ANALIZ - AB'den Somut Adimlar Yerine Diyalog Vaadi
Brüksel’deki liderler zirvesinde, iliskilerde sahici bir açilim anlamina gelecek ve AB’nin vizyonunu yansitacak Gümrük Birligi’nin güncellenmesi, vize kolayligi ve elbette tam üyelik müzakerelerinin canlandirilmasi gibi hayati konulardaki beklentilerin yine sonuçsuz kaldigi anlasiliyor AB’nin, gelinen asamada mülteci sorununun, yapilacak kismi mâli desteklerle degil, bunlari da içerecek sekilde meselenin toplumsal ve siyasal boyutlarini da gözeten bütüncül bir yaklasimla çözülmesi yönünde bir yaklasim gelistirmesi gerekiyor Zirveden Türkiye’nin “somut adimlar” beklentilerini karsilayacak kararlar çikmamis olsa da “AB liderlerinin göç, saglik, iklim, terörle mücadele ve bölgesel meseleler gibi karsilikli çikara dayali konularda Türkiye ile yüksek düzeyli diyalog hazirliklarina” vurgu yapilmasi, önümüzdeki döneme dair bir nebze umut verici bir yaklasim.
Türkiye ile AB arasinda 62 yil önce Avrupa Ekonomik Toplulugu’na (AET) yapilan basvuruyla baslayan ve 1963 yilinda imzalanan Ankara Anlasmasi ile hukuki çerçevesi kurulan münasebetlerin bugün geldigi nokta, tam üyeligin konusulmasindan oldukça uzaklasilmasinin yani sira Ankara Anlasmasi ve Katma Protokol çerçevesinde Türkiye’nin kazandigi haklarin da gerisinde görünüyor. Zira AB yetkilileri tarafindan son birkaç zirvede oldugu gibi bu kez de esasen mülteci sorunu üzerinden Türkiye ile isbirligi yapilmak istendigine vurgu yapiliyor ve Dogu Akdeniz’deki mevcut duruma yönelik tespitlerde bulunuluyor. Buna karsin, iliskilerde sahici bir açilim anlamina gelecek ve AB’nin vizyonunu yansitacak Gümrük Birligi’nin güncellenmesi, vize kolayligi ve elbette tam üyelik müzakerelerinin canlandirilmasi gibi konulardaki beklentilerin yine sonuçsuz kaldigi anlasiliyor.
Birlik bundan önceki zirvesinde Libya ve Dogu Akdeniz konularinda Türkiye’nin gösterdigi iyi niyeti kayda geçirerek “pozitif gündem” yürütülmesini desteklemekle birlikte yaptirimlar konusunu hep masada tutmus ve bir anlamda sorunlarin çözümünü ötelemisti. Ayrica 14 Haziran 2021’deki NATO zirvesini ve ABD Baskani Joe Biden’in Türkiye’ye yönelik tutumunu da izleyeceginin isaretlerini vermisti. AB bu yaklasimiyla Türkiye’ye karsi “havuç-sopa” stratejisini benimsedigini ortaya koyarken, Türk tarafinin isteklerini ise AB Komisyonu’na bu yönde verdigi tavsiyeler ve temennilerle geçistirmisti. Zirvenin ilk gününden sonra anlasilan o ki bu durum degismedi; AB hâlâ Türkiye’yi aday statüsü üzerinden degil, stratejik çikarlari açisindan degerlendiriyor. Gerçi Almanya Basbakani Angela Merkel Türkiye’nin her türlü destege hakki oldugunu ve Gümrük Birligi, iklim degisikligi, saglik ve terörle mücadele konularinda isbirligi yapilmasi geregini ifade etmis, hukukun üstünlügü ve insan haklarina saygi konusunda Türkiye ve AB arasindaki farkliliklara vurgu yapmasina karsin stratejik isbirligini bu farkliliklara ragmen ilerletmek gerektigini söylemisti. Merkel’in bu açiklamalari Fransa Cumhurbaskani Emmanuel Macron ve Italya Basbakani Mario Draghi tarafindan da paylasilmisti. Ayni sekilde AB Komisyonu Baskani Ursula von der Leyen de Türkiye ile mutabakatin uzatilmasi hususunda Merkel ile ayni fikirde olduklarini açiklamis, Gümrük Birligi’nin güncellenmesi meselesinin de zirvede masadaki konulardan olacagini söylemisti.
- Iliskilerdeki tikaniklik
Zirve baslamadan önce sizan haberler AB’nin Türkiye’ye yönelik en önemli gündeminin 18 Mart 2016 tarihli mutabakatin süresinin uzatilarak AB ülkelerine kaçak göçmenlerin girisinin engellenmesi oldugunu dogruluyor. 18 Mart 2016’da varilan mutabakata göre AB, Türkiye’nin geri alacagi her kaçak göçmene karsi bir Suriyeli mülteciyi kabul edecek, bu kapsamda yasadisi sekilde Türkiye’den Yunanistan’a geçen siginmacilar da geri gönderilecekti. Ancak Alman Die Welt gazetesinin ulastigi gizli bir raporun zirvenin hemen öncesinde yayimlanmasindan anlasildigi kadariyla, AB Komisyonu simdiye kadar Türkiye’ye yapilan iadelerin çok düsük oldugu görüsünde. Bu baglamda AB açisindan 2016 yilindaki mutabakatin uzatilmasi Türkiye ile iliskilerin geleceginde “önemli bir yapi tasi” olarak tanimlaniyor. Nitekim ayni mutabakatla AB’nin Türkiye’ye sagladigi alti milyar avro mâli destegi sürdürmek için AB Komisyonu’nun hazirladigi öneride 2024 yilina kadar Türkiye’ye Suriyeli mülteciler için 3,5 milyar avro daha gönderilmesi tavsiye edilmekte. Tavsiyenin kabul edilmesi durumunda AB hukuku uyarinca üye ülkelerin onayindan sonra bu miktar Türkiye’ye verilebilecek. Ilk günün sonunda Almanya Basbakani Merkel’in açiklamasina göre Türkiye’ye Suriyeli mülteciler için 3 milyar avro destegin verilmesi konusunda zorlu bir görüsmeden sonra uzlasildi. Buna mukabil zirve sonuç bildirisinin Türkiye ile ilgili bölümünde, “AB Konseyi, AB Komisyonuna Türkiye, Ürdün, Lübnan ve bölgenin diger bölümlerindeki Suriyeli mülteciler ve ev sahibi topluluklara saglanacak finansmanin devami için resmi teklifi gecikmeksizin sunmasi çagrisini yapmaktadir” denilmesi, taraflar arasinda baslica isbirligi alani olarak görülen bu konuda da nihai bir kararin alinamadigini gösteriyor.
Türkiye’de halihazirda resmi rakamlara göre 3,5 milyondan fazla Suriyeli, buna ilaveten Afganistan, Iran ve Irak’tan binlerce mülteci ve düzensiz göçmen bulunuyor. Bu denli agir bir yükün altindan kalkmak dünyada hiçbir ülke için kolay is degil. Hal böyleyken AB’nin, Türkiye’nin bunun altindan sadece mâli destekle kalkmasini istemesi gerçekçi bir yaklasim olmadigi gibi, bu konunun adaylik statüsünde bir ülkeyle olmasi gerektigi gibi degil de stratejik partner konumundaki bir ülkeyle konusulur sekilde gündeme getirilmesi de kabul edilebilir bir yaklasim degil. Kaldi ki AB’nin Suriyeli mülteciler için verdigi ve vermeyi taahhüt ettigi mâli yardimlarin miktari Türkiye’nin harcadiklarinin yaninda çok anlamli da degil. Gelinen asamada bu sorunun, yapilacak kismi mâli desteklerle degil, bunlari da içerecek sekilde fakat meselenin toplumsal ve siyasal boyutlarini da gözeten bütüncül bir yaklasimla çözülmesi gerekiyor.
- Dogu Akdeniz
Zirvede Türkiye’yle ilgili ele alinan bir baska önemli baslik ise Dogu Akdeniz meselesi. AB’nin, sonuç bildirisine “Dogu Akdeniz’de gerginligin düsmesi olumlu karsilanmistir ve bunun sürdürülmesi gerekmektedir” ifadeleriyle yansiyan yaklasimi, Dogu Akdeniz sorununun, Türkiye’nin bölgede hidrokarbon kaynaklari arama çalismalarini diyalog için zemin hazirlamak amaciyla geçici olarak durdurmasi ve Yunanistan ile yeniden baslayan istiksafi görüsmelerin temin ettigi sükûnet sayesinde simdilik dondurulmus göründügüne isaret ediyor.
Sonuç olarak, AB’nin bugün bitecek zirvesinden Türkiye’ye yönelik herhangi bir yaptirim karari çikmayacak. Mülteci meselesini kendi sinirlari disinda tutmak isteyen Birlik, kapsayici bir çözüm arayisi yerine verilecek mâli destekle islerin yolunda gitmesini temin edecegini düsünmekte. Fakat gelinen asamada AB-Türkiye iliskilerinin Suriyeli mülteciler ve Dogu Akdeniz konularina indirgenmesi taraflar için yeni sorunlari da beraberinde getirecek, üstelik bu sorunlara kalici çözüm bulunmasi da gittikçe zorlasacak. Türkiye ile ortaklik iliskisi kuran Ankara Anlasmasi ve Katma Protokol’den hiç söz etmeyen Birlik, ayni sekilde Türkiye’nin 2016 Mutabakatiyla elde edecegi kazanimlari da her seferinde teget geçiyor. Birligin bu tek tarafli tutumu uluslararasi kamuoyu nezdinde kendi inandiriciligini da zedelerken iliskilerin gelecegini de tehlikeye atiyor. Bu itibarla 1995’te yürürlüge giren Gümrük Birligi’nin güncellenmesi, diger yandan tam üyelik müzakerelerinin devam ettirilmesi Türkiye-AB iliskilerinin en acil konulari arasinda yer aliyor.
Birlik Türkiye ile Gümrük Birligi’nden sonra gerçeklestirdigi serbest ticaret anlasmalarinda bile üçüncü ülkelere çok daha avantajli bir konum sagladi. Tam üyelik müzakereleri yürüten ülkelere AB’ye vizesiz seyahat hakki taniyan AB, Ankara Anlasmasi’na ve 2016 Mutabakatina ragmen hâlâ Türkiye’ye bu hakki tanimis degil. Hemen her zirvede Türkiye’ye karsi yaptirimlari bir sekilde masada tutan AB’nin bu hakkaniyetsiz yaklasimi iliskilerin saglikli bir zeminde idamesini de zora sokuyor. Türkiye ile AB arasindaki iliskilerin “pozitif gündem” dogrultusunda sekillendirilmesi ve istikrarli bir dengenin kurulmasi sadece AB’nin çikarlarinin gözetilmesiyle degil, Türk tarafinin taleplerinin de karsilanabilmesiyle mümkün olabilir.
Öte yandan zirveden, Türkiye’nin “somut adimlar” beklentilerini karsilayacak kararlar çikmamis olsa da sonuç bildirisinde “AB liderlerinin göç, saglik, iklim, terörle mücadele ve bölgesel meseleler gibi karsilikli çikara dayali konularda Türkiye ile yüksek düzeyli diyalog hazirliklarina” vurgu yapilmasi, önümüzdeki döneme dair bir nebze umut verici bir yaklasim olarak degerlendirilebilir. Bu da, AB’nin Türkiye’yi küstürmek istemediginin göstergesi seklinde yorumlanabilir.
Bununla birlikte, sadece zirvelerde yogunlasan bir görüsme trafigi yerine iki tarafin iklim degisikligi, yesil gündem gibi konulari da içerecek sekilde isbirligi alanlarini genisletmesi yapici bir atmosfer yaratarak ortaklik iliskisini canlandirabilir. Ancak son tahlilde iliskilerdeki dügümü çözecek olan adim, AB’nin, Türkiye’nin stratejik partner olarak görülen bir komsu ülke mi, yoksa tam üyelik müzakereleri sürdürmekte olan muhtemel bir AB üyesi mi olduguna karar vererek vizyonunu ortaya koymasi olacaktir.
[Dr. Nurgül Bekar Ufuk Üniversitesi IIBF Siyaset Bilimi ve Uluslararasi Iliskiler Bölümü ögretim üyesidir]