'Çingene Boksör', 'Ruki' Adıyla Sahneye Döndü
Toplama kampında hayatını kaybeden boksör Johann Rukelie Trollmann'ın hikayesini konu alan ve geçen sezon 'Çingene Boksör' adıyla sunulan oyun, Reha Özcan'ın yorumuyla 'Ruki' ismiyle Kadıköy'deki 'Ustaların Sahnesi'nde yarın ve 30 Mayıs ile 1 Haziran'da sahnelenecek Yapımcı Kuraner: 'Hikaye çok güzel; yaşanmış ve acı bir hikaye. Çingene boksör olması sadece bir simge. Hikayenin var olmasını istediğim için devam ettim. Yoksa sahnelenebilecek pek çok oyun var' Oyuncu Özcan: 'Oyun çocukluğumda yaşadığım birçok travmayı, arkadaşlık duygusunu barındırıyor. O yüzden Ruki'yi çok seviyorum'
Toplama kampında hayatını kaybeden boksör Johann Rukelie Trollmann'ın hikayesini konu alan ve geçen sezon 'Çingene Boksör' adıyla sunulan oyun, sanatçı Reha Özcan'ın yorumuyla 'Ruki' ismiyle sahnelere geri döndü.
'DeepBlueIdeas' Sanatsal Yapımlar, üçüncü tiyatro yapımı 'Ruki: Bir çingenenin yok edilişe ağıtı' ile 2017-2018 sanat sezonuna bu ay 'merhaba' dedi.
Johann Rukelie Trollmann'ın biyografisinden uyarlanan oyunda, 1907'de Almanya'nın Hannover kentinde doğan, 1933'te orta siklet Almanya şampiyonu olan boksörün, 1944'te Wittenberg'de bir toplama kampı olan Neuengamme'de öldürülmesine uzanan süreç anlatılıyor.
Rike Reiniger tarafından yazılan ve Gülen İpek Abalı tarafından Türkçeye çevrilen oyun, Reha Özcan'ın sunumuyla sahneleniyor.
Kerem Kuraner'in yapımcılığını üstleneceği oyunun rejisi Reha Özcan, müzik tasarımı Serkan Alkan, koreografisi Sibel Sürel, ışık tasarımı Hakan Hafızoğlu imzası taşıyor.
Kadıköy'deki 'Ustaların Sahnesi'nde 17 Mayıs'ta seyirciyle buluşan oyun, yarın ve 30 Mayıs ile 1 Haziran'da da sahnelenecek. Oyunun, yeni sezonda İstanbul'un yanı sıra yurt içi ve dışında sahnelenmesi hedefleniyor.
- 'Hikaye güzel olduğu için peşini bırakmadım'
Yapımcı Kerem Kuraner, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, geçen sanat sezonunda 'Çingene Boksör' adıyla sahnelenen oyunun bu kez 'Ruki' adıyla sahneye taşınmasını şöyle anlattı:
'Çingene Boksör'ün hikayesi çok güzel. Günümüze uygun, yaşanmış, yaşanacak bir hikaye Çingene Boksör olarak hayata geçti. Bale sanatçısı olduğumuz için bir oyunu beş kast da oynar, farklı yorumla da oynar. Onun için birine bağımlı değildir. Tiyatroda da öyle. Yani bir oyunu elli kişi de oynayabilir. Farklı yorumlarla sunabilir.
Hikaye çok güzel, hoşuma gittiği için bırakmadım peşini. Reha Özcan'a ekimde 'Böyle bir oyun var elimde, daha önce oynayan arkadaşımız yoğunluğu nedeniyle bıraktı, ben bu oyunu yaşatmak istiyorum.' dedim. Özcan, 'Bir dursun, vaktim olursa belki de ben oynarım.' dedi. İşte bu sene çalışmaya başlayalım, gelecek sezon oynarız derken bir anda ön oyunlarla başlıyoruz eseri sahnelemeye. Yani hikaye çok güzel; yaşanmış ve acı bir hikaye. Çingene boksör olması sadece bir simge. Her şeyi koyabilirsin, kime ırkçılık yapıyorsak hepsi olur yerine. Hikayenin var olmasını istediğim için devam ettim. Yoksa sahnelenebilecek pek çok oyun var.'
Geçen sezon sahnelenen oyunu da bu eseri de sevdiğini dile getiren Kuraner, 'İkisi de çok farklı. Biri sarışın biri esmer.' dedi.
'Çingene Boksör'ü seyreden Ruki'yi de izlemeli mi?' sorusuna Kuraner, 'Genel provayı izleyenler vardı, diğerini de izlemişlerdi. Aradaki farkı görüp; 'Evet, hikayeyi bilerek izledik ama apayrı.' dediler. Bu sefer içindeki dramı eğlenerek anlatıyoruz. Pek çok keyifli unsur var. Ama tabii ki final belli. Tabii özü, seyirciye ne vereceğiniz önemli. Mühim olan seyirci beğensin. Desin ki 'Burada böyle bir oyun var, gidin seyredin.' Hepimizin hikayesi aslında. Bunlar için durdum arkasında, iyi de oldu.' yanıtını verdi.
Kuraner, 'Ustaların Sahnesi' fikrinin nasıl çıktığını da şu sözlerle anlattı:
'Ustaların Sahnesi; ustalarla büyümekten çıktı. Opera sanatçısı anne babanın evladıyım. Kulise doğdum, Ankara Büyük Tiyatro'ya. Yanlarında büyüdüğüm ustalar; Baykal Amca diyorum Baykal Saran'dan başlarsam, Kerim Afşar… En son burada sahnemizi açan büyük ustamız, ağabeyimiz, babamız Semih Sergen… Bize emanet o… O başta, 'Ustalar' oradan geliyor. Aslında burası bir atölye sahnesi sadece tiyatro değil. Müzik de var, dans da var, bale de var… İsteyene de açtım sahneyi. 'Buyurun gelin, sahne sizin.' diyorum.'
İnsanların sanatla kendini bulabildiğini vurgulayan Kuraner, 'Gerçekten, bir tek tiyatro, opera, bale değil. Sanatın bin bir çeşidi var. Enstrüman çal, ud çal, çok sesli koroya katıl, ses eğitimi al… Yaşamda çok güzel sesler var. O seslere eşlik etmek lazım. Enstrüman ile eşlik edersin, yürüyüşünle eşlik edersin. Hiç dans etmemiş insanları dans ettiriyor Sibel burada bedensel farkındalık atölyesinde. Tekerlekli sandalyede oturan adam elleriyle, parmaklarıyla dans ediyor… Dans, zaten varoluştan beri var olan bir şey olduğu için aslında hepimizin doğasında var. Sanatla uğraşmak lazım. Bizler durmayalım, yettiğimiz sürece var olalım. Yetmediğimiz noktada arkadan gelenler var olsun, var etsin.' diye konuştu.
- 'Yaşadığın kadar oyuncusun, yaşamadığın taklit'
Oyuncu Reha Özcan da hayatı tanımlayabilmek için tiyatro yaptığını belirterek, 'Çok zor bir iş, en azından benim için ve bu işi yapabilmek için çok çalışmak gerekiyor. Seyircinin saygısına layık olabilmek için o disiplini korumak gerekiyor. Kendimi bu motivasyonla hayatın içinde ifade edebiliyorum. Başkaları ne düşünür onu bilemiyorum. İşimiz sahicilik ve hayatın çeşitli alanlarında boy göstermiş olmak benim tiyatro tanımıma uyuyor. Yaşadığın kadar oyuncusun, yaşamadığın taklit. Mümkün mertebe taklitten uzak durmak gerekiyor, sahici kalmak için.' ifadelerini kullandı.
Her oyunun kendisi için yeni bir yolculuk olduğunu vurgulayan Özcan, oyunun çocukluğunda yaşadığı birçok travmayı, arkadaşlık duygusunu barındırdığını anlattı.
Özcan, 'O yüzden Ruki'yi çok seviyorum. Her başlangıcın bir sonu vardır. Peki ya son değilse, söylenmesi gereken bütün cümleler insanın boğazına düğümlenir. Çünkü son olduğu doğru değildir. Ruki.' dedi.
Kaynak: AA
'DeepBlueIdeas' Sanatsal Yapımlar, üçüncü tiyatro yapımı 'Ruki: Bir çingenenin yok edilişe ağıtı' ile 2017-2018 sanat sezonuna bu ay 'merhaba' dedi.
Johann Rukelie Trollmann'ın biyografisinden uyarlanan oyunda, 1907'de Almanya'nın Hannover kentinde doğan, 1933'te orta siklet Almanya şampiyonu olan boksörün, 1944'te Wittenberg'de bir toplama kampı olan Neuengamme'de öldürülmesine uzanan süreç anlatılıyor.
Rike Reiniger tarafından yazılan ve Gülen İpek Abalı tarafından Türkçeye çevrilen oyun, Reha Özcan'ın sunumuyla sahneleniyor.
Kerem Kuraner'in yapımcılığını üstleneceği oyunun rejisi Reha Özcan, müzik tasarımı Serkan Alkan, koreografisi Sibel Sürel, ışık tasarımı Hakan Hafızoğlu imzası taşıyor.
Kadıköy'deki 'Ustaların Sahnesi'nde 17 Mayıs'ta seyirciyle buluşan oyun, yarın ve 30 Mayıs ile 1 Haziran'da da sahnelenecek. Oyunun, yeni sezonda İstanbul'un yanı sıra yurt içi ve dışında sahnelenmesi hedefleniyor.
- 'Hikaye güzel olduğu için peşini bırakmadım'
Yapımcı Kerem Kuraner, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, geçen sanat sezonunda 'Çingene Boksör' adıyla sahnelenen oyunun bu kez 'Ruki' adıyla sahneye taşınmasını şöyle anlattı:
'Çingene Boksör'ün hikayesi çok güzel. Günümüze uygun, yaşanmış, yaşanacak bir hikaye Çingene Boksör olarak hayata geçti. Bale sanatçısı olduğumuz için bir oyunu beş kast da oynar, farklı yorumla da oynar. Onun için birine bağımlı değildir. Tiyatroda da öyle. Yani bir oyunu elli kişi de oynayabilir. Farklı yorumlarla sunabilir.
Hikaye çok güzel, hoşuma gittiği için bırakmadım peşini. Reha Özcan'a ekimde 'Böyle bir oyun var elimde, daha önce oynayan arkadaşımız yoğunluğu nedeniyle bıraktı, ben bu oyunu yaşatmak istiyorum.' dedim. Özcan, 'Bir dursun, vaktim olursa belki de ben oynarım.' dedi. İşte bu sene çalışmaya başlayalım, gelecek sezon oynarız derken bir anda ön oyunlarla başlıyoruz eseri sahnelemeye. Yani hikaye çok güzel; yaşanmış ve acı bir hikaye. Çingene boksör olması sadece bir simge. Her şeyi koyabilirsin, kime ırkçılık yapıyorsak hepsi olur yerine. Hikayenin var olmasını istediğim için devam ettim. Yoksa sahnelenebilecek pek çok oyun var.'
Geçen sezon sahnelenen oyunu da bu eseri de sevdiğini dile getiren Kuraner, 'İkisi de çok farklı. Biri sarışın biri esmer.' dedi.
'Çingene Boksör'ü seyreden Ruki'yi de izlemeli mi?' sorusuna Kuraner, 'Genel provayı izleyenler vardı, diğerini de izlemişlerdi. Aradaki farkı görüp; 'Evet, hikayeyi bilerek izledik ama apayrı.' dediler. Bu sefer içindeki dramı eğlenerek anlatıyoruz. Pek çok keyifli unsur var. Ama tabii ki final belli. Tabii özü, seyirciye ne vereceğiniz önemli. Mühim olan seyirci beğensin. Desin ki 'Burada böyle bir oyun var, gidin seyredin.' Hepimizin hikayesi aslında. Bunlar için durdum arkasında, iyi de oldu.' yanıtını verdi.
Kuraner, 'Ustaların Sahnesi' fikrinin nasıl çıktığını da şu sözlerle anlattı:
'Ustaların Sahnesi; ustalarla büyümekten çıktı. Opera sanatçısı anne babanın evladıyım. Kulise doğdum, Ankara Büyük Tiyatro'ya. Yanlarında büyüdüğüm ustalar; Baykal Amca diyorum Baykal Saran'dan başlarsam, Kerim Afşar… En son burada sahnemizi açan büyük ustamız, ağabeyimiz, babamız Semih Sergen… Bize emanet o… O başta, 'Ustalar' oradan geliyor. Aslında burası bir atölye sahnesi sadece tiyatro değil. Müzik de var, dans da var, bale de var… İsteyene de açtım sahneyi. 'Buyurun gelin, sahne sizin.' diyorum.'
İnsanların sanatla kendini bulabildiğini vurgulayan Kuraner, 'Gerçekten, bir tek tiyatro, opera, bale değil. Sanatın bin bir çeşidi var. Enstrüman çal, ud çal, çok sesli koroya katıl, ses eğitimi al… Yaşamda çok güzel sesler var. O seslere eşlik etmek lazım. Enstrüman ile eşlik edersin, yürüyüşünle eşlik edersin. Hiç dans etmemiş insanları dans ettiriyor Sibel burada bedensel farkındalık atölyesinde. Tekerlekli sandalyede oturan adam elleriyle, parmaklarıyla dans ediyor… Dans, zaten varoluştan beri var olan bir şey olduğu için aslında hepimizin doğasında var. Sanatla uğraşmak lazım. Bizler durmayalım, yettiğimiz sürece var olalım. Yetmediğimiz noktada arkadan gelenler var olsun, var etsin.' diye konuştu.
- 'Yaşadığın kadar oyuncusun, yaşamadığın taklit'
Oyuncu Reha Özcan da hayatı tanımlayabilmek için tiyatro yaptığını belirterek, 'Çok zor bir iş, en azından benim için ve bu işi yapabilmek için çok çalışmak gerekiyor. Seyircinin saygısına layık olabilmek için o disiplini korumak gerekiyor. Kendimi bu motivasyonla hayatın içinde ifade edebiliyorum. Başkaları ne düşünür onu bilemiyorum. İşimiz sahicilik ve hayatın çeşitli alanlarında boy göstermiş olmak benim tiyatro tanımıma uyuyor. Yaşadığın kadar oyuncusun, yaşamadığın taklit. Mümkün mertebe taklitten uzak durmak gerekiyor, sahici kalmak için.' ifadelerini kullandı.
Her oyunun kendisi için yeni bir yolculuk olduğunu vurgulayan Özcan, oyunun çocukluğunda yaşadığı birçok travmayı, arkadaşlık duygusunu barındırdığını anlattı.
Özcan, 'O yüzden Ruki'yi çok seviyorum. Her başlangıcın bir sonu vardır. Peki ya son değilse, söylenmesi gereken bütün cümleler insanın boğazına düğümlenir. Çünkü son olduğu doğru değildir. Ruki.' dedi.