ANALIZ - Brüksel Zirvesi'nden Sonra NATO'da Degisenler-Degismeyenler

NATO Zirvesi’nde alinan kararlara baktigimizda Ittifak’in Soguk Savas sonrasi gelismesi içerisinde bazi degismez unsurlarin yine mihenk tasi olarak alindigi görülürken, bu degismez unsurlarin yaninda NATO’nun Güney Kanadina yapilan vurgu ve Türkiye’ye yapilan atfin da önemli oldugunu belirtmeliyiz NATO müttefikleri, Brüksel Zirvesi’nde son yillarin yöneliminden, Dogu Kanadina saglanan caydiricilik ve verilen teminatlarin öncelenmesinden daha dengeli bir tutuma yöneldiler. Bu dengeli tutumun benimsenmesi aslinda Türkiye’nin sürdürdügü Dogu ve Güney kanatlarin Ittifak için esit önemde oldugu görüsünün de bir uzantisi Hem içinde Akdeniz’in de zikredildigi Güney Kanadindan gelebilecek tehditlere vurgu yapilmasi hem de Suriye özelinde Türkiye’ye yönelik tehdidin caydirilmasi sözünün verilmesi NATO müttefikleri ile Ankara’nin NATO misyonlari dahilinde daha yakin, daha koordine çalismasinin önünü açabilir Türkiye NATO’nun Güney kanadina yönelik vermis oldugu teminat sözünün kendi terörle mücadelesini kapsayacak ciddiyette olmasini bekliyor. Aksi bir durum, NATO’nun güvenliginin bölünmez bütünlügüne aykiri olacak ve NATO caydiriciligina zarar verecektir

ANALIZ - Brüksel Zirvesi'nden Sonra NATO'da Degisenler-Degismeyenler
ISTANBUL -NURSIN ATESOGLU GÜNEY- 14 Haziran NATO Brüksel Zirvesi’nin 2030 Vizyonu için kritik önemde bir baslangiç noktasi olacagi vurgulaniyor, bu vurgunun arkasinda ise sadece 2030 Vizyonuna verilen önem yatmiyordu. Transatlantik Ittifaki olusturan unsurlar ve bugün Ittifak’in güvenligini etkileyen stratejik çevre zorlu bir süreç geçirmis, basari ve basarisizliklarla yüz yüze gelmis, dolayisiyla 2030 yolunda taraflarin pazarlik gücü degismisti. Tüm bu farklilasan etmenleri bir çerçeveye oturtacak zirve olarak Brüksel Zirvesi ayri bir önem, Bati Ittifaki adina ayri bir anlam kazanmisti.???????

NATO Zirvesi sonucunda açiklanan kararlara baktigimizda NATO açisindan bu genis çerçevenin çizildigini, NATO’nun Soguk Savas sonrasi gelismesi içerisinde bazi degismez unsurlarin yine bu çerçevenin mihenk tasi olarak alindigini görüyoruz. Ancak bu degismez unsurlarin yaninda NATO’nun Güney Kanadina yapilan vurgu ve Türkiye’ye yapilan atfin da önemli oldugunu belirtmeliyiz. NATO’nun Dogu ve Güney cepheleri arasinda kurulan denge dogrusu yeni bir faktör ve bunda hem Türkiye’nin özellikle Avrupali müttefikler karsisinda artan pazarlik gücü hem de Ittifak’i çevreleyen risklerin Dogu ve Güney olarak ayri düsünülmesinin giderek zorlasmasi gerçegi rol oynadi.

- NATO’nun degismezleri: Üç ana misyon

NATO Sonuç Bildirisi’nde de vurgulandigi üzere Ittifak giderek daha karmasik hale gelen bir güvenlik ortaminda hareket ediyor. Aslinda bu NATO’nun Soguk Savas sonrasi gerçekliginin bir parçasi. Zaten bu nedenle Ittifak geleneksel ortak savunma ve Transatlantik alanin disaridan gelecek saldirilara karsi korunmasi misyonlarinin yaninda isbirlikçi güvenlik ve kriz yönetimi gibi iki ana misyon daha edinmisti. Brüksel Zirvesi’nde bu üç misyona müttefiklerin bagli oldugu tekrarlandi.

Trump döneminin esas konusu olan ve NATO tarihi boyunca masaya gelip giden yükün bölüsülmesi meselesine önemli bir atif yapilmadan üç misyonun ve 5. Maddenin tekrar tekrar vurgulanmasi, müttefiklerin 2030’da etkili, baskalariyla ve baska alanlarda çalisabilecek esneklikte ve güvenligin bölünmezligi ilkesine bagli bir NATO görmek istediklerini bize hissettiriyor. Ittifak özellikle askeri kapasitelerin dayanikliligini yeni güvenlik ortaminda saglamlastirma konusunda ulusal hükümetlerin sorumlulugunun altini çizmekle beraber, ortak bütçe, teknoloji alaninda isbirligi ve müttefiklerin bir arada çalisabilirligini kuvvetlendirme hususunda Brüksel’in sorumlulugunu da yadsimiyor. Kisaca Trump döneminde kendini hissettiren sorunlar çözülmese de simdilik, Ittifak’in siyasi birliginin ve bütünlügünün resmine zarar vermemesi için dolaba kilitlenmis görünüyor.

Aslinda Trump’in en kaba biçimiyle dillendirdigi ve simdi kapatildigi yerden bize bakan sorunun özü 2030 yolunda kendisini ara ara göstermeye devam edecek. Bunun en önemli sebebinin de henüz NATO ve AB’nin birlikte çalisabilirliginin iyi bir yolunun bulunmamasi oldugunu ekleyelim. AB baskentleri sorunu bir “Trump sorunu” olarak yaftalamayi tercih ettiler. ABD’nin yeni baskani Biden da NATO turunu sadece NATO turu olarak degil bir Avrupa ziyaretleri seklinde gerçeklestirerek AB liderlerinin ihtiyaç duydugu güven artirici cümleleri sarf etti. Ancak unutulmamali, AB’nin lokomotif ülkelerinin stratejik özerk bir Avrupa gücü hayali baki.

Sorun; Avrupa askeri özerkligi konusunda son dönemde yasanan basarisizligin asikâr olmasi. Hatta Avrupa’nin basarisizligi o kadar asikâr ki Avrupa stratejik otonomisinin bayraktari olan Fransiz Cumhurbaskani Emmanuel Macron dahi Libya ve Suriye’de sahadaki varligi nedeniyle Türkiye ile isbirligi kurabileceklerini dillendirdi. Dolayisiyla hem Avrupa Ortak Savunma Bütçesine katki, özellikle de AR-GE çalismalari açisindan finansman saglanmasi konusunda tikanan hem de sahada rakipler karsisinda etki alani yaratamayan AB, pragmatik bir çözüm olarak ABD’nin pesinden NATO katarina atlamayi tercih etti. Bu tercih AB-NATO isbirliginin derinlesecegi bir süreci hizlandirabilir. Neticede Brüksel Bildirisindeki vurgu, NATO’nun AB ile ve Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki istekli ortaklarla daha derin iliskiler kurmak istedigini gösteriyor. Bugün olumlu bir tablo çizmek isteyen müttefikler, NATO-AB isbirligi hikayesinin mutlu bir sonla bitebileceginin altini çizmeyi tercih ettiler. Ama 2030’a yol uzun ve AB’nin jeopolitik basarisizligi, Rusya’nin rekabet kapasitesiyle birlesince baska pazarliklari ve bölünmeleri tetikleyebilir.

- Ittifak’in yeni normali: Güçlendirilmis Caydiricilik

Kisaca, AB-NATO iliskilerinin gelecegi sadece AB ülkelerinin AB’nin askeri kapasitesiyle ilgili hayalleriyle alakali degil. Konunun NATO’nun Dogu ve Güney kanadindan algilanan tehdidin niteligiyle ilgili bir yönü de var. Ittifak, Brüksel Zirvesi’nde bu konuda ayni anda hem degismezlik hem de degisim sinyali verdi.

Isin degismez kismi bizi ister istemez, Ittifak’in caydiriciliginin, Rusya meselesine ve artan Rusya endisesine karsi güçlendirilmesi konusuna getiriyor. Bu iki husus Ittifak’in yeni normali. 2014 Galler Zirvesi aslinda bu açidan kilit zirveydi ve Ittifak Dogu kanadinda artan yeni Rusya meydan okumasina karsi NATO’nun zaten disaridan gelen tehditlere karsi çesitli unsurlarla – örnegin füze savunma sistemi ile, nükleer caydiriciligi ile- güçlendirilen caydiriciligini muharebeye ve müdahaleye hazir, çok uluslu, hizli, esnek konvansiyonel güç takviyesi ile güçlendirmeye karar vermisti. 2014’ten bu yana bu hususta önemli bir yol kat edildigini görüyoruz. Müttefikler de zaten Galler Zirve kararlarinin gösterdigi rotaya bagli olduklarini Brüksel’de tekrar deklare ettiler. Dolayisiyla Brüksel Zirvesi’nin en önemli yani, aslinda Rusya tehdidinin niteligini tespit etmesi, siber, melez, asimetrik tehditlere atif yapmasi ve bu iki alan arasindaki noktalarin zihnimiz tarafindan doldurulmasi degil. Yeni olan; NATO’nun meselenin özünü caydiricilik kadar teminat üzerinden de açiklamaya önem vermesi.

NATO teminatlarinin (NATO’nun müttefik ülkenin savunulmasinda, tehdidin caydirilmasinda etkili bir islevi olacagi inancini yaratacak güvenceler) askeri kapasitelerle ilgili oldugu kadar siyasi inandiricilik ve NATO’nun siyasi bütünlügünün gücüyle ilgili oldugunu herkes bilir. Teminat olmadigi takdirde NATO caydiriciliginin askeri anlamda ne kadar güçlü olursa olsun sinamalara daima açik olacagini da Soguk Savas’tan bu yana biliyoruz. Bu baglamda NATO müttefikleri, Brüksel Zirvesi’nde son yillarin yöneliminden, Dogu kanadina saglanan caydiricilik ve verilen teminatlarin öncelemesinden daha dengeli bir tutuma yöneldiler.

Bu dengeli tutumun benimsenmesi aslinda Türkiye’nin sürdürdügü Dogu ve Güney kanatlarin Ittifak için esit önemde oldugu görüsünün de bir uzantisi. Batili liderlerin Ankara’ya kulak verdigi görülüyor. Nitekim Türkiye de bu Zirve’de Baltiklarin savunulmasina bagli oldugunu söyleyerek Dogu Kanadinda caydiriciligin isleyecegi konusunda müttefiklerini temin etti.

NATO, Brüksel Zirvesi sonrasinda açikladigi bildiride Karadeniz’de stratejik durusunu ileriden sürdürecegini, Akdeniz’de de ortada duran tehdit ve risklere karsi NATO Güney Çerçevesini uygulayacagini söylüyor. Bu baglamda NATO Türkiye’ye yönelik dizayn edilmis teminatlar (tailored assurance) vadediyor. Bu teminatlardan biri olarak görülebilecek bir maddeyi de bildiriye ekleyerek Ittifak, Türkiye’yi Suriye’den gelebilecek tehdit ve saldirilara karsi koruma sözü veriyor. Beklenti su: Hem içinde Akdeniz’in de zikredildigi Güney Kanadindan gelebilecek tehditlere vurgu yapilmasi hem de Suriye özelinde Türkiye’ye yönelik tehdidin caydirilmasi sözünün verilmesi NATO müttefikleri ile Ankara’nin NATO misyonlari dahilinde daha yakin, daha koordine çalismasinin da önünü açabilir. Bu noktada isbirliginin yeni bir alani mi açiliyor diye tüm gözler Afganistan’a, Ukrayna-Türkiye, Polonya-Türkiye iliskilerine ya da Türkiye’de kurulacak Deniz Güvenligi Mükemmeliyet Merkezi’ne dönmüsken, Susa Mutabakati ile Türkiye’nin caydiricilik alaninin genisledigi Daglik Karabag-Azerbaycan-Kafkasya hatti gözden kaçmamali. Nitekim Ermenistan’da gerçeklesen seçimin ilk sonuçlari da Rusya’nin Brüksel Zirvesi’nde Ankara’ya gösterilen teveccühün nedenlerini okuyabildigini gösteriyor.

- Türkiye-NATO iliskisinin sorunlu alani: Terörizmle mücadele

Aslinda Brüksel’de açiklanan NATO kararlarina baktigimizda tüm biçimleriyle terörizmin, NATO’ya yönelik açik bir tehdit olarak Rusya’nin iddiali ve saldirgan politikalarindan hemen sonra zikredildigini görüyoruz. Yine Ittifak, üye ülkelere ve ortaklarina terörizmle mücadele konusunda yardim ve isbirligi teklif ediyor. Ankara’nin, terörizmin, tüm biçimleri vurgusuyla, temel güvenlik meselelerinden biri olarak bildiride anilmasindan memnuniyet duydugunu söyleyebiliriz. Ancak NATO Bildirisi özellikle MENA yani Orta Dogu ve Kuzey Afrika Bölgesi söz konusuyken terörizm vurgusunu hâlâ DEAS’i önceleyerek yapiyor. Türkiye DEAS’a karsi aktif mücadele veren, vermis bir ülke. Ve bu mücadeleyi sürdürdügü yillarda müttefikleri tarafindan iki açidan yalniz birakiliyordu. Basta ABD olmak üzere Batili baskentler bölge sosyolojisinden uzak analizler yaparak Türkiye’nin üstelik DEAS saldirilari altindayken örgüt ile mücadelesini görmezden geliyorlardi. Ankara o günleri hâlâ hatirliyor. Bu stratejik körlük, 2013’ü izleyen dönemde DEAS ile mücadelenin bir numarali aktörü olarak PYD/YPG’nin parlatilmasi için arka plan olarak kullanildi. Dolayisiyla Türkiye topraklarina ve vatandaslarina karsi terör eylemleri gerçeklestiren PKK’nin Suriye’de örgütlü kolunun müttefiklerinden silah, egitim ve istihbarat destegi aldigi bir süreçle Ankara burun buruna geldi. Suriye-Irak-Iran baglantisinin PKK üzerinden kurulmasi riski de tüm bölgenin radikallesmesi ve istikrarsizlasmasini beraberinde getirecekti. Ankara, odaginda terör tehdidinin oldugu tüm bu üst üste binen risk kümesini tamamen milli caydiricilik unsurlariyla durdurdugunu, dezenformasyon ve provokasyona karsi milli mücadele unsurlarini devreye soktugunu unutmuyor. Bu nedenle NATO’nun Güney Kanadina yönelik vermis oldugu teminat sözünün Türkiye’nin terörle mücadelesini kapsayacak ciddiyette olmasini bekliyor. Aksi bir durum, NATO’nun güvenliginin bölünmez bütünlügüne aykiri olacak ve NATO caydiriciligina zarar verecektir.

Ankara’yi verilen teminatlarin sahiciligi konusunda ikna etmek de çok kolay olmayacaktir. Zaten Türkiye’nin milli unsurlari ve istihbarat kaynaklariyla sinir ötesinde terörle mücadele etme kapasitesini temel sigortasi olarak elinde tuttugunu ardi ardina yapilan ve önemli neticeler alinan sinir-ötesi operasyonlardan anliyoruz. Bu çerçevede NATO, Dogu-Güney kanatlarinda kuvvetlendirilmis caydiricilik resmine bir zarar gelmesini istemiyorsa, müttefikler Türkiye’nin terörle mücadelesini artik güçlü teminatlarla desteklemeye baslamalilar.

[Prof. Dr. Nursin A. Güney Nisantasi Üniversitesi IISBF Uluslararasi Iliskiler Bölümü Ögretim Üyesidir]
Kaynak: AA