Sosyolog İsmail Öz Açıklaması 'Biz Birlik Ve Beraberliğin Ne Demek Olduğunu 15 Temmuz'da Gördük'
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ilgili yapılacak olan referandum için toplumda yaşanan evet-hayır çatışmasıyla ilgili değerlendirmede bulunan Sosyolog İsmail Öz, “Evet-hayır referandumunu bir kaos zeminine taşımak isteyenler istediklerini yapamayacak. Çünkü bu millet birlik ve beraberliğin ne demek olduğunu daha çok kısa zaman önce 15 Temmuz’da yaşadı” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde yapılacak olan değişikliklerle ilgili halk, 16 Nisan’da evet-hayır diyerek seçimini yapacak. Her seçimde olduğu gibi yine toplumda evet diyenler ile hayır diyenler arasında bir ayrışma başladı.
Yaşanan bu tartışmalar ve ayrışmalarla birlikte, “iç savaş çıkabilir” yorumları da gelmeye başladı.
“Bu süreç olağan bir durum ve bizi iç savaşa sürüklemez” diyen İsmail Öz de, “Evet-hayır kampanyası üzerinden düşündüğünüzde, herkes kendi oylarını veya tabanını konsolide etmek üzere sertleştirilmiş bir dil kullanılıyor olabilir. Bu diğer seçimlerde de her zaman olageldi. Yani diğer gruplardan kendilerini daha farklı görmek isteyen kişiler ya da gruplar, safları daha da sıklaştırmak için ve kendi tabanından diğer tarafa oy gitmesini engellemek için kullandıkları dili sertleştirebiliyorlar. Bu şekilde de asıl konuların tartışılmasını kendilerince azaltmaya çalışıyorlar. Eğer siz tabloyu bu kadar sertleştirir ve aradaki farkları bu kadar ayrıştırıcı bir zemine taşırsanız, o zaman insanların birbirlerini dinleme veya birbirlerine ikna olma süreçlerinin önünü tıkamış olursunuz. Amaçlananın da bu olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Biz aslında bir anlamda devletle aramızdaki hukuku ve sözleşmeyi revize ediyoruz”
Yapılacak olan referandumun herkes tarafından iyice analiz edilmesini gerektiğine değinen Öz, “‘Bu anayasa değişiklikleri ne getiriyor?’ ya da eski ve yeni maddeler arasındaki farklılıklar iyice karşılaştırıldığı zaman insanlar zaten yaptıkları analoji ile neyin doğru neyin yanlış olduğunu görebilirler. Fakat birileri, bu somut ve elle tutulabilir zemini ortadan kaldırarak insanları bir kavram analizinin içerisine çekerek gerçeklerden koparmaya çalışıyor. Bundan önceki seçimlerde de bu vardı. Biz aslında bir anlamda devletle aramızdaki hukuku diğer bir ifadeyle sözleşmeyi revize ediyoruz. Anayasanın önemine dair hepimiz zaten bilinçliyiz. Bunun önemsizliğini kimse vurgulayamaz. Fakat iyi bir analiz iyi bir tahlil ortaya koyduğunuzda, zaten bundan önceki sistemin bu ülkeye çok fazla huzur getirmediği ile ilgili tablo ortadadır” diye konuştu.
“Tartışma çok farklı taraflardan yürütülmeye çalışılıyor”
Öz aynı zamanda, “Bunun yanı sıra tartışma çok farklı bir taraftan yürütülmeye çalışılıyor. ‘Biz geleceğe dönük, kişilere endeksli olmayan, çok daha nesnel metin ortaya koyalım’ diyenlerin, aslında dayandıkları temel bir nokta var. Bu, insana odaklı bir zeminde dillendirilen bir cümle. ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı biliyoruz ve görüyoruz ama Tayip Erdoğan’dan sonra ya bir diktatör gelirse’ diyerek, Sayın Cumhurbaşkanı’nın siyaseten gücünü, bugün durduğu pozisyonun çok güçlü olduğunu zımnen vurgulayan ve bir anlamda da AK Parti seçmenin hoşuna da gidebilecek ama altında da Hayır’ı güçlü kılmaya çabalayan ifadeler kullanılıyor. Dolayısıyla görüyoruz ortada bir sistem tartışması değil, kişi odaklı bir tartışma var” ifadelerini kullandı.
“Eğer bir lider problemi varsa bu parlamenter sistem içinde de geçerlidir”
Öz açıklamalarına şu şekilde devam etti:
“Ben Türkiye’nin bir lider problemi olduğunu düşünmüyorum. Fakat birileri bu ülkenin bir lider problemi olduğunu düşünüyorlarsa, o zaman bu lider problemi Parlamenter Sistem içinde geçerlidir. Bizler, zamanında parlamenter sistemde lider probleminin daha sıkıntılı süreçler getirdiğini de biliyoruz. Bugün farkında olmasalar da aslında parlamenter sistemin getirdiği sıkıntılar ve arızalar sebebiyle toplum hep umutsuz bir zeminde bırakılmaya zorlanıyor. Yani toplum üzerinde ya şöyle olursa, ya böyle olursa diye bir paranoya oluşturmak yerine bir eleştiri gözüyle bakabilmek, olayları bir eleştiri zemininde değerlendirebilmek, beynimizi hipnotik bir zeminden çıkarıp olayları görerek değerlendirmek başka bir şeydir, topluma bir vehim püskürterek veya enjekte ederek bir paranoya hali çıkarmak başka bir şeydir.
Geçmişte Amerika’daki başkanlık sistemine hayranlık duyanlar bugün o sistemi yerle yeksan ediyorlar
Hayır zemininde tartışma yürütenler, geçmişte Amerika’daki başkanlık sistemini adeta kutsarken ve adeta onu mübarek bir zemine taşırken, bugün ne yazık ki Amerika’daki başkanlık sistemini neredeyse yerle yeksan edecekler. Sırf Sayın Cumhurbaşkanı’nın üzerinden bu tartışma yürütüldüğü ve merkeze O konduğu için tartışma bambaşka bir tarafa gidiyor. Zamanında Amerika’daki başkanlık sistemi iyiydi de, şimdi niye kötü oluyor. Tepkiler tamamen kişi odaklı ve tamamen getirilmek istenen sistemin tartışılmasını engellemek üzere bir algı oluşturma çabası. Fakat toplumda bunların reel anlamda bir karşılığı da yoktur. Bu mücadeleyi akamete uğratmak, toplumda bu infial zeminini oluşturmak ve bu toplumda bir paranoya zemini oluşturmak isteyenler, tam da 15 Temmuz’u bize yaşatan zihniyetin hâlâ aramızda yaşayanlarının içimize püskürttüğü hasarlı düşünceden kaynaklanıyor. Çünkü biliyorlar ki bu sistem değişikliği olursa Türkiye daha hızlı yol alacak ve daha hızlı karar alma süreçlerine girecek. Bunları çok iyi bildikleri için istemiyorlar. Fakat toplum bunu çok iyi hissettiği için bu tuzağa düşmüyor. Ne yapılırsa yapılsın, millet doğru olan analojiyi yapacaktır. Neden ‘evet’ ya da neden ‘hayır’ demesi gerektiğini kendi aklı ve mantığıyla yargılayacaktır. Paranoya oluşturmaya çabalatan cümlelerin, bu toplumda umutsuzluğa sevk edici bir gücü olamaz. Çünkü bu millet birlik ve beraberliğin ne demek olduğunu daha çok kısa zaman önce 15 Temmuz’da yaşadı.”
Kaynak: İHA
Yaşanan bu tartışmalar ve ayrışmalarla birlikte, “iç savaş çıkabilir” yorumları da gelmeye başladı.
“Bu süreç olağan bir durum ve bizi iç savaşa sürüklemez” diyen İsmail Öz de, “Evet-hayır kampanyası üzerinden düşündüğünüzde, herkes kendi oylarını veya tabanını konsolide etmek üzere sertleştirilmiş bir dil kullanılıyor olabilir. Bu diğer seçimlerde de her zaman olageldi. Yani diğer gruplardan kendilerini daha farklı görmek isteyen kişiler ya da gruplar, safları daha da sıklaştırmak için ve kendi tabanından diğer tarafa oy gitmesini engellemek için kullandıkları dili sertleştirebiliyorlar. Bu şekilde de asıl konuların tartışılmasını kendilerince azaltmaya çalışıyorlar. Eğer siz tabloyu bu kadar sertleştirir ve aradaki farkları bu kadar ayrıştırıcı bir zemine taşırsanız, o zaman insanların birbirlerini dinleme veya birbirlerine ikna olma süreçlerinin önünü tıkamış olursunuz. Amaçlananın da bu olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Biz aslında bir anlamda devletle aramızdaki hukuku ve sözleşmeyi revize ediyoruz”
Yapılacak olan referandumun herkes tarafından iyice analiz edilmesini gerektiğine değinen Öz, “‘Bu anayasa değişiklikleri ne getiriyor?’ ya da eski ve yeni maddeler arasındaki farklılıklar iyice karşılaştırıldığı zaman insanlar zaten yaptıkları analoji ile neyin doğru neyin yanlış olduğunu görebilirler. Fakat birileri, bu somut ve elle tutulabilir zemini ortadan kaldırarak insanları bir kavram analizinin içerisine çekerek gerçeklerden koparmaya çalışıyor. Bundan önceki seçimlerde de bu vardı. Biz aslında bir anlamda devletle aramızdaki hukuku diğer bir ifadeyle sözleşmeyi revize ediyoruz. Anayasanın önemine dair hepimiz zaten bilinçliyiz. Bunun önemsizliğini kimse vurgulayamaz. Fakat iyi bir analiz iyi bir tahlil ortaya koyduğunuzda, zaten bundan önceki sistemin bu ülkeye çok fazla huzur getirmediği ile ilgili tablo ortadadır” diye konuştu.
“Tartışma çok farklı taraflardan yürütülmeye çalışılıyor”
Öz aynı zamanda, “Bunun yanı sıra tartışma çok farklı bir taraftan yürütülmeye çalışılıyor. ‘Biz geleceğe dönük, kişilere endeksli olmayan, çok daha nesnel metin ortaya koyalım’ diyenlerin, aslında dayandıkları temel bir nokta var. Bu, insana odaklı bir zeminde dillendirilen bir cümle. ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı biliyoruz ve görüyoruz ama Tayip Erdoğan’dan sonra ya bir diktatör gelirse’ diyerek, Sayın Cumhurbaşkanı’nın siyaseten gücünü, bugün durduğu pozisyonun çok güçlü olduğunu zımnen vurgulayan ve bir anlamda da AK Parti seçmenin hoşuna da gidebilecek ama altında da Hayır’ı güçlü kılmaya çabalayan ifadeler kullanılıyor. Dolayısıyla görüyoruz ortada bir sistem tartışması değil, kişi odaklı bir tartışma var” ifadelerini kullandı.
“Eğer bir lider problemi varsa bu parlamenter sistem içinde de geçerlidir”
Öz açıklamalarına şu şekilde devam etti:
“Ben Türkiye’nin bir lider problemi olduğunu düşünmüyorum. Fakat birileri bu ülkenin bir lider problemi olduğunu düşünüyorlarsa, o zaman bu lider problemi Parlamenter Sistem içinde geçerlidir. Bizler, zamanında parlamenter sistemde lider probleminin daha sıkıntılı süreçler getirdiğini de biliyoruz. Bugün farkında olmasalar da aslında parlamenter sistemin getirdiği sıkıntılar ve arızalar sebebiyle toplum hep umutsuz bir zeminde bırakılmaya zorlanıyor. Yani toplum üzerinde ya şöyle olursa, ya böyle olursa diye bir paranoya oluşturmak yerine bir eleştiri gözüyle bakabilmek, olayları bir eleştiri zemininde değerlendirebilmek, beynimizi hipnotik bir zeminden çıkarıp olayları görerek değerlendirmek başka bir şeydir, topluma bir vehim püskürterek veya enjekte ederek bir paranoya hali çıkarmak başka bir şeydir.
Geçmişte Amerika’daki başkanlık sistemine hayranlık duyanlar bugün o sistemi yerle yeksan ediyorlar
Hayır zemininde tartışma yürütenler, geçmişte Amerika’daki başkanlık sistemini adeta kutsarken ve adeta onu mübarek bir zemine taşırken, bugün ne yazık ki Amerika’daki başkanlık sistemini neredeyse yerle yeksan edecekler. Sırf Sayın Cumhurbaşkanı’nın üzerinden bu tartışma yürütüldüğü ve merkeze O konduğu için tartışma bambaşka bir tarafa gidiyor. Zamanında Amerika’daki başkanlık sistemi iyiydi de, şimdi niye kötü oluyor. Tepkiler tamamen kişi odaklı ve tamamen getirilmek istenen sistemin tartışılmasını engellemek üzere bir algı oluşturma çabası. Fakat toplumda bunların reel anlamda bir karşılığı da yoktur. Bu mücadeleyi akamete uğratmak, toplumda bu infial zeminini oluşturmak ve bu toplumda bir paranoya zemini oluşturmak isteyenler, tam da 15 Temmuz’u bize yaşatan zihniyetin hâlâ aramızda yaşayanlarının içimize püskürttüğü hasarlı düşünceden kaynaklanıyor. Çünkü biliyorlar ki bu sistem değişikliği olursa Türkiye daha hızlı yol alacak ve daha hızlı karar alma süreçlerine girecek. Bunları çok iyi bildikleri için istemiyorlar. Fakat toplum bunu çok iyi hissettiği için bu tuzağa düşmüyor. Ne yapılırsa yapılsın, millet doğru olan analojiyi yapacaktır. Neden ‘evet’ ya da neden ‘hayır’ demesi gerektiğini kendi aklı ve mantığıyla yargılayacaktır. Paranoya oluşturmaya çabalatan cümlelerin, bu toplumda umutsuzluğa sevk edici bir gücü olamaz. Çünkü bu millet birlik ve beraberliğin ne demek olduğunu daha çok kısa zaman önce 15 Temmuz’da yaşadı.”