Frida Kahlo mitine küçük bir pencere
Gönül isterdi ki Frida Kahlo'yu İstanbul'da, bu yıl Berlin'de açılan ilk büyük retrospektifi gibi kapsamlı bir sergiyle daha yakından tanıyalım.
Gönül isterdi ki Frida Kahlo'yu İstanbul'da, bu yıl Berlin'de açılan ilk büyük retrospektifi gibi kapsamlı bir sergiyle daha yakından tanıyalım.
Martin Gropius Bau’da bu yaz dört saat beklemeli uzun kuyruklara neden olan Kahlo retrospektifinde Kahlo’nun gençliğinden son yıllarına sanatsal gelişimini belgeleyen 150’yi aşkın resim ve desen sergilendi, Kahlo ‘miti’nin somut verileri ilk kez bu denli geniş bir tarihsel çerçevede izleyiciyle buluşmuş oldu. Berlin’dekinin daha küçük çaplı bir toplamı Viyana’da açılan Kahlo retrospektifi de yeni bitti. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda kurumsal ve özel koleksiyondan derlenmiş olmasıyla bu gerçekleştirilmesi zor mu zor sergilerin zamanı çoktan gelmişti: Önce feminist sanat tarihçilerinin baştacı ettiği, sonra kültür endüstrisinin popüler kültür ikonu haline getirdiği bir figürün sanatsal kimliğini tüm yönleriyle gözler önüne sermek, sanat dünyasının boynunun borcu haline gelmişti artık!
Keyifli bir küçük sergi
Türkiye’de ise bir Frida Kahlo sergisi, çok zamandır pek çok sanatseverin hayaliydi. Pera Müzesi’ndeki ‘Frida ve Diego’sergisi, hem Kahlo’nun hem Rivera’nın dünyalarına çok ufak çaplı bir pencere açmakla birlikte, birkaç tane harika Kahlo otoportresi içermesi bakımından keyifli bir küçük sergi. Sergide otoportre türünün piri Kahlo ‘Kolyeli Otoportre’ (1933), ‘Yatakta Otoportre’ (1937), ‘Otoportre’ (1941), ‘Saçörgülü Otoportre’ (1941), ‘Maymunlu Otoportre’ (1943) ve ‘Tehuana Olarak Otoportre ya da Düşlerimde Diego’ (1943) gibi bazı çok meşhur resimlerinin yanı sıra tatlı bir karpuzlu natürmort, bir tür ruhsal otoportre sayılabilecek ‘Evreni Kucaklayan Aşk’ (1949) ve birkaç desen ve kolajla temsil ediliyor.
Meksika duvar resminin büyük ustalarından biri olan Diego Rivera’nın da ‘Kala Çiçekçisi’ (1943) gibi tanıdık bir yapıtının yanı sıra birkaç resmi ve desenleri var. Ama Rivera’lar Kahlo’lar kadar heyecan verici değil; yalnızca bir üslubun standart örnekleri. Tamam Rivera usta ressam buna diyecek yok, ama Kahlo deli deli, dolu dolu, tutkulu, sıradışı bir sanatçı. Bu küçük sergide yer alan birkaç resmiyle bile kendi kültürel verilerini dönüştürerek modern olabilen Kahlo’nun, neden yalnızca Meksika’nın değil, 20. yüzyıl sanat tarihinin kültürel hazinesi olduğunu anlayabilmek güç değil.
Kahlo’da yeterince malzeme var
Kahlo’nun şöhretinin sanatından önde gittiğini düşünenler, özellikle de Selma Hayek’li Hollywood filminden sonra Kahlo mitinden usananlar da yok değil ama ne yaparsınız ki bugünün sansasyon saplantılı kültür endüstrisini fazlasıyla besleyecek kadar malzeme var Kahlo’nun hayatında: Kazalar, hastalıklar, sakatlıklar, fırtınalı aşklar ve ihanetlerle fiziksel ve ruhsal acının dibine vurmuş ama pes etmemiş, Rivera’yla aşkının yanı sıra Troçki’yle adı çıkmış, Meksika’da devrim ateşinin ve modernleşme sancılarının çeşitli yönlerini bünyesinde barındırmış bir kadından söz ediyoruz! Kahlo miti endüstrisi can sıkıcı biraz ama, bu tür dış etkenler bir Kahlo otoportresinin samimiyetini çalabiliyor mu ona bakmak gerek. Sergi 20 Mart’a kadar açık.
Gelman koleksiyonu mahkemelik
Pera Müzesi’ndeki sergide hem Kahlo’nun hem Rivera’nın 1943 yılında yapılmış birer Natasha Gelman portresini göreceksiniz. Bu kişi, eşi Jacques ile birlikte sergideki koleksiyonun sahibi olan kadın. Gelman koleksiyonu, 20. yüzyılın en kapsamlı ve nitelikli modern Meksika sanatı koleksiyonu olarak biliniyor. Koleksiyonda Kahlo’nun 17, Rivera’nın 11 yapıtı var. Natasha Gelman’ın 1998’deki ölümünden sonra koleksiyonun kontrolü, Gelman’ın mirası üzerine Amerikalı küratör ve yakın arkadaşı Robert R. Littman’ın önderliğindeki bir vakıfta. Ne var ki Gelman ailesinin çeşitli üyeleri, iki yıldır Littman’la mahkemelik. NY Times’ın haberine göre, koleksiyon bu yüzden Meksika’da 2001’den beri sergilendiği Cuernavaca’daki müzeden çıkartılmış ve bir kısmı şu sıralar çeşitli ülkeleri dolaşıyor.
Mahkeme sonuçlandığında 300’ü aşkın yapıt barındıran koleksiyon Natasha Gelman’ın mirası gereğince yine Meksika’da özel bir müzede sergilenecek mi bilinmez ama bu vesileyle Kahlo ve Rivera’yı İstanbul’da ağırlamak bir küçük tadımlıkla da olsa İstanbullu izleyici açısından sevindirici! Gönül isterdi ki koleksiyonun daha geniş bir kesitini, Meksika modern sanatının iki yıldızının çevresindeki diğer figürleri de görme olanağı bulalım, Türkiye’de ve Meksika’da modernleşme süreçlerinin sanata yansımalarını karşılaştıralım.
Frida: Aşk ve Acı
Resimlerinin yanı sıra aşkları ve sarsıcı yaşamıyla 20. yüzyıla damga vuran Frida Kahlo’nun ilk ve tek biyografisi Everest Yayınları’ndan çıktı. Rauda Jamis’in birçok dile çevrilen biyografisi doğumundan ölümüne kadar Kahlo’nun hayatına, acılarına, Diego Rivera’yla olan aşkına ışık tutuyor. ‘Unutulmayan Kadınlar’ serisinden çıkan 304 sayfalık kitabı Hülya Tanrıöver Türkçeye çevirdi.
Martin Gropius Bau’da bu yaz dört saat beklemeli uzun kuyruklara neden olan Kahlo retrospektifinde Kahlo’nun gençliğinden son yıllarına sanatsal gelişimini belgeleyen 150’yi aşkın resim ve desen sergilendi, Kahlo ‘miti’nin somut verileri ilk kez bu denli geniş bir tarihsel çerçevede izleyiciyle buluşmuş oldu. Berlin’dekinin daha küçük çaplı bir toplamı Viyana’da açılan Kahlo retrospektifi de yeni bitti. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda kurumsal ve özel koleksiyondan derlenmiş olmasıyla bu gerçekleştirilmesi zor mu zor sergilerin zamanı çoktan gelmişti: Önce feminist sanat tarihçilerinin baştacı ettiği, sonra kültür endüstrisinin popüler kültür ikonu haline getirdiği bir figürün sanatsal kimliğini tüm yönleriyle gözler önüne sermek, sanat dünyasının boynunun borcu haline gelmişti artık!
Keyifli bir küçük sergi
Türkiye’de ise bir Frida Kahlo sergisi, çok zamandır pek çok sanatseverin hayaliydi. Pera Müzesi’ndeki ‘Frida ve Diego’sergisi, hem Kahlo’nun hem Rivera’nın dünyalarına çok ufak çaplı bir pencere açmakla birlikte, birkaç tane harika Kahlo otoportresi içermesi bakımından keyifli bir küçük sergi. Sergide otoportre türünün piri Kahlo ‘Kolyeli Otoportre’ (1933), ‘Yatakta Otoportre’ (1937), ‘Otoportre’ (1941), ‘Saçörgülü Otoportre’ (1941), ‘Maymunlu Otoportre’ (1943) ve ‘Tehuana Olarak Otoportre ya da Düşlerimde Diego’ (1943) gibi bazı çok meşhur resimlerinin yanı sıra tatlı bir karpuzlu natürmort, bir tür ruhsal otoportre sayılabilecek ‘Evreni Kucaklayan Aşk’ (1949) ve birkaç desen ve kolajla temsil ediliyor.
Meksika duvar resminin büyük ustalarından biri olan Diego Rivera’nın da ‘Kala Çiçekçisi’ (1943) gibi tanıdık bir yapıtının yanı sıra birkaç resmi ve desenleri var. Ama Rivera’lar Kahlo’lar kadar heyecan verici değil; yalnızca bir üslubun standart örnekleri. Tamam Rivera usta ressam buna diyecek yok, ama Kahlo deli deli, dolu dolu, tutkulu, sıradışı bir sanatçı. Bu küçük sergide yer alan birkaç resmiyle bile kendi kültürel verilerini dönüştürerek modern olabilen Kahlo’nun, neden yalnızca Meksika’nın değil, 20. yüzyıl sanat tarihinin kültürel hazinesi olduğunu anlayabilmek güç değil.
Kahlo’da yeterince malzeme var
Kahlo’nun şöhretinin sanatından önde gittiğini düşünenler, özellikle de Selma Hayek’li Hollywood filminden sonra Kahlo mitinden usananlar da yok değil ama ne yaparsınız ki bugünün sansasyon saplantılı kültür endüstrisini fazlasıyla besleyecek kadar malzeme var Kahlo’nun hayatında: Kazalar, hastalıklar, sakatlıklar, fırtınalı aşklar ve ihanetlerle fiziksel ve ruhsal acının dibine vurmuş ama pes etmemiş, Rivera’yla aşkının yanı sıra Troçki’yle adı çıkmış, Meksika’da devrim ateşinin ve modernleşme sancılarının çeşitli yönlerini bünyesinde barındırmış bir kadından söz ediyoruz! Kahlo miti endüstrisi can sıkıcı biraz ama, bu tür dış etkenler bir Kahlo otoportresinin samimiyetini çalabiliyor mu ona bakmak gerek. Sergi 20 Mart’a kadar açık.
Gelman koleksiyonu mahkemelik
Pera Müzesi’ndeki sergide hem Kahlo’nun hem Rivera’nın 1943 yılında yapılmış birer Natasha Gelman portresini göreceksiniz. Bu kişi, eşi Jacques ile birlikte sergideki koleksiyonun sahibi olan kadın. Gelman koleksiyonu, 20. yüzyılın en kapsamlı ve nitelikli modern Meksika sanatı koleksiyonu olarak biliniyor. Koleksiyonda Kahlo’nun 17, Rivera’nın 11 yapıtı var. Natasha Gelman’ın 1998’deki ölümünden sonra koleksiyonun kontrolü, Gelman’ın mirası üzerine Amerikalı küratör ve yakın arkadaşı Robert R. Littman’ın önderliğindeki bir vakıfta. Ne var ki Gelman ailesinin çeşitli üyeleri, iki yıldır Littman’la mahkemelik. NY Times’ın haberine göre, koleksiyon bu yüzden Meksika’da 2001’den beri sergilendiği Cuernavaca’daki müzeden çıkartılmış ve bir kısmı şu sıralar çeşitli ülkeleri dolaşıyor.
Mahkeme sonuçlandığında 300’ü aşkın yapıt barındıran koleksiyon Natasha Gelman’ın mirası gereğince yine Meksika’da özel bir müzede sergilenecek mi bilinmez ama bu vesileyle Kahlo ve Rivera’yı İstanbul’da ağırlamak bir küçük tadımlıkla da olsa İstanbullu izleyici açısından sevindirici! Gönül isterdi ki koleksiyonun daha geniş bir kesitini, Meksika modern sanatının iki yıldızının çevresindeki diğer figürleri de görme olanağı bulalım, Türkiye’de ve Meksika’da modernleşme süreçlerinin sanata yansımalarını karşılaştıralım.
Frida: Aşk ve Acı
Resimlerinin yanı sıra aşkları ve sarsıcı yaşamıyla 20. yüzyıla damga vuran Frida Kahlo’nun ilk ve tek biyografisi Everest Yayınları’ndan çıktı. Rauda Jamis’in birçok dile çevrilen biyografisi doğumundan ölümüne kadar Kahlo’nun hayatına, acılarına, Diego Rivera’yla olan aşkına ışık tutuyor. ‘Unutulmayan Kadınlar’ serisinden çıkan 304 sayfalık kitabı Hülya Tanrıöver Türkçeye çevirdi.