Doç. Dr. Laçiner: Değişimin bürokrasiye ve yargıya yansıma hızı Kürt sorunundaki en büyük çıkmaz

USAK Genel Koordinatörü Doç. Dr. Sedat Laçiner, Kürt sorununda en büyük çıkmazın devletin zirvesindeki değişimin bürokrasiye ve yargıya yansıma hızınd

USAK Genel Koordinatörü Doç. Dr. Sedat Laçiner, Kürt sorununda en büyük çıkmazın devletin zirvesindeki değişimin bürokrasiye ve yargıya yansıma hızında yaşandığını söyledi. Yasalar ve zihniyetin değişmesine karşın bu değişimin uygulamaya istenilen hızda yansımadığını dile getiren Laçiner, asıl sorunun uygulamada, beyinlerde kalmış tortularda olduğunu belirtti.

USAK'ın resmi internet sitesinde terör örgütünün şehir yapılanması KCK davası ile PKK'daki son gelişmeleri değerlendiren Laçiner, mahkemenin sanıkların ana dilde savunma taleplerini reddettiğini, PKK adına şov konusunda mahkemeye katıldığını ifade etti. İlk ifadelerini Türkçe veren sanıkların mahkemede de aynı dilde savunma vermelerinin mümkün olduğunu savunan Laçiner, ancak sanıkların örgütlü bir kampanya çerçevesinde Kürtçe savunma konusunda inat ettiklerini söyledi. Bu durumun mahkemeyi hiç ilgilendirmeyeceğini ileri süren Laçiner, şöyle devam etti: "Mahkemenin kişinin hangi dilde savunma yapacağına karışma yetkisi yoktur, olmamalıdır. Çünkü ana dilde savunma yapmak en tabii haktır. Kişinin kendisini en rahat hissettiği dilde savunma yapması gerekir. Bunu da hiçbir mahkeme sorgulayamaz. Savunma dilini seçmek her şartta sanığın tercihine bırakılmalıdır. Bu açıdan bakıldığında KCK davasında savcı da, mahkeme de davanın özünü zedeleyecek bir hata yapmıştır. Üst mahkemenin bu davanın sonucu ne olursa olsun sırf savunma dili nedeniyle davayı bozması ve yeniden yargılamaya hükmetmesi gerekir."

Hangi dava olursa olsun daha ilk günden suçlanan kişilere dolduracakları formlarda 'tercüman isteyip istemedikleri' rutin bir işlem olarak sorulması gerektiğini belirten Laçiner, şöyle devam etti: "İster Kürt, isterse Türk olsun, kişi kendisini savunacağı dili daha dava başında seçmeli, mahkemeye de gerekli altyapıyı hazırlamak görevi düşmelidir. Diğer taraftan KCK davasında eğer mahkeme daha işin başında Kürtçe savunmaya izin verseydi ve savunmalar tercümanlar eşliğinde alınmış olsaydı belki de sanıklar kısa sürede Türkçe'ye döneceklerdi. Çünkü tercüman eşliğinde savunma yapmak oldukça zaman alan bir işlem ve sanıklar bunu sırf bu yüzden istemeyebilirlerdi. Fakat olan oldu ve mahkeme sırf sanıkların şov yapma isteğini haklı bulmadığı için mahkemenin selametine büyük zararlar verebilecek bir karara imza attı. Oysa ki bu davadan önce pek çok davada Kürtçe savunmaya izin verilmişti. Bir standart oluşturulamadığından en temel haklar dahi korka korka kullanılabiliyor. Doğal olarak bu istikrarsızlık da en başta terör örgütü tarafından sonuna kadar istismar ediliyor."

"TÜRKİYE'NİN SON 10 YILDA KÜRT SORUNUNDA ALDIĞI MESAFE DEVRİM NİTELİĞİNDE"

PKK ile KCK arasında hiçbir fark olmadığını bizzat terör örgütünün ve BDP'nin önde gelenlerinin itiraf ettiklerini anlatan Sedat Laçiner, örgütün eylemsizliğin ne kadar eylemsizlik olduğunun da tartışılır olduğunu ifade etti. Hakkari'de yaşanan saldırı ve diğer saldırı hazırlıklarının PKK'nın pek de rahat durmadığını gösterdiğini dile getiren Laçiner, devletten sözler aldığını düşünen PKK'nın bu geçiş döneminde kendisinin sorumluluğunun olmadığını sandığını belirtti.

PKK'nın yangından mal kaçırırcasına toplumun gözünden kaçar düşüncesiyle KCK üzerinden silahlı siyasete giremeyeceğini vurgulayan Laçiner, demokratik açılımın sadece devletin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, terör örgütünün tüm taleplerinin sorgusuz sualsiz kabul edilmesi demek olmadığını kaydetti.

"Ciddi devletlerde süreç şiddetin ve terörün sona erdirilmesi, teröristlerin şiddet içermeyen taleplerini, cezalandırılma korkusu olmaksızın meşru alana taşıyabilmesidir." diyen Laçiner, bunun için sivil siyasette PKK söylemlerine yer açılması ve PKK'nın da taleplerini bu alana silahsız, tehditsiz ve şiddetsiz taşıması gerektiğini söyledi. Bu taleplerin "Kürtçe'ye daha fazla özgürlük, Kürtçe eğitim, Kürt kimliğinin güçlendirilmesi ve daha güçlü bir temsile kavuşturulması" olabileceğini ifade eden Laçiner, "Önemli olan devletin tüm bu talepleri değerlendirmeye hazır olmasıdır. Yoksa 'siz önce tüm sorunları giderin, biz de ondan sonra silahları bırakalım' anlayışı üzerine bir süreç inşa edilemez. PKK da, BDP de anlamalıdır ki Türkiye bir tek partinin yönettiği bir yer değildir. Sadece yasa çıkararak veya emir vererek onyılların ihmali bir gecede ortadan kalkmamaktadır. Tarafların sorunların diyalogla çözüm yoluna girmesi için karşılıklı olarak sorumlulukları vardır ve bu süreçte sabırsızlık en büyük düşmandır. Kaldı ki Türkiye'nin son 10 yılda Kürt sorununda aldığı mesafe devrim niteliğindedir ve belki de son dönemde dünyada eşi benzeri yoktur. Kürtçe televizyon yayıncılığı, üniversitelerde Kürtçe bölümler, Kürtçe tiyatro, hatta opera, 'Kürt sorunu Türkiye'nin en büyük sorunudur' diyen bir Cumhurbaşkanı ve daha nice devrimsel adım. Tüm bunları görmezden gelip devletin bu konuda ciddi bir adım atmadığı, hatta süreci sözde yürüttüğünü söylemek en hafif tabiriyle haksızlık olsa gerektir." diye belirtti.

Bu süreçte en önemli sorunun PKK'nın ne istediğini net bir şekilde ortaya koyamaması olduğunun altını çizen Laçiner, Kürtlerin hangi hakları eksik olduğu için 4 binden fazla silahlı adamın hala dağlarda olduğunun net ve makul bir şekilde ortaya konması gerektiğini kaydetti. Terör örgütünün yöntem olarak neden hala terör ve şiddete başvurduğunu izah etmesi gerektiğini dile getiren Laçiner, "Ancak bunu yaparken Öcalan'ı hemen salıverin veya PKK'nın şiddet ve terör içeren şehir faaliyetlerine dönük olarak başlatılmış olan KCK operasyonlarının hemen durdurulması gibi kısa sürede gerçekleştirilmesi olanaksız taleplerde bulunmamalıdır. Eğer PKK üzerine düşen sorumlulukları yerine getiremezse değişim yine gerçekleşir, ancak PKK, Kürtler ve Türkiye bu kez daha çok bedel ödeyerek mutlu sona ulaşabilir." diye sözlerini tamamladı.