Camilerde 'Her Can Dokunulmazdır' Konulu Cuma Hutbesi Okundu
Türkiye genelindeki camilerde Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan 'her can dokunulmazdır' konulu cuma hutbesi okundu Hutbeden: 'Anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her can saygındır' 'İslam'ın çizdiği hukuki ve ahlaki sınırlara göre, bir bebek, annesinin hayatını tehlikeye atma gibi tıbbi bir gerekçe olmadıkça, keyfi sebeplerin kurbanı olarak kürtajla yok edilemez' 'Bir kadın, 'namus' bahanesine sığınılarak şiddetin gaddar pençesi altında canından edilemez. 'Töremiz böyle emrediyor.' diyen koyu bir cehaletle kan davası güdülemez, hiç kimsenin canına kıyılamaz. Hatta can öyle bir emanettir ki bir insan 'Bu can benim değil mi?' diyerek intihara dahi kalkışamaz'
Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan cuma hutbesinde, anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her canın saygın olduğu vurgulandı.
Türkiye genelindeki camilerde Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan "her can dokunulmazdır" konulu cuma hutbesi okundu.
Hutbede, İslam'ın adalet ve eman, merhamet ve güven dini olduğu belirtilerek, koruma altına aldığı değerlerin başında yaşama hakkının geldiği vurgulandı.
Din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün insanların İslam'a göre can dokunulmazlığına sahip olduğunun altı çizilen hutbede, Hazreti Muhammed'in Veda Hutbesi'ndeki "Bu zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu arefe gününüz nasıl mukaddes ise kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da aynı şekilde mukaddestir, dokunulmazdır" sözleriyle bu gerçeği tüm insanlığa ilan ettiği aktarıldı.
Hak ve hukuk tanımadan bir insanın canına kıymanın zulüm, mağdur ve yardıma muhtaç durumdaki bir insanın hayatını kurtarmanın ise büyük bir onur olduğu belirtilen hutbede, bütün peygamberlerin getirmiş olduğu vahyin değişmez ilkesi olan bu hususun, Kur'an-ı Kerim'de, "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur" şeklinde ifade edildiği bildirildi.
Cuma hutbesinde şu ifadelere yer verildi:
"Anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her can saygındır. İslam'ın çizdiği hukuki ve ahlaki sınırlara göre, bir bebek, annesinin hayatını tehlikeye atma gibi tıbbi bir gerekçe olmadıkça, keyfi sebeplerin kurbanı olarak kürtajla yok edilemez. Bir kadın, 'namus' bahanesine sığınılarak şiddetin gaddar pençesi altında canından edilemez. 'Töremiz böyle emrediyor.' diyen koyu bir cehaletle kan davası güdülemez, hiç kimsenin canına kıyılamaz. Hatta can öyle bir emanettir ki, bir insan 'Bu can benim değil mi?' diyerek intihara dahi kalkışamaz. Asla unutulmamalıdır ki rahman ve rahim olan Rabb'imizin insanoğluna gönderdiği son din, merhamet üzerine kuruludur. Son dinin Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa rahmet elçisidir."
- "İslam'da şiddete ve zulme asla yer yok"
İslam'da şiddete ve zulme asla yer olmadığına işaret edilen hutbede, "Zira şiddet, zamanın silemediği ve yüreğin unutmadığı ağır bir vicdan yarasıdır. Kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar kimin canını yakarsa yaksın, şiddet apaçık bir zulümdür. Zulüm ise haramdır. Öfkesine, nefretine ya da cehaletine yenik düşerek gücünü kullanıp mazlumu ezen kişi zavallıdır. Şefkat ve merhametten yoksun olanların, hak ve adaletten uzaklaşanların düştüğü çukur ise zifiri karanlıktır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Hazreti Muhammed'in başta ailesi olmak üzere muhatabı olan bütün insanlara saygı, şefkat ve nezaketle davrandığı, kimseye kaba ve kırıcı söz söylemediği, Müslümanların da hiçbir şekilde şiddete başvurmalarına müsaade etmediği belirtilen hutbede, "Kıyamet günü en şiddetli azap görecek kimseler, dünyada insanlara en çok işkence edenlerdir." hadisiyle müminleri uyardığı aktarıldı.
Cuma hutbesinde şunlar kaydedildi:
"Ne hazindir ki karıncayı dahi incitmekten kaçınması beklenen Müslüman toplumları zaman zaman 'Yan baktı! Korna çaldı' gibi akla hayale gelmeyen sebeplerle birbirinin canına kasteder oldu. Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in anlaşmazlıklarda hakem tayin etmeyi ve barıştan yana olmayı emrettiğini, Peygamberimizin kendi canına kastedenleri bile pişman olduklarında affettiğini sanki unuttu. Ailede, okulda, iş yerinde, sokakta sabır ve hoşgörüyle davranması gereken müminler, bir anlık öfkelerine yenilip birbirini incitir hale geldi. Oysa Peygamber Efendimiz, aklın değil bileğin gücüne güvenmeyi eleştirmiş ve şöyle buyurmuştu, 'Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değildir. Bilakis güçlü kimse öfke anında kendisine hakim olandır.' Geliniz, nefes alıp veren her canlıda yüce Rabb'imizin kudretine şahit olalım. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görelim. Elimizle ve dilimizle hiçbir varlığa zarar vermeyelim. 'Zarar vermek de yok. Zarara uğramak da yok' şeklindeki nebevi ilkeye uyalım. Peygamberimizden bize miras kalan 'güvenilir mümin olma' erdemine sahip çıkalım. Sıkıntımız ve sorunumuz ne kadar büyük olursa olsun, çözümü asla şiddette aramayalım. İnsan olmanın şerefine yakışır biçimde konuşalım, dinleyelim, anlayalım ve anlaşalım. Hele hele Rabb'imizin mukaddes saydığı ve dokunulmaz kıldığı bir cana kıyarak dünyamızı ve ahiretimizi harap etmeyelim."
Kaynak: AA
Türkiye genelindeki camilerde Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan "her can dokunulmazdır" konulu cuma hutbesi okundu.
Hutbede, İslam'ın adalet ve eman, merhamet ve güven dini olduğu belirtilerek, koruma altına aldığı değerlerin başında yaşama hakkının geldiği vurgulandı.
Din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün insanların İslam'a göre can dokunulmazlığına sahip olduğunun altı çizilen hutbede, Hazreti Muhammed'in Veda Hutbesi'ndeki "Bu zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu arefe gününüz nasıl mukaddes ise kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da aynı şekilde mukaddestir, dokunulmazdır" sözleriyle bu gerçeği tüm insanlığa ilan ettiği aktarıldı.
Hak ve hukuk tanımadan bir insanın canına kıymanın zulüm, mağdur ve yardıma muhtaç durumdaki bir insanın hayatını kurtarmanın ise büyük bir onur olduğu belirtilen hutbede, bütün peygamberlerin getirmiş olduğu vahyin değişmez ilkesi olan bu hususun, Kur'an-ı Kerim'de, "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur" şeklinde ifade edildiği bildirildi.
Cuma hutbesinde şu ifadelere yer verildi:
"Anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her can saygındır. İslam'ın çizdiği hukuki ve ahlaki sınırlara göre, bir bebek, annesinin hayatını tehlikeye atma gibi tıbbi bir gerekçe olmadıkça, keyfi sebeplerin kurbanı olarak kürtajla yok edilemez. Bir kadın, 'namus' bahanesine sığınılarak şiddetin gaddar pençesi altında canından edilemez. 'Töremiz böyle emrediyor.' diyen koyu bir cehaletle kan davası güdülemez, hiç kimsenin canına kıyılamaz. Hatta can öyle bir emanettir ki, bir insan 'Bu can benim değil mi?' diyerek intihara dahi kalkışamaz. Asla unutulmamalıdır ki rahman ve rahim olan Rabb'imizin insanoğluna gönderdiği son din, merhamet üzerine kuruludur. Son dinin Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa rahmet elçisidir."
- "İslam'da şiddete ve zulme asla yer yok"
İslam'da şiddete ve zulme asla yer olmadığına işaret edilen hutbede, "Zira şiddet, zamanın silemediği ve yüreğin unutmadığı ağır bir vicdan yarasıdır. Kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar kimin canını yakarsa yaksın, şiddet apaçık bir zulümdür. Zulüm ise haramdır. Öfkesine, nefretine ya da cehaletine yenik düşerek gücünü kullanıp mazlumu ezen kişi zavallıdır. Şefkat ve merhametten yoksun olanların, hak ve adaletten uzaklaşanların düştüğü çukur ise zifiri karanlıktır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Hazreti Muhammed'in başta ailesi olmak üzere muhatabı olan bütün insanlara saygı, şefkat ve nezaketle davrandığı, kimseye kaba ve kırıcı söz söylemediği, Müslümanların da hiçbir şekilde şiddete başvurmalarına müsaade etmediği belirtilen hutbede, "Kıyamet günü en şiddetli azap görecek kimseler, dünyada insanlara en çok işkence edenlerdir." hadisiyle müminleri uyardığı aktarıldı.
Cuma hutbesinde şunlar kaydedildi:
"Ne hazindir ki karıncayı dahi incitmekten kaçınması beklenen Müslüman toplumları zaman zaman 'Yan baktı! Korna çaldı' gibi akla hayale gelmeyen sebeplerle birbirinin canına kasteder oldu. Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in anlaşmazlıklarda hakem tayin etmeyi ve barıştan yana olmayı emrettiğini, Peygamberimizin kendi canına kastedenleri bile pişman olduklarında affettiğini sanki unuttu. Ailede, okulda, iş yerinde, sokakta sabır ve hoşgörüyle davranması gereken müminler, bir anlık öfkelerine yenilip birbirini incitir hale geldi. Oysa Peygamber Efendimiz, aklın değil bileğin gücüne güvenmeyi eleştirmiş ve şöyle buyurmuştu, 'Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değildir. Bilakis güçlü kimse öfke anında kendisine hakim olandır.' Geliniz, nefes alıp veren her canlıda yüce Rabb'imizin kudretine şahit olalım. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görelim. Elimizle ve dilimizle hiçbir varlığa zarar vermeyelim. 'Zarar vermek de yok. Zarara uğramak da yok' şeklindeki nebevi ilkeye uyalım. Peygamberimizden bize miras kalan 'güvenilir mümin olma' erdemine sahip çıkalım. Sıkıntımız ve sorunumuz ne kadar büyük olursa olsun, çözümü asla şiddette aramayalım. İnsan olmanın şerefine yakışır biçimde konuşalım, dinleyelim, anlayalım ve anlaşalım. Hele hele Rabb'imizin mukaddes saydığı ve dokunulmaz kıldığı bir cana kıyarak dünyamızı ve ahiretimizi harap etmeyelim."