Dünya Hipertansiyon Günü
TKD Başkanı Prof. Dr. Şahin: 'Yüksek tansiyonun, herhangi bir belirti vermeden, hedef organları etkileyerek uzun süre içerisinde kalıcı sakatlığa ve ölüme yol açabileceği unutulmamalıdır. Tedavi edilmediğinde, kalp yetmezliği, damarlarda daralma, felç, böbrek yetmezliği ve körlük gibi ciddi sorunlara yol açabilir'
Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Mahmut Şahin, yüksek tansiyonun, tedavi edilmediğinde, kalp yetmezliği, damarlarda daralma, felç, böbrek yetmezliği ve körlük gibi ciddi sorunlara yol açabileceği uyarısında bulundu.
Şahin, Dünya Hipertansiyon Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, hipertansiyonun küresel ölçekte en sık görülen kronik hastalıklardan olduğunu belirtti.
Hipertansiyonun dünyada her yıl 7,6 milyon kişinin ölümüne, 90 milyon kişinin de sakat kalmasına neden olduğunu ifade eden Şahin, şöyle devam etti:
'Bu sorun, sadece kan basıncı yüksekliği olarak görülmemeli, insan hayatını tehdit eden sinsi bir sağlık problemi olarak kabul edilip sorunla mücadele edilmelidir. Hipertansiyon baş ağrısı, baş dönmesi, göğüs ağrısı, kulak çınlaması, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun kanaması, kalp atışlarında düzensizlik gibi bir takım yakınmalara yol açabilir. Bu belirtiler genellikle kan basıncı çok yüksek düzeye ulaşıldığında izlenir. Yüksek tansiyonun, herhangi bir belirti vermeden, hedef organları etkileyerek uzun süre içerisinde kalıcı sakatlığa ve ölüme yol açabileceği unutulmamalıdır. Tedavi edilmediğinde, kalp yetmezliği, damarlarda daralma, felç, böbrek yetmezliği ve körlük gibi ciddi sorunlara yol açabilir.'
Şahin, yapılan çalışmalara göre, 18 yaş üzeri her üç kişiden birinde, 50'li yaşlardan itibaren de her iki kişiden birinde hipertansiyon olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
'Ülkemizde yapılan araştırmalar, sıklığın yüksek olduğunu, bununla birlikte tanı ve tedavi oranlarının yeterli olmadığını göstermektedir. Türkiye’de erişkinlerde yapılan çalışmalarda hipertansiyon sıklığı yüzde 31,8 erkeklerde yüzde 27,5 olarak belirlenmiştir. Bu çalışmalarda, kişilerin yüzde 32,2’sinin daha önce hiç kan basıncı ölçümü yaptırmadığı saptanmıştır. 2012'de yapılan çalışmada ise bu oran yüzde 21,9 olarak bulunmuştur. 2003'te hipertansiyonu olanların yüzde 40,7’si hastalığın farkında iken 2012'de bu oran yüzde 54,7 olarak saptanmıştır. İlaç tedavisi alanların oranı 2003’te yüzde 31,1 iken 2012’de yüzde 47.4’e ve kan basıncı kontrolü de yüzde 8.1’den yüzde 28.7’ye yükselmiştir. Hipertansiyon farkındalığı, ilaç kullanma sıklığı, tedavi-kontrol oranlarının artmış olması kayda değer olsa da yeteri düzeyde olmaması ve Avrupa ülkelerine göre geri kalması ve yaşlanan nüfus da dikkate alınınca kaygı verici olmaya devam etmektedir.'
Yaş arttıkça hipertansiyonun görülme ihtimalinin arttığını kaydeden Şahin, 'Genetik faktörler de hipertansiyon oluşumunda etkilidir. Bu nedenle ailesinde hipertansiyon olanların daha dikkatli olması gerekir. Bunun yanında yaşam tarzında olumsuz tutum ve davranışlar hipertansiyon gelişim riskini artırır. Yüksek kalorili, yağ ve kolesterolden zengin gıdalar ile beslenme, önerilenin üzerinde kiloya sahip olma, hareketsiz hayat sürme, egzersiz yapmama veya çok az yapma, sigara ve alkol kullanma gibi durumların düzeltilmesi hedeflenmelidir.' bilgisini verdi.
Kaynak: AA
Şahin, Dünya Hipertansiyon Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, hipertansiyonun küresel ölçekte en sık görülen kronik hastalıklardan olduğunu belirtti.
Hipertansiyonun dünyada her yıl 7,6 milyon kişinin ölümüne, 90 milyon kişinin de sakat kalmasına neden olduğunu ifade eden Şahin, şöyle devam etti:
'Bu sorun, sadece kan basıncı yüksekliği olarak görülmemeli, insan hayatını tehdit eden sinsi bir sağlık problemi olarak kabul edilip sorunla mücadele edilmelidir. Hipertansiyon baş ağrısı, baş dönmesi, göğüs ağrısı, kulak çınlaması, nefes darlığı, çift veya bulanık görme, burun kanaması, kalp atışlarında düzensizlik gibi bir takım yakınmalara yol açabilir. Bu belirtiler genellikle kan basıncı çok yüksek düzeye ulaşıldığında izlenir. Yüksek tansiyonun, herhangi bir belirti vermeden, hedef organları etkileyerek uzun süre içerisinde kalıcı sakatlığa ve ölüme yol açabileceği unutulmamalıdır. Tedavi edilmediğinde, kalp yetmezliği, damarlarda daralma, felç, böbrek yetmezliği ve körlük gibi ciddi sorunlara yol açabilir.'
Şahin, yapılan çalışmalara göre, 18 yaş üzeri her üç kişiden birinde, 50'li yaşlardan itibaren de her iki kişiden birinde hipertansiyon olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
'Ülkemizde yapılan araştırmalar, sıklığın yüksek olduğunu, bununla birlikte tanı ve tedavi oranlarının yeterli olmadığını göstermektedir. Türkiye’de erişkinlerde yapılan çalışmalarda hipertansiyon sıklığı yüzde 31,8 erkeklerde yüzde 27,5 olarak belirlenmiştir. Bu çalışmalarda, kişilerin yüzde 32,2’sinin daha önce hiç kan basıncı ölçümü yaptırmadığı saptanmıştır. 2012'de yapılan çalışmada ise bu oran yüzde 21,9 olarak bulunmuştur. 2003'te hipertansiyonu olanların yüzde 40,7’si hastalığın farkında iken 2012'de bu oran yüzde 54,7 olarak saptanmıştır. İlaç tedavisi alanların oranı 2003’te yüzde 31,1 iken 2012’de yüzde 47.4’e ve kan basıncı kontrolü de yüzde 8.1’den yüzde 28.7’ye yükselmiştir. Hipertansiyon farkındalığı, ilaç kullanma sıklığı, tedavi-kontrol oranlarının artmış olması kayda değer olsa da yeteri düzeyde olmaması ve Avrupa ülkelerine göre geri kalması ve yaşlanan nüfus da dikkate alınınca kaygı verici olmaya devam etmektedir.'
Yaş arttıkça hipertansiyonun görülme ihtimalinin arttığını kaydeden Şahin, 'Genetik faktörler de hipertansiyon oluşumunda etkilidir. Bu nedenle ailesinde hipertansiyon olanların daha dikkatli olması gerekir. Bunun yanında yaşam tarzında olumsuz tutum ve davranışlar hipertansiyon gelişim riskini artırır. Yüksek kalorili, yağ ve kolesterolden zengin gıdalar ile beslenme, önerilenin üzerinde kiloya sahip olma, hareketsiz hayat sürme, egzersiz yapmama veya çok az yapma, sigara ve alkol kullanma gibi durumların düzeltilmesi hedeflenmelidir.' bilgisini verdi.