Kılıçdaroğlu'ndan TRT'ye canlı yayın tepkisi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT Haber ve kuruma ait bazı kanallarda müşterek başlayacağı duyurulan canlı yayınının, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşması nedeniyle yarım saat geç başlatılmasına tepki gösterdi.
Kılıçdaroğlu, tepkisini “Bakın tek adam rejimine en tipik örneği bu akşam yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, bana saat 19.00'da televizyon programı yapılacak denmiş ama onun sözü kesilemiyor, kimse kesmeye cesaret edemiyor” sözleriyle dile getirdi. TRT Haber, TRT Türk ve TRT Radyo ortak yayınında Taşkın Koç'un sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi:
İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR
“Kimyasal silah kullanılması insanlığa karşı suçtur. Bu suçu kim hangi gerekçe ile işlerse işlesin, bütün dünyanın karşı çıkması gerekir. Bu suçu işleyenlerin süratle yakalanıp, evrensel kurallar içinde yargılanması gerekir. Bütün uluslararası sözleşmelerde kimyasal silah kullanmak yasaktır. Savaşta dahi çoluk çocuk demeden, bütün canlılar için ölümü öngörün silahtır, kimyasal silah. Küçücük çocukların hayatlarını kaybettiğini televizyon ekranlarından izliyoruz. Bu konuda bütün insanlığın ortak davranması lazım.
ORTAK KARAR ÇIKMALI
Bizi üzen bir şey var BM Güvenlik Konseyi'nden şu ana kadar ortak bir karar çıkmış değil. Bu ortak kararın mutlaka bir şekilde çıkması lazım. Asıl bu işin sorumluları, failler bütün bunların ortaya konması, uluslararası araştırma için BM'nin görev vermesi ve bunların Suriye'de çalışmaları, artı Suriye hükümetinin de hiçbir engel çıkarmaması gerekir. Olayın bütün safhasının açıklığa kavuşturulması gerekir. ABD'nin Suriye'yi vurmuş olması, Rusya'nın buna karşı farklı bir tedbir göstermesi, iki ülkenin de yapması gereken ortak eylem birlikte bu olayı aydınlığa çıkarmaları ve bunun için çaba harcamaları gerekir. Bu gerçekleşirse kimyasal silahı kullananlar saptanır ve uluslararası mahkemelerde yargılanırlarsa, gerekli cezaları alırlarsa bu konuda insanlık önemli bir adım atmış olacaktır.
TÜRKİYE'NİN POZİSYONU
Kimyasal silah konusunda Türkiye'nin tepki vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Elbette tepki verilmeli. Biz başından beri Suriye'deki savaşın sonlandırılmasını, özellikle egemen iki ayrı devlet var o coğrafyada, Rusya ve ABD artı İran var o coğrafyada söz sahibi olan, Türkiye'nin de olması lazım, bin 100 kilometrelik sınırı var. Dolayısıyla bu olayın üzerine bütün ülkelerin kararlılıkla yürümesi, olayın soruşturulması, varsa faillerinin ki olacağı görülüyor, bilinen bir olay varsa faillerinin ki bilinen bir olay, insanlar hayatlarını kaybettiler, bu faillerin bulunması lazım. Türkiye, Suriye'de barışın sağlanmasını, iki devlete de, hem ABD hem Rusya'ya ortak hareket etmelerini, iç savaşın bir an önce sonlandırmalarını, bu olayın üzerine iki ülkenin kararlıkla gidip faillerin mutlaka uluslararası mahkemelere çıkartılmaları konusundaki düşüncelerini dünyaya duyurabilmeli, bu konuda daha aktif rol üstlenebilir diye düşünüyorum.
SORUMLU TÜRKİYE
Suriye'deki olayların başlangıcına baktığımız zaman, bizim Suriye'de ne işimiz var, şu ya da bu şekilde neden içişlerine müdahale ettik, muhalifleri neden Türkiye'ye getirdik, burada silahlandırdık, Suriye'nin parçalanmasına neden göz yumduk, bunların hepsinin sorgulanması lazım. Keşke mümkün olabilseydi, Dışişleri Bakanı bu konuda, daha sonra Suriye politikasının yanlışlığını vurguladılar zaten. Bu tablonun ortaya çıkmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye'nin Suriye'de izlediği yanış politikadır. Türkiye o yanlış adımları atmasa Suriye ve Ortadoğu'da böyle bir tablo çıkmazdı, çıkmışsa sorumlularından birisi de Türkiye'nin dış politikasıdır.
İKİ KİLİT İSİM NEDEN YOK
(Kontrollü darbe ididası) Darbe bitti, darbeleri araştırma komisyonu kuruldu. 15 Temmuz darbe girişimini araştıracak olan komisyona darbenin iki kilit önemli isim davet edilmesine karşın gelmediler. Bir parlamento düşünün, Gazi Meclis düşünün, bu Meclis diyor ki, ‘ben bu darbe girişimini araştıracağım ve bilinmeyen noktaları aydınlatacağım.' Niçin engelleniyor, bana bunun cevabını birisi versin. Darbeleri Araştırma Komisyonu'na, muhalefetin istediği ve bütün gerçeklerin ortaya çıkması için çaba gösterdiği bir ortamda, arzu ettiği kişiler Başkan'a bildirilmesine rağmen başkan davet etmiyor. Niçin? Hükümet bunların parlamentoya gelip bilgi vermesini neden engelliyor. Önümüzdeki günlerde bu konuyu çok tartışacağız. Bu darbenin çikolatacı, memur, asker, sanayici, esnaf ayağı var, siyasi ayağı yok. Kim inanır buna. Bir darbeyi bir hükümet örterse, kapatmak isterse, araştırılmasın derse ne dersiniz buna. Meclis mi büyük yoksa sadece iki kişi mi büyük, neden gelip bilgi vermezler. Başka ayrıntılar var ama şimdilik bu kadar yeter.
KÜLAHIMA ANLATMASIN
(MİT'in Adil Özsüz açıklaması) Adil Öksüz ismini telaffuz edince güvenlik zafiyeti mi çıkıyor ortaya. Bu ismi ilk kez dillendiren ve kamuoyunu bu isme dikkat çektiren benim, iki telefonu olacak konuşacak, GPRS cihazı olacak kimse müdahale etmeyecek, herkes tutuklanacak Adil Öksüz tutuklanmayacak, herkese kelepçe vurulacak ona vurulmayacak ve darbeden çok önce Adil Öksüz'ün Deniz Kuvvetleri imamı olduğuna ilişkin iddianame olacak. Bunun akılla, mantıkla tutan bir yanı var mı? Kollanmıyorsa neden herkesin cep telefonu alınıyor da onun alınmıyor. Kimse benim külahıma bir şey anlatmasın.
NEDEN AÇIKLAYAMIYORLAR
ByLock kullananların kaç kişi olduğunu onlar biliyorlar, rakamları ben verdim, neden açıklamıyorlar. Bütün belgeler ellerinde. Bir darbe olacak, darbeden sonra Türkiye'yi kimler yönetecek? Kim cumhurbaşkanı, kim başbakan, kimler bakan olacaktı. Biz 12 Mart, 12 Eylül darbesini de gördük, bu işin bir siyasi ayağı yok mu? 250 bini aşkın ByLock kullanan var ve bir tane siyasetçi yok. Diyorlar ki bize inanın, açıklasınlar yeri geldiğinde bizi suçluyorlar değil mi. Ben de diyorum ki, Neden bizi suçluyorsunuz, belgeleri açıklayın. Açıklayabiliyorlar mı, açıklayamıyorlar.
O VEKİL İNCELENİYOR
Konu inceleniyor, bu yoğunluk içerisinde başka bir şeye odaklanmamız çok zor, biz anayasaya odaklandık. Kim kimi denize döküyor, bunların doğru olmadığını ifade ettim zaten. Daha kucaklayıcı, kapsayıcı bir dil kullanmamız gerektiğini... Bu bir anayasa değişikliği hangi gerekçelerle katılıyoruz, hangi gerekçelerle katılmıyoruz, bunu sakin bir dille anlatılması lazım.
ANAYASA İLE ŞAHSIMIN NE İGİSİ VAR
Biz doğru olmadığını ve gerekçelerini anlatıyoruz ama karşıdaki arkadaşlarımız, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Bahçeli neden evet oyu kullanılması gerektiğini şu ana kadar öğrenmiş değilim. Onların ‘evet' oyu kullanmakla ilgili dayandıkları tek gerekçe benim. Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürlüğü, iyi de bunun anayasa ile ne ilgisi var. 18 maddeye baktım acaba benim bilmediğim ismimin geçtiği, görev alanımla ilgili bir düzenleme var da o mu tartışılıyor diye, bulamadım. Yok öyle bir şey. Bana hak etmediğim en ağır ifadelerle sadırılıyor. Ben bunu bu milletin vicdanına teslim ediyorum. Ne yaptım ben, kamuda görev yaptığım süre içerisinde beş kuruşluk yolsuzluk mu yaptım, bütün hesaplarım incelendi.
BENİM ÇOCUĞUM ASKERE GİDİYOR
Ben kişisel çıkar peşinde koşan değilim, makam peşinde koşan değilim, ben ilerde kendime, çocuklarıma belli ikballer hazırlayacak bir sürecin içine asla düşünmedim. Kendi çocuklarım için ikbal de aramıyorum. Onların çocuklarının tamamı bedelli askerlik yaptı bazılarının ki hiç askerlik yapmadı, benim çocuğum askere gidiyor. Neden, bu ülkede garibanın çocuğu askere gidiyorsa benim çocuğum da gidecek. Ben bunu söylüyorum ama ben suçlanıyorum, her türlü hakarete maruz kalıyorum, onun için bunları bu büyük milletin erdemine teslim ediyorum.
CANLI YAYIN KRİZİ
Ağırlıklı olarak bir kişiyi yetkilendiren maddelere karşıyız. Bakın tek adam rejimine en tipik örneği bu akşam yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, bana saat 19.00'da televizyon programı yapılacak denmiş ama onun sözü kesilemiyor, kimse kesmeye cesaret edemiyor, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, başımız belaya girmesin, anamuhalefet partisinin genel başkanı kibar bir insandır, o biraz bekler, biz 19.30'da devreye gireriz... (Sunucu: Nezaketiniz için çok teşekkür ederiz, inanın siz de olsanız Cumhurbaşkanı TRT kurumsal olarak beklerdi. Burası kamu kuruluşu, o da devletin tepesindeki insan olduğu için, kim olsa önemli değil siz de olsanız cumhurbaşkanlığı beklenebilir) İster kamu ister özel bütün televizyonların bir programları vardır, önceden deklare edilir, olağanüstü bir durum olmadığı takdirde normal program akışına uyulur. Bu program akışının dışında bir olay. Tek adamlığın yarattığı bir sıradan olay. İşin özü şudur; biz tek adam rejimine karşıyız. Şunu ben merak ediyorum, parlamenter demokratik rejimden neden vazgeçiyoruz. Tek adam sözcüğünü kendileri de kullandı.
EŞİT DEĞİL
Şu programı almak için araya bir sürü şey koyduk. Sayın Numan Kurtulmuş'la konuştuk. Benim param da var burada. Tarafsız, eşit davranması lazım. Sayın Başbakan TRT'ye çıkarken bütün kanallarda verilir, biz çıktığımızda dar alanda verilirse eşit değildir.
HEPSİNİ İKNA EDERDİM
(Evet çadırını ziyareti) Hiçbir sorun olmadı, gayet güzel geçti. Gençlerle biraz sohbet ettik, bana sordular. Bana süre verilseydi ben oradaki bütün gençleri ikna ederdim. Bu konuda son derece iddialıyım. Nitekim 18 yaşı sorduklarında 18 yaşa karşı değiliz. Ama 18 yaşında milletvekili olup ömür boyu askerlikten muafiyete biz buna karşıyız dedim. Ses çıkarmadılar. Çünkü onların da bir vicdanı var.”
İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR
“Kimyasal silah kullanılması insanlığa karşı suçtur. Bu suçu kim hangi gerekçe ile işlerse işlesin, bütün dünyanın karşı çıkması gerekir. Bu suçu işleyenlerin süratle yakalanıp, evrensel kurallar içinde yargılanması gerekir. Bütün uluslararası sözleşmelerde kimyasal silah kullanmak yasaktır. Savaşta dahi çoluk çocuk demeden, bütün canlılar için ölümü öngörün silahtır, kimyasal silah. Küçücük çocukların hayatlarını kaybettiğini televizyon ekranlarından izliyoruz. Bu konuda bütün insanlığın ortak davranması lazım.
ORTAK KARAR ÇIKMALI
Bizi üzen bir şey var BM Güvenlik Konseyi'nden şu ana kadar ortak bir karar çıkmış değil. Bu ortak kararın mutlaka bir şekilde çıkması lazım. Asıl bu işin sorumluları, failler bütün bunların ortaya konması, uluslararası araştırma için BM'nin görev vermesi ve bunların Suriye'de çalışmaları, artı Suriye hükümetinin de hiçbir engel çıkarmaması gerekir. Olayın bütün safhasının açıklığa kavuşturulması gerekir. ABD'nin Suriye'yi vurmuş olması, Rusya'nın buna karşı farklı bir tedbir göstermesi, iki ülkenin de yapması gereken ortak eylem birlikte bu olayı aydınlığa çıkarmaları ve bunun için çaba harcamaları gerekir. Bu gerçekleşirse kimyasal silahı kullananlar saptanır ve uluslararası mahkemelerde yargılanırlarsa, gerekli cezaları alırlarsa bu konuda insanlık önemli bir adım atmış olacaktır.
TÜRKİYE'NİN POZİSYONU
Kimyasal silah konusunda Türkiye'nin tepki vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Elbette tepki verilmeli. Biz başından beri Suriye'deki savaşın sonlandırılmasını, özellikle egemen iki ayrı devlet var o coğrafyada, Rusya ve ABD artı İran var o coğrafyada söz sahibi olan, Türkiye'nin de olması lazım, bin 100 kilometrelik sınırı var. Dolayısıyla bu olayın üzerine bütün ülkelerin kararlılıkla yürümesi, olayın soruşturulması, varsa faillerinin ki olacağı görülüyor, bilinen bir olay varsa faillerinin ki bilinen bir olay, insanlar hayatlarını kaybettiler, bu faillerin bulunması lazım. Türkiye, Suriye'de barışın sağlanmasını, iki devlete de, hem ABD hem Rusya'ya ortak hareket etmelerini, iç savaşın bir an önce sonlandırmalarını, bu olayın üzerine iki ülkenin kararlıkla gidip faillerin mutlaka uluslararası mahkemelere çıkartılmaları konusundaki düşüncelerini dünyaya duyurabilmeli, bu konuda daha aktif rol üstlenebilir diye düşünüyorum.
SORUMLU TÜRKİYE
Suriye'deki olayların başlangıcına baktığımız zaman, bizim Suriye'de ne işimiz var, şu ya da bu şekilde neden içişlerine müdahale ettik, muhalifleri neden Türkiye'ye getirdik, burada silahlandırdık, Suriye'nin parçalanmasına neden göz yumduk, bunların hepsinin sorgulanması lazım. Keşke mümkün olabilseydi, Dışişleri Bakanı bu konuda, daha sonra Suriye politikasının yanlışlığını vurguladılar zaten. Bu tablonun ortaya çıkmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye'nin Suriye'de izlediği yanış politikadır. Türkiye o yanlış adımları atmasa Suriye ve Ortadoğu'da böyle bir tablo çıkmazdı, çıkmışsa sorumlularından birisi de Türkiye'nin dış politikasıdır.
İKİ KİLİT İSİM NEDEN YOK
(Kontrollü darbe ididası) Darbe bitti, darbeleri araştırma komisyonu kuruldu. 15 Temmuz darbe girişimini araştıracak olan komisyona darbenin iki kilit önemli isim davet edilmesine karşın gelmediler. Bir parlamento düşünün, Gazi Meclis düşünün, bu Meclis diyor ki, ‘ben bu darbe girişimini araştıracağım ve bilinmeyen noktaları aydınlatacağım.' Niçin engelleniyor, bana bunun cevabını birisi versin. Darbeleri Araştırma Komisyonu'na, muhalefetin istediği ve bütün gerçeklerin ortaya çıkması için çaba gösterdiği bir ortamda, arzu ettiği kişiler Başkan'a bildirilmesine rağmen başkan davet etmiyor. Niçin? Hükümet bunların parlamentoya gelip bilgi vermesini neden engelliyor. Önümüzdeki günlerde bu konuyu çok tartışacağız. Bu darbenin çikolatacı, memur, asker, sanayici, esnaf ayağı var, siyasi ayağı yok. Kim inanır buna. Bir darbeyi bir hükümet örterse, kapatmak isterse, araştırılmasın derse ne dersiniz buna. Meclis mi büyük yoksa sadece iki kişi mi büyük, neden gelip bilgi vermezler. Başka ayrıntılar var ama şimdilik bu kadar yeter.
KÜLAHIMA ANLATMASIN
(MİT'in Adil Özsüz açıklaması) Adil Öksüz ismini telaffuz edince güvenlik zafiyeti mi çıkıyor ortaya. Bu ismi ilk kez dillendiren ve kamuoyunu bu isme dikkat çektiren benim, iki telefonu olacak konuşacak, GPRS cihazı olacak kimse müdahale etmeyecek, herkes tutuklanacak Adil Öksüz tutuklanmayacak, herkese kelepçe vurulacak ona vurulmayacak ve darbeden çok önce Adil Öksüz'ün Deniz Kuvvetleri imamı olduğuna ilişkin iddianame olacak. Bunun akılla, mantıkla tutan bir yanı var mı? Kollanmıyorsa neden herkesin cep telefonu alınıyor da onun alınmıyor. Kimse benim külahıma bir şey anlatmasın.
NEDEN AÇIKLAYAMIYORLAR
ByLock kullananların kaç kişi olduğunu onlar biliyorlar, rakamları ben verdim, neden açıklamıyorlar. Bütün belgeler ellerinde. Bir darbe olacak, darbeden sonra Türkiye'yi kimler yönetecek? Kim cumhurbaşkanı, kim başbakan, kimler bakan olacaktı. Biz 12 Mart, 12 Eylül darbesini de gördük, bu işin bir siyasi ayağı yok mu? 250 bini aşkın ByLock kullanan var ve bir tane siyasetçi yok. Diyorlar ki bize inanın, açıklasınlar yeri geldiğinde bizi suçluyorlar değil mi. Ben de diyorum ki, Neden bizi suçluyorsunuz, belgeleri açıklayın. Açıklayabiliyorlar mı, açıklayamıyorlar.
O VEKİL İNCELENİYOR
Konu inceleniyor, bu yoğunluk içerisinde başka bir şeye odaklanmamız çok zor, biz anayasaya odaklandık. Kim kimi denize döküyor, bunların doğru olmadığını ifade ettim zaten. Daha kucaklayıcı, kapsayıcı bir dil kullanmamız gerektiğini... Bu bir anayasa değişikliği hangi gerekçelerle katılıyoruz, hangi gerekçelerle katılmıyoruz, bunu sakin bir dille anlatılması lazım.
ANAYASA İLE ŞAHSIMIN NE İGİSİ VAR
Biz doğru olmadığını ve gerekçelerini anlatıyoruz ama karşıdaki arkadaşlarımız, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Bahçeli neden evet oyu kullanılması gerektiğini şu ana kadar öğrenmiş değilim. Onların ‘evet' oyu kullanmakla ilgili dayandıkları tek gerekçe benim. Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürlüğü, iyi de bunun anayasa ile ne ilgisi var. 18 maddeye baktım acaba benim bilmediğim ismimin geçtiği, görev alanımla ilgili bir düzenleme var da o mu tartışılıyor diye, bulamadım. Yok öyle bir şey. Bana hak etmediğim en ağır ifadelerle sadırılıyor. Ben bunu bu milletin vicdanına teslim ediyorum. Ne yaptım ben, kamuda görev yaptığım süre içerisinde beş kuruşluk yolsuzluk mu yaptım, bütün hesaplarım incelendi.
BENİM ÇOCUĞUM ASKERE GİDİYOR
Ben kişisel çıkar peşinde koşan değilim, makam peşinde koşan değilim, ben ilerde kendime, çocuklarıma belli ikballer hazırlayacak bir sürecin içine asla düşünmedim. Kendi çocuklarım için ikbal de aramıyorum. Onların çocuklarının tamamı bedelli askerlik yaptı bazılarının ki hiç askerlik yapmadı, benim çocuğum askere gidiyor. Neden, bu ülkede garibanın çocuğu askere gidiyorsa benim çocuğum da gidecek. Ben bunu söylüyorum ama ben suçlanıyorum, her türlü hakarete maruz kalıyorum, onun için bunları bu büyük milletin erdemine teslim ediyorum.
CANLI YAYIN KRİZİ
Ağırlıklı olarak bir kişiyi yetkilendiren maddelere karşıyız. Bakın tek adam rejimine en tipik örneği bu akşam yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, bana saat 19.00'da televizyon programı yapılacak denmiş ama onun sözü kesilemiyor, kimse kesmeye cesaret edemiyor, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, başımız belaya girmesin, anamuhalefet partisinin genel başkanı kibar bir insandır, o biraz bekler, biz 19.30'da devreye gireriz... (Sunucu: Nezaketiniz için çok teşekkür ederiz, inanın siz de olsanız Cumhurbaşkanı TRT kurumsal olarak beklerdi. Burası kamu kuruluşu, o da devletin tepesindeki insan olduğu için, kim olsa önemli değil siz de olsanız cumhurbaşkanlığı beklenebilir) İster kamu ister özel bütün televizyonların bir programları vardır, önceden deklare edilir, olağanüstü bir durum olmadığı takdirde normal program akışına uyulur. Bu program akışının dışında bir olay. Tek adamlığın yarattığı bir sıradan olay. İşin özü şudur; biz tek adam rejimine karşıyız. Şunu ben merak ediyorum, parlamenter demokratik rejimden neden vazgeçiyoruz. Tek adam sözcüğünü kendileri de kullandı.
EŞİT DEĞİL
Şu programı almak için araya bir sürü şey koyduk. Sayın Numan Kurtulmuş'la konuştuk. Benim param da var burada. Tarafsız, eşit davranması lazım. Sayın Başbakan TRT'ye çıkarken bütün kanallarda verilir, biz çıktığımızda dar alanda verilirse eşit değildir.
HEPSİNİ İKNA EDERDİM
(Evet çadırını ziyareti) Hiçbir sorun olmadı, gayet güzel geçti. Gençlerle biraz sohbet ettik, bana sordular. Bana süre verilseydi ben oradaki bütün gençleri ikna ederdim. Bu konuda son derece iddialıyım. Nitekim 18 yaşı sorduklarında 18 yaşa karşı değiliz. Ama 18 yaşında milletvekili olup ömür boyu askerlikten muafiyete biz buna karşıyız dedim. Ses çıkarmadılar. Çünkü onların da bir vicdanı var.”