin sadece TTK'nın değil, özel sektörün ve Türkiye'nin ihtiyacını karşılayacak şekilde planlanmasını istiyoruz.
Limanın özelleştirilmesi düşüncesinin terkedilmesi ve "Bu iş bizim aslı işimiz değil" sözünün bir daha edilmemesini istiyoruz.
Eğer 1935 yılından beri bu işi yapan TTK yöneticileri hala bu işi kendi işleri olarak görmüyorlarsa hangi işi kendi işleri olarak yapacaklardır diye kendilerine soruyoruz.
"OMUZ OMUZA VEREREK BAŞARDIK"
Genel Maden İşçileri Sendikası olarak her şeyi büyük bir dikkatle ve yakından izliyoruz. Ama şunu hiç unutmayın bizim tüm gücümüz; birliğimiz ve beraberliğimizdir. Eğer bunu koruyamazsak hiçbir işi başaramayız. Bizi birbirimize düşürür, sendikamızı maddi ve manevi olarak güç durumda bırakırlarsa hiçbir önerimizi dinlemezler.
O nedenledir ki; İşimizin, işyerimizin, ekmeğimizin mücadelesi için kenetleneceğiz. Bölgemizin, ülkemizin geleceği için omuz omuza vereceğiz. Yolumuza çıkanlara karşı gücümüzü göstereceğiz. Maden işçisinin, MTA işçisinin onurlu geçmişini geleceğe taşıyacağız. Fedakar, vefakar ve yiğit maden işçisinin ve MTA işçisinin mücadele azmini ve
demokrasi sevdasını bütün dünyaya haykıracağız. Ve her şeyi birlikte, omuz omuza vererek başaracağız.
Bu duygularla hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyor, genel kurulumuzun hayırlı olmasını diliyorum.
"TÜM KARARLAR OY BİRLİĞİ İLE ALINDI"
Genel Kurul'da mali ve tüzük değişikliğiyle ilgili tüm önergeler delegelerin oy birliği ile kabul edildi.Tüm önerilerin oy birliği ile kabulünün ardından bir teşekkür konuşması yapan GMİS Genel Başkanı Ramis Muslu, "Bugün burada alınan kararları tarih yazacaktır. Gösterdiğiniz samimiyet ve kararlılık nedeniyle hepinize teşekkür ediyorum" diyerek konuşması tamamladı.