Nevruz Bayramı Etkinlikleri Anadolu Üniversitesinde Devam Ediyor

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’nın (YTB) organize ettiği ve Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Bilim, Kültür ve Sanat Merkezinin ev sahipliği yaptığı Nevruz Bayramı etkinlikleri devam ediyor.

Önceki gün yapılan etkinliğe, Dünya Etnospor Konfederasyon Başkanı ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Necmeddin Bilal Erdoğan, YTB Başkanı Abdullah Eren, Eski Milli Eğitim ve Kültür ve Turizm Bakanı Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, Eskişehir Valisi Özdemir Çakacak, Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı, ilgililer ve çok sayıda uluslararası öğrenci katıldı.

Etkinliğin başında Bilal Erdoğan etkinlik alanında Nevruz ateşini yaktı, ok attı, çekiçle demir dövdü. Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Topal tarafından Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Bilim, Kültür ve Sanat Merkezi’nde yer alan eserler hakkında bilgi alan Erdoğan ardından Türkiye Söyleşileri Programı kapsamında bir söyleşi gerçekleştirdi.

Nevruz birlik ve beraberlik demektir”

YTB’nin kurulduğu 2010 yılından beri öncelikle yurtdışında yaşayan vatandaşlar başta olmak üzere soydaş ve akraba topluluklarına ve dünyanın 170 ülkesinden 17 bin uluslararası öğrenciye ev sahipliği yaparak uluslararası öğrenci burslandırması yapan bir kurum olduğunu belirten YTB Başkanı Abdullah Eren, konuşmasında, “784 bin kilometrekareye sahip bir vatanımız var. Fakat büyük bir imparatorluk bakiyesiyiz. Bu nedenle sınırlarımız dışında çok sayıda soydaşımız ve akraba topluluğumuz var. Biz bunları gönül coğrafyası olarak nitelendiriyoruz. Gönül coğrafyamızdan soydaş ve akrabalarımızla ilişki kurarken birlik ve beraberliğimizi tesis etmeye de önem veriyoruz. Burada dün Cumhurbaşkanı Yardımcımızın da katılımıyla bir Nevruz etkinliği düzenleyerek Nevruz’un başlangıcını hep beraber kutladık. 21 Mart toprağın güneşle buluştuğu ve baharın müjdelendiği bir tarihtir. Nevruz kelime anlamıyla yeni gün demek. Yeni gün yeni bir dönem, yeni bir doğuş, yeni bir başlangıç demek. Türkiye’de dünyanın 21 Mart’ı için mücadele veriyor. Türkiye’nin son 15 yıldır hususen verdiği mücadele dünyanın daha adaletli, daha eşitlikçi bir zemine doğru evrilmesi için verilen bir mücadele. Bizde yeni bir gelecek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Uluslararası eğitim de bu anlamda çok önemli bir enstrümandır” ifadelerini kullandı.

Nevruz’un birlik ve beraberlik demek olduğunu da ifade eden Eren, birlik ve beraberliğin ilim, irfan ve hikmet ile donatılarak yarına taşınması gerektiğini sözlerine ekledi.

Dünya Etnospor Konfederasyon Başkanı ve TÜGVA Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan, Nevruz’un baharın gelişiyle o yılın müjdecisi olduğunu belirterek, “Her yıl yeniden baharın gelmesiyle, ağaçların, bitkilerin ve toprağın uyanmasıyla birlikte bizi yaratan rabbimizin bütün yaratılışa bir yıllık müjdesi demektir. Her yeni gün, yeni fırsatlar karşımıza çıkar. Bu fırsatlardan her biri insanın geçirdiği zamanları gözden geçirmek, bir sonraki müjdeye kadar daha iyi işler yapabilmesi için bir fırsat diye düşünüyorum. Nasıl ki biz her gün güneşin doğuşuyla yeni bir müjdeye ve yeni fırsatlara uyanıyorsak, her yeni yılda Nevruz’da bütün toprak ve dünya bahara uyanıyor. Nevruz gerçekten bizim medeniyetimizin ve ecdadımızın kutladığı, toprağa ve dünyaya olan saygısından dolayı çok önem verdiği bir bayram. Günümüzün küreselleşmiş kapitalist hayat tarzında maalesef dünyaya ve toprağa yeterince değer vermediğimizi düşünüyorum. İnsanlar olarak dünyayı olması gerekenden çok yaşlandırdığımızı ve hırpaladığımızı düşünüyorum. Onun için umut ediyorum ki Nevruz insanoğlunun yeniden yaşadığı dünyaya saygısının uyanmasına da vesile olsun. Bütün dünyanın Nevruz’unu tebrik ediyorum” şeklinde konuştu.



“Dünyada çok renkliliğin olması gerekiyor”

Dünya Etnospor Konfederasyonu’nun misyonunun bütün dünyada geleneksel sporların yeniden popülerleştirilmesi olduğunu ifade eden Erdoğan, Konfederasyon olarak dünyada altmışın üzerinde ülkeyle olan ilişkilerinde, o ülkelerin spor dallarının kendi ülkelerinde popülerleştirilmesini teşvik ettiklerini belirtti.

Bilal Erdoğan, “Birçok ülkenin kendine ait ve unutulmaya yüz tutmuş spor dalları var. Biz bunların unutulmaması için çalışıyoruz. Küreselleşme adı altında Batı medeniyetinin ekonomik ve siyasi egemenliğinin altında yaşadığımız bu süreçte dünya bir tektipleşmeye gidiyor. Çok renkliliğini kaybeden bir dünya var. Asıl olan ise dünyanın bütün renkliliğini bir zenginlik olarak görmektir. Dünya nüfusunun yüzde 10-12’si Batı medeniyeti ülkelerinde, yüzde 88’i ise kendi geleneği ve medeniyeti olan ülkelerde yaşıyor. O zaman bizim bu renkleri aynı nevruzun toprağı yeniden canlandırdığı gibi canlandırmaya ihtiyacımız var. Biz bu duruma geleneksel sporlarla başlayalım dedik. Çünkü geleneksel sporların tabanda kabulünün yayılması çok daha hızlı olabilir. Geleneksel sporları yeniden popülerleştirmeye çalışırken asıl amacımız dünyanın bütün baskı altında kendini ifade edemeyen kültürlerini ve renklerini yeniden canlandırabilmek ve dünyanın çok renkli bir zenginlik olduğunu insanlara anlatabilmektir” dedi.

Geleneksel sporların daha çevre dostu olduğunu ifade eden Erdoğan, bu sporların yapılacağı yerlerin kapalı spor salonları gibi bir beton yığını içerisinde olmadığını dile getirdi ve sözlerine şu şekilde devam etti:

“Geleneksel sporlar kapitalist öncesi dönemleri yansıttığı için daha çevre, dünya ve insan dostudur. Bugünkü egemen spor anlayışında şike ve doping var. Bunun nedeni bu sporların her defasında kazanılmak için yapılmasıdır. Bu da kapitalizmin dayattığı bir ideolojidir. Günümüzde egemen spor anlayışında bunlarla mücadele yolları aranıyor. Geleneksel spor anlayışında ise kazanmaktan ziyade kardeşlik duygusu ön plana çıkıyor. Bu sporlar insanlara saygılı ve insanlar arasında barışı gözeten, rekabeti değil kardeşliği ve barışı yücelten sporlardır. Bu sporlar geleneği öldürmez aksine bunları yaşatır. Geleneksel sporları canlı tutabilmek demek geleneksel kültürü de canlı tutabilmek demektir. Geleneksel sporları yapalım derken mevcut sporları yapmayalım da demiyorum. Sadece mevcut sporların yanında kendi geleneğimize de sahip çıkalım. Böylece kendi kimliğimize de sahip çıkmış oluruz.”

“Son 16 yılda ülkemizde bir özgüven patlaması yaşadık”

Batılılaşma rüzgarlarının bizim toplumumuzu da etkisi altına aldığını belirten Bilal Erdoğan, "18’inci yüzyıldan başlayarak iki yüz yılı aşkın süre aydınlarımız batılılaşmanın çok iyi olacağını söyledi.

Toplumun Batılılaşarak gelişeceğine inandılar. Ama maalesef bizim batılılaşmamız hep şekilci kaldı. Biz Batılılaşmaktan şapka takmayı, alfabemizi değiştirmeyi, batılılar gibi giyinmeyi, batılılar gibi konuşmayı ve dilimize daha çok batıdan kelimeyi almayı anladık. Ama batının asıl önemli olan ilmini, fenini ve mühendisliğini almadık. Böyle olunca bizi ileri götürecek bir gelişmeyi de yaşayamamış olduk. Cumhurbaşkanımızın liderliği döneminde, son 16 yılda ülkemizde bir özgüven patlaması yaşadık. Örneğin daha önceki darbelerde sokağa çıkamamış, darbeleri yenememiş olan bir millet 15 Temmuz’da sokağa çıkıp tanklara, tüfeklere meydan okudu. İşte bu durum kazandığımız özgüven sonucudur” ifadelerini kullandı.

20’inci yüzyılda özellikle ikinci dünya savaşı sonrası kurulan düzende Batı medeniyetinin dünyaya insan hakları, özgürlük, çoğulculuk gibi değerleri ideal değerler olarak sunduğunu ifade eden Erdoğan, şimdi gelinen noktada batının bir kandırmaca yaşattığının anlaşıldığını ve artık bu kandırmacanın devam ettirilemez hale geldiğini söyledi ve şöyle devam etti:

“İnsan hakları dediler insanlara zulüm yapılmasına göz yumdular. Batı insanlara aktif ya da pasif zülüm yaparak hak, özgürlük ve demokrasi kavramlarının kendisi için geçerli olduğunu ortaya koymuştur. Paris’teki Hebdo Katliamından sonra bütün Batılı liderler kol kola yürüdüler. Yeni Zelanda katliamından sonra ise böyle bir girişim olmadı. Ne Amerika Başkanı ne de Vatikan henüz bu eyleme terör dememiştir. Batıda yaşayan bütün insanların bu duygulara sahip olduğunu söylemiyorum. Batıda yöneten sınıfındakiler zulüme, barbarlığa ve vahşete devam ediyorlar. Ancak bir gün bu vahşetin biteceğini ümit ediyorum.”
Kaynak: İHA