Onur Barış, Sait Faik Okurlarına 'Benden Hikayesi' Belgeseliyle 'Hişt Hişt' Diyor
Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık’ın hayatı belgesel oldu. Senaristliğini ve yönetmenliğini Onur Barış’ın üstlendiği ’Benden Hikayesi’nde Sait Faik kendi hikayeleriyle izleyiciyle buluşacak. Belgeselin görüntü yönetmenliğini Hikmet Merdan yaparken, usta yazar Sait Faik’i genç oyuncu Mert Er canlandırdı. Yönetmen yardımcılığını Merve Azade Barış’ın yaptığı belgeselin müziklerini Osman Çınar yaparken,sanat yönetmenliğini İbrahim Can üstlendi. Göksel Keşen’in “Vefalı Göksel” olarak yer aldığı, Ara Güler’in röportajına da yer verilen belgeselin ilk gösterimi usta yazarın ölüm yıldönümü olan 11 Mayıs’ta Baba Sahne’de gerçekleşecek.
Sait Faik Abasıyanık’ın hayatını hikayeleri eşliğinde işleyen ve yaşama bıraktığı izleri perdeye yansıtan "Benden Hikayesi" belgeselinin yönetmen ve senaristi Onur Barış ve ekibi, sinema yorumcusu Güneş Coşkun’un sorularını cevapladı.
“Sait Faik”i filmleştirmek benim hayattaki en büyük arzularımdan biriydi”
Türk sanatında birçok yazar, şair varken neden Sait Faik’i seçtiğine dair konuşan yönetmen ve senarist Onur Barış, düşüncelerini, “Sait Faik benim edebiyata ve sinemaya yönelmemde önemli bir şahsiyet ve onu filmleştirmek en büyük arzularımdan biriydi” şeklinde ifade ederek, “Çocuk yaşlarda Sait Faik’i okumaya başladığımda, onun bize bıraktığı izler ve onun bende oluşturduğu dünyayla iç içe bir şey sunabileceğimi düşündürdü bana. Sait Faik, kendisini ilk okuduğum zamanlardan itibaren benim de edebiyat ve sinema yapabileceğimi hissettiren bir karakterdi. Yaşama bıraktığı izler onu diğerlerinden ayırıyordu. Yaptığı edebiyat, insanlara yaklaşımı, insanlara duyduğu sevgi ve bununla birlikte yazdığı eserler her zaman için bana yakın gelmiştir. Kendime çok yakın hissettiğim bir karakterdi. İstanbul ile kurduğu ilişki, sanatla kurduğu ilişki yüzünden Sait Faik’i filmleştirmek benim hayattaki en büyük arzularımdan biriydi. ’Benden Hikayesi’yle de bunu biraz olsun gerçeğe dönüştürmüş olduk” dedi.
“Sait Faik ’Bir insanı sevmekle başlar’ diyor, benim de ilham kaynağım yine bu söz”
“’Bir insanı sevmekle başlar’ diyor Sait Faik, ’Alemdağ’da Var Bir Yılan’ hikayesinde. Bu söz Zülfü Livaneli’den Mazhar Alanson’a kadar birçok sanatçının da şarkılarına ilham kaynağı olmuş bir sözdür” diyen Onur Barış, kendisine de bu belgeselde ilham kaynağının yine bu söz olduğunu belirterek, “Sait’in sanatçı duruşu anlamında biricik bir insandır ben de bu biriciklikten etkilenmiş birisiyim. Türk edebiyatında ve Türk sanatında şöyle bir kırılma var bence, Sait Faik’ten sonra Sait Faik gibi bir edebiyatçı olmak gibi bir algı oluştu. Çünkü Sait Faik yaşadığını yazan, yaşadığı gibi bir edebiyat yapan, doğal, çok samimi bir sanatçı.Bizim algımızda düşündüğümüz bir sanatçının sosyokültürel durumundan daha farklı bir yaşayışı olan bir insan. Sokakta gördüğü kestaneciden simitçiye kadar herkesle iletişim kuran ve bu kurduğu iletişim üzerinden bir öykü, bir edebiyat yapıp insanlara sunan bir kişi” şeklinde konuştu.
“Sait Fail mal varlığını ve telif haklarını Darüşşafaka Cemiyetine bağışlamış, bu parayla bugüne kadar bine yakın öğrencinin eğitimi karşılanmıştır”
“Sait Faik mal varlığını ve telif haklarını Darüşşafaka Cemiyetine bağışlamıştır. Bugüne kadar bine yakın öğrencinin eğitimi karşılanmıştır” diyen Onur Barış, buna dair anıyı da şu sözlerle anlattı:
“Sait Faik bir gün Darüşşafaka’ya annesiyle birlikte bir edebiyat etkinliği için gidiyor. Darüşşafaka’da öğrencilere sunulan imkanlar, oradaki atmosfer ve çocukların gözlerinde gördüğü parıltı çok hoşuna gidiyor. Edebiyat etkinliği bitince annesine, ’biz öldükten sonra ardımızda bıraktığımız bazı şeyleri bu kuruma bırakabilir miyiz’ diye soruyor. Bu Sait Faik’in bir nevi vasiyeti oluyor annesine. Annesi de bu vasiyeti yerine getirerek Burgaz adadaki ev başta olmak üzere, birçok mülklerini Darüşşafaka’ya bağışlıyorlar. Burgaz adadaki evi Darüşşafaka bir Sait Faik Müzesi haline getiriyor.”
“Sait’in genel yaşama dair perspektifini de sunduğu öykülerden bir tanesi ‘Hişt Hişt’ öyküsü”
Onur Barış, Sait Faik’in ‘Hişt Hişt’ öyküsünü, “Sait Faik’in bize bıraktığı en değerli ve genel yaşama dair perspektifler sunduğu öykülerden bir tanesidir ’Hişt Hişt’ öyküsü. O öyküde Sait Faik bir ses duyar ve o sesin peşinden gider, o sesin varlığına inanır, olmasa da o sesi duyabilme ihtimalini bile sever. Aslında bu yaşamın bize güzellikler sunduğunu anlatan, aslında dışarıya, etrafa baktığımızda her yerden bir ’hişt’ sesi duyduğumuzu bize anlatan bir betimlemedir. Biz de aslında yaşamda bu sesin peşinden gitmeliyiz biraz. Bir kuşta, bir ağaçta, etrafımızda gördüğümüz bir seyyar satıcıda ya da herhangi bir etrafta gördüğümüz şeylerden aslında ortak bir ‘hişt’ sesi vardır. Bu sesin farkında olup yaşamımızı buna göre kurup hem doğaya, hem de insana buna göre yaklaşmalıyız. O sesin varlığını bilmek benim için değerli ne mutlu ki Sait bana bu sesin varlığını hissettiren insanlardan biri oldu” sözleriyle ifade etti.
Sait Faik’ten Ara Güler’e: “Ne ulan geberiyorum diye fotoğrafımı mı çekmeye geldin?”
Belgeselde Sait Faik’i son gören insanlardan biri olan fotoğrafın ustası Ara Güler ile röportaja da yer veren Onur Barış, Güler’in Sait Faik’le olan küçük bir anısını, “Ara abinin Sait’le ilginç hatıraları var ve onun duygu dünyasına iz bırakmış bir insan Sait Faik. Mesela, Ara Güler Sait Faik’i hasta yatağında gören son insanlardan bir tanesi. Bir gün onu hastaneye ziyarete gidiyor durumunun kötü olduğunu duyuyor. Bir arkadaşı vesilesiyle beraber gidiyorlar. Sait odada yatıyor, biraz durumu ağır ve Ara Güler içeriye giriyor arkadaşıyla birlikte. Sait toparlanıyor Ara Güler’e bakıyor, muhtemelen boynundaki fotoğraf makinesine bakıyor. Ara Güler oraya bir fotoğraf çekme edasıyla gidiyor. Bir iz toplama, fotoğraflamak, Sait’i hasta yatağında fotoğraflayarak bir iz toplamak için gidiyor ama Sait Faik Ara Güler’e dönüp diyor ki, ‘ne ulan geberiyorum diye fotoğrafımı mı çekmeye geldin.’ Bu dışavurum hali, bu rahatlık, doğallık Ara Güler’i o kadar etkilemiş ki Ara abi o gün bir daha fotoğraf çekemedim diyor” şeklinde ifade etti.
“Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliğine seçilmiş iki insan vardır; Sait Faik ve Mustafa Kemal Atatürk”
“Dünya Edebiyatına verdiği hizmetten ötürü Sait Faik’e Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verilmiştir. Atatürk’ten sonra ikinci kişi ve son kişi olma özelliği taşıyor” diyen Barış, “Biz aslında Sait Faik’i yeterince tanıdık mı, bildik mi ülke olarak biraz soru işaretlerim var. Ama Sait Faik dünyada hatırı sayılır bir saygınlığı kazanmış bir edebiyatçımız. Çok insan bilmez aslında ama Sait Faik, Mark Twain Cemiyeti tarafından fahri üyeliğe seçilmiş bir edebiyatçı. Bu üyeliğe Türkiye’de layık görülmüş bir insan daha var, o da Mustafa Kemal Atatürk. Sait Faik aslında dünyaca tanınan sevilen,üslubu farklı görülen saygı duyulan bir şahsiyettir. Bence bizim onu biraz okumamız, onu birazcık algılamamız lazım diye düşünüyorum. Bu fahri üyelik de sanatçının önemini anlamamız ve değer vermemiz açısından önemlidir” ifadelerine yer verdi.
“Sait Faik’in kitaplarıyla yatıp kalktık”
Belgeselde yönetmen yardımcılığı yapan Merve Azade Barış ise belgesele dair duygularını, “Böyle bir belgesel olduğunu öğrenince çok mutlu oldum. Direk araştırmaya başladık. Sait Faik ile ilgili dokümanları çıkardık ve onun yaşadığı yerlerde gittik, çekimler yaptık. Ekibimiz çok güzeldi ve aile gibiydik. Sait Faik’in kitaplarıyla yatıp kalktık.Biz bir yerden sonra artık okumayı bıraktık,okuduktan sonra etrafa bakıp Sait gibi kafamızdan bir şeyler döndürüp döndürüp birbirimize yazmaya başladık” şeklinde dile getirdi.
“Ortaya neredeyse 8-9 parça çıktı”
Belgesel müziklerini yapan Osman Çınar da belgeselin müzik kısmını oluştururken zorlandığını belirterek,“Bu belgeselde hem çok güzel, hem de çok etkili olan ve alışılmadık bir anlatım tarzı olacak. Müzikleri yaparken hem Onur’un anlatımını,hem de Sait Faik’in anlatım üslubunu desteklemeliydim. Aslında hikayelerin hepsi başka bir dünyayı başka bir derdi anlatıyordu bu yüzden biz her hikayeye her birinin anlatımına uygun ve onları destekleyen farklı müzikler yazdık. Ortaya neredeyse 8 9 parça çıktı. Belgeseli hiç izlemeseniz, sadece müzikleri dinlerseniz bile müzikler hikayeleri anlatıyor” dedi.
“Biz aslında biraz Sait Faikleştik”
Sanat yönetmenliğini yapan İbrahim Can ise, “Sait Faik’i okuduk, Sait Faik’i izledik. Projenin içine dahil olduktan sonra da biz aslında biraz Sait Faikleştik” şeklinde söyleyerek, “Ajansa giderken bir park vardı. Parkta bir amcayla tanıştık. Sadece adamın görevi, 7-8 civarı parka geliyor ve biz kendisini işe giderken görüyoruz. Amca kuşlara yem atıyor, dikkatimizi o çekiyor. Normal şartlarda kimin dikkatini çeker böyle insanlar” dedi.
Yönetmen Onur Barış sözü alarak, “Bu belgesel sürecinden sonra yaşamı izlemeye başladık. Sait Faik filmde belki de bize bunu anlattı. Birazcık izlememiz gerekiyor, birazcık anlamlandırmamız gerekiyor. Yaşam öyle sadece günlük rutinlerimizden ibaret bir şey değil o yüzden bize bu anlamda bir katkısı da oldu” dedi.
“Toprağı üstünden atmışız ve öyle ortaya çıkmış gibi”
’Vefalı Göksel’ olarak belgeselde yer alan Göksel Keşen ise, Sait Faik’in ilk İstanbul’a geldiği yer olan Vefa’ya dair röportajına yer verildiği belgesel hakkında,“Hikayeye başlıyoruz dedikten sonra; ilginç karakterler, ilginç insanlar,ilginç yerler, hatta mevkiler sanki bizimle buluşmayı bekliyormuş gibi, üstünde sanki bir gizlilik varmış da biz sanki onu silmişiz, toprağı üstünden atmışız ve öyle ortaya çıkmış gibi onu yakaladık” dedi.
Kaynak: İHA
“Sait Faik”i filmleştirmek benim hayattaki en büyük arzularımdan biriydi”
Türk sanatında birçok yazar, şair varken neden Sait Faik’i seçtiğine dair konuşan yönetmen ve senarist Onur Barış, düşüncelerini, “Sait Faik benim edebiyata ve sinemaya yönelmemde önemli bir şahsiyet ve onu filmleştirmek en büyük arzularımdan biriydi” şeklinde ifade ederek, “Çocuk yaşlarda Sait Faik’i okumaya başladığımda, onun bize bıraktığı izler ve onun bende oluşturduğu dünyayla iç içe bir şey sunabileceğimi düşündürdü bana. Sait Faik, kendisini ilk okuduğum zamanlardan itibaren benim de edebiyat ve sinema yapabileceğimi hissettiren bir karakterdi. Yaşama bıraktığı izler onu diğerlerinden ayırıyordu. Yaptığı edebiyat, insanlara yaklaşımı, insanlara duyduğu sevgi ve bununla birlikte yazdığı eserler her zaman için bana yakın gelmiştir. Kendime çok yakın hissettiğim bir karakterdi. İstanbul ile kurduğu ilişki, sanatla kurduğu ilişki yüzünden Sait Faik’i filmleştirmek benim hayattaki en büyük arzularımdan biriydi. ’Benden Hikayesi’yle de bunu biraz olsun gerçeğe dönüştürmüş olduk” dedi.
“Sait Faik ’Bir insanı sevmekle başlar’ diyor, benim de ilham kaynağım yine bu söz”
“’Bir insanı sevmekle başlar’ diyor Sait Faik, ’Alemdağ’da Var Bir Yılan’ hikayesinde. Bu söz Zülfü Livaneli’den Mazhar Alanson’a kadar birçok sanatçının da şarkılarına ilham kaynağı olmuş bir sözdür” diyen Onur Barış, kendisine de bu belgeselde ilham kaynağının yine bu söz olduğunu belirterek, “Sait’in sanatçı duruşu anlamında biricik bir insandır ben de bu biriciklikten etkilenmiş birisiyim. Türk edebiyatında ve Türk sanatında şöyle bir kırılma var bence, Sait Faik’ten sonra Sait Faik gibi bir edebiyatçı olmak gibi bir algı oluştu. Çünkü Sait Faik yaşadığını yazan, yaşadığı gibi bir edebiyat yapan, doğal, çok samimi bir sanatçı.Bizim algımızda düşündüğümüz bir sanatçının sosyokültürel durumundan daha farklı bir yaşayışı olan bir insan. Sokakta gördüğü kestaneciden simitçiye kadar herkesle iletişim kuran ve bu kurduğu iletişim üzerinden bir öykü, bir edebiyat yapıp insanlara sunan bir kişi” şeklinde konuştu.
“Sait Fail mal varlığını ve telif haklarını Darüşşafaka Cemiyetine bağışlamış, bu parayla bugüne kadar bine yakın öğrencinin eğitimi karşılanmıştır”
“Sait Faik mal varlığını ve telif haklarını Darüşşafaka Cemiyetine bağışlamıştır. Bugüne kadar bine yakın öğrencinin eğitimi karşılanmıştır” diyen Onur Barış, buna dair anıyı da şu sözlerle anlattı:
“Sait Faik bir gün Darüşşafaka’ya annesiyle birlikte bir edebiyat etkinliği için gidiyor. Darüşşafaka’da öğrencilere sunulan imkanlar, oradaki atmosfer ve çocukların gözlerinde gördüğü parıltı çok hoşuna gidiyor. Edebiyat etkinliği bitince annesine, ’biz öldükten sonra ardımızda bıraktığımız bazı şeyleri bu kuruma bırakabilir miyiz’ diye soruyor. Bu Sait Faik’in bir nevi vasiyeti oluyor annesine. Annesi de bu vasiyeti yerine getirerek Burgaz adadaki ev başta olmak üzere, birçok mülklerini Darüşşafaka’ya bağışlıyorlar. Burgaz adadaki evi Darüşşafaka bir Sait Faik Müzesi haline getiriyor.”
“Sait’in genel yaşama dair perspektifini de sunduğu öykülerden bir tanesi ‘Hişt Hişt’ öyküsü”
Onur Barış, Sait Faik’in ‘Hişt Hişt’ öyküsünü, “Sait Faik’in bize bıraktığı en değerli ve genel yaşama dair perspektifler sunduğu öykülerden bir tanesidir ’Hişt Hişt’ öyküsü. O öyküde Sait Faik bir ses duyar ve o sesin peşinden gider, o sesin varlığına inanır, olmasa da o sesi duyabilme ihtimalini bile sever. Aslında bu yaşamın bize güzellikler sunduğunu anlatan, aslında dışarıya, etrafa baktığımızda her yerden bir ’hişt’ sesi duyduğumuzu bize anlatan bir betimlemedir. Biz de aslında yaşamda bu sesin peşinden gitmeliyiz biraz. Bir kuşta, bir ağaçta, etrafımızda gördüğümüz bir seyyar satıcıda ya da herhangi bir etrafta gördüğümüz şeylerden aslında ortak bir ‘hişt’ sesi vardır. Bu sesin farkında olup yaşamımızı buna göre kurup hem doğaya, hem de insana buna göre yaklaşmalıyız. O sesin varlığını bilmek benim için değerli ne mutlu ki Sait bana bu sesin varlığını hissettiren insanlardan biri oldu” sözleriyle ifade etti.
Sait Faik’ten Ara Güler’e: “Ne ulan geberiyorum diye fotoğrafımı mı çekmeye geldin?”
Belgeselde Sait Faik’i son gören insanlardan biri olan fotoğrafın ustası Ara Güler ile röportaja da yer veren Onur Barış, Güler’in Sait Faik’le olan küçük bir anısını, “Ara abinin Sait’le ilginç hatıraları var ve onun duygu dünyasına iz bırakmış bir insan Sait Faik. Mesela, Ara Güler Sait Faik’i hasta yatağında gören son insanlardan bir tanesi. Bir gün onu hastaneye ziyarete gidiyor durumunun kötü olduğunu duyuyor. Bir arkadaşı vesilesiyle beraber gidiyorlar. Sait odada yatıyor, biraz durumu ağır ve Ara Güler içeriye giriyor arkadaşıyla birlikte. Sait toparlanıyor Ara Güler’e bakıyor, muhtemelen boynundaki fotoğraf makinesine bakıyor. Ara Güler oraya bir fotoğraf çekme edasıyla gidiyor. Bir iz toplama, fotoğraflamak, Sait’i hasta yatağında fotoğraflayarak bir iz toplamak için gidiyor ama Sait Faik Ara Güler’e dönüp diyor ki, ‘ne ulan geberiyorum diye fotoğrafımı mı çekmeye geldin.’ Bu dışavurum hali, bu rahatlık, doğallık Ara Güler’i o kadar etkilemiş ki Ara abi o gün bir daha fotoğraf çekemedim diyor” şeklinde ifade etti.
“Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliğine seçilmiş iki insan vardır; Sait Faik ve Mustafa Kemal Atatürk”
“Dünya Edebiyatına verdiği hizmetten ötürü Sait Faik’e Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verilmiştir. Atatürk’ten sonra ikinci kişi ve son kişi olma özelliği taşıyor” diyen Barış, “Biz aslında Sait Faik’i yeterince tanıdık mı, bildik mi ülke olarak biraz soru işaretlerim var. Ama Sait Faik dünyada hatırı sayılır bir saygınlığı kazanmış bir edebiyatçımız. Çok insan bilmez aslında ama Sait Faik, Mark Twain Cemiyeti tarafından fahri üyeliğe seçilmiş bir edebiyatçı. Bu üyeliğe Türkiye’de layık görülmüş bir insan daha var, o da Mustafa Kemal Atatürk. Sait Faik aslında dünyaca tanınan sevilen,üslubu farklı görülen saygı duyulan bir şahsiyettir. Bence bizim onu biraz okumamız, onu birazcık algılamamız lazım diye düşünüyorum. Bu fahri üyelik de sanatçının önemini anlamamız ve değer vermemiz açısından önemlidir” ifadelerine yer verdi.
“Sait Faik’in kitaplarıyla yatıp kalktık”
Belgeselde yönetmen yardımcılığı yapan Merve Azade Barış ise belgesele dair duygularını, “Böyle bir belgesel olduğunu öğrenince çok mutlu oldum. Direk araştırmaya başladık. Sait Faik ile ilgili dokümanları çıkardık ve onun yaşadığı yerlerde gittik, çekimler yaptık. Ekibimiz çok güzeldi ve aile gibiydik. Sait Faik’in kitaplarıyla yatıp kalktık.Biz bir yerden sonra artık okumayı bıraktık,okuduktan sonra etrafa bakıp Sait gibi kafamızdan bir şeyler döndürüp döndürüp birbirimize yazmaya başladık” şeklinde dile getirdi.
“Ortaya neredeyse 8-9 parça çıktı”
Belgesel müziklerini yapan Osman Çınar da belgeselin müzik kısmını oluştururken zorlandığını belirterek,“Bu belgeselde hem çok güzel, hem de çok etkili olan ve alışılmadık bir anlatım tarzı olacak. Müzikleri yaparken hem Onur’un anlatımını,hem de Sait Faik’in anlatım üslubunu desteklemeliydim. Aslında hikayelerin hepsi başka bir dünyayı başka bir derdi anlatıyordu bu yüzden biz her hikayeye her birinin anlatımına uygun ve onları destekleyen farklı müzikler yazdık. Ortaya neredeyse 8 9 parça çıktı. Belgeseli hiç izlemeseniz, sadece müzikleri dinlerseniz bile müzikler hikayeleri anlatıyor” dedi.
“Biz aslında biraz Sait Faikleştik”
Sanat yönetmenliğini yapan İbrahim Can ise, “Sait Faik’i okuduk, Sait Faik’i izledik. Projenin içine dahil olduktan sonra da biz aslında biraz Sait Faikleştik” şeklinde söyleyerek, “Ajansa giderken bir park vardı. Parkta bir amcayla tanıştık. Sadece adamın görevi, 7-8 civarı parka geliyor ve biz kendisini işe giderken görüyoruz. Amca kuşlara yem atıyor, dikkatimizi o çekiyor. Normal şartlarda kimin dikkatini çeker böyle insanlar” dedi.
Yönetmen Onur Barış sözü alarak, “Bu belgesel sürecinden sonra yaşamı izlemeye başladık. Sait Faik filmde belki de bize bunu anlattı. Birazcık izlememiz gerekiyor, birazcık anlamlandırmamız gerekiyor. Yaşam öyle sadece günlük rutinlerimizden ibaret bir şey değil o yüzden bize bu anlamda bir katkısı da oldu” dedi.
“Toprağı üstünden atmışız ve öyle ortaya çıkmış gibi”
’Vefalı Göksel’ olarak belgeselde yer alan Göksel Keşen ise, Sait Faik’in ilk İstanbul’a geldiği yer olan Vefa’ya dair röportajına yer verildiği belgesel hakkında,“Hikayeye başlıyoruz dedikten sonra; ilginç karakterler, ilginç insanlar,ilginç yerler, hatta mevkiler sanki bizimle buluşmayı bekliyormuş gibi, üstünde sanki bir gizlilik varmış da biz sanki onu silmişiz, toprağı üstünden atmışız ve öyle ortaya çıkmış gibi onu yakaladık” dedi.