ANALİZ - ABD'nin Truva Atı, Avrupa'da Aşırı Sağı Birleştiremedi
ABD Başkanı Donald Trump'ın eski danışmanı Steve Bannon, AP seçimleri öncesinde hedeflediği gibi Avrupa'nın aşırı sağını tek bir çatı altında toplamayı başaramadı İlk etapta Bannon'a yaklaşan aşırı sağ, seçim yaklaştıkça Amerikalı eski danışmana mesafe koymaya başladı Ulusalcı politikalar yürüten ve Amerikan karşıtlığıyla ön plana çıkan Avrupa'nın aşırı sağı bireysel başarılar elde etse de ilk etapta ortak hareket etmekte zorlanacak gibi görünüyor.
ŞERİFE ÇETİN - Kıta genelinde aşırı sağın yükselişini bir kez daha gözler önüne seren Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, aynı zamanda aşırı sağı “süper grup” altında toplamak için faaliyetler yürüten ABD Başkanı Donald Trump’ın eski danışmanı Steve Bannon’ın başarısızlığını ortaya koydu.
ABD’de Başkan Donald Trump yönetiminde kısa sürede “milliyetçilik” akımını ülke genelinde yaygınlaştırmaya katkı sağlayan Bannon, benzer bir girişimi Avrupa’da aşırı sağı birleştirerek gerçekleştirmek için AP seçimleri öncesinde kolları sıvadı. Ancak, Bannon için “evdeki hesap çarşıya uymadı”.
Dış güçlerin müdahalesinden rahatsızlık duyan ve oldukça bölünmüş ve farklı dinamiklere sahip Avrupa’nın aşırı sağı, ilk etapta tartışmalı bir figür olarak ön plana çıkan Amerikalı Bannon’a yakın dursa da, seçimler yaklaştıkça mesafe koydu.
- AP seçimleri öncesinde yoğun görüşmeler
AP seçimleri öncesinde aşırı sağı tek bir çatı altında toplamak için Belçika’da “The Movement” hareketini kuran Bannon, aşırı sağcı partilere ücretsiz anket ve araştırma yapmanın yanı sıra siyasi kampanya yürütme konusunda tavsiyeler vermeyi ve fon sağlamayı vaat etti.
“Küre çapında popülist bir hareketin altyapısını” oluşturmayı amaçladığını belirten Bannon, destek toplamak için Avrupa’daki aşırı sağcı parti yetkilileriyle, zaman zaman gizli olmakla beraber, açık görüşmeler de yaptı.
Bannon, ilk etapta “The Movement’a” açıkça destek veren İtalya’nın mevcut Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin Lig Partisi ve aşırı sağcı “İtalya’nın Kardeşleri” partisinin yetkilileriyle yakın ilişkiler kurdu, Fransa’da aşırı sağcı lider Marine Le Pen’le parti kongresinde aynı sahneyi paylaştı.
Seçimlerden önce, Almanya için Alternatif (AfD) partisi ve İngiltere’deki aşırı sağcı siyasetçi Nigel Farage ile de irtibat kuran Bannon, gerçekleştirdiği görüşmeler sırasında aşırı sağı tek çatı altında toplama çağrısını yineledi.
- Aşırı sağ, tek grup olarak seçimlere girmedi
Bannon’ın bütün gayretlerine rağmen aşırı sağcı liderlerin AP seçimleri yaklaştıkça kendisiyle aralarına mesafe koymaya başladığı görülüyor.
Seçimlere beş gün kala Fransa, Hollanda, Almanya, Slovakya, Avusturya, Finlandiya ve Bulgaristan’dan aşırı sağcı siyasilerle Milano’da bir miting düzenleyen Salvini, Bannon’ı davet etmedi. Miting sonrasında AfD yetkilisi Jörg Meuthen, “Bannon’a ihtiyacımız yok” açıklamasında bulundu.
Aşırı sağcı Fransız Le Pen ise seçimlerin öncesinde uzun süre Paris’te vakit geçiren Bannon’la bir araya gelmedi ve açıklamalarında Trump’ın eski danışmanının partisinin seçim kampanyasıyla hiçbir bağlantısı olmadığına vurgu yaptı.
Nitekim, aşırı sağcı partiler AP seçimlerine Bannon’ın hayalini kurduğu tek çatı altında katılmadı. Seçim sonuçlarına göre geleneksel partiler parlamentoda çoğunluğunu korusa da, aşırı sağ ciddi kazanımlar elde etti.
AP seçimlerinde, İtalya’da Salvini, Fransa’da Le Pen ve İngiltere’de Farage’ın yeni kurduğu “Brexit” isimli parti geleneksel partileri geride bıraktı.
Yeni dönemi 2 Temmuz’da başlayacak olan AP’de aşırı sağcı partilerin yine bir grup oluşturma çabasına gireceği tartışılıyor. Düşük bir ihtimal olsa da, bu partilerin Bannon’la açık bir bağlantı ortaya koymayacağı düşünülüyor.
- “Önce ben” politikası
Bannon, AP seçimleri sonuçlarını “AB entegrasyon projesinin sonu” olarak nitelendirdi ve “süper grup” kurulması yönündeki çağrısını tekrarladı.
Avrupa aşırı sağının en belirgin özelliklerinden biri, uluslarüstü bir yapı olarak algıladıkları Avrupa Birliği’ni (AB), çok fazla hakimiyet alanı bulunması nedeniyle eleştirmeleri.
Egemenlik haklarını AB’nin ihlal ettiğini savunan ve kişisel çıkarlarını korumak için ulusalcı politikalar izleyen bu gruplar, ilk ortaya çıktıklarında AB’nin dağılması gerektiğini savunuyordu. İngiltere’nin birlikten sancılı ayrılış sürecine tanık olan bu gruplar, “AB’yi içerden değiştirmeye” yönelmeye başladı.
Aşırı sağcı grupların tek çatı altında toplanmasını zorlaştıran bir unsur, her grubun kendi ülke çıkarlarını öncelikli tutması ve bu nedenle ortak bir çıkarda buluşamamasından kaynaklanıyor.
Diğer taraftan çoğunluklu olarak Amerikan karşıtı tutum sergileyen bu gruplar, dış müdahaleye de mesafeli yaklaşıyor. Bu nedenle bu gruplar, kökeninin tam olarak ne olduğunu bilmedikleri Bannon’a da mesafe koyarak, herhangi bir gücün kontrolü altında olmadıkları görüntüsünü perçinlemek istiyor.
Bu nedenle, ulusal egemenlik, güçlü sınırlar, kısıtlı göç ve radikalizmle mücadele gibi kavramlarda buluşan aşırı sağın, başarılı bir şekilde tek bir çatı altında hareket edebilme ihtimali zor görünüyor.
Kaynak: AA
ABD’de Başkan Donald Trump yönetiminde kısa sürede “milliyetçilik” akımını ülke genelinde yaygınlaştırmaya katkı sağlayan Bannon, benzer bir girişimi Avrupa’da aşırı sağı birleştirerek gerçekleştirmek için AP seçimleri öncesinde kolları sıvadı. Ancak, Bannon için “evdeki hesap çarşıya uymadı”.
Dış güçlerin müdahalesinden rahatsızlık duyan ve oldukça bölünmüş ve farklı dinamiklere sahip Avrupa’nın aşırı sağı, ilk etapta tartışmalı bir figür olarak ön plana çıkan Amerikalı Bannon’a yakın dursa da, seçimler yaklaştıkça mesafe koydu.
- AP seçimleri öncesinde yoğun görüşmeler
AP seçimleri öncesinde aşırı sağı tek bir çatı altında toplamak için Belçika’da “The Movement” hareketini kuran Bannon, aşırı sağcı partilere ücretsiz anket ve araştırma yapmanın yanı sıra siyasi kampanya yürütme konusunda tavsiyeler vermeyi ve fon sağlamayı vaat etti.
“Küre çapında popülist bir hareketin altyapısını” oluşturmayı amaçladığını belirten Bannon, destek toplamak için Avrupa’daki aşırı sağcı parti yetkilileriyle, zaman zaman gizli olmakla beraber, açık görüşmeler de yaptı.
Bannon, ilk etapta “The Movement’a” açıkça destek veren İtalya’nın mevcut Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin Lig Partisi ve aşırı sağcı “İtalya’nın Kardeşleri” partisinin yetkilileriyle yakın ilişkiler kurdu, Fransa’da aşırı sağcı lider Marine Le Pen’le parti kongresinde aynı sahneyi paylaştı.
Seçimlerden önce, Almanya için Alternatif (AfD) partisi ve İngiltere’deki aşırı sağcı siyasetçi Nigel Farage ile de irtibat kuran Bannon, gerçekleştirdiği görüşmeler sırasında aşırı sağı tek çatı altında toplama çağrısını yineledi.
- Aşırı sağ, tek grup olarak seçimlere girmedi
Bannon’ın bütün gayretlerine rağmen aşırı sağcı liderlerin AP seçimleri yaklaştıkça kendisiyle aralarına mesafe koymaya başladığı görülüyor.
Seçimlere beş gün kala Fransa, Hollanda, Almanya, Slovakya, Avusturya, Finlandiya ve Bulgaristan’dan aşırı sağcı siyasilerle Milano’da bir miting düzenleyen Salvini, Bannon’ı davet etmedi. Miting sonrasında AfD yetkilisi Jörg Meuthen, “Bannon’a ihtiyacımız yok” açıklamasında bulundu.
Aşırı sağcı Fransız Le Pen ise seçimlerin öncesinde uzun süre Paris’te vakit geçiren Bannon’la bir araya gelmedi ve açıklamalarında Trump’ın eski danışmanının partisinin seçim kampanyasıyla hiçbir bağlantısı olmadığına vurgu yaptı.
Nitekim, aşırı sağcı partiler AP seçimlerine Bannon’ın hayalini kurduğu tek çatı altında katılmadı. Seçim sonuçlarına göre geleneksel partiler parlamentoda çoğunluğunu korusa da, aşırı sağ ciddi kazanımlar elde etti.
AP seçimlerinde, İtalya’da Salvini, Fransa’da Le Pen ve İngiltere’de Farage’ın yeni kurduğu “Brexit” isimli parti geleneksel partileri geride bıraktı.
Yeni dönemi 2 Temmuz’da başlayacak olan AP’de aşırı sağcı partilerin yine bir grup oluşturma çabasına gireceği tartışılıyor. Düşük bir ihtimal olsa da, bu partilerin Bannon’la açık bir bağlantı ortaya koymayacağı düşünülüyor.
- “Önce ben” politikası
Bannon, AP seçimleri sonuçlarını “AB entegrasyon projesinin sonu” olarak nitelendirdi ve “süper grup” kurulması yönündeki çağrısını tekrarladı.
Avrupa aşırı sağının en belirgin özelliklerinden biri, uluslarüstü bir yapı olarak algıladıkları Avrupa Birliği’ni (AB), çok fazla hakimiyet alanı bulunması nedeniyle eleştirmeleri.
Egemenlik haklarını AB’nin ihlal ettiğini savunan ve kişisel çıkarlarını korumak için ulusalcı politikalar izleyen bu gruplar, ilk ortaya çıktıklarında AB’nin dağılması gerektiğini savunuyordu. İngiltere’nin birlikten sancılı ayrılış sürecine tanık olan bu gruplar, “AB’yi içerden değiştirmeye” yönelmeye başladı.
Aşırı sağcı grupların tek çatı altında toplanmasını zorlaştıran bir unsur, her grubun kendi ülke çıkarlarını öncelikli tutması ve bu nedenle ortak bir çıkarda buluşamamasından kaynaklanıyor.
Diğer taraftan çoğunluklu olarak Amerikan karşıtı tutum sergileyen bu gruplar, dış müdahaleye de mesafeli yaklaşıyor. Bu nedenle bu gruplar, kökeninin tam olarak ne olduğunu bilmedikleri Bannon’a da mesafe koyarak, herhangi bir gücün kontrolü altında olmadıkları görüntüsünü perçinlemek istiyor.
Bu nedenle, ulusal egemenlik, güçlü sınırlar, kısıtlı göç ve radikalizmle mücadele gibi kavramlarda buluşan aşırı sağın, başarılı bir şekilde tek bir çatı altında hareket edebilme ihtimali zor görünüyor.