'Ariflerin Hazinesi Sanata Referans Olmalı'
Yönetmen Kaplanoğlu: 'Bu filmin dünya prömiyerini yaparken çeşitli alternatifler ve davetler vardı. Ben bunların içerisinden Saraybosna’yı özellikle istedim. Çünkü 'Buğday'ın gövermesi ve hasadı için Saraybosna'nın en hayırlı yer olduğunu düşündüm' 'İnsan kendisini değiştirmediği sürece dünya değişmeyecek. Film de aslında Kuranı Kerim'deki Kehf suresinde Hz. Musa Hızır Aleyhisselam kıssasındaki yolculuğu gerçekleştiriyor bir anlamıyla' 'Konuştuğumuz dil anlaşmamız için yeterli bir argüman değil. Onun için bizim aslında daha üst bir dilin olduğunu, beşer dilinin de üstünde bir dil olduğunu hatırlamamız ve hayatımızda ispat etmemiz, göstermemiz, o dille konuşmamız lazım' 'Maliyetten çok filmin getirisinin uzun zamana yayılmasını önemli buluyorum. Çünkü sonuçta bazen de harcadığımız şeyin karşılığını bu dünyada alamayabiliriz'
'Bal', 'Süt' ve 'Yumurta' üçlemesiyle bilinen Kaplanoğlu, yeni filmi 'Buğday'ın dünya prömiyerini, 23 Saraybosna Film Festivali'nde yaptı.
Birçok sembol ve metaforla zenginleşen, orijinal dili İngilizce olan filmin çekimleri, Türkiye, ABD ve Almanya'nın farklı şehirlerinde siyah beyaz olarak gerçekleştirildi.
Filmi yaklaşık 5 yılda tamamlayan yönetmen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Saadet Işıl Aksoy'a 'Yumurta' filmindeki rolüyle 2007'deki festivalden 'En iyi Kadın Oyuncu' ödülü verildiğini hatırlattı ve Saraybosna'nın kendisine çok güzel anılar bıraktığını söyledi.
Kaplanoğlu, festivaldeki etkinliklere dikkati çekerek, 'Buradaki tarih, yaşanmış olan olaylar, Saraybosna'nın direnişi, bu direnişin sanat yoluyla da devam ettirilmesi, kendi kültürlerine sahip çıkmaları, Osmanlı mirası gibi yönlerinden dolayı her zaman benim için Saraybosna çok önemliydi. Bu filmin dünya prömiyerini yaparken çeşitli alternatifler ve davetler vardı. Ben bunların içerisinden Saraybosna’yı özellikle istedim. Çünkü 'Buğday'ın gövermesi ve hasadı için Saraybosna'nın en hayırlı yer olduğunu düşündüm.' diye konuştu.
- 'Bu film sinemada bir ilk'
Filmdeki dünyayı oluşturmak için birçok ülke ve şehir dolaştığını aktaran Kaplanoğlu, aradığı yıkılmış medeniyet görüntüsünü ABD'nin Detroit ve Almanya'nın Ruhr bölgesinde bulduğunu dile getirdi.
Kaplanoğlu, Türkiye'de de Kayseri civarında çekimler yaptığını anlatarak, gelecekte yaşanacak sorunların temelinin bugünden atıldığını ve filmde göçmenlerin yaşadığı ayrımcılık, insanların genetik kodlara göre ayrılması, iklim meselesi, GDO'lu tarım gibi konulara odaklandıklarını ifade etti.
Birçok ödüllü oyuncunun filmde rol aldığını vurgulayan Kaplanoğlu, şöyle devam etti:
'Çekim ekibimizde de yabancı insanlar var. Dünyanın önemli filmlerinde çalışmış ekiplerle çalışma imkanımız oldu. Çok uluslu bir yapı kurduk ama buradaki mesele 'kesretten vahdete ulaşmak' aslında. Filmin yapım aşaması da böyle bir süreç izledi. Bütün bu kaos, bütün bu karmaşa içersinde insan kendisini değiştirmediği sürece dünya değişmeyecek. Bizim içimizde ne oluyorsa dışımızda da o oluyor. Film de aslında Kuran-ı Kerim'deki Kehf suresinin Hz. Musa - Hızır Aleyhisselam kıssasındaki yolculuğu gerçekleştiriyor bir anlamıyla. O kıssaya olabildiği kadar sadık kalarak İbn-i Arabi hazretlerinin yorumları üzerinden tefekkür ederek hikayemizi sinemaya geçirmeye çalıştık. Bu anlamda bence bir ilkti. Benim için de bir ilkti, bizim sinemamız için de ilk olduğunu düşünüyorum. O anlamda da biraz uzun sürdü meydana gelişi.'
- 'Gönül dili eksikliğimiz var'
Semih Kaplanoğlu, seyircinin soru sormasını sağlamaya çalıştıklarına işaret ederek, 'Bizde büyük bir hazine var, ariflerin hazinesi, ariflerin nefesi. Bütün Anadolu ve bizim kültürümüz, medeniyetimiz o ariflerle canlandı, ayaklandı ve bir medeniyet oldu. Şimdi tabii ki biz film yaparken, dünyaya seslenirken, kendimizi anlatmaya çalışırken sırtımızı dayadığımız yer orası olmalı. Orada keşfedilmemiş bir hazine var. Onu bizim bütün sanat eserlerinde, yaptığımız her şeyde bir tür referans noktası olarak görmeye yeniden başlamamız lazım. Yani o nefesi tekrar hayata geçirmemiz, hissettirmemiz lazım. Bizim birliğimiz beraberliğimizin altında aslında o yatıyor. Türkiye'nin birliğinin harcında o var, o nefes var. O nefesi biz tekrardan 15 Temmuz’da hep beraber yaşadık. Şimdi tekrar o nefesle yenilenip, hayata yeniden bakıp yeni filmler, yeni düşüncelerle insanlığa bunu tekrardan hissettirmemiz lazım, bizim insanlığa borcumuz bu, bize verilmiş bir emanet, o emaneti bütün insanlıkla paylaşmamız lazım.' değerlendirmesini yaptı.
Sinemada tek bir dil olmadığını, farklı bakış açılarının bulunduğunu belirten Kaplanoğlu, şunları aktardı:
'Şimdi neredeyse bütün insanlar İngilizce konuşuyorlar ya da bir dil konuşuyorlar, İngilizce demeyelim bir dil konuşuyorlar. Peki anlaşabiliyor muyuz? Eskisinden daha mı iyi anlaşıyoruz? Demek ki konuştuğumuz dil anlaşmamız için yeterli bir argüman değil. Gönül dili eksikliğimiz var aslında yani sevgisizlik. Bütün bunlar ortadan kalkmadığı sürece istersek hep aynı dili konuşalım, aynı hikayeleri dinleyelim, seyredelim bizi birleştirmiyor. Onun için bizim aslında daha üst bir dilin olduğunu, beşer dilinin de üstünde bir dil olduğunu hatırlamamız ve hayatımızda ispat etmemiz, göstermemiz, o dille konuşmamız lazım. İşte sanat da aslında bir anlamda o dilin kurulabileceği yerlerden bir tanesi bence.'
- 'Buğday'ın getirisi uzun vadede olacak'
Kaplanoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Avrupa’dan ZDF, Arte televizyonu, NRW Fonu, Fransız Sinema Fonu gibi yerlerden filme katkı yapıldığının altını çizerek, ''Bal' filmini örnek olarak verirsem, hala bazı sinemalarda, dünyanın bazı yerlerinde televizyonlarda gösterilmeye devam ediyor. Bazı filmler uzun soluklu oluyorlar, gelirini ya da getireceği şeyi yavaş yavaş, uzun vadede getiriyor. Ben 'Buğday'ın da öyle bir niteliği olduğunu düşünüyorum. Şu anda dünyadan filmi satın almak isteyen birçok ülke var. 'Bal'ın 40'dan fazla ülkeye satıldığını düşünürseniz, 'Buğday'ın da inşallah öyle bir geleceği olur. Maliyetten çok filmin getirisinin uzun zamana yayılmasını önemli buluyorum. Çünkü sonuçta bazen de harcadığımız şeyin karşılığını bu dünyada alamayabiliriz.' şeklinde konuştu.
Türkiye, Almanya, Fransa, İsveç ve Katar ortak yapımı 'Buğday'ın başrollerini Jean-Marc Barr, Ermin Bravo, Grigory Dobrygin ve Cristina Flutur paylaşıyor.
Saraybosna'nın ardından farklı festivallerde yer alacak film, parlak bir kariyeri ve bildiği her şeyi terk eden bilim insanı Cemil Akman ile tohum genetiği uzmanı Prof. Dr. Suat Erin'in yolculuğunu konu ediniyor.
TRT ve Galata Film ortaklığıyla çekilen 'Buğday', yine TRT'nin partnerliğini üstlendiği 23. Saraybosna Film Festivali'nin uzun metraj kategorisinde farklı ülkelerden 6 filmle yarışacak.