Burkay: Karnavala çevirdiler
İsveç'te sürgün yaşayan Kürt aydın ve siyasetçi Kemal Burkay, PKK'lıların dağdan inme sürecinde, 'hükümetin samimi, muhalefetin sorumsuz' davrandığını savundu.
"Karşılamayı karnavala çevirdiler" diyerek DTP'yi de eleştiren Burkay, süreci baltalayacak girişimlere karşı dikkatli olunması çağrısında bulundu. Ağustos ayında Cihan'a verdiği röportajda "PKK'nın silah bırakmak istemesini derin devlet istemiyor" diyen ve bu sözleri kamuoyunda büyük yankı uyandıran Burkay, bu kez 'dağdan iniş' süreciyle ilgili önemli tespitlerde bulundu. Stockholm'deki ofisinde dün gerçekleşen özel röportajda Burkay, bu aşamaya gelinmesini "çok olumlu" olarak niteledi. Burkay, önceki röportajına da atıfta bulunarak, Öcalan'ın yakalandıktan sonra birkaç kez silahları bırakma çağrısında ve teklifinde bulunduğunu; ama bu girişimlerine her seferinde derin devletin engel olduğunu hatırlattı.
ORDUDAKİ DEĞİŞİM DE ÖNEMLİ
Bu noktaya gelinmesinde hükümetin başlattığı demokratikleşme sürecinin büyük rol oynadığını vurgulayan Burkay şöyle konuştu: "Kürt kesimi önceden beri meselenin barışçıl yollardan çözümünden yana. Hükümetin böyle bir adım atması da ortamı yumuşattı, şimdi bazı PKK'lıların yurtdışından dönüş yapmaları oldukça olumlu bir durum. Silahları tümden bırakmak için bu bir başlangıç olabilir; tabii ki eğer iki taraf da bu konuda dikkatli ve de kararlı olursa."
Ordunun üst yönetimindeki tutum değişikliğinin de bu sonuçta önemli rol oynadığını belirten Burkay, ayrıca DTP'nin sağduyulu yaklaşımının ehemmiyetine dikkat çekti.
Sürecin bu kadarla sınırlı kalmaması gerektiğini hatırlatan Burkay, "Bence bu devam etmeli… Bu da, bu konuda kararlı adımlar atmaya bağlı. Hükümetin bu konudaki tutumunu da olumlu buluyorum, oldukça kararlı bir tavır içerisinde görüyorum; en azından silahların susturulması ve dağdakilerin indirilmesine yönelik olarak." diyor.
DTP'NİN OLAYI KARNAVALA DÖNÜŞTÜRMESİNİ DOĞRU BULMADIM
Dağdan inenlerin de gerilim oluşturmaktan kaçınarak bir güven verdiğini ifade eden Burkay, DTP'nin tavrını eleştirdi: "Doğrusu, DTP'nin olayı bir 'fest' (İsveççe karnaval, festival) havasına dönüştürmesi doğru bulmadım. Davul zurnalı olarak bir zafer havası vermenin bir nedeni de yoktu ortada…"
Esasen, dağdakilerin 'orada' durması için bir neden kalmadığına vurgu yapan Kürt aydın, "Dağdakilerin inmesi, silahların susması ülkenin önünü açacak. Demokratikleşme, AB üyeliğinin önünü açma ve özgürlükler bakımından yeni olanaklar sağlanmasına vesile olacak. Ama atılmış bu adımın devamının gelmesi adına bütün taraflara sorumluluklar düşüyor." dedi.
ADLİ MEKANİZMA, SÜRECİ BALTALAYABİLİR
Dağdan inişin devamını sağlama adına, inişin kolaylaştırılması gerektiğini ve bunun için de bir affa ihtiyaç olduğunu söylüyor Kemal Burkay: "Yani 212. maddeyi oynamakla bu iş yürümez. Yani dağdakiler inince cezaevlerine girmeyeceğine ve normal hayatlarına döneceklerine dair bir düzenlemeye ihtiyaç var."
Burkay, iyi niyetli savcıların yanında, şartları zorlayacak savcıların da çıkabileceği uyarısını yaparak, "Türkiye'de adli mekanizmanın nasıl çalıştığını biliyoruz, bazen ne kararlar alındığını görüyoruz. Dolayısıyla güvence oluşturulmalı, yasal zemin hazırlanmalı. Bence bu noktada af son derece önemli." diyor.
BAYKAL ve BAHÇELİ, OLUMLU HİÇBİR ŞEYE HİZMET ETMİYOR
Muhalefetin tutumunun bu noktada çok önemli olduğunun altını çizen Burkay, "Maalesef bu hususta muhalefetin tutumu çok olumsuz oldu, daha önceki durumlarda da olduğu gibi. Gerek Baykal, gerek Bahçeli bu sürece hizmet etmeyen bir tutum içerisinde oldular" dedi. Muhalefetin olumlu hiçbir şeye hizmet etmediğini savunan Burkay şöyle devam ediyor: "Onlar, savaşın sona ermesini istemiyorlar, sorunların çözümünü istemiyorlar, bu tavır son derece açık. Toplumda yerleşmiş olan önyargıları kışkırtıyorlar. Bu; her iki halkın kardeşliğine hizmet etmez. Bir arada yaşama duygularını güçlendirmeye hizmet etmez, aksine; daha da sarsar. Muhalefette olmak, yapılan her olumlu davranışa karşı çıkmayı da gerektirmiyor herhalde. Muhalefet demek, bu olmamalı. Görünen o ki; Bahçeli de, Baykal da sorunun çözümünden, çatışmanın durmasından rahatsızlık duyuyorlar."
Böylesi bir muhalefette, ülkenin ve halkın yararına hiçbir menfaat olmadığını dile getiren Burkay, muhalefete muhalif ifadelerini şöyle devam ettiriyor: "Ülke adına talihsiz bir durum… Bu tavır, ülkenin normalleşmesi, demokratikleşmesi karşısında büyük bir engeldir ve bunun mutlaka aşılması gerekir." Muhalefeti 'yola getirmenin' yolunun da milletten geçtiğini anlatan Burkay, "Bence bu da ancak halkoyunun desteğiyle aşılabilir, çünkü bu yanlışı yapanlar ısrar ettikçe çözüm çaresi yoktur. Çare o zaman halkın daha da aydınlatılması, bunun halk desteğiyle aşılmasıdır. Bence aşılacak da bu..." diyor.
SÜRECİ SEKTEYE UĞRATMAK İSTEYENLER OLABİLİR
Süreci sabote etmek isteyebilecek farklı odakların olabileceği uyarısını tekrarlıyor Kemal Burkay: "Yarın bir gün bir yerlerde mayınlar patlayabilir, bir takım insanlar ölebilir, bazı karakollara taciz ateşleri olabilir. Bunları kimlerin yaptığını da tam bilemeyiz."
Yeni krizlere yol açılmaması adına ordunun operasyonlara ara vermesi gerektiğini söyleyen Burkay, PKK'yı da ikaz ediyor: "PKK da gerçekten barış istiyorsa ve bu sürecin sekteye uğramasını istemiyorsa çok dikkatli olmalı, eylemlerden dikkatle kaçınması gerekiyor. Yani sürecin sabote edilmemesine meydan verilmemeli."
KÜRT DÜŞMANLIĞINA DÖNÜŞECEK BİR SÜREÇ BİRLİKTELİĞE ZARAR VERİR
Açılıma karşı olan kesimlerce Kürt düşmanlığının da pompalandığına işaret eden Burkay, federatif çözüm tartışmalarında bazılarının daha ileri giderek "Madem öyle, Doğuyu Kürtlere verelim, ne halleri varsa görsünler, batıdaki Kürtleri de oraya sürelim" şeklinde ifadeler kullandığını aktarırken şu tespitte bulunuyor: "Bir kere, batıya gelen Kürtler çalışmak için eskiden gelmişler. İç Anadolu'da da Kürt aşiretleri var, başka bölgelerde de Kürtler var..."
Son 30 yıl içerisinde doğudaki halkın zorunlu göçe zorlandığını ve köylerin boşaltıldığını söyleyen Burkay, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Dört bin köy yıkıldı, milyonlarca insan başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. Bunların bir kısmı Diyarbakır, Van gibi bölge illerine giderken, bir bölümü de batıdaki metropollere gittiler. Çukurova, Adana, Mersin, İzmir, İstanbul, Ankara gibi... İnsanlar bunu isteyerek yapmadılar. Köyleri yakıldığı için, oralarda barınamadıkları için oralardan kaçmak zorunda kaldılar, bütün maddi varlıklarını orada bırakarak. Birçoğu derbeder oldu; büyük metropollerin varoşlarında okulsuz, işsiz, evsiz olarak. Şimdi bu insanlar bir şekilde buralara uyum sağlamış durumdalar, aradan geçen on yıllar içerisinde… Şimdi bu çözüm aşamasında, "bu insanları yeniden sürelim" demek uygarca bir tavır değil, bunu söyleyenlerin tavrı demokratik bir tavır değil ve insanca bir tavır değil."
Sorumlu davranılması ve iyi niyetle hareket edilmesi gerektiğinin altını çizen Burkay, yeni çözümler bulmaya çalışırken, insanlara yeni acılar yaşatılmaması çağrısında bulundu. "Bu işi, insanca, uygarca, uluslararası hukuka uygun olarak çözmek lazım" diye sözlerine devam eden Burkay, Kürt halkının haklarını tanımakla meselenin basit yollu çözülebileceğini iddia etti.
Bu sorunun çözümüyle birlikte büyük şehirlerin de rahatlayacağını söylüyor Kemal Burkay: "Halen büyük şehirlerde yaşamakla birlikte oradan köyüne dönmek isteyen insanlar var. Bir kısmı yerleşmiştir, dönmek istemeyebilir, bu doğaldır, onları zorla geri döndüremeyiz. Dönmek isteyenlere de yolu açık tutmak lazım. Bu da bölgede güvenliği sağlamakla olur. Yani bugünkü olağanüstü koşullarda bu biraz zor olur. Görüyorsunuz, verilen sözlere güvenip dönen insanların bir kısmı mağdur oluyor, korucuların saldırısına uğruyorlar. Ya da patlayan bir bomba ya da roketle bir genç kız havaya uçabiliyor, bir çoban paramparça olabiliyor. Yahut ceviz toplamaya gitmiş köylüler, terörist diye öldürülebiliyor."
PKK İLE EŞ ZAMANLI OLARAK KORUCULAR DA SİLAHSIZLANDIRILMALI
PKK'nın silahsızlandırılması ve dağdan indirilmesine paralel olarak korucuların da aşamalı bir şekilde silahsızlandırılması gerektiğine işaret eden Kemal Burkay, bunun eş zamanlı olarak yürütülmesi gerektiğini belirtti: "PKK silahı bırakmışken, korucuların elinde silah kalırsa, bu da bölge halkı için bir tehdittir. Dolayısıyla PKK'lıların ve korucuların silahsızlandırılması bir arada götürülmeli. Tabii ki operasyonların durdurulması ve normal bir hayata geçilmesiyle…"
Sivil ölümlerle bölgenin zaten yeterince kirlendiğini dile getiren Burkay, bölgenin ayrıca mayınlardan ve silahlardan temizlenme zorunluluğunun bulunduğunu da ifade ediyor.
KÜRDÜ, TÜRKÜ BİRBİRİNDEN AYIRMAYALIM; OSMANLI GİBİ OLALIM
Türklerin ve Kürtlerin memleketin doğusunda ve batısında birbirine karıştığını ve kaynaştığını vurgulayan Burkay, çözüm üretmek isterken bu insanları birbirinden koparabilecek, yeni göçlere yol açacak uygulamalardan kaçınılması gerektiğini yineledi. "Her iki halkın yan yana, barış içerisinde; ama eşit haklara sahip olarak yaşamalarının formülünü bulmak lazım. Bu belki bir federal çözüm de olabilir." diyen Burkay, konuyla ilgili olarak İsviçre, Belçika, İspanya ve Kanada örneklerini verdi.
Osmanlı'nın da bu konuda güzel bir örnek olduğuna değinen Burkay, "Belki Osmanlı'nın ismi federatif bir devlet değildi; ama somutta ona benzer bir durum vardı. Osmanlı içerisinde farklı dil ve dinlerde pek çok halk vardı ve bunlar hiçbir dönemde yok sayılmadı." diyor.
"Bir arada ve eşit olarak yaşamanın formülünü bulmamız lazım" çağrısında bulunan Burkay, Osmanlı'da milliyetçilik dalgalanmalarıyla sona gidilen süreçte adem-i merkeziyetçi bir yaklaşımla mesele çözülebilecekken bu fırsatın doğal olarak kaçtığını vurguluyor. Burkay, dünyada yeni bir değişim yaşanırken Türkiye'nin bunlara kayıtsız kalmaması gerektiğini dile getiriyor. Eski katı ulusal sınırların ortadan kalkarak, uluslararası birlikteliklere gidildiğini ifade eden Burkay, çağın bu yeni gelişmesinde Türkün, Kürdün ve diğer unsurların bir arada yaşamasına bakılması gerektiğinin altını çiziyor.
Konfederal bir yapıdaki Avrupa Birliği'nin federal bir yapıya doğru gittiğini hatırlatan Burkay, "Daha yakın bir zamanda Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin birbirleriyle nasıl boğuştuklarını hatırlayın, bir de şimdi gelinen noktaya bakın. Bu halklar, bir arada yaşamanın formülünü buldular. Sınırlar kalktı, ortak bir bayrak var, hükümet gibi bir ortak konsey var, parlamentosu var. Dünyada bu yönde bir gelişme var, Ortadoğu'da da günün birinde bunların olacağına inanıyorum. Birbirine düşman haline getirilmiş olan halklar, buna İsrail ve Filistin de dâhil, ileride bunlar için çok farklı bir manzaranın ortaya çıkacağına inanıyorum. Yani Avrupa'da olanlar, bir gün orada da olacaktır ve olmalıdır da bence." şeklinde temennilerde bulundu.
SÜRECE KARŞI ÇIKANLAR CAHİL VEYA KÖTÜ NİYETLİ
Dağdan inişlerin ve silahların susmasının hem Türk hem de Kürt halkları için çok büyük fayda sağlayacağını anlatan Burkay, "Bu sürece karşı çıkanlar, ya hiçbir şey anlamıyorlar, ya da kötü niyetliler. Yani çatışmanın devam etmesinde çıkarları var. Kanın durmasından, ülkeye barış ortamının gelmesinden rahatsız oluyorlar. Bence herkes daha önceki önyargıların giderilmesi adına çaba göstermeli." diye konuştu.
Türk ve Kürt halkının bir arada yaşamasını isteyenlerin, ülke bütünlüğünün devamı adına bu süreci desteklemesi gerektiğini ifade eden Burkay son olarak "Kinden, nefretten, önyargılardan kurtulmak lazım. Hem Türk, hem Kürt kesiminde işi kolaylaştırmak lazım" dedi. (CİHAN)
ORDUDAKİ DEĞİŞİM DE ÖNEMLİ
Bu noktaya gelinmesinde hükümetin başlattığı demokratikleşme sürecinin büyük rol oynadığını vurgulayan Burkay şöyle konuştu: "Kürt kesimi önceden beri meselenin barışçıl yollardan çözümünden yana. Hükümetin böyle bir adım atması da ortamı yumuşattı, şimdi bazı PKK'lıların yurtdışından dönüş yapmaları oldukça olumlu bir durum. Silahları tümden bırakmak için bu bir başlangıç olabilir; tabii ki eğer iki taraf da bu konuda dikkatli ve de kararlı olursa."
Ordunun üst yönetimindeki tutum değişikliğinin de bu sonuçta önemli rol oynadığını belirten Burkay, ayrıca DTP'nin sağduyulu yaklaşımının ehemmiyetine dikkat çekti.
Sürecin bu kadarla sınırlı kalmaması gerektiğini hatırlatan Burkay, "Bence bu devam etmeli… Bu da, bu konuda kararlı adımlar atmaya bağlı. Hükümetin bu konudaki tutumunu da olumlu buluyorum, oldukça kararlı bir tavır içerisinde görüyorum; en azından silahların susturulması ve dağdakilerin indirilmesine yönelik olarak." diyor.
DTP'NİN OLAYI KARNAVALA DÖNÜŞTÜRMESİNİ DOĞRU BULMADIM
Dağdan inenlerin de gerilim oluşturmaktan kaçınarak bir güven verdiğini ifade eden Burkay, DTP'nin tavrını eleştirdi: "Doğrusu, DTP'nin olayı bir 'fest' (İsveççe karnaval, festival) havasına dönüştürmesi doğru bulmadım. Davul zurnalı olarak bir zafer havası vermenin bir nedeni de yoktu ortada…"
Esasen, dağdakilerin 'orada' durması için bir neden kalmadığına vurgu yapan Kürt aydın, "Dağdakilerin inmesi, silahların susması ülkenin önünü açacak. Demokratikleşme, AB üyeliğinin önünü açma ve özgürlükler bakımından yeni olanaklar sağlanmasına vesile olacak. Ama atılmış bu adımın devamının gelmesi adına bütün taraflara sorumluluklar düşüyor." dedi.
ADLİ MEKANİZMA, SÜRECİ BALTALAYABİLİR
Dağdan inişin devamını sağlama adına, inişin kolaylaştırılması gerektiğini ve bunun için de bir affa ihtiyaç olduğunu söylüyor Kemal Burkay: "Yani 212. maddeyi oynamakla bu iş yürümez. Yani dağdakiler inince cezaevlerine girmeyeceğine ve normal hayatlarına döneceklerine dair bir düzenlemeye ihtiyaç var."
Burkay, iyi niyetli savcıların yanında, şartları zorlayacak savcıların da çıkabileceği uyarısını yaparak, "Türkiye'de adli mekanizmanın nasıl çalıştığını biliyoruz, bazen ne kararlar alındığını görüyoruz. Dolayısıyla güvence oluşturulmalı, yasal zemin hazırlanmalı. Bence bu noktada af son derece önemli." diyor.
BAYKAL ve BAHÇELİ, OLUMLU HİÇBİR ŞEYE HİZMET ETMİYOR
Muhalefetin tutumunun bu noktada çok önemli olduğunun altını çizen Burkay, "Maalesef bu hususta muhalefetin tutumu çok olumsuz oldu, daha önceki durumlarda da olduğu gibi. Gerek Baykal, gerek Bahçeli bu sürece hizmet etmeyen bir tutum içerisinde oldular" dedi. Muhalefetin olumlu hiçbir şeye hizmet etmediğini savunan Burkay şöyle devam ediyor: "Onlar, savaşın sona ermesini istemiyorlar, sorunların çözümünü istemiyorlar, bu tavır son derece açık. Toplumda yerleşmiş olan önyargıları kışkırtıyorlar. Bu; her iki halkın kardeşliğine hizmet etmez. Bir arada yaşama duygularını güçlendirmeye hizmet etmez, aksine; daha da sarsar. Muhalefette olmak, yapılan her olumlu davranışa karşı çıkmayı da gerektirmiyor herhalde. Muhalefet demek, bu olmamalı. Görünen o ki; Bahçeli de, Baykal da sorunun çözümünden, çatışmanın durmasından rahatsızlık duyuyorlar."
Böylesi bir muhalefette, ülkenin ve halkın yararına hiçbir menfaat olmadığını dile getiren Burkay, muhalefete muhalif ifadelerini şöyle devam ettiriyor: "Ülke adına talihsiz bir durum… Bu tavır, ülkenin normalleşmesi, demokratikleşmesi karşısında büyük bir engeldir ve bunun mutlaka aşılması gerekir." Muhalefeti 'yola getirmenin' yolunun da milletten geçtiğini anlatan Burkay, "Bence bu da ancak halkoyunun desteğiyle aşılabilir, çünkü bu yanlışı yapanlar ısrar ettikçe çözüm çaresi yoktur. Çare o zaman halkın daha da aydınlatılması, bunun halk desteğiyle aşılmasıdır. Bence aşılacak da bu..." diyor.
SÜRECİ SEKTEYE UĞRATMAK İSTEYENLER OLABİLİR
Süreci sabote etmek isteyebilecek farklı odakların olabileceği uyarısını tekrarlıyor Kemal Burkay: "Yarın bir gün bir yerlerde mayınlar patlayabilir, bir takım insanlar ölebilir, bazı karakollara taciz ateşleri olabilir. Bunları kimlerin yaptığını da tam bilemeyiz."
Yeni krizlere yol açılmaması adına ordunun operasyonlara ara vermesi gerektiğini söyleyen Burkay, PKK'yı da ikaz ediyor: "PKK da gerçekten barış istiyorsa ve bu sürecin sekteye uğramasını istemiyorsa çok dikkatli olmalı, eylemlerden dikkatle kaçınması gerekiyor. Yani sürecin sabote edilmemesine meydan verilmemeli."
KÜRT DÜŞMANLIĞINA DÖNÜŞECEK BİR SÜREÇ BİRLİKTELİĞE ZARAR VERİR
Açılıma karşı olan kesimlerce Kürt düşmanlığının da pompalandığına işaret eden Burkay, federatif çözüm tartışmalarında bazılarının daha ileri giderek "Madem öyle, Doğuyu Kürtlere verelim, ne halleri varsa görsünler, batıdaki Kürtleri de oraya sürelim" şeklinde ifadeler kullandığını aktarırken şu tespitte bulunuyor: "Bir kere, batıya gelen Kürtler çalışmak için eskiden gelmişler. İç Anadolu'da da Kürt aşiretleri var, başka bölgelerde de Kürtler var..."
Son 30 yıl içerisinde doğudaki halkın zorunlu göçe zorlandığını ve köylerin boşaltıldığını söyleyen Burkay, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Dört bin köy yıkıldı, milyonlarca insan başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. Bunların bir kısmı Diyarbakır, Van gibi bölge illerine giderken, bir bölümü de batıdaki metropollere gittiler. Çukurova, Adana, Mersin, İzmir, İstanbul, Ankara gibi... İnsanlar bunu isteyerek yapmadılar. Köyleri yakıldığı için, oralarda barınamadıkları için oralardan kaçmak zorunda kaldılar, bütün maddi varlıklarını orada bırakarak. Birçoğu derbeder oldu; büyük metropollerin varoşlarında okulsuz, işsiz, evsiz olarak. Şimdi bu insanlar bir şekilde buralara uyum sağlamış durumdalar, aradan geçen on yıllar içerisinde… Şimdi bu çözüm aşamasında, "bu insanları yeniden sürelim" demek uygarca bir tavır değil, bunu söyleyenlerin tavrı demokratik bir tavır değil ve insanca bir tavır değil."
Sorumlu davranılması ve iyi niyetle hareket edilmesi gerektiğinin altını çizen Burkay, yeni çözümler bulmaya çalışırken, insanlara yeni acılar yaşatılmaması çağrısında bulundu. "Bu işi, insanca, uygarca, uluslararası hukuka uygun olarak çözmek lazım" diye sözlerine devam eden Burkay, Kürt halkının haklarını tanımakla meselenin basit yollu çözülebileceğini iddia etti.
Bu sorunun çözümüyle birlikte büyük şehirlerin de rahatlayacağını söylüyor Kemal Burkay: "Halen büyük şehirlerde yaşamakla birlikte oradan köyüne dönmek isteyen insanlar var. Bir kısmı yerleşmiştir, dönmek istemeyebilir, bu doğaldır, onları zorla geri döndüremeyiz. Dönmek isteyenlere de yolu açık tutmak lazım. Bu da bölgede güvenliği sağlamakla olur. Yani bugünkü olağanüstü koşullarda bu biraz zor olur. Görüyorsunuz, verilen sözlere güvenip dönen insanların bir kısmı mağdur oluyor, korucuların saldırısına uğruyorlar. Ya da patlayan bir bomba ya da roketle bir genç kız havaya uçabiliyor, bir çoban paramparça olabiliyor. Yahut ceviz toplamaya gitmiş köylüler, terörist diye öldürülebiliyor."
PKK İLE EŞ ZAMANLI OLARAK KORUCULAR DA SİLAHSIZLANDIRILMALI
PKK'nın silahsızlandırılması ve dağdan indirilmesine paralel olarak korucuların da aşamalı bir şekilde silahsızlandırılması gerektiğine işaret eden Kemal Burkay, bunun eş zamanlı olarak yürütülmesi gerektiğini belirtti: "PKK silahı bırakmışken, korucuların elinde silah kalırsa, bu da bölge halkı için bir tehdittir. Dolayısıyla PKK'lıların ve korucuların silahsızlandırılması bir arada götürülmeli. Tabii ki operasyonların durdurulması ve normal bir hayata geçilmesiyle…"
Sivil ölümlerle bölgenin zaten yeterince kirlendiğini dile getiren Burkay, bölgenin ayrıca mayınlardan ve silahlardan temizlenme zorunluluğunun bulunduğunu da ifade ediyor.
KÜRDÜ, TÜRKÜ BİRBİRİNDEN AYIRMAYALIM; OSMANLI GİBİ OLALIM
Türklerin ve Kürtlerin memleketin doğusunda ve batısında birbirine karıştığını ve kaynaştığını vurgulayan Burkay, çözüm üretmek isterken bu insanları birbirinden koparabilecek, yeni göçlere yol açacak uygulamalardan kaçınılması gerektiğini yineledi. "Her iki halkın yan yana, barış içerisinde; ama eşit haklara sahip olarak yaşamalarının formülünü bulmak lazım. Bu belki bir federal çözüm de olabilir." diyen Burkay, konuyla ilgili olarak İsviçre, Belçika, İspanya ve Kanada örneklerini verdi.
Osmanlı'nın da bu konuda güzel bir örnek olduğuna değinen Burkay, "Belki Osmanlı'nın ismi federatif bir devlet değildi; ama somutta ona benzer bir durum vardı. Osmanlı içerisinde farklı dil ve dinlerde pek çok halk vardı ve bunlar hiçbir dönemde yok sayılmadı." diyor.
"Bir arada ve eşit olarak yaşamanın formülünü bulmamız lazım" çağrısında bulunan Burkay, Osmanlı'da milliyetçilik dalgalanmalarıyla sona gidilen süreçte adem-i merkeziyetçi bir yaklaşımla mesele çözülebilecekken bu fırsatın doğal olarak kaçtığını vurguluyor. Burkay, dünyada yeni bir değişim yaşanırken Türkiye'nin bunlara kayıtsız kalmaması gerektiğini dile getiriyor. Eski katı ulusal sınırların ortadan kalkarak, uluslararası birlikteliklere gidildiğini ifade eden Burkay, çağın bu yeni gelişmesinde Türkün, Kürdün ve diğer unsurların bir arada yaşamasına bakılması gerektiğinin altını çiziyor.
Konfederal bir yapıdaki Avrupa Birliği'nin federal bir yapıya doğru gittiğini hatırlatan Burkay, "Daha yakın bir zamanda Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin birbirleriyle nasıl boğuştuklarını hatırlayın, bir de şimdi gelinen noktaya bakın. Bu halklar, bir arada yaşamanın formülünü buldular. Sınırlar kalktı, ortak bir bayrak var, hükümet gibi bir ortak konsey var, parlamentosu var. Dünyada bu yönde bir gelişme var, Ortadoğu'da da günün birinde bunların olacağına inanıyorum. Birbirine düşman haline getirilmiş olan halklar, buna İsrail ve Filistin de dâhil, ileride bunlar için çok farklı bir manzaranın ortaya çıkacağına inanıyorum. Yani Avrupa'da olanlar, bir gün orada da olacaktır ve olmalıdır da bence." şeklinde temennilerde bulundu.
SÜRECE KARŞI ÇIKANLAR CAHİL VEYA KÖTÜ NİYETLİ
Dağdan inişlerin ve silahların susmasının hem Türk hem de Kürt halkları için çok büyük fayda sağlayacağını anlatan Burkay, "Bu sürece karşı çıkanlar, ya hiçbir şey anlamıyorlar, ya da kötü niyetliler. Yani çatışmanın devam etmesinde çıkarları var. Kanın durmasından, ülkeye barış ortamının gelmesinden rahatsız oluyorlar. Bence herkes daha önceki önyargıların giderilmesi adına çaba göstermeli." diye konuştu.
Türk ve Kürt halkının bir arada yaşamasını isteyenlerin, ülke bütünlüğünün devamı adına bu süreci desteklemesi gerektiğini ifade eden Burkay son olarak "Kinden, nefretten, önyargılardan kurtulmak lazım. Hem Türk, hem Kürt kesiminde işi kolaylaştırmak lazım" dedi. (CİHAN)