'Atatürk'ün Çocukluk Hayatı Kafamda Tamamen Değişti'
Gazeteci, yazar İpek Çalışlar: 'Mustafa Kemal bir cümle kullanmış, 'Benim kadınlara ilişkin fikriyatımın oluşmasında en önemli isim annemdir'. Zübeyde Hanım akıllı bir kadın ve kadının ezilişini de fark eden bir kadın' 'Atatürk, Armstrong isimli bir biyografi yazarına verdiği cevapta, kesin bir ifadeyle 'Ben yoksul çocuğu değilim. Babamın ormanları vardı. Kereste ticaretinden zengin olmuştu. Bu yüzden eşkıyalar tarafından kaçırılmıştı. Annem de bir köylü kadını değil.' diyor' 'Hakikaten Makbule Hanım da aynı şeyleri anlatıyor. Zübeyde Hanım da oldukça zengin bir çiftlik sahibinin kızı. Bütün bunlar bir araya gelince benim kafamda çocukluk hikayesi tamamen değişmiş oldu' 'Bulunduğu yeri mutlaka güzel göstermek, güzel bir mekanda yaşamak istiyor'
Atatürk'ün eşi Latife Hanım ile yazar ve siyasetçi Halide Edip Adıvar'ın hayatlarını kaleme aldığı kitapları yazarken Atatürk’ün bilinmeyen yaşamını da araştırmaya başladığını aktaran Çalışlar, "Atatürk'ün, eş olarak Latife Hanım ile ilişkisi hoşuma gitti. Tabii yazarken bunu da çok ön plana çıkarttım ama sonuç olarak bir sürü soru kaldı aklımda. 'Atatürk eş olmanın dışında nasıl bir insandı?', 'Çocukluğu nasıldı?', 'Latife Hanım'dan ayrıldıktan sonra nasıl bir hayat yaşadı?' Yani daha derine inmek istedim." açıklamasında bulundu.
- "Atatürk yoksul çocuğu değildi"
Yazar Çalışlar, eşi ve arkadaşlarıyla birlikte yaptığı bir Selanik gezisinde, hakkında çok fazla tartışma olan Atatürk'ün yaşadığı ve çocukluğunun geçtiği evi gördüklerini belirterek, "Neden tartışılıyor anlayamadım. 'Üvey babasının eviydi' ya da 'Bu evi Atatürk yüzbaşıyken satın aldı.' deniyor. Bu kadar büyük sorular olmaması gerekir diye düşündüm. Herhangi bir gazetede çalışmadığım için merakımı giderecek, yazacak bir durum yoktu ortada ama araştırmaya devam ettim. Sonunda fark ettim ki bu ev gerçekten Atatürk'ün doğduğu ev. Üvey babasının değil, satın aldığı bir ev hiç değil. Üstelik ev çok güzel bir evdi, iki buçuk, üç katlı ve çokça odası olan. Anlıyorsunuz ki o zaman denizi gören bu ev, orta üst sınıf bir ailenin yaşayabileceği bir ev." değerlendirmesini yaptı.
Atatürk'ün yoksul çocuğu olmadığının altını çizen Çalışlar, şu bilgileri verdi:
"Ahmet Emin Yalman isimli ünlü gazetecimiz 1921 yılı sonunda onunla çok önemli bir röportaj yapmış ve çocukluğunu sormuş. O da güzel güzel anlatmış. Burada diyor ki, 'Bir kulübede kardeşimle oynardık, kargaları kovalardık.' Makbule Hanım'ın Yeni İstanbul Gazetesi'ndeki fazla yaygın olarak okunmamış bir hatıratından öğrendiğim kadarıyla, bu kulübe o çiftlikteki bir oyun kulübesi. Yani bir yoksulluk ifadesi değil. Çocukların o zaman çok fazla oyuncakları olmadığı için karga kovalamak büyük bir eğlence oluyor. Karga bütün ekini yediği için çocuklar kargaları kovalayıp ekinleri korumaya çalışıyor. Yani bu güzel bir çocukluk anısı. Böyle olduğunu fark ettikten sonra da 'Acaba neden bize böyle bir anlatı kalmış' diye baktım. Atatürk, Armstrong isimli bir biyografi yazarına verdiği cevapta, kesin bir ifadeyle 'Ben yoksul çocuğu değilim. Babamın ormanları vardı. Kereste ticaretinden zengin olmuştu. Bu yüzden eşkıyalar tarafından kaçırılmıştı. Annem de bir köylü kadını değil.' diyor. Hakikaten Makbule Hanım da aynı şeyleri anlatıyor. Zübeyde Hanım da oldukça zengin bir çiftlik sahibinin kızı. Bütün bunlar bir araya gelince benim kafamda çocukluk hikayesi tamamen değişmiş oldu."
- "Atatürk, kadın hakları konusunda çok özenli davranıyor"
Atatürk'ün genç yaşında, Kalyopi isimli bir şantöz kadına aşık olduğunu söyleyen Çalışlar, "Atatürk o zaman 14 yaşındaysa, anlaşıldığı kadarıyla Kalyopi Hanım 28-30 yaşında. Çok güzel sesi olduğu anlaşılıyor. Mustafa Kemal onu alıp eve getiriyor annesiyle tanıştırmaya. 'Kalyopi Hanım'ı sana getirdim. Ben onu çok seviyorum.' diyor. Kalyopi Hanım da çok tatlı bir kadın. Yani çok küçük yaşta bir gencin kendisine sevdalanmasından dolayı bir sorun çıkar endişesiyle herhalde böyle bir ziyaret yapmak istemiş. 'Bulunduğum yere geliyor. Kapıdan bana bakıyor.' diyerek onun sevdasını olduğu gibi Zübeyde Hanım'a anlatıyor." ifadelerini kullandı.
İpek Çalışlar, Atatürk'ün kadın hakları konusunda çok özenli olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Bunda Latife Hanım'ın da önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Bütün kadın hareketinin bunda payı var. Biraz daha derine inince Makbule Hanım'da da aynı duygunun olduğunu gördüm. Makbule Hanım da bir gelin kızın evlendikten sonra çektiklerini öyle bir anlatmış ki gözünüz yaşarıyor. Mustafa Kemal bir cümle kullanmış, 'Benim kadınlara ilişkin fikriyatımın oluşmasında en önemli isim annemdir'. Zübeyde Hanım akıllı bir kadın ve kadının ezilişini de fark eden bir kadın. Zaten kadınların bunu fark etmemesi pek olağanüstü bir durum. Yanı başlarında felakete uğramış çok kadın var ve bu kadınların bir kısmı gelip Zübeyde Hanım'a akıl danışıyor, 'ne yapabiliriz?” diye. O da onların kaderini paylaşıyor, hepsine yardım etmeye çalışıyor. Çünkü kendisi de aynı kaderi yaşamış ve dul kalmış. Dul kalmak o zaman anladığım kadarıyla tehlikeli bir olay. Sahipsiz ve himayesiz kalınmış oluyor."
- "Siperi bile evi gibi düzenlerdi"
Atatürk’ün yaşadığı yerlere, bulunduğu mekanlara çok önem verdiğini sözlerine ekleyen Çalışlar, "Öyle ki Karlsbad'da iki üç haftalık bir tedaviye gidiyor. Tedavi sırasında kalacağı bir yer öneriyorlar. Gidip bakıyor, önce beğenmiyor. Fakat arkasından diyor ki ben burayı düzenleyeyim. Yani çok kısa süre kalacağı bir yere, kendisi için bir ofis yapıyor. Bir tarafını yıktırıyor, perdeyle böldürüyor ve en son yakındaki bir çiçekçiden karanfiller, güller alıyor. İki de kristal vazo alıp geliyor. Bulunduğu yeri mutlaka güzel göstermek, güzel bir mekanda yaşamak istiyor. Sonra bakıyoruz aynı şekilde Sofya'ya gittiğinde önce otelde kalıyor. Birdenbire otelden bunalıyor ve yazışmalara başlıyor. Ev tutmak istiyor. O kadar güzel bir ev tutmuş ki. Kendisinin bir fotoğrafı var. İçine eşyalar aldırıyor. Bütün bunların evrakını yapıyor. Son derece güzel bir ev ve sanıyorum orada da bir sene kadar kalıyor. Çankaya'ya taşındığında bahçesinin ve içinin düzenlenmesinde yani her noktada muhakkak bir rolü var." dedi.
Çalışlar, Atatürk'ün siperi bile evi gibi düzenlediğini ve misafiri geldiğinde onlar için mızıka çaldırdığını dile getirdi.
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım’ın sanatkar bir yönü olduğunu sözlerine ekleyen yazar, çok güzel nakışlar işlediğini ve çocuklarını her zaman çok temiz ve şık giydirdiğini söyledi.
- "Sulu irmik helvasını çok severdi"
Çalışlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün en çok sulu irmik helvasından hoşlandığını kaydederek, şunları aktardı:
"Muhakkak her zaman mutfakta onun için irmik helvası hazır oluyor. Ayranı çok seviyor. Latife Hanım'ın kız kardeşinin anlattığına göre çırpma hamurdan bir börek ile yumurtalı yemekleri seviyor. Atatürk Orman Çiftliği’nde bol miktarda ekilen sebzeler arasında enginar ve kuşkonmaz var. O bahçeye hemen hemen Türkiye'nin her noktasından meyve ağaçları, bitkiler, sebzeler dikiliyor ama enginar ve kuşkonmaz olması da enteresan. Sonra baktım Selanik'te enginar ve kuşkonmaz çok tüketilen iki sebzeymiş. Yemeğinde de çok dikkatli. Çok yemiyor ama, az yiyor. Biliyoruz her zaman bir sarı leblebisi var. Kefal balığını seviyormuş. Ona İzmir’de sık sık kefal pişirirlermiş. Güzel yemekleri seviyor, kıymetini biliyor diyelim."
Atatürk'ün her zaman çok şık giyindiğine vurgu yapan yazar Çalışlar, "Bandırma Vapuru ile Samsun’a gittiklerinde herkesin midesi bulanıyor ve üstü başı berbat durumda. Fakat Mustafa Kemal vapurdan inerken sinekkaydı tıraşlı ve üstünde ütülü üniforması var. Herkes şaşırıyor. İkinci hikaye de Büyük Taarruz'dan. Günler süren savaşın ardından İzmir'e geldiklerinde Latife Hanım'ın evinde bir davet veriliyor. Gazeteciler de var. Falih Rıfkı (Atay) onu anlatırken diyor ki, 'Birden bire bir damada dönüştü. Giydiği çok zarif Kafkas gömleğiyle olağanüstü güzel görünüyordu.' Kafkas gömleği kemerli bir gömlekmiş. Zeybek de oynuyor gecenin ilerleyen saatlerinde. Herkesin dikkatini çekiyor." dedi.
Çalışlar, Atatürk'ün çocukluk dönemine ait anlatıların çoğunun Yeni İstanbul gazetesinin 1952'deki tefrikasında yer aldığını vurgulayarak, bu bilgileri başka anlatılardan da doğrulatmaya çalıştığını ifade etti.
14 yıl süren araştırmanın sonucunda kaleme aldığı "Mustafa Kemal Atatürk-Mücadelesi ve Özel Hayatı" adlı biyografi kitabını okuyucuyla buluşturan yazar Çalışlar, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan kitaptaki bilgilerin büyük bölümüne ilişkin kapsamlı dipnot ve kaynakça bilgisine de yer verdi.