Cumhurbaşkanı Erdoğan Açıklaması 'Bizim De Yaptırımlarımız Olacaktır'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “S-400 olsun, F-35’lerle ilgili adımlar olsun, bunlar bitmiş işler. Biz bu işi bitirmişiz. Bunu kaç kere söyledik. Şimdi bir de utanmadan sıkılmadan Türk Akım ile ilgili ‘buna yaptırım uygularız’ diyorlar. Bu, tam manasıyla haklarımıza tecavüzdür. Bütün bunlara karşı tabii ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır” dedi.
Cenevre’den sonra Kuala Lumpur’da Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed’in girişimiyle düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk gazetecilerle bir araya geldi. Erdoğan, yaptığı açıklamada asgari ücret ile ilgili bir jest yapacağı sinyalini verirken, “İnşallah, tarafları memnun edecek bir adımı atarız” dedi.
Türk gazetecilere açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı genel değerlendirmede Türkiye, Malezya, Katar ve İran devlet ve hükümet başkanları ile pek çok ülkeden üst düzey temsilcinin katıldığı zirvede İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alma fırsatı bulduklarını belirtti.
Zirveye Endonezya ve Pakistan’ın da gelmesi planlandığını, ancak katılamadıklarını belirten Erdoğan, zirveyi 4 ülke lideri olarak gerçekleştirdiklerini söyledi.
Zirvede kalkınma, araştırma geliştirme, bilim ve teknoloji, girişimcilik ve savunma sanayii konularını özellikle masaya yatırdıklarının altını çizen Erdoğan, devamının da geleceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii bu vesileyle bir muhasebe de yaptık ve yapıyoruz. İlim, irfan, kültür, sanat ve refahın sembolü olan İslam dünyası bugün neden bu halde? Bu sorunu aşmak için neler yapmalıyız?” sorularını soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu soruların samimi bir şekilde sorulması ve cevaplanması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, “İslam ülkelerinin her alanda büyük potansiyeli var fakat iç çatışmalar, savaşlar, cehalet, kötü yönetim, ekonomik geri kalmışlık ve dış müdahaleler nedeniyle bu potansiyeli hayata geçiremiyoruz. İslam ülkelerinin geri kalması kimsenin faydasına değildir. Fakat İslam ülkelerinin de kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor” diye konuştu.
Zirve marjında bir dizi görüşme de gerçekleştirdiklerini kaydeden Erdoğan, Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Katar Emiri Temim ile ikili ilişkileri ve bölgesel konuları ele aldıklarını belirtti.
Erdoğan, “Meselelerimizi çözmek için aramızdaki diyalog ve iş birliğini artırmaya bundan sonra da yine aynı şekilde devam edeceğiz. Bütün bunlarla birlikte ardından dörtlü bir zirvemiz oldu. Bu dörtlü zirveyi de Sayın Mahathir Muhammed, Sayın Şeyh Temim, Sayın Ruhani ve şahsım olmak üzere gerçekleştirdik. Burada kendimize bazı hedefler belirledik ve bu hedefler üzerinde de bundan sonraki süreçte belirleyeceğimiz arkadaşlarımızla çalışmaları sürdüreceğiz. Kurum ve kuruluşlar da aynı şekilde bu çalışmaları sürdürecek. Böylece bana göre bu zirvenin anlamı, gücü, potansiyeli bundan sonra çok daha farklı bir halde inşallah devam etmiş olacak. Bu sadece zirve ile kalan bir süreç değil, zirveden sonra da devam eden bir süreç olacak inşallah. Tabi bu bizim için şu bakımdan anlamlı; en azından bu dört ülke artık birbirleriyle yoğunluklu bir çalışmayı sürdürecekler. Bilim, sanat, savunma sanayii, ekonomi, ticaret, kültür; bütün bu alanları kapsayacak şekilde bu çalışmalarımızı inşallah sürdüreceğiz. Hepimiz notlarımızı aldık. Bu konu ile ilgili olarak bundan sonraki süreçte de hepimiz ev sahipliği yaparak inşallah süreci devam ettireceğiz” şeklinde konuştu.
“Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru”
“Kuala Lumpur Zirvesi’nde liderlerle Libya ve Suriye meselesine ilişkin atılabilecek ortak adımlar ve iş birliği imkanları da gündeme geldi mi?” sorusuna cevap veren Erdoğan, “Bu konuyu aramızda ele aldık. Bu dörtlü ekip bundan sonraki süreçte bu işi sahiplenir, kararlı bir şekilde tutarsa somut neticeler alınabilir. Örneğin Libya ve Suriye şu anda önümüzde. Libya’da biz şu anda nasıl bir rol üstleniyorsak, Suriye’de nasıl bir rol üstlendiysek bundan sonraki süreçte de buna benzer rolleri birlikte üstlenmenin kararlılığını ortaya koyacağız. Yani nemelazımcılığın olmadığı, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığın’ olmadığı bir süreci devam ettireceğiz. Koalisyon güçleri adı altında Irak’a girdiler mi? Girdiler Suriye’ye girdiler mi? Girdiler Yani ‘Bizim ne işimiz var orada?’ diyorlar mı? Demiyorlar Aynı şekilde Libya’da Mısır’ın ne işi var? Libya’da Abu Dabi yönetiminin ne işi var? Gelip oraya girdiler mi? Girdiler Ve biliyorsunuz Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru. Ona meşruiyet kazandırmanın gayreti içinde olanlar var. Serrac ise meşru bir lider, meşru bir temsilci. Onu ise yok farz etmenin gayreti içerisine giriyorlar. Peki bunun içinde kimler var? Mısır var, Abu Dabi var, Fransa var, hatta İtalya var. Şimdi maalesef Rusya’nın da kendisi görünmese de bakıyorsunuz oluşturduğu bir şirket var. Biliyorsunuz Amerika’nın buna benzer şirketleri çoktur. Mesela Afganistan’da eski askerlerin oluşturduğu şirketler söz konusu. Onlara belli yüksek ücretler veriyorlar ve onlar da geliyor, Afganistan’da savaşı gayrimeşru olarak yürütüyorlar. Libya’da, Wagner denilen kuruluş vasıtasıyla bunlar adeta Hafter’in paralı askerleri olarak onun yanında görev yapıyorlar. Parasını kimler veriyor malum. Böyle bir durum söz konusu ve bütün bunlar karşısında tabi ki bizim seyirci kalmamız doğru değil. Biz de elimizden geleni şu ana kadar yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Geçenlerde bir toplantıdaydık. Libyalı bir akademisyen yanıma geldi. Baktım adam hem dua hem de teşekkür ediyor. ‘Bizi orada yalnız bırakmadınız, bizi orada sahiplendiniz. Eğer bizi yalnız bıraksaydınız, işte burada şu anda özellikle Fransızlar, bir yanında Mısır, öbür tarafta Birleşik Arap Emirlikleri ciddi manada bize sıkıntı vereceklerdi’ dedi.
Biz de hamd ettik; demek ki her ne kadar Türkiye’nin içinde ana muhalefet bu işlere karşı çok farklı bir görünüm sergiliyorsa da bu işin kadir kıymetini bilen de var” ifadelerini kullandı.
“Biz çok ciddi bir meydan okuma yaptık”
Yakın zamanda Türkiye’nin gündemine getirilen Ermeni meselesi konusunda arşivleri açma konusu dışında Türkiye’nin yeni bir hamlesinin olup olmayacağının sorulması üzerine Erdoğan, “Bu konuda Başbakanlığım döneminde biz çok ciddi bir meydan okuma yaptık. Tabi karşı taraftan böyle ciddi, dişe dokunur bir cevap gelmedi. Bir müddet bu işler sürdü ve kimse de arşivini falan açamadı. Olmayan şeyi açamazlar. Bunların Harvard’da cüzi, sembolik arşivleri var, Fransa’da yine ufak bir arşivleri var. Ermenistan’ın kendisinde bile böyle ciddi bir arşiv söz konusu değil. Biliyorsunuz bizim şu anda Silahlı Kuvvetlerimizin 1 milyonu aşkın belgeye sahip arşivi var. ‘Buyurun gelin, inceleyin, çalışın.’ Bütün akademisyenlere vesaire bunu defaatle söyledik. Ama onlar böyle bir meydan okumaya ‘Biz de gelelim, çalışalım, inceleyelim’ diyemediler. Çünkü iş oraya kaldığı zaman bunun ne kadar kendi aleyhlerine olacağını da biliyorlar, görüyorlar. Bundan sonraki süreçle ilgili biz şimdi bir ekip oluşturduk. Bununla ilgili bir çalışmayı inşallah arkadaşlarımız yapacaklar ve uluslararası camiadan da buna katılanlar olursa onları da bunun içine tabi dahil edebiliriz. Türk Tarih Kurumunu bu konuda çok daha faal, çok daha aktif hale getirerek çalışmalarımızı belgesellerle inşallah daha da güçlendireceğiz. Bununla ilgili yeniden bazı akademik çalışmaları teşvik etmek suretiyle işi çok daha güçlü bir hale getirelim istiyoruz” açıklamasında bulundu.
“Bütün bunlara karşı tabii ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır”
ABD’de senatonun iki kanadının da onayladığı savunma bütçesindeki Türkiye’yi ilgilendiren konular ve bu konular arasında F-35 uçaklarının ABD tarafından satılmaması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunun kaldırılmasının gündeme gelmesi üzerine Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan “Gerekli tedbirleri alırız” şeklindeki açıklamanın hatırlatılması üzerine ne gibi tedbirlerin alınacağı konusuna açıklık getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dışişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu açıklama bizim açıklamamızdır. S-400 olsun, F-35’lerle ilgili adımlar olsun, bunlar bitmiş işler. Biz bu işi bitirmişiz. Bunu kaç kere söyledik. Şimdi bir de utanmadan sıkılmadan Türk Akım ile ilgili ‘buna yaptırım uygularız’ diyorlar. Bu, tam manasıyla haklarımıza tecavüzdür. Bütün bunlara karşı tabi ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır. Yani biz eli kolu bağlı duracak bir millet değiliz. Hep söylüyorum ‘biz kabile devleti değiliz.’ Burası Türkiye. Tarihiyle her şeyiyle bizim bir farklılığımız var. Dolayısıyla da bu konu ile ilgili biz de kendi yaptırımlarımızı kesinlikle uygulamaya sokarız. Şu anda ABD Kongresinde azille ilgili konular olabilir. Bizim de kendimize has, iç siyasette, dış siyasette uğraştığımız birçok konularımız var. İşte Cenevre’den çıktık, 11,5 saat yolculukla Malezya’ya geldik. İşte durmuyoruz, biz de bir şeyler yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. Bu dörtlü zirveye gelen liderler, bunlarla ilgili konuları da konuştular. Çünkü hepsinin bu noktalarda belli bir derdi var. Bizim de derdimiz var ama inşallah buna karşın bizim de kendi alternatif uygulamaya koyabileceğimiz çözüm yollarımız var” dedi.
“Mesele duruş meselesi”
Pakistan ve Endonezya’nın Kuala Lumpur Zirvesi’ne Suudi Arabistan‘ın baskısıyla katılmamasını değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suudi Arabistan ile Abu Dabi yönetiminin bu tür tavırları tabii ilk değil. Ne yazık ki Suudi Arabistan’ın Pakistan üzerinde baskı kurduğunu görüyoruz. Şimdi Pakistan’a Merkez Bankası ile alakalı daha önce vermiş oldukları sözler var. Ama hepsinden öte bir de 4 milyon Pakistanlı Suudi Arabistan’da çalışıyor. ‘Bunları geri göndeririz, yerine Bangladeşlileri alırız’ vesaire diyorlar. Öbür taraftan Merkez Bankası ile bağlantılı olan konuları aynı şekilde ‘Biz paramızı geri çekeriz’ vesaire gibi tehditlerle, ekonomik olarak ciddi sıkıntılar içerisinde olan Pakistan bu noktada daha farklı bir tavrın içerisine girmek durumunda kaldı. Endonezya da aslında önce devlet başkan yardımcısını gönderecekti, sonra onu da göndermedi. Yani Allah’a hamd olsun bizim kapıyı pek çalamıyorlar. Mesele duruş meselesi. Duruş oldu mu Allah’ın da lütfuyla kapılar açılıyor” diye konuştu.
Irak’ta, Suriye’de, Somali’de de aynı tavırlar yaşandığının hatırlatılması üzerine Erdoğan, “Benzer şeyler bunlar. Biliyorsunuz Somali’ye bunların zerre kadar destekleri olmadı. Ama Somali sıkıntılı olduğu halde tavrını koydu. Abu Dabi yönetimi orada bir şeyler yapacaktı. Sonra vazgeçtiler veyahut da vazgeçirildiler, yapamadılar. Zaten orada çok enteresandır, bu büyük denilenlerin hiçbirisinin neredeyse büyükelçiliği yok. Yani havalimanının yanına karavan gibi bir şeyler yapmışlar, onun içine büyükelçilik diyorlar. Bizim dünyada en büyük büyükelçiliğimiz Somali’de. Yaklaşık 80 bin metrekarelik bir yer. Devasa bir alan. Proje olarak da güzel projelerimiz var orada. Şu anda Somali’ye askeri eğitim veriyoruz ama şimdi artık eğitimlerini orada sürdürüyorlar. Sağlık hizmetleriydi, eğitimdi vesaire Türkiye’de de ciddi sayıda Somalili öğrenci var. Şu anda tıp ve başka alanlarda eğitim öğretim gören Somalili gençler var. Bu bağları geliştireceğiz. İnşallah bu yapılanmayla yeni atmakta olduğumuz adımlarla bazı yerlerde inşallah ana arter durumuna gelebiliriz. Bütün mesele niyet hayr, akıbet hayr” şeklinde konuştu.
“6 okunun içindeki milliyetçiliğe, halkçılığa falan bakmayın”
“23 yıl önce Kardak kayalıklarına zodyak botlarla çıkan Türkiye olarak bugün sadece Ege değil Akdeniz’de de hakkımıza sahip çıkıyoruz. Üç muhalefet partisi Meclis Dışişleri Komisyonunda Libya ile varılan mutabakata red oyu verdi. Hatta CHP Grup Başkanvekili biraz daha ileri giderek Hafter’in seküler olduğu, dolayısıyla daha makul olduğu ama BM’nin tanıdığı mutabakat hükümetinin, onların tabiri ile, cihatçı olduğu ve sizin de ideolojik yakınlığınız sebebiyle bu girişimde bulunduğunuz gibi bir açıklama yaptı. Bu konuda değerlendirmeniz nasıl olur?” sorusuna cevap veren Erdoğan, “Halk Partisinin takındığı tavırlar, yanına kimleri aldığı, kimlerle beraber nasıl hareket ettiği malum. Örneğin bu konuda bile sıkıştı, ‘halka nasıl izah edeceğiz?’ diye. Kalktılar ilk gün ‘öyle mi böyle mi’ derken olumlu adım attılar. Daha sonra HDP o olumlu tavrını geri çekti ama o bir defa adımı atmıştı. Halk Partisi olsun, İyi Parti olsun, onlarla bir yere varmak mümkün olur mu? Bunlar kim legaldir, kim illegaldir, kim Türkiye dostudur, kim değildir, bunları bilecek çapta değiller. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin böyle bir derdi yok. Türkiye’nin menfaatleri neyi gerektirir, yerli olmak nedir, milli olmak nedir? Yani bunun 6 okunun içindeki milliyetçiliğe, halkçılığa falan bakmayın. Onların hepsi hikâye. Hiçbir zaman onlar bunun gereğini yerine getirmediler, getiremezler. Bu işler, öyle lafla olmuyor. Karikatürize edilmiş olan oklarla olmuyor. Bütün mesele bunu ruhen yaşamak. Ruhen yaşayamazsanız zaten bir yere de varamazsınız. Bu millet de sizi zaten bir yere temsilci olarak koymaz. Olay bu” ifadelerini kullandı.
“İnşallah 2020 yatırımlarda da Türkiye’nin sıçrama yılı olacak”
Erdoğan, “Bir yılı daha geride bıraktık, son çeyrek itibariyle ekonomide göstergeler son derece pozitif. Son dönemde, Amerikan yaptırımları tekrar devreye girer mi? Girerse ekonomide yeniden bir kırılganlık oluşturabilir mi? Endişeli senaryolar dile getiriliyor. Bu konuyla ilgili tedbir hazırlığı var mı? Bir de faizde tek hane hedefi vurgulamıştınız. O noktada 2020 içinde nasıl bir takvim ortaya koyuyorsunuz?” şeklindeki soruya ise şu ifadelerle cevap verdi:
“2020 içinde inşallah tek haneliye gidiyoruz. Tek haneliye gidiş zaten olumlu gelişmelerin alametidir. Türkiye şu anda zaten faiz ve enflasyondaki gelişmeleri ile bu toparlanmaların neticelerini almaya başladı.
Faiz bu şekilde düşünce şu anda yatırımlar da artmaya başladı.
Gerek kamu bankaları gerekse özel bankalar kredi musluklarını girişimciye açıyorlar, açmaya devam ediyorlar. İnşallah 2020 yatırımlarda da Türkiye’nin sıçrama yılı olacak. Bundan eminim. Tüm bunlarla beraber şunu da göreceğiz; uluslararası girişimciler, yatırımcılar inşallah ülkemize yeniden gelmeye başlayacaklar. Bu yatırımlarla beraber Türkiye’nin yeniden yatırımın arttığı dönemleri yakalayacağına inanıyorum. Bu konuda hiç endişem yok. Şu anda zaten ekonomideki gelişmeleri gayet emin gayet güzel bir şekilde takip ediyoruz. Elhamdülillah sıkıntılar büyük oranda aşılmış vaziyette. Şu anda asgari ücretle ilgili çalışmalar da süratle bitirilecek. Onlar da bitirildikten sonra zaten 2020 çok daha parlak bir yıl olacak. Bundan hiç endişe etmeyin. Biz bunların çoğunu aştık. Faiz tek haneye geldiğinde enflasyonun da tek haneli olduğunu göreceğiz. Zaten enflasyon tek haneyi yakaladı ama şimdi biz yıl olarak da tek haneli olduğunu inşallah göreceğiz. Şu anda politika faizi olarak yüzde 12’yi gördük. Bu tabi çok ciddi manada Merkez Bankasının kararlılığını gösterdi ve bu kararlılıkla şu an itibarıyla çok ciddi oranlarda faizi düşürdüler. 2020’de de bunun aynı kararlılıkla devam ettiğini inşallah göreceğiz.”
“İnşallah jestimizi yaparız”
Asgari ücret konusunda devam eden görüşmelerin son tur görüşmelere başladıkları hatırlatılarak, “Asgari ücret konusunda bir müjdeniz olacak mı?” sorusuna Erdoğan, “İnşallah jestimizi yaparız da burada yapmayalım daha. Şu anda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız yaptıkları çalışmaları döner dönmez bize bir getirsinler. Bakalım son geldikleri nokta nedir, onu da bir kendilerinden görelim. İnşallah, tarafları memnun edecek bir adımı atarız” ifadeleriyle cevap verdi.
“İnsanımızı değerlendirme açısından gerekli adımları atmaya devam edeceğiz”
Erdoğan, sözleşmesi bitecek 9 bin 500 personelin kadroya geçirilip geçirilmeyeceği konusuna ilişkin ise şunları söyledi:
“Personel noktasında biz sürekli alımları devam ettiriyoruz. Şu anda Sağlık Bakanlığı ciddi bir personel alımına yönelik adım attı. Aynı şekilde Milli Eğitim’de yine ciddi sayılabilecek bir sayı planlandı. Yalnız dedik ki takvimi iyi ayarlayalım. Diğer bakanlıklarda da yine benzer şeyler var. Sözleşmeli personel olarak niye bunu değerlendiriyoruz? Sebebi şu; bir tarafta aldığımız elemanın ‘Ben nasılsa artık kadroluyum, yan gel yat’ mantığıyla hareket etmesi var. Ama diğer tarafta da işi sıkı tutma anlayışı var. Bunlara dayalı olarak bu tür adımları atıyoruz. Ama personel alımında bir taraftan tabi emeklilik süreci, emeklilikten doğan o boşlukları doldurma süreci de söz konusu. Buralarda bizler insanımızı değerlendirme açısından gerekli adımları atmaya devam edeceğiz.”
“Bu rakamlar bu konuda halkımızın TOKİ’ye ne kadar güvendiğini gösteriyor”
“Kasım ayı konut satış rakamları açıklandı. Geçtiğimiz ayın Kasım ayına göre yüzde 54,4 artış gözlemledik. Az önce yatırımlara işaret ettiniz. Özellikle sanayi yatırımlarında hızlanma bekleniyor. Yeni destekler olacak mı? Bir de ek olarak Türkiye’nin Otomobili Projesinde ne durumdayız? Hem proje ile hem yatırımlarla ilgili değerlendirme alabilir miyiz?” sorularına cevap veren Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“TOKİ ile 100 bin konutun adımını attık. E-devletten 128 bin, bankadan 150 bin bin civarında müracaat oldu. Bu rakamlar bu konuda halkımızın ne kadar yüksek bir beklentisi olduğunu, TOKİ’ye ne kadar güvendiğini gösteriyor. Şimdi bunu yaptığımızda ortaya bir şey çıkacak. Konut sektörü birçok sektörü hareketlendiriyor. En az 250 kalem. Burada bir hareketlenme meydana gelecek. Bunun yanında özel sektör noktasında inşallah müteahhit firmalarımızın da bir hareketliliği olmaya başlayacak. Yani bu bizim için önem arz ediyor ve her yıl asgari 100 bini planlıyoruz ama bu 100 binin üzerine de çıkabilir. Mesela şu anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ‘Biz bunu 200 bine çıkaralım’ dedi.
‘Önce 100 bini şöyle bir oturtalım, 100 bini süratle sahiplerine zamanında teslim edelim. Ondan sonraki süreci ayrıca değerlendirme durumuna geliriz’ dedi.
Türkiye’nin Otomobili sorusuna gelince, (ön gösterimi) 27 Aralık Cuma günü Gebze’de düşünüyoruz. Hayırlısı bakalım.”
“Katar Emirinin annesi böyle bir alım yaptığı zaman niye rahatsız oluyorlar”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kanal İstanbul’la ilgili genelde bir ranttan bahsediliyor. Sanki bu bir rant projesiymiş gibi takdim edenler var. Etrafı çevresi betona bulanacak, oradan bir rant elde edilecek. Hatta Katar Emirinin annesinin oradan bir arazi aldığı falan Bu yönde bir tezvirat yapılıyor Kanal İstanbul’la ilgili. Bu konuda ne diyorsunuz? Bir de Simit Sarayı konusunda Cenevre’deki açıklamalarınızdan bu konuya en başından beri kapalı olduğunuz izlenimini aldım oysa, dünkü açıklamalarınız sanki gelen tepkiler üzerine vazgeçmişsiniz gibi yansıtılıyor?” şeklindeki soruya ise şöyle cevap verdi:
“Simit Sarayı konusunda gelen tepki diye bir şey ben duymadım. Tam aksine böyle bir şeyin olduğunu bana arkadaşlarım iletince hemen Ziraat Bankası Genel Müdürü arkadaşımıza konuyu sordum. Onlar ‘Böyle bir durum söz konusu oldu ama bizim böyle bir kararımız yok’ dedi ve bu konuda olumlu yaklaşmadığını da söyledi, iş kapandı. Kanal İstanbul’la ilgili bir defa çok çirkin olan şey şu; Katar Emirinin annesinin gelip buradan yer alması vesaire... Bunu söyleyen insanlara sormak lazım; ‘Devletten hangi desteği alarak böyle bir yeri almış?’ Bu dedikoduları duydum. Katar Emirinin annesinin ülkemizden gayrimenkul satın almasına mani yasal olarak herhangi bir şey söz konusu mu? Yani bunu herhangi bir yerden George, Hans vesaire gelip almaya kalksa herhalde kimsenin sesi çıkmaz. Yani Katar Emirinin annesi böyle bir alım yaptığı zaman niye rahatsız oluyorlar? Kaldı ki aynı şekilde Katar Emirinin kendisinin zaten bizde aldığı yerler var. Yani biz bu kapılarımızı açmışız. Allah rahmet etsin Turgut Özal Bey döneminde o zamanki Suud Kralı, Sevda Tepesi’nde büyük bir yer almışlardı. Zamanın belediye başkanı orada ‘imar noktasında herhangi bir sıkıntı yok’ demişti ve Turgut Bey de o beyana inanarak Suud Kralına bunu söylemişti. Tabi orada da imar noktasında sıkıntı olduğu için o iş yürümedi. Ve hala o yer onlara ait. Bunlar çok tuhaf şeyler. Yani ülkemiz için hakikaten şık değil. Bunlar ülkemizin özellikle bu tür tasarruflarını aleyhe çevirecek adımlar, lehte şeyler değil. Yani İspanya’da bugün bakıyorsunuz adamlar dünyanın değişik yerlerinden nice insanlara, iş adamlarına, devlet başkanlarına yerler satıyorlar. Aynı şekilde Amerika’sında Almanya’sında bütün bunlar var. Bizim uluslararası çapta attığımız bu tür adımlarda yasal düzenlemesi var, her şeyi var bunların. Beyler rahatsız oluyor.”
İslamofobi ile Mücadele İletişim Merkezinin İstanbul’da kurulmasına ilişkin Türkiye ve Malezya’nın ilgili çerçeve anlaşmaya imza attıkları, Pakistan’ın bu projenin içinde olup olmayacağı yönündeki soruya Erdoğan, ”O konuda bir mani yok. Cenevre’de Pakistan Başbakanı ile konuştuk. Süreç devam ediyor” şeklinde cevap verdi.
Kaynak: İHA
Türk gazetecilere açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı genel değerlendirmede Türkiye, Malezya, Katar ve İran devlet ve hükümet başkanları ile pek çok ülkeden üst düzey temsilcinin katıldığı zirvede İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu sorunları ele alma fırsatı bulduklarını belirtti.
Zirveye Endonezya ve Pakistan’ın da gelmesi planlandığını, ancak katılamadıklarını belirten Erdoğan, zirveyi 4 ülke lideri olarak gerçekleştirdiklerini söyledi.
Zirvede kalkınma, araştırma geliştirme, bilim ve teknoloji, girişimcilik ve savunma sanayii konularını özellikle masaya yatırdıklarının altını çizen Erdoğan, devamının da geleceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii bu vesileyle bir muhasebe de yaptık ve yapıyoruz. İlim, irfan, kültür, sanat ve refahın sembolü olan İslam dünyası bugün neden bu halde? Bu sorunu aşmak için neler yapmalıyız?” sorularını soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu soruların samimi bir şekilde sorulması ve cevaplanması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, “İslam ülkelerinin her alanda büyük potansiyeli var fakat iç çatışmalar, savaşlar, cehalet, kötü yönetim, ekonomik geri kalmışlık ve dış müdahaleler nedeniyle bu potansiyeli hayata geçiremiyoruz. İslam ülkelerinin geri kalması kimsenin faydasına değildir. Fakat İslam ülkelerinin de kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor” diye konuştu.
Zirve marjında bir dizi görüşme de gerçekleştirdiklerini kaydeden Erdoğan, Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Katar Emiri Temim ile ikili ilişkileri ve bölgesel konuları ele aldıklarını belirtti.
Erdoğan, “Meselelerimizi çözmek için aramızdaki diyalog ve iş birliğini artırmaya bundan sonra da yine aynı şekilde devam edeceğiz. Bütün bunlarla birlikte ardından dörtlü bir zirvemiz oldu. Bu dörtlü zirveyi de Sayın Mahathir Muhammed, Sayın Şeyh Temim, Sayın Ruhani ve şahsım olmak üzere gerçekleştirdik. Burada kendimize bazı hedefler belirledik ve bu hedefler üzerinde de bundan sonraki süreçte belirleyeceğimiz arkadaşlarımızla çalışmaları sürdüreceğiz. Kurum ve kuruluşlar da aynı şekilde bu çalışmaları sürdürecek. Böylece bana göre bu zirvenin anlamı, gücü, potansiyeli bundan sonra çok daha farklı bir halde inşallah devam etmiş olacak. Bu sadece zirve ile kalan bir süreç değil, zirveden sonra da devam eden bir süreç olacak inşallah. Tabi bu bizim için şu bakımdan anlamlı; en azından bu dört ülke artık birbirleriyle yoğunluklu bir çalışmayı sürdürecekler. Bilim, sanat, savunma sanayii, ekonomi, ticaret, kültür; bütün bu alanları kapsayacak şekilde bu çalışmalarımızı inşallah sürdüreceğiz. Hepimiz notlarımızı aldık. Bu konu ile ilgili olarak bundan sonraki süreçte de hepimiz ev sahipliği yaparak inşallah süreci devam ettireceğiz” şeklinde konuştu.
“Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru”
“Kuala Lumpur Zirvesi’nde liderlerle Libya ve Suriye meselesine ilişkin atılabilecek ortak adımlar ve iş birliği imkanları da gündeme geldi mi?” sorusuna cevap veren Erdoğan, “Bu konuyu aramızda ele aldık. Bu dörtlü ekip bundan sonraki süreçte bu işi sahiplenir, kararlı bir şekilde tutarsa somut neticeler alınabilir. Örneğin Libya ve Suriye şu anda önümüzde. Libya’da biz şu anda nasıl bir rol üstleniyorsak, Suriye’de nasıl bir rol üstlendiysek bundan sonraki süreçte de buna benzer rolleri birlikte üstlenmenin kararlılığını ortaya koyacağız. Yani nemelazımcılığın olmadığı, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığın’ olmadığı bir süreci devam ettireceğiz. Koalisyon güçleri adı altında Irak’a girdiler mi? Girdiler Suriye’ye girdiler mi? Girdiler Yani ‘Bizim ne işimiz var orada?’ diyorlar mı? Demiyorlar Aynı şekilde Libya’da Mısır’ın ne işi var? Libya’da Abu Dabi yönetiminin ne işi var? Gelip oraya girdiler mi? Girdiler Ve biliyorsunuz Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru. Ona meşruiyet kazandırmanın gayreti içinde olanlar var. Serrac ise meşru bir lider, meşru bir temsilci. Onu ise yok farz etmenin gayreti içerisine giriyorlar. Peki bunun içinde kimler var? Mısır var, Abu Dabi var, Fransa var, hatta İtalya var. Şimdi maalesef Rusya’nın da kendisi görünmese de bakıyorsunuz oluşturduğu bir şirket var. Biliyorsunuz Amerika’nın buna benzer şirketleri çoktur. Mesela Afganistan’da eski askerlerin oluşturduğu şirketler söz konusu. Onlara belli yüksek ücretler veriyorlar ve onlar da geliyor, Afganistan’da savaşı gayrimeşru olarak yürütüyorlar. Libya’da, Wagner denilen kuruluş vasıtasıyla bunlar adeta Hafter’in paralı askerleri olarak onun yanında görev yapıyorlar. Parasını kimler veriyor malum. Böyle bir durum söz konusu ve bütün bunlar karşısında tabi ki bizim seyirci kalmamız doğru değil. Biz de elimizden geleni şu ana kadar yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Geçenlerde bir toplantıdaydık. Libyalı bir akademisyen yanıma geldi. Baktım adam hem dua hem de teşekkür ediyor. ‘Bizi orada yalnız bırakmadınız, bizi orada sahiplendiniz. Eğer bizi yalnız bıraksaydınız, işte burada şu anda özellikle Fransızlar, bir yanında Mısır, öbür tarafta Birleşik Arap Emirlikleri ciddi manada bize sıkıntı vereceklerdi’ dedi.
Biz de hamd ettik; demek ki her ne kadar Türkiye’nin içinde ana muhalefet bu işlere karşı çok farklı bir görünüm sergiliyorsa da bu işin kadir kıymetini bilen de var” ifadelerini kullandı.
“Biz çok ciddi bir meydan okuma yaptık”
Yakın zamanda Türkiye’nin gündemine getirilen Ermeni meselesi konusunda arşivleri açma konusu dışında Türkiye’nin yeni bir hamlesinin olup olmayacağının sorulması üzerine Erdoğan, “Bu konuda Başbakanlığım döneminde biz çok ciddi bir meydan okuma yaptık. Tabi karşı taraftan böyle ciddi, dişe dokunur bir cevap gelmedi. Bir müddet bu işler sürdü ve kimse de arşivini falan açamadı. Olmayan şeyi açamazlar. Bunların Harvard’da cüzi, sembolik arşivleri var, Fransa’da yine ufak bir arşivleri var. Ermenistan’ın kendisinde bile böyle ciddi bir arşiv söz konusu değil. Biliyorsunuz bizim şu anda Silahlı Kuvvetlerimizin 1 milyonu aşkın belgeye sahip arşivi var. ‘Buyurun gelin, inceleyin, çalışın.’ Bütün akademisyenlere vesaire bunu defaatle söyledik. Ama onlar böyle bir meydan okumaya ‘Biz de gelelim, çalışalım, inceleyelim’ diyemediler. Çünkü iş oraya kaldığı zaman bunun ne kadar kendi aleyhlerine olacağını da biliyorlar, görüyorlar. Bundan sonraki süreçle ilgili biz şimdi bir ekip oluşturduk. Bununla ilgili bir çalışmayı inşallah arkadaşlarımız yapacaklar ve uluslararası camiadan da buna katılanlar olursa onları da bunun içine tabi dahil edebiliriz. Türk Tarih Kurumunu bu konuda çok daha faal, çok daha aktif hale getirerek çalışmalarımızı belgesellerle inşallah daha da güçlendireceğiz. Bununla ilgili yeniden bazı akademik çalışmaları teşvik etmek suretiyle işi çok daha güçlü bir hale getirelim istiyoruz” açıklamasında bulundu.
“Bütün bunlara karşı tabii ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır”
ABD’de senatonun iki kanadının da onayladığı savunma bütçesindeki Türkiye’yi ilgilendiren konular ve bu konular arasında F-35 uçaklarının ABD tarafından satılmaması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik silah ambargosunun kaldırılmasının gündeme gelmesi üzerine Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan “Gerekli tedbirleri alırız” şeklindeki açıklamanın hatırlatılması üzerine ne gibi tedbirlerin alınacağı konusuna açıklık getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dışişleri Bakanlığımızın yapmış olduğu açıklama bizim açıklamamızdır. S-400 olsun, F-35’lerle ilgili adımlar olsun, bunlar bitmiş işler. Biz bu işi bitirmişiz. Bunu kaç kere söyledik. Şimdi bir de utanmadan sıkılmadan Türk Akım ile ilgili ‘buna yaptırım uygularız’ diyorlar. Bu, tam manasıyla haklarımıza tecavüzdür. Bütün bunlara karşı tabi ki bizim de yaptırımlarımız olacaktır. Yani biz eli kolu bağlı duracak bir millet değiliz. Hep söylüyorum ‘biz kabile devleti değiliz.’ Burası Türkiye. Tarihiyle her şeyiyle bizim bir farklılığımız var. Dolayısıyla da bu konu ile ilgili biz de kendi yaptırımlarımızı kesinlikle uygulamaya sokarız. Şu anda ABD Kongresinde azille ilgili konular olabilir. Bizim de kendimize has, iç siyasette, dış siyasette uğraştığımız birçok konularımız var. İşte Cenevre’den çıktık, 11,5 saat yolculukla Malezya’ya geldik. İşte durmuyoruz, biz de bir şeyler yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. Bu dörtlü zirveye gelen liderler, bunlarla ilgili konuları da konuştular. Çünkü hepsinin bu noktalarda belli bir derdi var. Bizim de derdimiz var ama inşallah buna karşın bizim de kendi alternatif uygulamaya koyabileceğimiz çözüm yollarımız var” dedi.
“Mesele duruş meselesi”
Pakistan ve Endonezya’nın Kuala Lumpur Zirvesi’ne Suudi Arabistan‘ın baskısıyla katılmamasını değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suudi Arabistan ile Abu Dabi yönetiminin bu tür tavırları tabii ilk değil. Ne yazık ki Suudi Arabistan’ın Pakistan üzerinde baskı kurduğunu görüyoruz. Şimdi Pakistan’a Merkez Bankası ile alakalı daha önce vermiş oldukları sözler var. Ama hepsinden öte bir de 4 milyon Pakistanlı Suudi Arabistan’da çalışıyor. ‘Bunları geri göndeririz, yerine Bangladeşlileri alırız’ vesaire diyorlar. Öbür taraftan Merkez Bankası ile bağlantılı olan konuları aynı şekilde ‘Biz paramızı geri çekeriz’ vesaire gibi tehditlerle, ekonomik olarak ciddi sıkıntılar içerisinde olan Pakistan bu noktada daha farklı bir tavrın içerisine girmek durumunda kaldı. Endonezya da aslında önce devlet başkan yardımcısını gönderecekti, sonra onu da göndermedi. Yani Allah’a hamd olsun bizim kapıyı pek çalamıyorlar. Mesele duruş meselesi. Duruş oldu mu Allah’ın da lütfuyla kapılar açılıyor” diye konuştu.
Irak’ta, Suriye’de, Somali’de de aynı tavırlar yaşandığının hatırlatılması üzerine Erdoğan, “Benzer şeyler bunlar. Biliyorsunuz Somali’ye bunların zerre kadar destekleri olmadı. Ama Somali sıkıntılı olduğu halde tavrını koydu. Abu Dabi yönetimi orada bir şeyler yapacaktı. Sonra vazgeçtiler veyahut da vazgeçirildiler, yapamadılar. Zaten orada çok enteresandır, bu büyük denilenlerin hiçbirisinin neredeyse büyükelçiliği yok. Yani havalimanının yanına karavan gibi bir şeyler yapmışlar, onun içine büyükelçilik diyorlar. Bizim dünyada en büyük büyükelçiliğimiz Somali’de. Yaklaşık 80 bin metrekarelik bir yer. Devasa bir alan. Proje olarak da güzel projelerimiz var orada. Şu anda Somali’ye askeri eğitim veriyoruz ama şimdi artık eğitimlerini orada sürdürüyorlar. Sağlık hizmetleriydi, eğitimdi vesaire Türkiye’de de ciddi sayıda Somalili öğrenci var. Şu anda tıp ve başka alanlarda eğitim öğretim gören Somalili gençler var. Bu bağları geliştireceğiz. İnşallah bu yapılanmayla yeni atmakta olduğumuz adımlarla bazı yerlerde inşallah ana arter durumuna gelebiliriz. Bütün mesele niyet hayr, akıbet hayr” şeklinde konuştu.
“6 okunun içindeki milliyetçiliğe, halkçılığa falan bakmayın”
“23 yıl önce Kardak kayalıklarına zodyak botlarla çıkan Türkiye olarak bugün sadece Ege değil Akdeniz’de de hakkımıza sahip çıkıyoruz. Üç muhalefet partisi Meclis Dışişleri Komisyonunda Libya ile varılan mutabakata red oyu verdi. Hatta CHP Grup Başkanvekili biraz daha ileri giderek Hafter’in seküler olduğu, dolayısıyla daha makul olduğu ama BM’nin tanıdığı mutabakat hükümetinin, onların tabiri ile, cihatçı olduğu ve sizin de ideolojik yakınlığınız sebebiyle bu girişimde bulunduğunuz gibi bir açıklama yaptı. Bu konuda değerlendirmeniz nasıl olur?” sorusuna cevap veren Erdoğan, “Halk Partisinin takındığı tavırlar, yanına kimleri aldığı, kimlerle beraber nasıl hareket ettiği malum. Örneğin bu konuda bile sıkıştı, ‘halka nasıl izah edeceğiz?’ diye. Kalktılar ilk gün ‘öyle mi böyle mi’ derken olumlu adım attılar. Daha sonra HDP o olumlu tavrını geri çekti ama o bir defa adımı atmıştı. Halk Partisi olsun, İyi Parti olsun, onlarla bir yere varmak mümkün olur mu? Bunlar kim legaldir, kim illegaldir, kim Türkiye dostudur, kim değildir, bunları bilecek çapta değiller. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin böyle bir derdi yok. Türkiye’nin menfaatleri neyi gerektirir, yerli olmak nedir, milli olmak nedir? Yani bunun 6 okunun içindeki milliyetçiliğe, halkçılığa falan bakmayın. Onların hepsi hikâye. Hiçbir zaman onlar bunun gereğini yerine getirmediler, getiremezler. Bu işler, öyle lafla olmuyor. Karikatürize edilmiş olan oklarla olmuyor. Bütün mesele bunu ruhen yaşamak. Ruhen yaşayamazsanız zaten bir yere de varamazsınız. Bu millet de sizi zaten bir yere temsilci olarak koymaz. Olay bu” ifadelerini kullandı.
“İnşallah 2020 yatırımlarda da Türkiye’nin sıçrama yılı olacak”
Erdoğan, “Bir yılı daha geride bıraktık, son çeyrek itibariyle ekonomide göstergeler son derece pozitif. Son dönemde, Amerikan yaptırımları tekrar devreye girer mi? Girerse ekonomide yeniden bir kırılganlık oluşturabilir mi? Endişeli senaryolar dile getiriliyor. Bu konuyla ilgili tedbir hazırlığı var mı? Bir de faizde tek hane hedefi vurgulamıştınız. O noktada 2020 içinde nasıl bir takvim ortaya koyuyorsunuz?” şeklindeki soruya ise şu ifadelerle cevap verdi:
“2020 içinde inşallah tek haneliye gidiyoruz. Tek haneliye gidiş zaten olumlu gelişmelerin alametidir. Türkiye şu anda zaten faiz ve enflasyondaki gelişmeleri ile bu toparlanmaların neticelerini almaya başladı.
Faiz bu şekilde düşünce şu anda yatırımlar da artmaya başladı.
Gerek kamu bankaları gerekse özel bankalar kredi musluklarını girişimciye açıyorlar, açmaya devam ediyorlar. İnşallah 2020 yatırımlarda da Türkiye’nin sıçrama yılı olacak. Bundan eminim. Tüm bunlarla beraber şunu da göreceğiz; uluslararası girişimciler, yatırımcılar inşallah ülkemize yeniden gelmeye başlayacaklar. Bu yatırımlarla beraber Türkiye’nin yeniden yatırımın arttığı dönemleri yakalayacağına inanıyorum. Bu konuda hiç endişem yok. Şu anda zaten ekonomideki gelişmeleri gayet emin gayet güzel bir şekilde takip ediyoruz. Elhamdülillah sıkıntılar büyük oranda aşılmış vaziyette. Şu anda asgari ücretle ilgili çalışmalar da süratle bitirilecek. Onlar da bitirildikten sonra zaten 2020 çok daha parlak bir yıl olacak. Bundan hiç endişe etmeyin. Biz bunların çoğunu aştık. Faiz tek haneye geldiğinde enflasyonun da tek haneli olduğunu göreceğiz. Zaten enflasyon tek haneyi yakaladı ama şimdi biz yıl olarak da tek haneli olduğunu inşallah göreceğiz. Şu anda politika faizi olarak yüzde 12’yi gördük. Bu tabi çok ciddi manada Merkez Bankasının kararlılığını gösterdi ve bu kararlılıkla şu an itibarıyla çok ciddi oranlarda faizi düşürdüler. 2020’de de bunun aynı kararlılıkla devam ettiğini inşallah göreceğiz.”
“İnşallah jestimizi yaparız”
Asgari ücret konusunda devam eden görüşmelerin son tur görüşmelere başladıkları hatırlatılarak, “Asgari ücret konusunda bir müjdeniz olacak mı?” sorusuna Erdoğan, “İnşallah jestimizi yaparız da burada yapmayalım daha. Şu anda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız yaptıkları çalışmaları döner dönmez bize bir getirsinler. Bakalım son geldikleri nokta nedir, onu da bir kendilerinden görelim. İnşallah, tarafları memnun edecek bir adımı atarız” ifadeleriyle cevap verdi.
“İnsanımızı değerlendirme açısından gerekli adımları atmaya devam edeceğiz”
Erdoğan, sözleşmesi bitecek 9 bin 500 personelin kadroya geçirilip geçirilmeyeceği konusuna ilişkin ise şunları söyledi:
“Personel noktasında biz sürekli alımları devam ettiriyoruz. Şu anda Sağlık Bakanlığı ciddi bir personel alımına yönelik adım attı. Aynı şekilde Milli Eğitim’de yine ciddi sayılabilecek bir sayı planlandı. Yalnız dedik ki takvimi iyi ayarlayalım. Diğer bakanlıklarda da yine benzer şeyler var. Sözleşmeli personel olarak niye bunu değerlendiriyoruz? Sebebi şu; bir tarafta aldığımız elemanın ‘Ben nasılsa artık kadroluyum, yan gel yat’ mantığıyla hareket etmesi var. Ama diğer tarafta da işi sıkı tutma anlayışı var. Bunlara dayalı olarak bu tür adımları atıyoruz. Ama personel alımında bir taraftan tabi emeklilik süreci, emeklilikten doğan o boşlukları doldurma süreci de söz konusu. Buralarda bizler insanımızı değerlendirme açısından gerekli adımları atmaya devam edeceğiz.”
“Bu rakamlar bu konuda halkımızın TOKİ’ye ne kadar güvendiğini gösteriyor”
“Kasım ayı konut satış rakamları açıklandı. Geçtiğimiz ayın Kasım ayına göre yüzde 54,4 artış gözlemledik. Az önce yatırımlara işaret ettiniz. Özellikle sanayi yatırımlarında hızlanma bekleniyor. Yeni destekler olacak mı? Bir de ek olarak Türkiye’nin Otomobili Projesinde ne durumdayız? Hem proje ile hem yatırımlarla ilgili değerlendirme alabilir miyiz?” sorularına cevap veren Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“TOKİ ile 100 bin konutun adımını attık. E-devletten 128 bin, bankadan 150 bin bin civarında müracaat oldu. Bu rakamlar bu konuda halkımızın ne kadar yüksek bir beklentisi olduğunu, TOKİ’ye ne kadar güvendiğini gösteriyor. Şimdi bunu yaptığımızda ortaya bir şey çıkacak. Konut sektörü birçok sektörü hareketlendiriyor. En az 250 kalem. Burada bir hareketlenme meydana gelecek. Bunun yanında özel sektör noktasında inşallah müteahhit firmalarımızın da bir hareketliliği olmaya başlayacak. Yani bu bizim için önem arz ediyor ve her yıl asgari 100 bini planlıyoruz ama bu 100 binin üzerine de çıkabilir. Mesela şu anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ‘Biz bunu 200 bine çıkaralım’ dedi.
‘Önce 100 bini şöyle bir oturtalım, 100 bini süratle sahiplerine zamanında teslim edelim. Ondan sonraki süreci ayrıca değerlendirme durumuna geliriz’ dedi.
Türkiye’nin Otomobili sorusuna gelince, (ön gösterimi) 27 Aralık Cuma günü Gebze’de düşünüyoruz. Hayırlısı bakalım.”
“Katar Emirinin annesi böyle bir alım yaptığı zaman niye rahatsız oluyorlar”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kanal İstanbul’la ilgili genelde bir ranttan bahsediliyor. Sanki bu bir rant projesiymiş gibi takdim edenler var. Etrafı çevresi betona bulanacak, oradan bir rant elde edilecek. Hatta Katar Emirinin annesinin oradan bir arazi aldığı falan Bu yönde bir tezvirat yapılıyor Kanal İstanbul’la ilgili. Bu konuda ne diyorsunuz? Bir de Simit Sarayı konusunda Cenevre’deki açıklamalarınızdan bu konuya en başından beri kapalı olduğunuz izlenimini aldım oysa, dünkü açıklamalarınız sanki gelen tepkiler üzerine vazgeçmişsiniz gibi yansıtılıyor?” şeklindeki soruya ise şöyle cevap verdi:
“Simit Sarayı konusunda gelen tepki diye bir şey ben duymadım. Tam aksine böyle bir şeyin olduğunu bana arkadaşlarım iletince hemen Ziraat Bankası Genel Müdürü arkadaşımıza konuyu sordum. Onlar ‘Böyle bir durum söz konusu oldu ama bizim böyle bir kararımız yok’ dedi ve bu konuda olumlu yaklaşmadığını da söyledi, iş kapandı. Kanal İstanbul’la ilgili bir defa çok çirkin olan şey şu; Katar Emirinin annesinin gelip buradan yer alması vesaire... Bunu söyleyen insanlara sormak lazım; ‘Devletten hangi desteği alarak böyle bir yeri almış?’ Bu dedikoduları duydum. Katar Emirinin annesinin ülkemizden gayrimenkul satın almasına mani yasal olarak herhangi bir şey söz konusu mu? Yani bunu herhangi bir yerden George, Hans vesaire gelip almaya kalksa herhalde kimsenin sesi çıkmaz. Yani Katar Emirinin annesi böyle bir alım yaptığı zaman niye rahatsız oluyorlar? Kaldı ki aynı şekilde Katar Emirinin kendisinin zaten bizde aldığı yerler var. Yani biz bu kapılarımızı açmışız. Allah rahmet etsin Turgut Özal Bey döneminde o zamanki Suud Kralı, Sevda Tepesi’nde büyük bir yer almışlardı. Zamanın belediye başkanı orada ‘imar noktasında herhangi bir sıkıntı yok’ demişti ve Turgut Bey de o beyana inanarak Suud Kralına bunu söylemişti. Tabi orada da imar noktasında sıkıntı olduğu için o iş yürümedi. Ve hala o yer onlara ait. Bunlar çok tuhaf şeyler. Yani ülkemiz için hakikaten şık değil. Bunlar ülkemizin özellikle bu tür tasarruflarını aleyhe çevirecek adımlar, lehte şeyler değil. Yani İspanya’da bugün bakıyorsunuz adamlar dünyanın değişik yerlerinden nice insanlara, iş adamlarına, devlet başkanlarına yerler satıyorlar. Aynı şekilde Amerika’sında Almanya’sında bütün bunlar var. Bizim uluslararası çapta attığımız bu tür adımlarda yasal düzenlemesi var, her şeyi var bunların. Beyler rahatsız oluyor.”
İslamofobi ile Mücadele İletişim Merkezinin İstanbul’da kurulmasına ilişkin Türkiye ve Malezya’nın ilgili çerçeve anlaşmaya imza attıkları, Pakistan’ın bu projenin içinde olup olmayacağı yönündeki soruya Erdoğan, ”O konuda bir mani yok. Cenevre’de Pakistan Başbakanı ile konuştuk. Süreç devam ediyor” şeklinde cevap verdi.