İmroz Koyunun Coğrafi İşaret İşlemlerinde Sona Gelindi

Çanakkale’nin Gökçeada ilçesinde yılın tamamını doğal ortamda geçirerek beslenen ve özel bir ırk olan Gökçeada (İmroz) Koyununun coğrafi işaret alım işlemlerinde sona gelindi. Yüzde yüz organik beslenen koyun ve keçilerin et pazarındaki satışlarında ise büyük bir artış olduğu gözlendi.

İmroz Koyunun Coğrafi İşaret İşlemlerinde Sona Gelindi
Dünyanın İlk ve Tek Sakin Adası (Cittaslow) unvanı bulunan Gökçeada’da yarı yabani sayılabilecek koşullarda uygulanan İmroz koyunu yetiştiriciliği sisteminde koyunlar yıl boyunca adanın değişik yerlerinde, farklı sürü büyüklüklerinde, kendi belirledikleri doğal barınma alanlarında kalarak sadece ada meralarıyla besleniyor. Koyunlar, yılda sadece bir kez yakalanmakta ve kırkılarak mahsul sayılan kuzuları işaretlenerek satışa hazır hale getiriliyor. Adada tamamen serbest koşullarda yürütülen koyun yetiştiriciliği ülkemizde yapılan hayvan yetiştirme sistemlerinden farklılıklar gösteriyor.

Ege Denizi’nin Kuzeybatısında yer alan Gökçeada, yüzölçümü olarak Türkiye’nin en büyük adasıdır. Adada volkanik kütlelerden oluşan engebeli bir arazi yapısı yer alıyor. Akdeniz iklimi özelliği gösteren adada yoğun olarak; zakkum, zeytin, maki türü çalılar ve çam ormanları yer alıyor.

“Trakya ya da Anadolu’da bu ırkı göremezsiniz”

Adada yaklaşık 50 bin baş Gökçeada Koyunun ve 24 bin baş kadar da Gökçeada Keçisi olduğunu belirten Çanakkale İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Sorumlu Müdürü Ziraat Yüksek Mühendisi (Zooteknist) Dr. Bekir Sıtkı Ayağ, “Gökçeada koyunu, İmroz koyunu olarak da literatürde geçiyor. Biliyorsunuz ki dünya çapında Gökçeada su kaynakları bakımından en zengin bir ada. Gerek köyleri, gerekse tarımsal yapısıyla birlikte doğal bir ada. Adada yaklaşık 50 bin baş Gökçeada koyunu mevcut. Yaklaşık 25 bin baş kadar da Gökçeada keçisi var. Tabii bunlar özel ve adaya has ırklar, başka yerde yetişmiyor. Trakya’da ya da Anadolu’da diğer üreticilere gittiğimiz zaman bu hayvanı göremiyorsunuz. Adada bunun yetişmesinin bir sebebi var. Bu hayvan doğal ortamda yetişiyor. Yani kapalı olarak, hazır besiyle bakılmıyor. Tamamen yıl boyu adada serbest koşullarda yaşamı idame ediyor. Çok dirayetli, yerli bir genotip ve küçük yapılı. Özellikle koyunlar için söylüyorum bir kuzu verimine sahip bir hayvan. Yani o kadar başarılı ki, kuzuyu doğurabiliyor ve o koşullarda kuzusunu büyütebiliyor. Çanakkale Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği’nde 320 tane üretici kayıtlı ve bunların temel geçim kaynağını oluşturuyor” dedi.

“Irkın kökeni bilinmiyor”

Gökçeada Koyunun tescillenmesine rağmen ırkın kökeniyle ilgili net bir bilgi olmadığını belirten Dr. Ayağ, “Tabii bu ırkın kökeni çok eskiye dayanıyor. Muhtemelen Osmanlı dönemlerinde ada halkı tarım faaliyetleriyle uğraştıkları için geçim kaynakları arasında koyun ve keçi yetiştiriciliği mevcuttur. Fakat, ırkın kökeni ve nereden geldiğiyle ilgili elimizde net bilgiler yok ama bu ırklar tescillenmiş durumda” diye konuştu.

“Süt ve peynir üretimi söz konusu değil”

Yıllar önce adada süt ve peynir üreticiliğinin de oldukça fazla olduğunu sözlerine ekleyen Ayağ, “Bundan yaklaşık 60 yıl önce adada özellikle adada peynir yapımı çok meşhurmuş. Gemilerle birlikte oradan her yere peynirler taşınırmış. Şuanda peynir ve süt üretimi söz konusu değil ama genotip olarak yüksek verimli bir hayvan. Yani siz bunu alıp sağdığınız zaman bizim yerli birçok ırkımızdan daha fazla süt veren bir koyun ırkı var adada” şeklinde konuştu.

“Kuzular, Haziran ve Ağustos aylarında yetişmiş oluyor”

Yılın tamamını doğal ortamlarında geçiren koyun ve keçilerin Haziran ve Ağustos aylarında yetiştiğini belirten Ayağ, “Doğadan bu hayvanlar toplanıyor, üreticiler bunları belli bölgelere kapatıyorlar. Koyunların parazit ve gerekli aşılarını tamamladıktan sonra koyunları tekrar doğaya salıyorlar. Kuzu ve oğlaklarını ise pazarlanacak olanları ayırıyorlar ve kesime gönderiyorlar” dedi.

“Ülkemizin sigortası olarak görüyoruz”

Üreticilerin bir takım pazarlama sıkıntısı yaşadıklarını da ifade eden Ayağ, “Çünkü 50 bin baş hayvan gerçekten çok ciddi bir rakam ve bunların da yaklaşık 50 bin baş kuzusu olur. Bunu bir an da toplayıp, pazarlamanız çok zor. Doğallıkla ilgili bir takım tanımlama sıkıntıları olduğu için bugüne kadar ada kuzusu piyasa koşullarında hak ettiği değerin altında pazarlanıyordu. Bu da ekonomik kayıplara neden oluyordu. Gökçeada ile ilgili bu konuyu biz masaya yatırdık. Özellikle bu Türkiye ve Çanakkale için bir değer. Özellikle genotipin korunması, adada varlığını sürdürmesi, aynı doğal koşullarda yetiştiriciliğine devam edilmesi bizim için çok önemli. Çünkü biz bunu ülkemizin bir sigortası olarak görüyoruz” diye konuştu.

“Hayvan, 15 kilograma kadar düşerek yaşamını sürdürebiliyor”

Gökçeada Koyunun özel bir ırk olduğunu ve zor şartlara dayanıklı olduğunu belirten Ayağ, “Zaten canlı ağırlığı düşük bir hayvan, 25-35 kilogram arasında değişen bir canlı ağırlığı var. Adada çok fazla bir bitki popülasyonu da yok. Yani bizim geven dediğimiz, halk arasında abdestbozan diye tabir edilen bitki çeşitliliği adanın genel bitki örtüsünü oluşturmakta. Özellikle bahar aylarında bu hayvan yeşilken bu bitkiyi tüketerek yaşamını idame edebiliyor. Zaten yaz aylarında o kuru otlar çok fazla bir besin değerine sahip değil. Dolasıyla o zor koşullarda 25-20 kilogramlık bir hayvan iyi ve kötü koşullar olmak üzere -10 ile +10 kilogram şeklinde canlı ağırlığını değiştirebiliyor. Yani bu ne demektir; 25 kilogramlık bir hayvan 15 kilograma kadar düşerek yaşamını sürdürebiliyor. Özellikle son dönemlerde bu iklimsel değişimler, kuraklıklar dikkate alındığı zaman, yarın büyük bir kuralık olduğu zaman bu hayvan bizim gerçekten et üretimi anlamında bizim büyük bir sigortamız olur diye düşünüyoruz. Bu anlamda; hem bu etin değerlendirilmesi, hem adada varlığını sürdürebilmesi ve koruma altına alınması adına biz bir çalışma başlattık. Bunun adına da ‘Gökçeada kuzusunun markalaşması projesi’ dedik. Bu projede yola çıkarken tabii İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’müzün çeşitli destekleri oldu. Bizler de kendi imkanlarımız dahilinde projemizi 2019 yılında başlattık ve hala devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

“Coğrafi işaretleme konusunda sona geldik”

Gökçeada Koyununun coğrafi işaretleme çalışmalarında sona geldiklerini de sözlerine ekleyen Dr. Ayağ, “Bu kapsamda neler yapıyoruz; öncellikle temel hedeflerimizden bir tanesi Gökçeada coğrafi işaret olarak tescillenmesi için çalışıyoruz. Bununla ilgili artık son aşamaya geldik. Bir tek et analizlerimiz kaldı, altyapısını hazırladık. Analizlerimizi de yaptıktan sonra coğrafi işareti de almış olacağız. Zincir marketlerle bir takım anlaşmalar yaptık. Ada kuzusunun özellikle Türkiye halkına tanıtılması ve tüketiciyle buluşturulması adına şuan faaliyetlerimiz başlamış durumda. Bu doğal eti herkesin tüketmesini istiyoruz. Ayrıca, bunun internet üzerinde de pazarlaması olacak. Biliyorsunuz doğallık çok önemli. Doğal ve organik ürünler son dönemde revaçta. Bu hayvanlar da yılın 12 ayı doğada yetişen bir ürün” dedi.

“Ekonomik değeri daha da artacak”

Gökçeada üreticileri için fiyatların biraz daha tatminkar hale geldiğini de belirten Ayağ , “Söyle bir örnek vereyim; daha önceki yıllarda burada 22-23 liraya canlı baskül satışı yapılan bir kuzu, adada maksimum 16-17 liraya satılıyordu. Şimdi iş tam tersine döndü. Gökçeada kuzusu, normal kuzu kesim fiyatlarının üzerinde bir değere satılmaya başladı ve bu değer daha da artacak. Çünkü siz spesifik bir ürün ortaya koyuyorsanız, özellikle coğrafi işaretlemesi de tamamlandıktan sonra bu hayvanın üretici açısından çok karlı ve bu işi yapmak isteyenler için de çok iyi bir teşvik olacağını düşünüyorum” diye konuştu.

“En yüksek verime sahip ırklardan biri”

Gökçeada Koyununun en yüksek verime sahip ırklardan biri olduğunu kaydeden Ayağ, “Zaten Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde de geçmiş yıllarda bu ırk için çalışmalarda bulunmuştuk. Özellikle, keçiyi alıp hocalarımızın gözetiminde belli denemelere tabi tuttuğumuzda hayvanın gerçekten yerli genotiplerimiz içerisinde en yüksek verime sahip olan ırklardan bir tanesi olduğunu tespit ettik. Bu ırk, süt verimi ve süt kalitesi açısından bir değer. Biz bu ırkları koruyup, geliştirebilirsek ve pazarlama ağını iyi oluşturabilirsek Gökçeadalılara çok ciddi bir ekonomik gelir sağlayacağını düşünüyoruz” ifadelerine yer verdi.
Kaynak: İHA