Odabaşı Açıklaması 'Şiir Dervişlik İşidir'
Nilüfer Belediyesi, yazar ve şairleri okurlarıyla buluşturmaya devam ediyor.
Yılmaz Odabaşı, “Şairin Şiir Evreni”nde okurlarıyla bir araya geldi. Nâzım Hikmet Kültürevi’ndeki Şiir Kütüphanesi’nde düzenlenen programda, Odabaşı, hem şairlik serüvenini paylaştı, hem de Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü tarafından dinleyicilere armağan edilen “Her Ömür Kendi Gençliğinden Vurulur” kitabı üzerine konuştu.
Nahit Kayabaşı’nın yönettiği söyleşide, Yılmaz Odabaşı, merak edilen soruları da cevapladı.
Şairliği birçok insanın marjinalliğin ipotek alanı gibi algıladığını belirten Odabaşı, bunun aksine şiirin bir dervişlik işi olduğunu vurguladı. Odabaşı şöyle devam etti:
“İki şiir yazan kokteyllere koştu. Şiiri kirleten bir hayat pratiği ortaya koydular. Şiir bir dervişlik işidir. Ün için yazdılar. Şair, ünü reddetmesi gereken kişidir. Bir şair, öykünerek değil, özgünleşerek var olur. Ben, anlaşılmak için yazdım. Bizim derdimiz anlaşılmaktır. Çünkü hayata fırlatmak istediğimiz ünlemlerimiz var. Hem bir itiraz, hem varoluş, hem de insanlaşma serüveniyse şiir, biz o serüveni önce kendi hayat pratiğimizde yaşatmak zorundaydık.”
Odabaşı, coşkunun, estetiğin ve imgenin, sözlüklerde kelimelerin anlamsız duran çıplaklığını giydiren önemli elbiseler olduğunu belirtti.
Şairin işinin sahne olmadığını ifade eden Odabaşı, “Aktivistler, müzisyenler, tiyatrocular, aktörler sahneye yakışır, ama şairin işi sahne değil. Okurla iletişim kurmanın hatrı olmasa, sahne sevdiğim söylenemez. Bu anlamda yorumcu olduğumu da düşünmüyorum. Ferdî bir üretim olan şiir, şairin dizeleriyle okur arasında özel bir ilişkidir. O dizeler, okurun yüreğine akabiliyorsa problem yoktur. Aslında biz, iyi şiir yazmak zorundayız, ama iyi yorumcu olmak gibi yükümlülüğümüzün olmadığını düşünüyorum. Memleket yorumcudan geçilmiyor zaten” şeklinde konuştu.
Kaynak: İHA
Nahit Kayabaşı’nın yönettiği söyleşide, Yılmaz Odabaşı, merak edilen soruları da cevapladı.
Şairliği birçok insanın marjinalliğin ipotek alanı gibi algıladığını belirten Odabaşı, bunun aksine şiirin bir dervişlik işi olduğunu vurguladı. Odabaşı şöyle devam etti:
“İki şiir yazan kokteyllere koştu. Şiiri kirleten bir hayat pratiği ortaya koydular. Şiir bir dervişlik işidir. Ün için yazdılar. Şair, ünü reddetmesi gereken kişidir. Bir şair, öykünerek değil, özgünleşerek var olur. Ben, anlaşılmak için yazdım. Bizim derdimiz anlaşılmaktır. Çünkü hayata fırlatmak istediğimiz ünlemlerimiz var. Hem bir itiraz, hem varoluş, hem de insanlaşma serüveniyse şiir, biz o serüveni önce kendi hayat pratiğimizde yaşatmak zorundaydık.”
Odabaşı, coşkunun, estetiğin ve imgenin, sözlüklerde kelimelerin anlamsız duran çıplaklığını giydiren önemli elbiseler olduğunu belirtti.
Şairin işinin sahne olmadığını ifade eden Odabaşı, “Aktivistler, müzisyenler, tiyatrocular, aktörler sahneye yakışır, ama şairin işi sahne değil. Okurla iletişim kurmanın hatrı olmasa, sahne sevdiğim söylenemez. Bu anlamda yorumcu olduğumu da düşünmüyorum. Ferdî bir üretim olan şiir, şairin dizeleriyle okur arasında özel bir ilişkidir. O dizeler, okurun yüreğine akabiliyorsa problem yoktur. Aslında biz, iyi şiir yazmak zorundayız, ama iyi yorumcu olmak gibi yükümlülüğümüzün olmadığını düşünüyorum. Memleket yorumcudan geçilmiyor zaten” şeklinde konuştu.