Allah'a borç vermenin 'karz-ı hasen' yapmanın tam zamanı

Beyaz Gazete yazarı Ümit Özdemir Ramazan ayı münasebetiyle kaleme aldığı köşe yazısında sadaka vermenin önemine değindi dikkat çeken uyarılarda bulundu.

Allah'a borç vermenin 'karz-ı hasen' yapmanın tam zamanı
Allah'a borç vermenin 'karz-ı hasen' yapmanın tam zamanı
Ümit Özdemir yazısında 'Bu Ramazan Allah'a borç vermenin 'karz-ı hasen' yapmanın tam zamanı' dedi.

İşte Ümit Özdemir'in dikkat çeken o yazısı;

Hiçbir maddi çıkar gözetmeden sadece Allah'ın rızasını kazanmak ve Müslüman kardeşinin sıkıntısını gidermek için ona karşılıksız verilen borca 'karz-ı hasen' denilir. Burada verilen borcun karşılığı da sadece Allah'tan beklenir.

Bu sebeple karz-ı hasen yapan kişinin Allah'a borç verdiği kabul edilir! Nitekim bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır: 'Kim Allah'a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah'tır ve O'na döndürüleceksiniz.' (Bakara, 245.)

Allah bu ayette; 'güzel bir borç vereni' kendisine borç veren gibi kabul etmekte ve bunun karşılığını onlara fazlasıyla vereceğini belirtmektedir. Ancak ne yazık ki maddeci dünyanın etkisine giren biz Müslümanlar, geleneğimizde de olan bu güzel davranışı günümüzde büyük bir ölçüde terketmiş durumdayız. Nitekim infak ve sadaka Kur'an-ı Kerim'in Müslümanları teşvik ettiği bir yardımlaşma şeklidir.

SADAKANIN EN GÜZELİ GİZLİ VERİLENİDİR..

'Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.' (Bakara, 262.)

'Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa gidermeyin...' (Bakara, 264.)

'Sadakaları açık olarak verirseniz bu ne güzel! Şayet onu yoksullara verirken gizlerseniz bu sizin için daha da hayırlıdır ve sizin bir kısım günahlarınızı düşürür. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.' (Bakara, 271.)

“Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız hiç hakkınız yenmeden karşılığı size tastamam ödenir.” (Bakara, 272)

'Muhtaçlara yardım eden erkeklere, muhtaçlara yardım eden kadınlara ve Allah'a (O'nun muhtaç kullarına) güzel bir ödünç verenlere bu fazlasıyla ödenecektir. Ayrıca onlara pek değerli bir ödül de vardır.' (Hadid, 18.)

'Onlar (takva sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.' (Ali İmran, 134.)

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Ali İmran, 92.)

Daha birçok ayette ve peygamberimizin sözlerinde bu konunun önemi anlatılmakta ve iman edenlerin buna teşvik edildiği görülmektedir.

İnfak ve sadakanın Allah rızası için yapılmış olmasının kesin işareti de yardım yapılan kimseden hiçbir menfaat beklememek, onu yardım sebebiyle minnet altında tutmamak, incitmemek ve hiç böyle bir şey olmamış gibi davranmaktır.

EBU'L VEFA HAZRETLERİ VE İBRETLİK KİRAZ KISSASI..

Ebu'l Vefa Hazretleri Fatih döneminin önemli Allah dostlarından birisidir.

Anlatılanlara göre de Ebu'l Vefa Hazretleri, İstanbul'un fethinden sonra bizzat Fatih Sultan Mehmed Han'ın isteği üzerine Bizanstan kalan Rumların yaşadığı, İstanbul Unkapanı dolaylarındaki bölgeye yerleşmiştir. Günümüzde bu bölge onun adı ile anılan Vefa semtidir..

Ebu'l Vefa Hazretleri yerleşmiş olduğu bu bölgede bir cami ve tekke yapar. Talebelerine de şöyle bir nasihat de bulunur: 'İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, komşularımızın her ne sıkıntısı olursa mutlaka bizim haberimiz olsun!'

Gel zaman git zaman fakir Hıristiyan bir kadının canı kiraz çeker. Çarşıda pazarda kirazlara bakar durur ama alamaz. Bunu farkeden Ebu'l Vefa Hazretlerinin talebeleri gider bu durumu hocalarına haber verir. Mübarek de talebelerine her sabah namazından sonra gizlice kadının kapısına bir sepet dolgun kınalı kiraz bırakılmasını ister. Bunun üzerine talebeler de hocalarının isteğini yerine getirir ve her sabah kadının kapısına denildiği gibi kirazları bırakır.

Kapısında her sabah kiraz gören bu kadın, meraklanarak kirazları kimin getirdiğini düşünmeye başlar. Sonunda kirazları getireni görmek için de geleni gideni gözetlemeye koyulur ve bir gece de sabaha kadar hiç uyumaz ve gizlice pencereden dışarıya bakar.

Kirazları Müslümanlar getiriyordu..

Kadın bunu görünce çok şaşırır ve bir o kadar da üzülür. Şaşkınlığının sebebi Müslümanlar neden ona gizlice böyle yardım ediyordu. Üzülmesinin sebebi ise neden Hıristiyan dostları ve komşuları ona yardım etmiyordu!

Kadın daha fazla dayanamayıp Ebu'l Vefa Hazretleri'nin tekkesine gider! Tekkede mübarek ile görüşmek ister ve bu arzusunu gerçekleştirir. Huzura çıkınca da sorduğu tek bir soru vardır: 'Ben fakir bir Hırsitiyanım, sizler ise Müslümansınız neden bana yardım ettiniz?'

Bunun üzerine Ebu'l Vefa Hazretleri kadına şöyle cevap verir: 'Evladım sen Allah'ın zor durumda kalan bir kulusun, bizim dinimiz de darda olana yardım etmeyi emreder..'

Kadın dayanamaz ve ağlamaya başlar sonrada Müslüman olmak istediğini söyleyerek kelime-i şahadet getirir..

Riya ve gösterişten uzak sadece Allah için yapılan bir iyilik, kadının iman etmesine sebep olmuştur..

SAĞ ELİN VERDİĞİNİ SOL ELİN GÖRMEMESİ..

İslâm'da bir kural gibidir sağ elin verdiğini, sol elin görmemesi..

Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu sözünden de anlaşıldığı gibi insanlara yapılacak yardımlar, kişiyi incitecek şekilde olmamalıdır! Nitekim gizli yapılan ve kimden geldiği belli olmayan yardımlar Allah katında en değerli olan yardımlardır.

Ancak günümüzde ne yazıkki bu hassasiyet biraz kayboldu..

Yapılan yardımların sonrasında çekilen fotoğraflar ile sosyal medyalarda bunların reklam malzemesi olarak kullanılması veya bazı yardım kuruluşlarının yada şahısların tv programlarında hiç düşünmeden bunu şova çevirmesi ve insanları da rencide ederek bu şovlarına dâhil etmesi ne yazıkki İslâm'ın özüne aykırıdır.

AKLIMIZI BAŞIMIZA ALMALIYIZ..

Artık aklımızı başımıza almamız ve ölümün ensemizde gezdiğini unutmamalıyız. İşte bizler de bu mübarek âyı fırsat bilip yaptıklarımıza tövbe ederek Allah'tan özür dilemeli ve manevi olarak arınmalıyız! Şimdi kimse demesin benim günahım yok ki, ben birşey yapmadım ki! Bilerek yada bilmeyerek o kadar hata ve günah işliyoruz ki farkına bile varamıyoruz..

Tövbe ve pişmanlıklarımızı da riyadan ve gösterişten uzak bir şekilde verdiğimiz sadakalar ile süslemeliyiz. Sadaka vermeye bahaneler aramalıyız. Çünkü sahip olduğumuz bütün nimetler, Allah'ın bizlere bir ikramıdır. Rabbimizin bizlere bir emanetidir. Ayrıca bu nimetler, hepimiz için aynı zamanda birer imtihan sebebidir. Allah'ın bizler için var ettiği nimeti O'nun rızası doğrultusunda kullanmak Mü'min olmanın bir gereğidir. İyiliğe ve Allah'ın rızasına da ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır.